Erkan Özerman'ın seçtikleri (II)

-
Aa
+
a
a
a

Bu haftaki programımızda, bir önceki programda olduğu gibi Erkan Özerman’ı konuk ettik. Program boyunca hem onun bizim için seçtiği parçaları dinledik hem de Türkiye'de de yakından tanınan Dany Brillant, Enrico Macias, Anne-Marie David ve Marc Aryan gibi isimlerin bu ünlü şarkılarının arkasında yatan hikayeleri keşfettik.

Erkan Özerman & Marc Aryan

Devrim Özkan: Hatırlayacaksınız bir önceki programda Burak Aktaş ile birlikte Sayın Erkan Özerman’ı ağırlamış ve onun bizler için seçtiği şarkıları dinlemiştik. Sohbet öylesine güzeldi ki çabucak sonuna gelmiştik programın. Bunun üzerine bir programda daha bir araya gelmeyi rica etmiştim Erkan Bey’den kendisi de bu ricamızı kırmadı sağ olsun ve yine bizimle birlikte şu an. Tekrar hoş geldiniz Fransız Öpücüğü’ne Erkan Bey.

Erkan Özerman: Hoş bulduk, geçen seferki program kursağımızda kaldı gibi oldu, bir anda bitti. O zaman senin o güzel teklifine ben “evet” dedim çünkü başka bir şey söyleyemezdim. Bir program daha yapalım ama bu program son program, biz devam edecek olursak ve başkaları da bunu öğrenip gelecek olurlarsa ben başka iş yapamam, tıkanır kalırım. Bir önceki program bizim çok hoşumuza gitti, acaba radyoyu dinleyenlerin de hoşuna gitti mi? Keşke onlar da fikirlerini yazsalar, söyleseler ne kadar mutlu olurdum. Ankara Radyosunda program yaptığım zaman, Eğlence Yayınları Müdürü’ydüm. O kadar enteresandı ki, o programa gelebilmek için binlerce kişi müracaat ederdi. Radyodayız, “Radyoyu siyah beyazdan renkli hale getiren delikanlı” idi adım o zaman. Öyle bir programım vardı ki, eğlence programı, müzik programı için radyonun önünde bir-iki kilometre kuyruk yapıyorlardı davetiye alabilmek üzere. O programların da sunucusu, Ankara Devlet Tiyatrolarının en yakışıklı, genç, başarılı bir delikanlısıydı. Şimdi hala sanat hayatına devam ediyor ama tiyatro oyuncusu olarak değil dizi oyuncusu olarak. On dört yıldır oynayan Arka Sokaklar’ın komiseri, Rıza Baba (Zafer Ergin). O benim ilk takdimcimdi. Nereden nereye. Şimdi hemen müziğe gelelim. 

D: Sizin seçtiğiniz plaklar arasında, bu haftanın ilk şarkısını Nicoletta’dan dinleyeceğiz.

EÖ: Nicoletta hem şarkıcı olarak arkadaşım, hem dostum. 1999 Depremi için Olympia’da konser yaptığımız zaman geldi, Mamy Blue’yu okudu. Önde de Ajda Pekkan oturuyordu, onu da yanına çağırdı beraber okudular. Mamy Blue, Ankara’da radyoda olduğum devrede en çok sevilen şarkıydı. Ankara Gazeteciler Derneği’nin Yılın Sanatçısı olarak seçip Nicoletta’yı davet ettik. Ödülü de Sayın Cumhurbaşkanı vermiş, bir anda Nicoletta’nın adını unutunca “Bayan Mamy Blue” demişti.

D: Şimdi sırada bir dönem ülkemizde çok popüler olmuş bir isim ve onun çok ünlü bir şarkısı var. Marc Aryan bu isim. Ondan dinleyeceğimiz şarkıyı da siz anons edin dilerseniz Erkan Bey:

