“Türkiye’nin dışa kaynak aktarımları, Afrika aşkı çok yüksek maliyetli bir aşk”

Ekonomi Politik
-
Aa
+
a
a
a

Ekonomi Politik programında Ali Bilge, gündeme yönelik yorumlarını paylaştı. 

Ekonomi Politik: 4 Ocak 2021
 

Ekonomi Politik: 4 Ocak 2021

podcast servisi: iTunes / RSS

(4 Ocak 2021 tarihinde Açık Radyo’da Ekonomi Politik programında yayınlanmıştır.)

Ömer Madra: Günaydın Ali bey, iyi haftalar, iyi yıllar! 

Ali Bilge: Günaydın Ömer Bey, Özdeş, Feryal, herkese merhaba, iyi haftalar!

Özdeş Özbay: Günaydın!

AB: Bakalım nasıl bir yıl geçireceğiz, gelişinden belli ama!

ÖM: Girişte neler var, neler konuşuyoruz?

AB: Aslında çok konu var, o yüzden kısa kısa değinerek temas edelim. Yılın son günlerinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı değerlendirmede, faiz, kur ve enflasyonu şer üçgeni olarak tarif ediyor. Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik girdabı, bu şekilde tanımlıyor. Erdoğan “şer üçgenini kırmakta kararlıyız” diyor. Ancak bu üçgeni nasıl kıracağını söylemiyor. Türkiye’nin çok ciddi bir iktisadi sorunları, mali kaynak sıkışıklığı var, bu sorunlarla ekonomide reel büyümenin gerçekleşmesi çok güç, önceki yıllarda aşırı borçlanmayla sağlanan büyüme olanakları artık yok. Uluslararası kurumların yaptığı hesaplamalarda Türkiye’nin 2021-2024 dönemde ortalama büyümesi %2 ya da %3 düzeyinde kalıyor. Örneğin Uluslararası Para Fonu (IMF), %2 düzeyinde büyüme olabileceğini tahmin ediyor. Türkiye’nin 2021-24 döneminde reel iktisadi büyüme kaydetmesi mümkün gözükmüyor. 2018’den sonrası bilhassa Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ısrarla durduğu politikaların yarattığı hasar ortada. Bu hasarın giderilmesi çok zor, bunun giderilmesi için yapılan ve yapılması gereken faiz yükseltmeleri de ekonomide daralmaya yol açıyor. Erdoğan’ın önceki yıllarda, kamu bankalarını ve merkez bankasını zorlayarak uygulattığı suni büyüme politikasının, yüksek maliyetli büyüme politikasının sürdürülme imkanı kalmamış durumda. Kendisini sıcak paraya bel bağlamış durumda ama sıcak kaynaklarda ihtiyacı karşılayacak şekilde gelmiyor. İkincisi olarak, yerlilerin dövizlerini bozdurmasına bel bağlamıştı, o tarafta da, döviz tevdiat hesaplarında da ciddi bir çözülme yok. Sıcak parayla ve döviz tevdiatın TL’ye geçmesiyle, kredi artışını ve talebi güçlendirmek filan olmuyor. Sıcak para girişi ve döviz hesaplarının TL geçmesi için, güvenilir olmak ve ciddi reel faiz vermek gerekiyor. Faizleri yükseltip, yüksek reel faiz verince de ekonomi daralıyor, zaten enflasyonda yüksek seviyelerde devam ediyor, ekonominin daralmaması içinde faizlerin inmesi ve taze kaynak gerekiyor. İki tarafta da uçurumlar var. Faiz şoku ve daralma ile genişleme ve kur şoku arasında gidip gelen bir ülkeyiz. 2021’ de, Erdoğan’ın sözünü ettiği, faiz, enflasyon ve döviz kuru açmazlarının hepsini bir arada halletmek mümkün değildir, tasarruf açığı olan bir ekonomide. Yeni taze kaynaklara ulaşmadan olmuyor. Bankaların bilançosunda bulunan batıklarda, köprü ayaklarına bağlanmış patlamaya hazır bombalar, reel sektörün dış borçları da cabası. Velhasıl durum vahim. Erdoğan o günkü konuşmasında bilmiyorum sizin dikkatinizi çekti mi? Osmanlı’nın ilk başkenti Söğüt’te bulunan altın rezervinden söz etti. https://www.bloomberght.com/erdogan-icine-hapsedilmeye-calisildigimiz-faiz-kur-enflasyon-ser-ucgenini-kirmakta-kararliyiz-2271490 

ÖM: Hayır atlamışız onu!

