Fotoğrafta rötuşun tarihçesi

-
Aa
+
a
a
a

Rötuşun ancak dijital devrimden sonra ortaya çıktığını düşünenler olabilir. Ancak rötuşun tarihi, neredeyse fotoğrafın tarihi kadar eski.

Foto Müze: 21 Ocak 2020
 

Foto Müze: 21 Ocak 2020

podcast servisi: iTunes / RSS

Öncelikle rötuş kelimesinin üzerinde biraz durmak istiyorum. Çok genel anlamda, fotoğraf üzerinde yapılan düzeltmeler ve iyileştirmelerdir diyebiliriz. Başka bir açıdan da bakalım; fotoğrafın ilk zamanlarında bazı önemli fotoğrafçıların, birden fazla negatif kullanarak, çoklu baskılar yaptığını biliyoruz. Yani bir fotoğraf kâğıdına üst üste basılarak oluşturulmuş, tek bir görüntüden söz ediyorum. Size böyle bir fotoğraf verilseydi ve nasıl elde edildiği söylenmeseydi bunu tahmin etme, bilme olasılığı oldukça düşük olurdu. Yine de bu fotografik görüntünün oluşumundaki müdahaleleri rötuş kapsamında değerlendirmek doğru olmaz; bunu teknik bir yöntem olarak ele almak daha yerinde. Her ikisi de ‘gerçeğe’ müdahale etse de görsel bir yanılsama yaratsa da birbirinden ayrılmalı… Başka bir söylemle fotografik görüntüye yapılan her dokunuş rötuş değildir.

Tabii burada gündeme şu konu gelecek ‘fotoğrafın belgesel değeri’… Yani fotoğraf belge yerine geçer mi, fotoğrafa güvenebilir miyiz? Ya da hangi müdahaleler fotoğrafın gerçekçiliğini ya da dokümanter niteliğini şüpheye düşürür? Ama bu konuyu, başka bir programa bırakarak rötuş konusuna tekrar dönmek istiyorum. 

Peki, rötuş olarak kabul edeceğimiz “düzeltme”, “giderme”, “iyileştirme amaçlı” müdahaleler neler? Ve nasıl, ne şekilde yapılır?

Bugün dijital yöntem ve programlarla yapılan pek çok düzeltme ve değişiklik fotoğrafın çok erken dönemlerinde de vardı. O günün stüdyoları, müşteri memnuniyetini de gözeterek, çizik, nokta gibi teknik kusurları rahatlıkla yok edebiliyordu. Ayrıca yüzde bulunan sivilce, leke ve kırışıklıkları gidermek için de rötuşa başvuruyorlardı. 

Fakat zamanla müşteri de fotoğrafçı da rötuştan beklentisini arttırdı. Kadınların çoğu yaban arısı gibi ince bir bele, uzun kirpiklere sahip olmak istiyordu. Dönemin fotoğrafçıları onların bu isteklerini gerçeğe dönüştürmeyi bildi. Esmer tenler açıldı, istenmeyen kişiler kadrajdan silindi, çekim sırasında orada olmayan fakat arzulanan kişiler dâhil edildi; stüdyoda yaratılmaya çalışılan atmosfer duman, su gibi efektler yapılarak güçlendirildi.  Bunların hepsi stüdyolar tarafından insanlara sunulmuş vaatlerdi ve fotoğraf çektirenler bu durumdan hoşnuttu.  Daha da örnekler arttırılabilir tabii…

Şunu da belirteyim rötuş, istenen şeye bağlı olarak hem negatife hem de pozitife uygulanabilir. Eğer istenen değişiklik negatif üzerinde yapılabiliyorsa, bundan elde edilecek baskılar da yani pozitifleri de düzgün olacaktır. Böylece kusur tek seferde halledilmiş olur ki, her defasında, her baskıyı düzeltmeye gerek kalmaz.

Tarihte negatife yapılan ilk rötuş, Münihli fotoğrafçı Franz Hampfstangl tarafından gerçekleştirilmiş. Hampfstangl, 1855 yılında Fransa'da bir sergi salonunda rötuşladığı fotoğrafları, rötuşsuz halleriyle birlikte yan yana asmış. Tabii sergiye gelenler de hayrete düşmüş. Bu bilgiyi kitabında Gisele Freund bize aktarıyor.