EÖ: "Si tu n’étais pas volage, volage. Je me mettrais bien en cage, en cage". Bu melodiyi Brüksel’den gelirken -Marc Aryan’ın evi banliyödeydi, arabayla yirmi-yirmi beş dakika mesafedeydi- arabada çaldı bana.  “Yeni şarkım bu, nasıl buldun?” dedi. Ben de “Bu şarkının Altın Plak kazanacağına eminim” dedim, iddiaya girdik. (Bu da 1968 senesinde olan bir olay çünkü o ara Belçika’daydım. Dario Moreno üç gece L’homme de la Mancha – Don Quichotte oynamıştı. Sonra Paris’te oynayacaklalardı, yani Dünya galasını. Ben de Türkiye’den kalkıp gitmiştim. Bu olayı fevkalade detaylı olarak İzmirli Dario romanında anlattım) Marc Aryan’a “Seninle iddiaya girdik, bu paça tutmazsa bileklerimi keserim, mesleği bırakırım” dedim, o kadar güzeldi şarkı. Şarkı Türkiye’ye geldi, Fecri Ebcioğlu Türkçe sözlerini yazdı, “Şarkı o kadar güzel ki şarkıcıya niye vereyim, ben okuyayım, ben meşhur olayım” dedi ve şarkı battı. Ben o kadar iddia edip, “Şarkı tutmazsa bileklerimi keserim” diyecek kadar ileri gitmiştim, hayatta da böyle bir laf söylemem. Niye söyledim bilmiyorum onu da ama o kadar inandım. Sonra Allah’tan şarkı Ajda Pekkan tarafından okundu: “İçmişim başım dönüyor, dönüyor… Dünya durmadan dönüyor, dönüyor” diye. İnanılmaz bir sükse, aldı götürdü. Bu şarkı aynı zamanda bir komedyeni çok meşhur etti Türkiye’de. Benim Ankara’daki Bulvar Kulübümün kapanış gecesini Dario ve Öztürk Serengil yapmıştı. Öztürk Serengil o zaman Türkiye’nin en ünlü komedyeniydi ve bu şarkıyı okuyordu. Sevda Aydan bile “Ne kadar güzel sesin var Öztürk, niye şarkıcı olmadın?” demişti. Düşün, bir opera sanatçısı. O gece, o final gecesinde, Bulvar Kulübü’nde, Öztürk’e bu şarkıyı üç defa okuttular. Biz şimdi şarkının aslını dinleyelim: "Si tu n’étais pas volage, volage. Je me mettrais bien en cage".

Marc Aryan’ın müzik edisyonunun adı neydi biliyor musunuz? Malatya’ydı çünkü aslen Malatyalıdır. Güzel Türkçe konuşurdu. Ermeni bir aileden gelen bir çocuk. Marc Aryan olarak böldüler adını, isim ve soyadı şeklinde. Son derece Türkiye sevdalısı bir adamdı. İstanbul diye de bir şarkı yaptı. Helal olsun ona. Çok genç yaşta kanserden öldü.

D: Evet, maalesef genç yaşta kaybettik Marc Aryan’ı. Şimdi, Erkan Bey size bir soru sormak istiyorum. Sizi organizatör olarak, prodüktör olarak, editör olarak biliyoruz. Show business’ta her şeyi yaptınız neredeyse, peki ne yapmadınız diye sormak istiyorum size?

EÖ: Bir tek şey yapmadım, şarkı söylemedim.

D: Aslında onu da söylüyorsunuz, zaman zaman programda da söylediniz.

EÖ: Profesyonel olarak söylemedim. Niye? Çünkü menajer bulamadım. Menajer bulsaydım belki şarkıcı olacaktım, bugün de şöhretim bitmiş olacaktı belki ve köşesine çekilmiş bir adam olacaktım.

D: Köşesine çekilmiş bir adam derken, şimdi sizin bana tanıttığınız bir isim var sırada. Ben duymamıştım bu ismi: Miguel Amador şarkıcının ismi ve parça da Histoire d’un amour. Bu da başka birinden, Dalida’dan dinlemeye alıştığımız bir şarkı.