AB: Erdoğan; Söğüt’te bulunan altın rezervini kast ederek, doğalgaz da bulduk, altın da bulduk, önümüz açık!” diyor. Şimdi de Söğüt altını ekonomik buhrandan çıkış için öne sürülüyor. Söğüt’te bulunan altın rezervinin öyküsünden biraz bahsetmek istiyorum. Altın bulunan arazi Türkiye Tarım ve Kredi Kooperatifleri (TTKK)’nin arazisiymiş, arama yapan ve işletecek olan Gübretaş sahibi, ortağı da TTKK. Bu arazi; 2008’de AKP‘nin eski siyasi ortağı olan Gülen cemaatine mensup olması nedeniyle, darbe girişimi sonrası el koyulan Koza Altın’a tahsis edilmiş. Koza burada epey çalışmalar yapmış, malum 15 Temmuz kanlı darbe girişimi sonrası burası da TMSF’ye intikal ediyor, rezerv alanını işletmesi de TMSF’den tekrar TTKK - Gübretaş’a geçiyor. Arazide 1.6 milyon ons’luk bir kaynak olduğu ifade ediliyor, 6 milyar Dolar civarında bir değer ortaya çıkıyor. İşte Erdoğan, yılın sonunda yeni bir altın rezervinden söz ediyor.

ÖÖ: Yeni bir müjde yani!

AB: Aslında eski bir hikayeyi yeni hale getirmişler.

ÖM: Yenilemiş yani!

AB: Yetkili konumda olanlar, Türkiye’nin, Söğüt altını ve muhtemel var olduğu düşünülen diğer rezervlerle birlikte, dünyada ilk 5'e girecek yoğunlukta altın değerine sahip olduğunu söylüyorlar.Ekonomik buhrandan çıkış reçetemize Erdoğan, “doğalgazdan sonra altını da ekliyor. Tarım Kredi Kooperatifleri Genel Müdürü Söğüt altın madenini “Türk tarımına ve ekonomisine kazandırmaya karar verdik” diyor 2 yıl içinde altın çıkarılıp bir değere dönüşecekmiş. Altının tarıma ne kadar zarar verdiğini bilmezden gelmek ne kadar acı, üstelik tarımla ilgili en önemli kurumlardan biri söylüyor bunları. 

Erdoğan Söğüt altınına değinirken ilaveten şunları da söylüyor. “projelerimizin çevreci maskesi takmış vandallarca engellenmesine müsaade etmeyeceğiz. Doğa, çevre ve yeşil gibi insanlığın ortak kavramlarının, arkası karanlık birçok marjinalin operasyon aparatı haline getirilmesine izin vermedik, vermeyeceğiz." diyor. Tam bunları söylediği saatlerde mecliste malum. 

ÖÖ: Hatta bu sabah.

AB: Kimyasal silahlar, OECD kriterlerine ilişkin yasal düzenlemenin içine sokulan, Sivil Toplum Kuruluşlarına kayyum atanmasına imkan veren kanun, TBMM genel kurulunda görüşülüp kabul ediliyordu. Bunlar arasında bir ilişki kurmak pekala mümkün! 

ÖÖ: Greta da tam bu konuda, 18 yaşına girdi biliyorsunuz 3 Ocak’ta o da böyle bir tweet atmıştı, bu sabah Ömer bey de okudu “arkamızdaki beni destekleyen karanlık güçleri artık onlardan kurtulabileceğim, 18’ime girdim, özgürüm!” diyordu. Vandallardan bir tanesi yani!