Anlaşıldığı gibi, yan yana sergilemenin amacı -müdahaleyi saklamak şöyle dursun- iki görüntü arasındaki farkı ve burada ortaya konan mahareti gözler önüne sermek. İstenen de gerçekleşiyor zaten, sergi insanları şaşırtmayı başarıyor. Tabii söz arasında, fotoğrafa yapılan her türlü müdahaleye –buna rötuş da dâhil- karşı olanların, tepki gösterenlerin varlığını da belirteyim. Üstelik hiç az da değil. Rötuşun ortaya çıkmasına, ya da rötuşa ihtiyaç duyulmasına neden olan bazı sebepler de var tabii…

Bunlardan birisi, yukarıda da söz ettiğim gibi; günün modası ve buna bağlı kişisel istekler… Şunu demek istiyorum, örnekle anlatırsam, mesela 1800’lerde korse kullanımı oldukça yaygındı. Kadın, erkek, çocuk… Hemen herkes korse kullanıyordu. Ama tabii korsenin de yapabileceği bir yere kadar.

Fakat insanlar; onları geleceğe taşıyacak olan portre fotoğraflarında güzel görünmek istiyorlar. Tabii o esnada devreye fotoğrafçı giriyor. İstediği kadar, neredeyse kopacak gibi inceltiyor kadınların bellerini…

Başka ülkelerde olduğu gibi bizim stüdyolarımız da bolca rötuş yapıyor. Kirpikler uzayıp kalınlaşıyor, kırışıklar gideriliyor…

Fotoğrafta rötuş ihtiyacı doğuran bir diğer neden de o zamana kadarki ‘portre resim geleneği’. Kastettiğim şu, fotoğrafın icadına kadar portre yapmak ressamların işiydi. Ama ressamlar, bu işi yaparken portresini yaptığı kişilerin yüzünde kusurlu buldukları yerleri ya hafifleterek çizerlerdi ya da hiç göstermezlerdi. Dolayısıyla portresini yaptıranlar sonuçtan her daim memnundu. Dolayısıyla fotoğraftan beklenen de buydu.

Ama portre için boya-fırça değil de fotoğraf makinesi kullanıldığında yüzdeki güzel-çirkin tüm detaylar otomatik olarak kaydediliyordu. İşte bu noktada da rötuşa ihtiyaç duyuldu.

Üstelik başta optik olmak üzere teknik alandaki gelişmeler, gün geçtikçe daha net fotoğraflar elde etmeyi sağlıyordu. Aslında bu netlik fotoğrafta istenen bir şey. Ama bahsettiğim nedenlerden ötürü, portre fotoğrafçılarını zora düşürmekteydi. Sonuç olarak insanlar beklentilerini karşılayacak, kendilerini en güzel şekilde fotoğrafa aktaracak stüdyolara gittiler.

Fakat rötuşun öyle kolay bir şey olmadığını; teknik bilgi, estetik duygusu ve büyük bir maharet gerektirdiğini de belirteyim. İşte, tam da bu sebeple fotoğraf tarihi komik ve abartılı örneklerle dolu. Öyle olunca da rötuş konusu karikatürlerin fıkraların konu olmuş. Gisele Freund bir tanesini kitabına almış: "Adamın biri, çektirdiği fotoğrafı alıp fotoğrafçısına geri götürür ve gerçekte otuz değil, altmış yaşında olduğunu; alnında kırışıklıkların, çenesinde oyukların bulunduğunu; yanaklarının gerçekte içeri çökmüş olduğunu ve burnunun da fotoğrafta görünen Yunan burnuyla hiçbir bağlantı kurulamayacak kadar yassı olduğunu söyler ve şu cevabı alır... Ay siz kendinize benzeyen fotoğraf mı istiyordunuz? Ama bunu önceden söylemeniz gerekirdi! Yoksa nereden bilebiliriz ki? "

Evet, kişisel tüm özellikleri yok eden, kötü rötuştan nasibini almayan var mıdır bilmiyorum.

Giséle Freund stüdyolarda rötuşun kullanılmaya başlamasını, fotoğrafta sonun başlangıcı olarak görür. Abartılı ölçülerde ve gelişigüzel kullanılmasının, gerçeğe sadık tüm ayırt edici özellikleri silip götürdüğünü, bu yüzden de fotoğrafın gerçek değerini kaybettiğini belirtiyor.

Oysa geçimini portre fotoğraflarından kazanan stüdyolar, yüzdeki detayları silip, pürüzsüz hale getirdiğinde resme daha fazla yaklaştıklarını düşünüyordu. Ve rötuş kısa sürede tüm portre fotoğrafçıları tarafından uygulanır oldu. Artık bundan böyle stüdyolarda renklendirme yapan ressamların yanında rötuşçular da hazır bulundu. 

İstanbul stüdyolarında da durum çok farklı değil. Seri üretim de rötuş da alabildiğine kendini gösterir. Şimdilerde “photoshop” gibi görüntü işleme programlarının sağladığı olanaklarla yapılan tüm değişiklikler ve manipülasyonlar o zamanlarda bu işin ustası olan kişilerin, uzun ve titiz çalışmaları sonucunda elde ediliyordu. 