EÖ: Siz gençsiniz tabii, yenileri biliyorsunuz, benim bu söylediğim altmışlı seneler. Miguel Amador bu şarkıyı okumadan evvel – esasında ben bu olaya çok kızmıştım- Dario okuyacaktı o parçayı ama Brezilya’dan gelmedi. Oradaki tatilini uzatınca onlar da genç bir şarkıcı buldular, bu adama okuttular. Ankara’ya da geldi, İstanbul’a da geldi, bizle de çalıştı. Benim çok yakın bir dostum da oldu ve ilk çıktığı bu plakla iki milyon sattı. Hatta onun meslek babası Maurice Chevalier oldu, olacak iş değil. Bu şarkı Fransa’da, çıktığı günden itibaren kim okuduysa büyük başarı kazandı fakat yeni nesil, sizler bu şarkıyı Dalida’dan zannediyorsunuz. O şarkıyı en son okuyanlardan Dany Brillant: “Dalida’nın şarkısını okuyacağım” dedi. Beraber plak şirketine gittik. O zamanlar onun konserlerini ve programlarını hazırlıyordum. Plak şirketinin başındaki hanım Dany Brillant hayranı. Dedim ki: “Bu şarkı Dalida’nın değil ki, bunun yorumcusu Miguel Amador’dur”. O zaman çok şaşırdım. Fransa’nın en büyük iki plak şirketinin birinin ekibi bu şarkının Miguel Amador’a ait olduğunu bilmiyor, Dalida’nın zannediyorlar. Kadın da bana sormuştu: “Biz Dalida’dan olarak biliyoruz ama” diye. “Hayır” dedim. “Dalida bu mesleği icra etmeden Mısır’da güzellik kraliçesiydi. Hakiki adı da Yolanda’dır”. “Siz onu iyi tanıyor musunuz?” dediler. “Nasıl iyi tanımam, yirmi sene çalıştım onunla. Orlando’yu da onu da iyi tanırım. Kardeşi Orlando’nun hakiki adı da Bruno’dur, Dalida’nın da Yolanda. Mısır güzellik kraliçesi olarak geldi, hayatının en büyük şansı: Europe No.1 radyolarının genel müdürü olan kocası, Olympia’nın sahibi ve Barclay. Üç dev yan yana geldiler, Bambino şarkısıyla Dalida çıkardılar” dedim. “Aa siz tarihi de biliyorsunuz” dediler. “Affedersiniz, ben bu mesleğe başladığımda sizlerin çoğu doğmamıştınız” diye cevap verdim.

Birinin hakkını ötekine vermemeli. Bu Miguel Amador’un başarısıydı ve iki milyon sattı. Zaten bir tek o şarkısı akılda kaldı. Bu tip çok büyük satış rakamına ulaşalar bir daha o başarıyı yakalayamıyorlar, o da üzücü oluyor. Şarkı Türkiye’de de çok sevildi, Türkçesi de çok sevildi. Benim Bütün Dualarım Seninle veya Benim Bütün Rüyalarım Seninle diye Türkçeye çevrildi. İlk sözü yazandan değil de ikincisini yazandan müsaade alarak Yaşar da okudu. Şimdi en son Yaşar’ın okuduğu bu güzel parçanın hakikisini Miguel Amador’dan dinleyelim.

D: Erkan Bey’in seçtiği sıradaki şarkı yakın zamanda aramızdan ayrılan bir isimden gelecek. 23 Aralık’ta kaybettiğimiz Rika Zaraï.

EÖ: Çok yakın, çok sevdiğim, Türk dostu bir insan. Her hayır cemiyeti için bir organizasyon yaptığımda, düşünmeksizin, her davetime koşarak geldi. Fransa’da televizyonda onunla ilgili bir program yapıldı. Hayatta sevdiği iki kişiyi getirdiler gizli olarak. Biri abisiydi canlı yayında, ikinci kişi olarak beni davet ettiler. Türkiye’den gittim ve perdeler açıldığında beni gördüğünde onun bağırması, sarılmamız, öpüşmemiz Fransız televizyonunda bile insanları çok etkilemişti. Büyük bir dost, büyük bir arkadaştı. Çok iyi de bir müzisyendi. Altmış milyon plak sattı ama ne yazık ki on iki sene felçli olarak yaşadıktan sonra bu sene tekrar hayata döndü, tekrar şarkı söyledi ama çok kısa sürdü. Geçtiğimiz haftalarda kaybettik.

D: Evet ne yazık ki kaybettik Rika Zaraï’ı. Şimdi ondan seçtiğimiz şarkıyı siz anons edin isterseniz.