AB: Dikkat çekmek istediğim ilk husus; ekonominin içinde bulunan açmazda yeni hikayeler ortaya koyulmaya devam ediliyor. Anlaşılan bu hikayeler devam edecek, doğalgaz rezervleri, altın rezervleri devam edecek, çünkü Erdoğan, aynı konuşmasında Lityum ve Bor’dan da bahsediyor. İkinci husus hikayelerle birlikte aynı zamanda sertleşmede devam edecek. Kabul edilen yasalar ve kararnamelerle,sivil toplumun susturulması, çevreci örgütlerin, kuruluşların çalışmalarının engellenmesi ile birlikte altın, doğal gaz, Boryum ve Lityum müjdeleri veriliyor. Ha, unutmadan söyleyeyim: Erdoğan’ın bu konuşmasında “ne Avrupa’yla, ne Amerika’yla, ne Rusya ile ne de Çin’le bir sıkıntımız yok” diyor.

Bütün bunlar ; 2021’nın il günlerinde içinde bulduğumuz açmazların örnekleri olarak karşımıza çıkıyor. Zaten hem pandemi etkisi hem kuraklık ve kıtlık meseleleri daha da ağırlaştırıyor. Rize’ de hava sıcaklığı 23 derece olmuş değil mi Cumartesi günü?! Rize gibi kuzeyde ve sürekli yağmur alan bir ilin-bölgenin son yıllarda dengesinin bozulduğunu gösteriyor.

ÖM: Ben de bir ufak ilavede bulunayım, Milliyet gazetesinde ayrıntılı bir manşet ve iç sayfalardan da girilen bir haberde Kız Kulesi’nin oralara giden yerlerde normal olarak karla, karlı manzaralarda şimdi denize girenlerin fotoğrafını çekmişler. 16 dereceden, hatta 19 derece de olduğu denizin söyleniyordu. Böyle de bir görüntülü haber vardı etraflı bir haber Milliyet’te.

AB: Parada, yağmurda kıt, ülkenin işi, sıcak para ve yağmur duasına kaldı! Erdoğan altın, maden ve gaz rezervlerinden medet umuyor, büyük beklentiler içine giriyor. Ancak Erdoğan, izlettirdiği iktisat politikalarını ve kırmak istediği ‘şer üçgeni’ meselesinde kendi sorumluluğunu hiç konuşmuyor. İzlettirdiği iktisat politikası denmesi mümkün olmayan politikaların sonucunda Türkiye bugün eksi döviz rezervlerinde, bugün tamamen tersi uygulamalara geçmesine karşın, olumlu istenilen bir durum söz konusu değil. Çünkü ülke devasa iç ve dış siyasal ve iktisadi sorun stoğuyla 2021 yılına geçmiş bulunuyor.

Yılbaşında Varlık Fonu’na piyangonun çıkması da yaşanılan acayip durumlara ekleniyor. Varlık Fonu önümüzdeki 10 yıllarda ülkenin çok başını ağrıtacak bir konu. Çok ciddi problemlerle başat problemlerle 2021 yılına ‘merhaba’ dedik.

Başka bir konu olarak Somali meselesine değinmek istiyorum. Bugün parçalı konulara değinmek durumundayız, malum yılın başı.

ÖM: Ona geçmeden bir tek şeye dönebilir miyiz? Milli Piyango’dan büyük ikramiye çıkmayınca o miktarı Varlık Fonu’na mı devrediliyor? Nedir o? Bir cümleyle ayrıntısını söyler misinizç?

AB: 4’e bölünmüş şekilde çıkmış büyük ikramiye, 1 kişi ¼’ünü alıyor Manisa Akhisar’a çıkmış, kalanı Varlık Fonu’na. 

ÖM: Çıkmayınca.

AB: Çıkmayınca oraya devrediliyor. Şimdi bu paranın SMA hastalığına devredilmesi kampanyası var. Geçen sene de, piyangonun büyük ikramiyesi muammaydı. Havuzun içindeki bir inşaat şirketine çıktığı ileri sürüldü, önce Cengiz, sonra Kolin dendi, bir haber kirliliği yaşadık, sonrasında bunun akıbeti meçhul oldu, geçen sene ikramiyeyi kim kazandı, en azından ben bilmiyorum. Milli piyango idaresi, Türkiye’de yıllar yılı vatandaşların en fazla güvendiği kurumların başında gelirdi . Bu güven şimdilerde sürünüyor. Tayyare Piyangosu adıyla başlamıştı cumhuriyetin ilk devirlerinde, sonra Milli Piyango idaresi oldu. Yaşanan şaibeli gelişmelerden sonra, Milli Piyango’nun çekiliş sürecine dair güvenin kalmadığı bir ülke olduk. Şans oyunlarının da iktidar kontrolüne geçtiği ve istediğine ihale verir gibi istediğine piyango çıkarttığı bir ülkeyiz, zaten şirketlere vergi, resim, harç muafiyetleriyle, teşviklerle, ödenmesi gereken vergilerin silinmesiyle, açıktan yapılan pek çok destekle, kamu bankaları destekleriyle piyangolar veriliyor. Ülkede rejime ve kurumlarına güven kalmayınca şans oyunlarına da kalmıyor. Güvenin her alanda bittiği bir ülke Türkiye! 