1916 yılında yayımlanan Fenni, “Fotoğrafya” adlı kitapta rötuş başlığının altında kesin ve kısa bir ifade yer alıyor. Sadeleştirerek okuyorum; 

“Rötuş mutlaka uygulama ve meleke ile elde edilir bir sanattır. Bunu ne kadar tarife çalışsak, yatkınlık olmadıkça istifade edemezsiniz. Onun için bilcümle sarf-ı nazar ediyoruz” diyerek hem konunun zorluğuna hem de rötuşçunun önemine vurgu yapar. Fotoğrafla ilgili eski kitaplarda da konunun önemi ve zorluğu devamlı dile getirilmiş. Bunlardan hem nasıl yapıldığına hem de neler kullanıldığına dair bilgiler alıyoruz.

Mesela; İpekçi kardeşlerin işlettiği Selanik Bonmarşesi’nin 1924 yılında bastırmış olduğu “Fotoğrafçılık ve Sinemacılığa Ait Eşya Katalogu”.

Bir diğeri… H.Bekes ve Şeriki tarafından 1930 yılında bastırılan “Fotoğraf Makineleri ve Teferruatı” adlı yayınları ele alalım.

Her iki katalogda da “Püpitr” denilen ve hemen hemen tüm stüdyolarda negatiflere rötuş yapmak için kullanılan rötuş aletinin görseli var. Selanik Bonmarşesi’nde boyasız ağaçtan imal edildiği belirtilmiş. 13’e 18 ve 18’e 24 santim ebatlarında klişeler kullanılabiliyormuş. Katalogda amatörler için daha basit modeller de var. Aslında basit bir alet, bir ayna ve bir buzlu camdan meydana geliyor. Sosyal medya hesaplarımızdan bu görselleri inceleyebilirsiniz. Rötuş için gerekenler ve işlem kabaca şöyle…

Öncelikle neler lazım sayalım; püpitr dedik. İkinci olarak matolen denilen bir sıvıyı sayabiliriz. Nedir matolen; boy boy şişelerde satılan alkol ve reçine esaslı bir sıvı. Önemli bir sıvı, bu olmadan kullanacağımız kalem gibi rötuş malzemeleri yüzeye tutunamıyor. Üçüncü olarak da kurşun kalemi sayabiliriz. Ama kalemlerin sertlik dereceleri önemli. Mesela bir marka, ki bu marka günümüzde de var; H’den B’ye kadar tam 15 sertlik derecesinde kalem üretmiş. Peki hangi negatifte, hangi kalemi kullanacağız? Buna, negatifin kontrastlığına bakarak karar veriyoruz. Bir de bu kurşun kalemlerin uçları son derce iyi açılmış olmalı ve ucu da neredeyse bir iğne kadar inceltilmiş olmalı.

Ayrıca kataloglarda kutu içinde, set halde satılan rötuş takımları da var. Bunlarda ilave olarak; kretuar, palet, beyaz tebeşir, samur fırça, tüp boya, karmen boya gibi farklı ilavelere de rastlıyoruz.

Belki sizde hatırlayacaksınız, bazen fotoğraflarda bazı bölgeler gereğinden koyu çıkar. Mesela bir portreyse bu, yüz ve ellerin gereğinden koyu çıktığını, portrenin baya bir esmerleştiğini düşünelim. Böyle bir fotoğrafın teknik karşılığı şu; negatifte portrenin yüz ve ellerine denk gelen bölgelerin şeffafa yakın olduğunu görürüz. Baskı yapıldığında bu şeffaf bölgelerden geçen ışık, yoğun bölgelerden geçen ışığa oranla daha fazla olacağı için, fotoğraf kâğıdının oraya denk gelen yerleri, fazla pozlanacak demektir. Sonuç; oldukça esmer tenli yağız bir portre…  İşte bu durumda karmen boya çok işe yarıyor.

Dinleyenler hatırlayacak alaminüt fotoğrafçıları anlatırken onların naif çözümlerinden söz etmiştim. ‘Alaminütçüler’ ya da ‘şipşakçılar’ karmen boya yerine bildiğimiz kırmızı kuru boya kalemleri kullanıyorlardı. Eskiden okul zamanında kullandıklarımızdan… Zaten o zamanlar çeşit yok denecek kadar azdı ve maviyle kırmızı olmak üzere iki renk olarak tek tek satılırdı. Biz de onları ödev ve konu başlıklarını yazarken kullanırdık. İşte ‘alaminütçüler’, bu kırmızı kalemleri, ceplerinden çıkarıp, hemen oracıkta tükürükleriyle ıslatarak negatif üzerinde; surat ve elleri boyardı. Bunu yaparken dilleri de boyandığı için çoğu zaman onlara “kırmızı dilliler” de deniliyordu. Ancak bu ne kadar pratik olursa olsun, stüdyolar rötuş için çok daha büyük özen gösteriyorlardı. Malzeme olarak da karmen boya kullanıyorlardı.