EÖ:  Sans chemise sans pantalon yani "Gömlek ve pantolon giymeden hadi gel dans edelim" diyor ve milyon sattı bununla. İkinci plağı Casatschok da milyon sattı. Çok enteresan çünkü bir yabancıydı. İsrail’den gelen tek başına bir kız çocuğu ve çok güzel bir kızdı. Gibert Bécaud’nun da Enrico Macias’ın da Dario Moreno’nun da hayran olduğu ve herkesin destek verdiği güzel bir kadındı. Işıklar içinde yatsın.

D: Programın ikinci yarısının açılışını Erkan Bey’in Türkiye’ye sık sık konser vermek üzere getirdiği isimlerden biri olan Dany Brillant ile yapacağız.

EÖ: Ben Dany Brillant’ı Türkiye’ye getirdiğim zaman çok ünlü bir sanatçı değildi. Fransız Ticaret Odasının başındaki Yves-Marie Laouenan ve Tülay Laouenan: “Hep yaşlılarla çalışıyorsun, niye gençlere fırsat vermiyorsun?” diyorlardı bana. “Bu mesleğe adımlarını yeni atmış birçok sanatçı var” diyorlardı. Ben de iki tane sanatçı seçtim. O sanatçıları lanse etmeye çalıştım ve onları Fransız Ticaret Odasının geleneksel galasına getirdim. Bunlardan biri sevgili Patricia (Kaas), diğeri de Dany Brillant’dı. Bugün Fransa’da zirvede olanlardan biri yine Patricia. Dany Brillant ise zirvedeki konumunu muhafaza edemedi. Çok yakışıklı ve çok güzel şarkı söylüyor. En büyük eksiklik mi diyeyim fazlalık mı, Belçika’nın en zengin adamının kızıyla evli, iki çocuğu da ondan. Yani müzik hayatındaki bir kazanca ihtiyacı olmayan milyoner bir karısı, kocasına aşık çok güzel bir hanım var ortada. Zaten Brüksel’deki konserde sahneye karısını ve çocuklarını da çıkardı, “Biliyor musunuz, ben burada evliyim” dedi. Zirveyi yakaladığı zaman onunla beraber müzik yarışına girmiş olanlardan hiç biri onu geçemedi. Tekrar güzel şarkılar yapsa da piyasayı tekrar ele geçirsin, arzu ederim.

D: Biz de umuyoruz bunu. Biz şimdi Dany Brillant’a şöhreti getiren parçayı dinleyeceğiz: Suzette.

EÖ:Suzette’le zaten çıkış yapıp güzel bir yer edinmişti kendisine ama diyorum, çok güzel bir adam, sahnede o kadar güzel adamı yoktur Fransızların. Dünyada da zaten her zaman yoktur. Çok yakışıklı bir delikanlı. Sesi de çok güzel, ilk şarkıları da tutmuş. Allah: “Yürü ya kulum” demiş ama inanılmaz zengin bir kadınla evlenmenin pek faydası olmuyor bazen.

D: Şimdi biraz da Eurovision şarkı yarışmasını kazanan şarkılara göz atacağız. Bunlardan ilki Anne-Marie David ve 1973’te ona birinciliği getiren şarkı: Tu te reconnaitras.

EÖ: Anne-Marie David, Eurovision’da Tu te reconnaitras şarkısıyla birinci olduğu zaman Lüksemburg’u temsil etti. Kendisi Fransız’dır ama Lüksemburg’u temsil etti. Onu da nerede buldular? Jesus Christ Superstar müzikalinde Marie Madeleine rolünü oynadığı zaman on sekiz yaşındaydı. Dünyanın en kötü kocası ve en kötü menajeriyle çalıştı yoksa şu an bile aranılan, beklenilen, el üstünde tutulan bir şarkıcı olabilirdi. Meslek hayatında bütün yaptıkları, veteriner olan kocasının hatalarına kurban gitti. Bu şarkıcılar içinde Türkiye’de en çok çalışmış olan odur. Ben ona Türkiye’de Maksim Gazinosunda iki ay, daha sonra İzmir ve Ankara gibi başka şehirlerde çok güzel kontratlar temin ettim. Bazı şarkıları Türkçe olarak da okudu. Son derece kabiliyetli, bugün bile zevkle dinleyebileceğim ve dinlediğim bir şarkıcıdır. Eurovision’daki birinciliğinden sonra bu kez Fransa’yı temsil ederek bir daha katıldı, o sefer üçüncü oldu. Anne-Marie David, yarışma şarkıcısı değil çünkü on sekiz yaşında tiyatroda Marie Madeleine’i oynayabilen bir kız ve aksansız İngilizce şarkı söylüyor. Fransızlar için bu çok önemlidir. Kendisi yaptığım Best Model yarışmalarının otuzuncu senesinde, Paris’te, Marie Bell Tiyatrosunda, hayatımın en büyük organizasyonlarından biri olan o gecede çıktı bu şarkıyı okudu. Sonra da a cappella, tek başına müziksiz: “Ben Türkiye’ye gittiğimde bir sanatçı gördüm, çok sevdim. O da Zeki Müren’di. Onun programlarına gittim, o gece bir şarkı okumuştu, onu size Türkçe okuyacağım” dedi. Niye Saçların Beyazlamış’ı okudu, salon da onunla beraber okudu ve ayakta alkışladılar. Çok güzel bir geceydi.    