Son senelerde biz Katar aşkından çok söz ettik ama bu Somali ilişkisi de önemli. Baktım, Somali -Türkiye münasebetlerine de programlarda zaman zaman değinmişiz. Somali’de yılın ilk günlerinde bir saldırı oldu oradaki bir Türk inşaat şirketine. 2 işçi öldü, yaralananlar var. https://tr.euronews.com/2021/01/02/somali-de-turk-firmas-cal-sanlar-na-bombal-sald-r-4-kisi-hayat-n-kaybetti

Geçen sene Ocak ayında da bir saldırı olmuş, konuşmuşuz. Öncesinde 2019’un Kasım ve Aralık’ında da saldırılar olmuş, 2017’de de bir saldırı olmuş. Saldırılar Türk şirketlerine ya da Türkiye’nin oradaki varlıklarına dönük silahlı bombalı eylemler olarak karşımıza çıkıyor. Neden? Çünkü Somali’de faaliyet gösteren El Kaide türevi El Şebap örgütü Türkiye’yi işgalci güç olarak görüyor. Muhalefet de Türkiye’nin Somali nüfuz alanı içerisine aldığını iddia ediyor. Somali ile ilişkiler çok eski yıllara dayanmıyor, 2011’den sonra hızla artan yoğunluğa tanık oluyoruz. Türkiye oraya hibeler veriyor, kaynak aktarıyor ama verilen kaynaklar ofset şeklinde oluyor. Somali hükümetine verilen bir kredi, kaynak yapılacak projelerin Türk şirketlerine verilmesi şartına bağlı olarak cereyan ediyor. Yani meşhur General Dynamics’in F16 projesi gibi, Amerikan devleti ve Türk devletinin F16 üretim projesindeki gibi, kredi ABD ‘den imalat ABD ‘den, işler Somali’de böyle offset anlaşma şeklinde yapılıyor. Türkiye Somali’de hastane yapıyor, orada havalimanı işletiyor, orada deniz limanı işletiyor ama bunları yapanlarda işletenlerde havuzdan, akraba şirketler, Albayraklar vbg. şirketler karşımıza çıkıyor. Somali’de petrol mevzuatı henüz oluşmuş değil, petrol arama sürecine dahil olmak istiyor Türkiye. Türkiye’nin herhalde dünyadaki elçiliklerinin en büyüğü Somali’de bulunuyor, 80 dönümlük bir araziye elçilik yapıldı. ‘Elçilik külliyesi’ deniyor ‘Türkiye elçiliği külliyesi’.

Orada bir askeri üssü var, Türkiye’nin yurt dışında en büyük üssü olarak geçiyor. 2500 Somalili polis ve subay, er eğitilmiş, ön eğitimden sonra bunlar Eğridir’deki komando birliğine getiriliyor. Somali’de bulunan maarif vakfının sahip olduğu okullar var. Aslında oraya çok eski yıllarda ilk adımını atan Gülen cemaati, yani eski siyasi ortak, malum darbe girişiminden sonra bütün faaliyetleri durduruldu ve mal mülk ne varsa iktidar el koydu. Cemaatin yaptığı bir uluslararası organizasyon vardı, Anadolu sermayesini Asya, Afrika ve diğer ülkelere taşıyan adı Tuscon’du galiba. Bu organizasyon çok görkemli toplantılar düzenlerdi, açılışlarını Erdoğan yapardı. Bu örgütle, Somali dahil, Afrika ülkelerine ilk girişi yapan cemaat oluyor. Cemaatin varlığını ve faaliyetlerini, kanlı darbe girişiminden sonra bütünüyle Türkiye hükümeti devralıyor.

