Meksika'da barajın yuttuğu kilise, kuraklıkla birlikte tekrar ortaya çıktı

-
Aa
+
a
a
a

Meksika'da baraj nedeniyle sulara gömülen bir kilise, yaşanan kuraklıkla tekrar ortaya çıktı.

Gezegenin Geleceği: 12 Mayıs 2021
 

Gezegenin Geleceği: 12 Mayıs 2021

podcast servisi: iTunes / RSS

Meksika'da baraj nedeniyle sulara gömülen bir kilise, yaşanan kuraklıkla tekrar ortaya çıktı. 1979'da Purísima Barajı faaliyete geçtiğinde, Dolores Meryem Ana Kilisesi gözlerden kaybolmuştu. El Zangarro kasabasındaki halk da kalplerinde yarayla bölgeden ayrılmıştı. Zira 19. yüzyılda inşa edilen kilise, topluluğun en önemli parçalarından biriydi. Bölgenin arşivlerden sorumlu yetkilisi Dulce Vázquez  ‘’Sözlü tarih, halkın yalnızca binalar değil aynı zamanda mekana aidiyet duygusu nedeniyle bölgeyi terk etmesinin çok zor olduğunu gösteriyor. Bazıları, suyun gelip bütün kasabayı kaplayacağını anlayana kadar direnmiş’’ dedi. El Zangarro sakinleri daha sonra, aynı ismi verdikleri yakın bir bölgeye taşınmıştı. Ancak Guanajuato şehrinde yaşanan kuraklık, tarihi kiliseyi Temmuz 2020'de yeniden gün ışığına çıkardı. Ülkede 6 yıl önce de benzer bir olay yaşanmıştı. Chiapas eyaletinde 1966'da yine bir baraj yüzünden sulara gömülen Santiago Tapınağı adlı kilisenin kalıntıları, kuraklık nedeniyle ortaya çıkmıştı.

COP26 öncesi Türkiye'yle görüşme

Birleşik Krallık İklim Özel Elçisi Nick Bridge, Kasım 2021 tarihinde Glasgow tarihinde gerçekleşecek Birleşmiş Milletler 26’ncı İklim Değişikliği Taraflar Konferansı (COP26), öncesinde Türkiye’ye ilişkin açıklamalarda bulundu. Geçen hafta üst düzey Türkiyeli yetkililerle COP26 süreciyle ilgili toplantılar yaptığını aktaran Bridge, “Birleşik Krallık ve Türkiye’nin bu zirve öncesinde yakın bir çalışma içerisinde olması önemli. Yaptığım görüşmelerde, iklim değişikliğiyle mücadele isteğini COP26 müzakerelerinin ve kampanyalarımızın merkezine yerleştirme konusundaki planlarımızı anlattım ve Türkiye’nin uluslararası süreçteki statüsünü ele aldık” dedi. Bridge, AA muhabirine yaptığı açıklamada Türkiye’nin Paris Anlaşması’nda gelişmiş bir ülke olarak konumlandırılması nedeniyle anlaşmayı onaylamaması ve pozisyonunun değiştirilmesi talebinin görüşmenin en önemli bölümünü oluşturduğunu söyledi. Birleşik Krallık’ın, COP26 başkanı olarak tüm tarafların çıkarlarını temsil etmekte kararlı olduğunu söyleyen Bridge, “İklim değişikliğiyle mücadele azmine küresel hız kazandıracak dengeli ve uzlaştırıcı bir sonuca ulaşmalıyız. Bu da Türkiye dahil bütün ülkelerin endişe ve sorunlarını dinlememiz gerektiği anlamına geliyor” değerlendirmesinde bulundu. Paris Anlaşması’nı onaylamanın Türkiye’ye, küresel sıcaklık artışını sınırlandırma çabalarına nasıl katkı sağlayacağını gösteren ulusal katkı beyanlarını (NDC) düzenli olarak güncelleme yükümlülüğü getireceğini belirten Bridge şunları söyledi: Paris Anlaşması, NDC’lerin ulusal koşullara göre mümkün olan en yüksek şekilde belirlenmesini öngörüyor. Ancak Paris Anlaşması’nı onaylamak Türkiye’ye yeni ek mali yük getirmeyecek ya da Türkiye’yi bağlayıcı bir emisyon azaltımında bulunmaya ve yerel politikalar uygulamaya zorlamayacak. Bridge, iklim değişikliğiyle mücadelenin küresel iş birliği gerektirdiğine dikkati çekerek, bu konuda Türkiye dahil her ülkenin üstlenmesi gereken bir rol olduğunu kaydetti.  Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü üyesi ve G20 ülkesi olan Türkiye’nin bölgede lider konumunda bulunduğunu belirten Bridge, şöyle devam etti: ‘’Türkiye halihazırda temiz büyüme alanına, özellikle yenilenebilir enerjiye ciddi yatırımlar yaptı fakat iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı da son derece açık konumda. Zaman kaybetmeden buna uyum sağlaması ve iklim direnci geliştirmesi gerek. Yeşil yatırımın etkisini maksimum seviyeye çıkarabilmek ve olumsuz etkilerini en aza indirmek için, küresel eylemi eş güdümlü hale getirmeliyiz. Paris Anlaşması da bu noktada devreye giriyor. Sadece anlaşmayı onaylamak tek başına yeterli değil ama anlaşma iklim değişikliğiyle küresel mücadelenin kilit parçası. Bu küresel iş birliğinin büyük ekonomik ve sosyal faydaları var. Tüm ülkeler bu küresel sürecin parçası olmanın faydalarını görecek’’ dedi.