Başka bir kitaba geçelim. 1909 yılında yayımlanmış olan “Teshil-i Fotoğrafya” adlı kitapta rötuş başlığı altında epey bilgi aktarılmış. Karmen boyanın kullanımıyla ilgili de güzel bir tarif var ama öncesinde rötuşun zorluğuna dikkat çekiliyor.

Sadeleştirelim: "Resimlerin klişe üzerindeyken düzeltilmesi fotoğrafçılar tarafından âdet olup, bir şahsın resmini güzelleştireyim derken bazen pek çirkinleştirdiklerinden heveslilerin rötuşa muhtaç olmayacak tabiî resimler yapmasını temenni ile bazı portre ve peyzajlarda yapabilecekleri rötuşu tarif edelim. Portre yani insan resimlerinde yüzde ve ellerde ziyadece şeffaf kısımlar varsa, kâğıda çekildiğinde siyahça çıkacağından klişenin cam tarafından biraz ‘karmen’ denilen kırmızı (la'l) boya sürerek oradaki şeffaflığı ta'dil etmek mümkündür. Şöyle ki, küçük parmağı biraz ıslatarak karmene sürdükten sonra klişenin cam tarafına, (istenilen) nokta hizasına karmeni parmak ile ovalayarak ve (dairesel olarak) sürüp, karmen derhal kuruyacağından istenilen noktadan fazla olan taraftaki karmeni temiz parmak ile silmekten ibarettir. (…) Peyzajlarda karmen rötuşunun faydası ziyadedir.  Gölgelerdeki teferruatı göstermeye pek yardım eder.”

Böyle yazılmış, kalem ve püpitr ile yapılan rötuşu da anlatmış. Ve yine bilgiler arasında fırça ve çini mürekkebi ile de rötuş yapıldığı bilgisi var. 

Süleyman Süreyya Bükey’in hazırlamış olduğu Gevaert Fotoğraf Rehberinde ise rötuş konusunda güzel detaylar aktarıyor. Öncekilerle benzer kısımları atlayıp, kalan ilgili kısmı da sadeleştirerek okuyorum.

“Fırçayı mümkün olduğu kadar dik tutmalıdır. Yalnız o boşlukların fazla doldurulmamasına dikkat edilmelidir. Negatife yapılan bu uygulamaya son derece dikkat edilmelidir. Bu sayede pozitife sarf edilecek vakitten tasarruf edilmiş olur. Negatifin şeffaf olan kısımları bu sayede ıslah edilmiş olur. Açık olan kısımları ise kâğıtlar üzerinde rötuş edilir.

Eğer hatalar çok büyük ise, rötuş ameliyesini pozitif ile negatif arasında taksim etmeli. Mamafih negatifte rötuşa daha rağbet etmeli. Zira negatifte uygulama bir defadır. Hâlbuki pozitifte her resim üzerine çalışmak icap eder. (…)

Pozitif üzerine rötuş, yumuşak kurşun kalemlerle ve fırça ile ve hususi renklerle yapılır. Rötuş bir maharet ve zevk meselesidir.  İyi bir hocadan tahsil edilecek rötuş, her bir fotoğrafçı için bilhassa elzemdir.

Klişelerde iki türlü rötuş yapılır: Birisi fazla (yoğun) olan kısımları inceltmek ve diğeri şeffaf kısımları kaplamak. Yoğun olan yerleri inceltmek için parmağa ince ve yumuşak bir tülbent sarılarak alkolde ıslatılır ve inceltilmesi icap eden kısım hafif hafif ovulur.  Ancak bu hususa dikkat etmek lazımdır. Ufak siyah noktalar ‘gratuvar’ denilen bıçakla kazınır.”

Görüldüğü gibi her kitapta, rötuşun ve rötuş ustasının ne kadar önemli olduğu ve bu işin ciddiye alınması gerektiği, aksi takdirde sonuçların kötü olabileceği vurgulanmakta. Bu durum günümüz içinde geçerli.  Fotoğraf ister analog yöntemlerle elde dilmiş olsun ister sayısal, rötuşta estetik sınırlar mutlaka korunmalıdır. Yoksa düzeltelim, güzelleştirelim derken kolayca tanınmaz hale gelebilir.