Söylediğim gibi Somali’ye ciddi bir kaynak aktarımı var. Bakın limanda bulunan iç savaş sırasında batırılan gemileri ve içlerinde cephane olan batıkları bile Türk şirketleri çıkarıyor. Somali’den Sarayın beklentileri yüksek. TİKA uğraşıyor bu işlerle, Türk İşbirliği Kalkınma Ajansı aracılığıyla pek çok iş yapıldığını görüyoruz Afrika ülkelerinde. AKP döneminde Afrika dahil yurt dışına yapılan parasal aktarımlara baktım, yıllar boyunca kalkınma yardımı adı altında, sivil ve resmi olarak uluslararası kriterlere uygun sayılabilecek kalemlerde aktarım, TİKA raporlarına göre yaklaşık 9 milyar dolara ulaşmış durumda.https://www.tika.gov.tr/upload/2020/02/kyk%202018/TurkiyeKalkinma2018Web.pdf 

Türkiye tıbbi, insani, kadın ve çocuklara yardımları gücü ölçüsünde elbette yapmalı. Aktarılan kaynaklarda Somali’nin payı çok yüksek Bakınız, Türkiye borca batmış bir ülke, tarımına kaynak ayırmıyor, Türk çiftçisini ve tarımını sübvanse etmiyor, onu piyasaya, ithalatın terbiyesine bırakıyor. Ancak Somali başta olmak üzere, Afrika ülkelerine ayrılan kaynaklar ciddi miktarlara ulaşmış durumda. Üstelik bu kaynaklarla otokrasinin havuzunda bulunan şirketler kayrılıyor.Acı olan bu.Borca batmış bir ülke olan Türkiye’nin dışa kaynak aktarımları, Afrika aşkı çok yüksek maliyetli bir aşk. 9 milyar dolarlık bir aşk.

Somali’nin pandemi sonrasında borçlarının silinmesi uluslararası ortamda gündeme geldi. Başta Amerika, İngiltere ve gelişmiş ülkeler olmak üzere Somali gibi çok yoksul ülkelerin borçlarının silinmesine katkıda bulunmaya başladılar. Türkiye de, Somali’nin IMF’deki borcunu üstlendi, Türkiye’nin IMF’deki parasından Somali’nin borcu ödendi. Mogadişu havalimanını Albayraklar işletiyordu süresi bitiyordu, IMF’ye yapılan ödemeden sonra havalimanı işletme süresi 15-20 yıl daha uzatıldı. Somali’ye ve dış ülkelere yapılan kaynak aktarımlarına iyi bakmak lazım. Borç denizi içinde yüzen ülkenin dış kaynak aktarımları başlı başına mercek altına yatırılması incelenmesi gereken bir konu. İktidarın nüfuz politikaları ve dışarıya kaynak aktarım biçimleri dikkatle ilgilenilmesi gereken bir alan. Somali’de ikide bir inşaat şirketlerine, işçilere, mühendislere saldırılar söz konusu oluyor. 2 Ocak’ta benzerini yaşadık. Ancak tam bu saldırı öncesinde, 20-31 Aralık 2020 tarihlerinde selefilere dönük operasyon yapıldığı haberi ajanslara yansıdı. 267 kişiye göz altına alındığı- tutuklandığı haberi düştü. https://www.sozcu.com.tr/2021/gundem/33-ilde-operasyon-267-kisi-gozaltina-alindi-6193776/

Ayrıntılarını bilmiyoruz, sadece haber olarak gördük, gözaltına alına bu selefiler kimler, eylem yapma ihtimalleri varmış, zaman zaman eylem yapma hazırlığı olan gruplara operasyonlar oluyor. Şimdi, bu selefiler ve örgütleri kimlerdir El Kaide’nin ve IŞID’in uyuyan hücreleri midir? Bilmiyoruz ama operasyonun saldırı öncesi başladığı anlaşılıyor, hemen sonrasında Somali’deki saldırı gerçekleşiyor, bana ilginç geldi açıkçası.! Aynı zamanda o sırada, terörün finansmanına ilişkin BM’nin istediği önlemleri içeren kanun mecliste yasalaştı.! Üç hususun aynı zaman dilimine denk gelmesi ilginç! Bugün biraz ortaya karışık oldu program ama Somali meselesine dikkat çekmek istiyordum. Saldırıyı duyunca öne aldım. Sizin ekleyeceğiniz bir şey var mı?
ÖM: Evet çok net değil yani büyük bir facia da her an olabilecek ülkelerden bir tanesi aslında Afrika’daki.