Kuzey Ormanları raporunun üçüncüsü tamamlandı

Kuzey Ormanları Araştırma Derneği, 7 yıldır sürdürülmekte olan Kuzey Ormanları Savunması’nın faaliyetlerine katkı vermek,  Avrupa orman kuşağı kollarından biri olan Kuzey Ormanları’nı koruma çalışmalarının parçası olmak, gerek Türkiye gerekse dünya açısından hayati öneme sahip bir orman koridorunun savunma ve onarım faaliyetlerine katkı vermek amacıyla Nisan 2020 tarihinden itibaren çalışmalarına başladı. Kuzey Ormanları Araştırma Derneği, hedefleri doğrultusunda, Kuzey Ormanları coğrafyasında, flora ve faunasında, yaban hayatında, içinde ve çevresinde yer alan insan yerleşmelerinde, ekosistemi tehdit ve tahrip eden insan faaliyetlerini izleyerek ve raporlayarak Kuzey Ormanları’nı günlük olarak izleme çalışmasını gerçekleştirmek amacıyla bir “İzleme Raporu Çalışması” yürütmeye başladı.  3 aylık periyodlarla kamuoyuyla paylaşılacak olan raporun ilki Temmuz – Ağustos - Eylül aylarını, ikincisi ise Ekim-Kasım-Aralık aylarını içerecek şekilde hazırlanmış ve kamuoyuyla paylaşıldı.  Kuzey Ormanları Araştırma Derneği'nin tamamladığı 2021 yılının birinci Üç Aylık İzleme Raporu ise Ocak-Şubat-Mart aylarını içerecek şekilde hazırlandı. 

Bu arada TÜBİTAK projesi kapsamında 2015'te Yama Dağı'nda yapılan çalışma sırasında bulunan halk arasında peygamber çiçeği (mavi kantaron) olarak bilinen tür incelemeye alındı. Selçuk Üniversitesinden Prof. Dr. Kuddisi Ertuğrul, Prof. Dr. Tuna Uysal ve Doç. Dr. Emrah Şirin tarafından da değerlendirilen bitkinin yeni bir tür olduğu sonucuna varıldı. Bilimsel ismi "Centaurea hekimhanensis Şirin&Yıldırım" olan türün Türkçe ismi "Hekimhan Gökbaşı" olarak duyuruldu. Detaylı saha ve laboratuvar çalışmalarının ardından keşif, bilimsel dergi "Botanica Serbica"da yayımlanarak bilim dünyasına tanıtıldı.