Gezegenin Geleceği: 20 Mayıs 2019

-
Aa
+
a
a
a

Bodrum’da kıyı yağmasının bir parçası olan plaj işgallerine karşı tavır sivil toplum ve halk nezdinde karşılığını buldu.

Fotoğraf: Birgün
Gezegenin Geleceği: 20 Mayıs 2019
 

Gezegenin Geleceği: 20 Mayıs 2019

podcast servisi: iTunes / RSS

WWF-Türkiye tarafından şirketlerin ve okulların ekolojik ayak izlerini azaltmak hedefiyle yürütülen, Yeşil Ofis ve Yeşil Nesil Okul çalışmalarını kapsayan Yeşil Diploma Programları’nın Yeşil Ofis 2019 Üyeler Buluşması, İstanbul’da yapıldı. WWF-Türkiye Kurumsal İşbirlikleri ve Kaynak Geliştirme Müdürü Dr. Neyran Akyıldız’ın moderatörlüğünde gerçekleşen toplantıda doğanın içinde bulunduğu sorunlar vurgulanırken, kurumsal temsilciler de şirketlerinde edindikleri deneyimlerini ve uygulamaları aktardılar. WWF Türkiye’yi temsilen bir konuşma yapan Doğa Koruma Direktörü Dr. Sedat Kalem, şunları ifade etti: “İnsanın dünya üzerindeki ekolojik ayak izi hızla büyürken atmosferdeki CO2 miktarı 415 ppm’i aşarak bugüne kadar görülmemiş bir seviyeye ulaştı. 450 ppm’lik katastrofik sınır değeri geçmemize ise kısa bir süre kaldı. Bu da köylü için tarımda daha fazla verim kaybı, kentli için daha fazla doğal afet demek. İstanbul’da 2017 yılında gerçekleşen 20 dakikalık dolu yağışının verdiği zarar 225 milyon dolar oldu. Son 50 yıl içinde canlı popülasyonları %60 oranında azaldı. Küresel limit aşım günü dünyada 1 Ağustos’ta, Türkiye’de 11 Temmuz’da gerçekleşti. Yani, Türkiye’nin payına düşen doğal kaynakları, 7’inci ayın ortasına gelmeden tüketmiş bulunuyoruz. İklim değişikliğini önleme, doğayı koruma ve sürdürülebilir bir yaşamı gerçekleştirme konusunda bugüne kadar gösterdiğimiz çabalar ne yazık ki yetersiz kaldı." 

Sedat Kalem sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu tablo karşısında, WWF olarak tüm dünyaya ‘Doğa ve İnsanlık için Yeni Bir Başlangıç’ çağrısı yapıyoruz. Dünyanın sürdürülebilir geleceği için her zamankinden daha samimi, daha işbirlikçi, daha etkin çaba gösterme çağrısı. Artık, hep birlikte, daha önce yapamadıklarımızı yapmak, daha büyük ve cesur adımlar atmak zorundayız. Bu adımları atarken, hem doğamızı korumak hem istihdam sağlamak, ve kalkınmak mümkün. Çünkü doğayı korumak, kaynaklar üzerindeki baskıyı azaltmak dolayısıyla tasarruf etmek demek. Yeşil Ofis Programı’na katılarak ilk adımı atan değerli dostlarımızı kutluyoruz ve iş yapış şekillerinde yapacakları iyileştirmelerin de bunu izlemesini diliyoruz.” İnsanlığın üretim yöntemleri ve tüketim alışkanlıkları gezegenin geleceğini tehdit etmeye devam ediyor. Bugünkü iklim ve çevre politikaları devam ederse 2030’da insanlığın ihtiyaçlarını karşılamak için iki gezegene ihtiyaç duyulacak. Bu yüzden dünya genelinde ve tüm sektörlerde acilen cesur adımların atılması gerekiyor. Yeşil Diploma Programları kurumları doğa dostu tercihler yapmaya teşvik ederek ofislerin ve okulların ekolojik ayak izlerini azaltmayı hedefliyor ve enerji tüketiminden su tüketimine, atık yönetiminden satın alma süreçlerine kadar çok önemli başlıklarda yol haritası çizilmesine katkı sağlıyor. Yeşil Ofis programı, ofis uygulamalarıyla ekolojik ayak izini azaltmanın yanında, kurum personeline de bu yaklaşımı benimsetmeyi ve çarpan etkisini artırarak bu aksiyonları evlerine de taşımalarını amaçlıyor. Bu amaçla, programa dâhil olan her kurumda doğa bilincinin artmasını hedefleyen ve tüm personelin katıldığı bilgilendirme sunumları gerçekleştiriliyor. 2011 yılından bu yana yürütülen program, Türkiye genelinde 80 ofisi ve 12 binin üzerinde çalışanı kapsıyor.