D: Bu kez Fransa’ya 1977’de şimdilik son Eurovision birinciliğini getiren şarkı var sırada. Marie Myriam’ın seslendirdiği: L’oiseau et l’enfant.

EÖ: Altmışlı, yetmişli seneler, Eurovision’un şaşasının, süksesinin gökyüzünde olduğu devirlerdi. L’oiseau et l’enfant çok güzel bir şarkıydı, Fransa’ya birincilik getiren bir şarkıydı. Zaten bestecisi şarkıcıydı, bizim Antalya Festivalinde ülkesini temsil etmişti. Bakın, kimler nereye nereden bağlantı kuruluyor. Her sene Eurovision yapıldığı zaman Fransızlar bu şarkıyı gündeme getirirler, Marie Myriam’ı onore ederler, başarılıydı derler. Bol bol iltifat almış bir kızdır fakat daha da başka şarkısı olmadı. Zaten Eurovision’un en büyük zararı da tek şarkılı olmaktır. Eurovision sayesinde çıkıp da dünya çapında meşhur olan tek topluluk ABBA’dır. ABBA’nın dışında benim hatırladığım pek yok. Biz şimdi L’oiseau et l’enfant’ı dinliyoruz.

D: Bir programın daha sonuna geldik artık, bu haftanın kapanışını, Erkan Özerman deyince akla ilk gelen Fransız şarkıcılardan biriyle yapacağız: Enrico Macias.

EÖ: Enrico Macias’ı 1962 senesinde, J’ai quitté mon pays adlı şarkısıyla lanse ettim. O yıldan bu yıla kadar, hem organizasyonlarında, hem menajerliğinde, hem onunla ilgili uluslararası promosyonlarda, hiçbir zaman yorgunluk hissetmeden elimden geleni yaptım. “Niye yorgunluk?” diyeceksiniz. Bu kadar ünlü bir sanatçının Amerika turnesi, Kanada, İsrail, Mısır turnesi oluyor. Bütün bunları yapan Enrico Macias, on sekiz ülkede ünlü bir sanatçı. Bizim için en güzel olan nedir? Ona star olma şerefini veren, kendi programına alıp lanse ederek müzikhol şarkıcısı yapan Dario Moreno. İzmir’deki Dario Moreno Sokağına girerken sağda Dario’nun büstü, soluna da Enrico Macias’ı koydular. İzmirliler vefalıdır. 62 yılından beri, hiçbir aralık vermeden ve aramızda en ufak bir sürtüşme olmadan anlayış içinde çalıştık. Elimizde doğan o güzel oğlu, Jean-Claude Ghrenassia şimdi babasının prodüktörü. Hem plaklarını yapıyor hem organizasyonlarını yapıyor çünkü Mösyö Marouani öldü. Menajer ölünce artık yeni bir menajer almadı çünkü delikanlı çok iyi yetişti. Çok da iyi bir müzisyen, başkalarına da müzik yapıyor. Böylece bizden sonraki nesil büyüdü, onun oğlunun da oğlu oldu, şimdi biz Enrico ile “dede” görevindeyiz.

