Gezegenin Geleceği: 27 Haziran 2019

-
Aa
+
a
a
a

İnsanlığın, dünyanın bize sunduğu 1 yıllık doğal kaynakları tükettiği gün olan Küresel Limit Aşım Günü, bu yıl Türkiye için 27 Haziran olarak belirlendi.

Fotoğraf: Reuters
Gezegenin Geleceği: 27 Haziran 2019
 

Gezegenin Geleceği: 27 Haziran 2019

podcast servisi: iTunes / RSS

Bu tarih, doğanın bize 2019 boyunca kullanmamız için sunduğu kaynakları, daha 6’ncı ayın sonunda tüketmiş olduğumuz ve kalan 6 ayda 2020’den borç alacağımız anlamına geliyor. Kurduğumuz ekonomik ve toplumsal sistemler, doğanın sunduğu ekolojik kaynaklar tarafından destekleniyor. Sağlığımız, esenliğimiz, refahımız için gerekli temiz havayı, suyu, gıdayı, tıbbi ürünleri doğaya borçluyuz. Eğer dünyadaki herkes ortalama bir Türkiye vatandaşı gibi yaşıyor olsaydı; doğanın bir yıl içinde yenileyebildiği bu kaynakları 27 Haziran’a gelindiğinde tüketmiş olacaktık. Bu aynı zamanda mevcut tüketimimizi karşılamak için bir dünyaya daha ihtiyaç duyduğumuz anlamına geliyor. Dünya üzerindeki yenilenebilir kaynaklar ile insanların bu kaynaklara yönelik talebini değerlendiren araştırmalar yürüten Küresel Ayak İzi Ağı’nın verileri, dünyamızın içinde bulunduğu kritik durumu gözler önüne seriyor. İnsanlığın doğa üzerindeki yıllık talebinin, dünyanın bir yılda yerine koyabileceği kapasiteyi aştığı gün olan Küresel Limit Aşım Günü, bu yıl 29 Temmuz olarak saptandı. Bu tarih itibariyle insanlık olarak dünyanın yıl içinde yenileyebileceği kaynaklardan fazlasını tüketmeye başlamış olacağız. Her ülkenin kaynak kullanım hızı farklı olduğu için, Limit Aşım Günü ülkeden ülkeye değişiklikler gösteriyor. Türkiye, bu yıl doğal kaynakları dünya ortalamasından 32 gün önce tüketti. 2018’de 11 Temmuz olan ülkemizin Limit Aşım Günü, dünya ortalamasından 21 gün önceydi. Yani her yıl giderek artan bir hızla kaynaklarımızı dünya ortalamasından daha hızlı tüketiyoruz. 

WWF-Türkiye Genel Müdürü Aslı Pasinli, konuyla ilgili şu değerlendirmeyi yaptı: “Türkiye’nin Ulusal Limit Aşım Günü, rekor bir sıçrama ile 14 gün öne gelerek, yılın ilk altı ayına kaymış durumda. Bu durum dünyamızın ekolojik çöküşünde bizlerin de rolü olduğunu gözler önüne seren ciddi bir gösterge. Doğa sorunları genelde çok karışık, devletlerin çözmesi gereken sorunlar olarak algılanıyor. Devletlere iş düştüğü muhakkak, ancak bireylerin, kurumların, STK’ların da sorumlulukları büyük. Ve bu sorumluluğu, rekabet üstü, politika üstü bir ruh haliyle, çok daha samimi olarak, daha radikal kararlarla ve iş yapış şekilleriyle sahiplenmemiz gerekiyor. Unutmamalıyız ki, gezegenimizin felaketi üzerine saadet kurmaya çalıştığımız bir yaşam modelinin kazananı olamaz.”

 

Muğla’nın Fethiye ilçesinde denizin rengi sarı ve yeşile döndü. Tedirginliğe neden olan görüntü hakkında araştırma başlatıldı. İHA’nın haberine göre Fethiye’de özellikle Çalış Plajı ve kordon boyunca deniz suyunun rengi sarı ve yeşile büründü. Sahilde yürüyüş yapan bazı yurttaşlar cep telefonlarıyla denizin rengini fotoğrafladılar. Olayla ilgili Fethiye İlçe Sağlık Müdürlüğü yetkilileri sudan numune aldı. Alınan numunelerin, Muğla Halk Sağlığı Müdürlüğü laboratuvarına gönderildiği, sudan yakın zamanda alınan numunelerin sonuçlarının temiz çıktığı öğrenildi. Olası bir kirlilik olayı yaşanırsa ilgili kurumların gerekli çalışmayı başlatacağı ifade edildi.

 

Birgün gazetesinden Dilek Yeğin'in haberine göre, Birleşmiş Milletler’in insan hakları ve yoksullukla ilgili özel raportörü Philip Alston küresel ısınmanın temel insan ihtiyaçlarının karşılanmasına vereceği zararın yanı sıra hukuk devletini ve demokrasiyi tehlikeye atacağını, sınıfsal ayrışmayı arttıracağına dikkat çekti. Alston’un BM İnsan Hakları Komitesi için hazırladığı rapora göre, yoksul bölgeler karbon salınımının sadece yüzde 10’unu gerçekleştirdiği halde krizin yükünün yüzde 75’ini sırtlayacak. Alston, iklim krizinin sınıflar arası ayrışmayı keskinleştireceğini vurgulayarak zenginlerin krizin yaratacağı etkilerden kaçma imkanı varken dünyanın geri kalanının acı çekmeye devam edeceğini yazdı.

Raporda, “Yoksunluk, toplumu milliyetçiliğe, yabancı düşmanlığına ve giderek ırkçılığa yönlendirebilir" denildi.

Alston, insan hakları savunucularının iklim krizini ana sorun olarak ele almamasını eleştirdi. BM İnsan Hakları Komitesi’nin bu konudaki çalışmalarının insan haklarını bekleyen tehlikeye ve krizi engellemek için yapılması gereken kökten dönüşümlere yer vermediğini söyledi. Uluslararası anlaşmaların da etkisiz kaldığını ifade eden Alston, Paris İklim Anlaşması’nın küresel sıcaklık artışını iki derecenin altında tutma hedefinin dünyayı yine kritik eşikte bırakmasını ve daha ilerisi için bir eylem planlanmamasını eleştirdi. Alston, “Devletler her türlü bilimsel uyarıya kulaklarını tıkamayı tercih etti ve sonunda o zamanlar kıyamet senaryosu olarak sunulan bulguların elimizdeki en iyi senaryoya dönüştüğü noktaya geldik” dedi. Devletlere ve fosil yakıt kullanan şirketlere karşı açılan iklim davaları, Greta Thunberg önderliğindeki öğrenci boykotları ve Yokoluş İsyanı da cesaret verici hamleler olarak değerlendirildi. 

 

Mardin'in Derik ilçesinde yaşayan ve çevresinde 'hayat tamircisi' olarak tanınan Hasan Kızıl, kendi imkanlarıyla yaptığı yürüteç ve protezlerle 300 hayvanın yürümesini sağladı. Kızıl, "Türkiye'de ne kadar engeli canlı varsa elimden geldiği kadar yardımcı olmaya çalışırım. Şu an için gece-gündüz çalışıyorum, bütün engelli hayvanları yürütebilmek adına bazen sabaha kadar çalışıyorum" dedi.