Tasvir yasağı ve fotoğrafın kabulü

Foto Müze
-
Aa
+
a
a
a

Edebiyatçılar, araştırmacılar ve tarihçilerin kaynaklığıyla; padişahların tasvir konusundaki tutumlarını, dönemin gazetelerindeki haber ve ilanları ve o günün stüdyolarını inceleyeceğiz.

Tasvir yasağı ve fotoğrafın kabulü
 

Tasvir yasağı ve fotoğrafın kabulü

podcast servisi: iTunes / RSS

Bugün anladığımız manadaki RESİM kelimesi yerine Osmanlılar TASVİR kelimesini kullanıyordu. Hala da kullanılıyor. Ressam yerine de, tasvir eden manasına MUSAVVİR sözcüğü kullanıldı. Aslında musavvir, Allah’ın 99 isminden de biri. Dolayısıyla minyatür sanatçıları için musavvir değil de, nakkaş kelimesi özellikle tercih ediliyor. Allaha şirk koşmamak için…

Madem İslam’da tasvir yasak, minyatüre ne demeli? O da bir tasvir değil mi? Ya da soruyu şöyle sormalı; İslam’da tasvir yasağı gerçekten de var mı?

Metin And, Osmanlı Tasvir Sanatları adlı kitabında bu sorulara açıklık getiriyor. İslam’da tasvir yasağı ile ilgili görüşün, özellikle Batı’da yerleşmiş yaygın bir kanı olduğunu; Kuran’da böyle bir yasaklama olmadığını söylüyor. Bu görüşe dayanak gösterilen surelerin de, tasviri değil puta tapmayı yasakladığını uzun uzun anlatıyor. Bu yasağı, bazı hadislere dayandıran bir takım kaynakları da karanlık ve tartışmalı buluyor.

Diğer yandan, yasakla ilişkilendirilebilecek güvenilir kaynaklardan da söz ediyor. Ancak onların tasvirle ilgili bir engelleme getirmediğini, sadece insanların onları putlaştırıp tapmasını engellemeye dönük olduğunu söylüyor. Ve Ortaçağ Avrupası’nda özellikle Bizans’ta da puta karşı ortaya konan tepkilere dikkat çekiyor.

Orhan Koloğlu’nun 'Basınımızda Resim ve Fotoğrafın Başlaması' adlı kitabında 3 Selim’le ilgili ilginç bir bilgi de şöyle: Tasvir-i Efkâr gazetesinin 131. Sayısında, Sultan 3. Selim’in hayattayken yaptırdığı ve Versay Sarayı’nda bulunan tasvirinin, litografi yöntemiyle çoğaltılıp, Çuhacı Han’da Çin kâğıdı olursa 60 kuruş, adi kâğıt olursa 40 kuruş fiyatla satıldığını yazıyor.

Düşünün ki 1860’lı yıllar ve bir padişah portresi satışa çıkmış. İşte bu tip haberler tasvir yasağının olmadığını ispatlar nitelikte. Yine de karşı görüşteki kişilerin sayısı da çok az değil. Hatta buna inanan minyatür sanatçılarının tutumları da başka bir çelişki… Bu nakkaşlar yasaktan kurtulmak için her ne kadar yaptıkları resimde; perspektifi yok sayıp gölge kullanmasalar da, ortaya çıkan şey gene de tasvir. Diğer yandan Fatih Sultan Mehmed döneminde bile bazı minyatürlerde, Batı'nın resim teknikleri görülüyor.

Daha da ötesi Fatih Sultan Mehmed’den başlayarak hemen hemen tüm padişahlar kendi portrelerini sipariş etmiş, bu konuda bir çekince göstermemiştir.

Ancak, bu kadar örneğe rağmen şunu söylemek mümkün. Tasvir gerçek manada yasak değilse bile, buna inananların sayısı da çok az değil. Eğer toplumda böyle bir inanç ve korku doğmuşsa; yasağın olup olmaması da bir şeyi değiştirmiyor. Hatta bugün bile, batıl itikat diyebileceğimiz inanışlar, hala insanlar tarafından yaşatılıyor.

Şimdi, ‘tasvir yasağı’ denen olguyla fotoğrafın ilk zamanlarına değinecek olursak, bu yeni icat 1839 yılında tüm dünyaya ilan edildiğinde tahtta 2. Mahmud var. 2. Mahmud en yenilikçi padişahlardan biri. Aynı zamanda da sanatın pek çok dalına önem vermiş bir kişi. Devlet düzenine getirdiği yeniliklerden dolayı kendisine ADLÎ unvanı yakıştırılmış. Yaptığı kıyafet devrimi oldukça radikal. İlk zamanlar çok da tepki alıyor ama bunlara aldırmıyor, bunlara aldıracak bir karakteri yok 2. Mahmud’un. Ayrıca şiirler yazmış ve kendisine verilen Adlî unvanını da bu şiirlerde mahlas olarak kullanmış.

Sultan 2. Mahmud da, tasviri günah saymamış ve portresini yaptırmış. Tıpkı evvelkiler gibi. Ama aynı zamanda, onu diğer padişahlardan ayıran bir tutum da ortaya koymuş. 2. Mahmud portresini yaptırmakla yetinmeyenlerden. Yaptırıyor, bir de gidip bunları törenle devlet dairelerine astırıyor. Daha da ileri gidiyor, tasvir-i hümayun nişanı denilen ve fildişi üzerine küçük boyutlarda yapılmış, etrafı değerli taşlarla süslenmiş portrelerini önemli şahıslara dağıtıyor. Onlar da bir kolye gibi bu nişanları boyunlarına asıyorlar. İşte tüm bunlar çok yeni. Resim ve portre geleneğine getirilen bu tutum kıymetli. Yoksa portresini yaptırması değil. Tıpkı ikonalar gibi duvarlara asılması, bu portreleri “putlaştırmaktaydı”. Bu yüzden kendisine gâvur padişah denilse de 2. Mahmud aldırmıyor ve itirazları kanlı bir şekilde bastırıyor.

Dolayısıyla 2. Mahmud, fotoğrafın doğduğu sene vefat etmiş olsa da, ardında uygun bir iklim bırakıyor. Böylece fotoğraf da kendisine kolayca yer buluyor.