AB: Evet evet, açlığı yaşıyor zaten. 

ÖM: Evet sürekli yaşıyor!

AB: Hem savaş yaşıyor, hem kıtlık, açlık, dünyanın Nepal’le birlikte en en kötü durumda olan iki ülkesi bildiğim kadarıyla. Her iki ülkede ağır depremlerde yaşadılar. Afrika ile ilişkilerde Sudan’la El Beşir döneminde çok gelişkin ilişkiler yaşanmıştı, Sevakin adasını üs yapacağı haberleri de yapılmıştı. Elbeşir devrilince bu sevda da sona erdi. Türkiye yakın dönemde Afrika’da ve Körfez’de varlığını güçlendirmeye dönük pek çok adım attı. Afrika’ya bütün dünya gözünü dikmiş durumda Çin başta olmak üzere. 

Son 3 dakikamız kalmış, bir de OHAL komisyonuna değinmek istiyorum. OHAL kalktı ama OHAL’in döneminde çıkan yasalar anayasaya ve kanunların içine yerleştirildi. OHAL’den kalan en önemli miras OHAL inceleme komisyonu çalışmaya devam etti. Komisyonun süresi de yıl sonunda 1 yıl daha uzatıldı. Doğrusu o kadar çok konuyla ilgilenmek durumunda kalıyoruz ki OHAL komisyonu ister istemez gözümüzden de kaçan bir komisyon. 15 Temmuz’dan sonra Kanun hükmünde kararnamelerle atılanlar, idarenin tasarrufuyla işlerine son verilenler, kurulan bu komisyona müracaat ediyorlar. Düşünün buraya 126 bin başvuru olmuş. Bu kadar insan başvurma ihtiyacı hissedecek bir mağduriyetle karşı karşıya kalmış. OHAL inceleme komisyonu başvuruların %88.5’nu reddetmiş. Biz bunu nereden öğreniyoruz? Euronews’a konuşan Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası avukatı Sevinç Hocaoğlu’ndan. https://tr.euronews.com/2019/12/26/ohal-komisyonu-126-bin-300-basvurudan-98-bin-300-u-karara-baglandi

Sevinç Hanım, “OHAL komisyonu kararlarının anayasal hak ve güvenceyi ihlal eder nitelikte” olduğunu söylüyor. Sevinç Hocaoğlu” hakkında takipsizlik veya beraat kararı verilmiş kişilerin dosyalarını inceleyen Komisyonun başvuruyu “irtibat/iltisak” gerekçesiyle reddedebildiğini söylüyor. Hukuki bir niteliği olmayan şekilde “kurum kanaati”, “istihbari bilgiler” ret kararına gerekçe olabildi” diyor.

OHAL komisyonu kararları ve faaliyetleri, basının ve muhalefetin merceği içinde olması gereken bir komisyon. Komisyonun kimlerden ve nasıl oluştuğunu, nasıl bir süreç işlediğini gerçekten bilmiyoruz. İnsanlar kendilerini savunamıyorlar, Sevinç Hanım “mağdurlar delillerini sunamıyorlar” diyor.” Hakkındaki işlem dosyasını bilmeden itiraz sunmak zorunda kalıyorlar “diyor. Böyle bir şey olur mu? Gerçekten içler acısı bir durum. 

ÖM: Evet yani bu OHAL bittikten epey sonra da devam eden bir olağanüstü hal komisyonundan daha uzun süre bahsetmek durumunda kalacağız. Peki çok teşekkür ederiz, ayrıntılara girmemize imkan olmadı ama gayet endişe verici bir geleceğin, ufkun belirdiği bir yıla girdiği. İlk programımız böyle oldu. 

AB: Maalesef. Peki iyi yayınlar diliyorum size.

ÖM: Çok teşekkürler.

ÖÖ: Görüşmek üzere. 

AB: Hoşça kalın!