Zaten Enrico Macias’ın her şarkısı Türkiye’de tutuldu. Seksen tane şarkısı Türkçe oldu. Fikret Şenes’in yaptıkları bir harika. Diğer bazı söz yazarları da güzel şarkılar yaptılar fakat On s’embrasse et on oublie şarkısı -Fransızcasını söyledim-, Türkiye’de Türkçe olarak da biliniyor, sebebine gelince: Ankara’da, Ajda Pekkan’la ikisini konsere çıkardığımızda ben önce inanmadım, hipodromda otuz bin kişi varmış. Ankara Belediyesinin bir prodüksiyonuydu. O bu şarkıyı okuduğu zaman, insanlar koro halinde marş okur gibi “Hoş gör sen” diye başladılar şarkıya. Olacak iş değil, şarkıyı ezbere okuyorlar. “Görüyor musun Enrico” dedim. “Kaç tane şarkını seninle beraber okuyorlar ama Ajda’yla düet yaptığın On s’embrasse et on oublie şarkısının yeri bir başka”. Enrico Macias ile Ajda Pekkan’ın Olympia’da sahneye çıkması müzikal anlamda çok büyük bir olaydı ama magazin anlamında da, inanılmaz bir dedikodu, çalkaladı Fransa’yı çünkü Enrico Macias, Ajda’ya âşık oldu. Kıyamet koptu. Tabii şimdi Ajda Pekkan’ın böyle evli, iki çocuk babası bir şarkıcının sevgilisi olması bir zümreyi çok rahatsız etti. Ajda ısrarla: “Benim böyle bir şeyim yok” diye reddetmesine rağmen ben artık doğruyu söyleyeyim, artık kaç sene geçti üzerinden. Hakikaten bir gün “Enrico” dedim, biz onunla çünkü “Mon frère – Kardeşim” diye konuşuruz birbirimizle. “Kardeşim, sana bir şey söyleyeceğim, Ajda’dan başka hayatında bir fırtına yaşadın mı böyle, gemi neredeyse batacaktı” dedim. “Yaşamadım, Allah bir daha yaşatmasın” dedi.

D: Böyle de bir anısı var bu şarkının. Erkan Bey, çok teşekkür ediyoruz programa katıldığınız için. Gerçekten çok renkli bir program oldu sayenizde. Aslında yine bekleriz demek istiyorum.

EÖ: O zaman ben işi gücü bırakıp sizinle birlikte program yapacağım. Sevgili Devrim Özkan ve beni tanıyıp seninle tanıştırıp bu programı hazırlayan Burak Aktaş arkadaşa şunu söylemek istiyorum: Siz beni bugün aldınız, 1960’lara götürdünüz. Altmışlar ne demek: Kırk sene oradan, yirmi sene de buradan altmış sene. Televizyonda ben kırk bir yaşındayım derken şunu söylüyorum herkese: Geceleri saymadığım için kırk bir yaşındayım ama müzik hayatında gecesi de gündüzü de sayılır. Benim altmış senenin yanında non-stop sekiz sene süren bir radyo serüvenim var. Zaman zaman kendi kendime düşündüğümde ne kadar zor ama çok da güzel günler yaşadığımı görüyorum, bana siz bu programla bunları tekrar yaşattınız.  

D:Biz de bir kez daha teşekkür ediyoruz size Erkan Bey. İki programdır gerek seçtiğiniz şarkılar gerekse bizlerle paylaştığınız o çok değerli anılarla bizi o yıllara götürdünüz. Umarız ileriki haftalarda yeniden ağırlama şansımız olur sizi Açık Radyo’da ve Fransız Öpücüğü'nde. 

Şarkıcı / YorumcuParça AdıAlbüm AdıSüre
Nicoletta Mamy blue Visage 3:53
Marc Aryan Volage volage Volage volage, Vol.2 3:04
Miguel Amador Histoire d'un amour Histoire d'un amour, Vol.2 3:14
Rika Zaraï Sans chemise, sans pantalon 30 ans d'amour 2:25
Dany Brillant Suzette C'est ça qui est bon 3:15
Anne-Marie David Tu te reconnaitras Anne-Marie David 2:39
Marie Myriam L'oiseau et l'enfant 40 ans de carrière 3:04
Enrico Macias On s'embrasse et on oublie De musique en musique, CD2 2:56