 

Ekoloji Kolektifi Derneği, “İklim Adaleti İçin Davalar Raporu 2017-2018” adlı çalışmayı kamuoyu ile paylaştı. Çalışma, gelişme ve iyi yaşama hakları ile iklim adaletini merkeze alan bir yaklaşımla, özellikle enerji yatırımları ve bu yatırımların konu olduğu iklim koruma davalarını inceleyerek, mevcut durumu gözler önüne seriyor. Yapılan açıklamada, iklimi ve dolayısı ile yurttaşların haklarını korumayı amaçlayan hukuki süreçlerin öneminin giderek arttığı ifade edilerek “İklim adaletinin tesis edilmesinde çevre davalarının önemi sanılanın aksine azalmıyor, artıyor. Yurttaşların karar alma süreçlerine katılma iradesinin bir yansıması olan bu davaların hukuki sonuçlarının ve etkisinin sınırlandırılmasına yönelik yönetsel çabalar olsa da bu, davaların ne sayısını azaltıyor ne de değerini düşürüyor denildi. Açıklamada, çalışmadan yararlanacağı düşünülen kurum ve kişilerin yargısal süreçlere başvururken iklim politikalarında çevre hukuku ilkelerine dayalı bir perspektif geliştirmesinde araştırmanın yardımcı olmasının umut edildiği de belirtildi.

 

Bodrum’da kıyı yağmasının bir parçası olan plaj işgallerine karşı tavır sivil toplum ve halk nezdinde karşılığını buldu. Bodrum halkı, işletmelerin plaj işgaline karşı bir araya gelerek, tepkilerini gösterdi. Kent Konseyi Ekoloji ve Bodrum Kimliği inisiyatifinin çağrısı ile bu konuda oldukça önemli bir adım atıldı. Çevre aktivistlerinden ve aynı zamanda Turgutreis’te işletmecilik yapan Osman Akkuş “Bu konuda çok hassasız. Bizlere, kamuya ait olan bu alanların işgaline bu zamana dek yeterli tepkiyi göstermememiz zaten ayıbımızdı. Bu ayıbı el birliği ile temizleyeceğiz” dedi. Kent Konseyi’nden Funda Çavdar ise; “Her ay bir etkinlik düzenleyeceğiz. Bu ayın etkinliği plaj işgalleri üzerine. Yanlış bir algı var. Ecrimisili kiralama sanıyorlar. Ecrimisil işgaldir ve suçtur” görüşüne yer verdi. Turgutreis Günbatımı Plajında gerçekleşen buluşma sonrası katılımcılar iş yerlerine, deniz kenarındaki kafeteryalarda oturan müşterilere, pazarda bulunan halka konuyla ilgili görüşlerini aktararak destek talep ettiler. Aktivistler daha sonra plaj işgali yaptığını belirttikleri bir otele doğru plajdan yürüyüşe geçti. Ellerinde; “Plaj işgaline hayır”, “Denizde eşkiya var”, “Denizlere özgürlük” gibi dövizler taşıyan aktivistler, 2 kilometrelik plaj yürüyüşü boyunca da “Kıyılar halkındır, işgal ettirmeyiz”, “Plajlar halkındır, halkın kalacak” sloganları attı.

İklim değişikliğine karşı ve doğa için harekete geçtiğimiz bir gelecek diliyoruz. Esen kalın.