"Türkiye’nin ABD ve NATO ilişkileri düzelmezse, ekonomisinin düzelmesi de çok zor"

Ekonomi Politik
-
Aa
+
a
a
a

Ekonomi Politik'te Ali Bilge, gündeme yönelik görüşlerini paylaştı.

Ekonomi Politik: 22 Mart 2021
 

Ekonomi Politik: 22 Mart 2021

podcast servisi: iTunes / RSS

(22 Mart 2021 tarihinde Açık Radyo’da Ekonomi Politik programında yayınlanmıştır.)

Ömer Madra: Günaydın Ali Bey, merhabalar!

Ali Bilge: Merhaba Ömer Bey, merhaba Özdeş, merhaba herkes, merhaba Feryal, günaydın! Günaydınla başlayalım.

ÖM: Evet. Çok hızlı bir tur atmak zorundayız çünkü olağanüstü sayıda haber var, hem dünyadan hem de Türkiye’den. Özellikle de “Türkiye devletin aldığı kararları takibe çalışıyor” diye bir haber vardı T24’te, gerçekten takip etmek bile zor. Yani milletvekili Gergerlioğlu’nun durumundan, ondan sonra HDP kapatma işlemleri, bütün bahar şeyleri, nevroz şeyleri, kadın haklarıyla ilgili İstanbul Sözleşmesi, Gezi Parkı mülkiyetinin devredilmesi, belki de en önemlisi herkesin üzerinde merakla beklediği Merkez Bankası’na da 20 ay içinde 4. başkan atanması ve sizden de bir genel olarak değerlendirme yapmanızı rica edelim. 

ÖÖ: Bir de belki doların yükselişi

AB: Piyasa açıldı galiba değil mi?

ÖÖ: Evet şimdi açılmış olması lazım, 5 dakika falan olması lazım. 

AB: Herhalde, sayfa bende açık değil.

ÖM: Herhalde 8,5’a doğru gidiş vardı ama ne oldu sonra bilmiyorum. 

AB: En son gördüğümde 8.06 idi, 8’in üstündeydi. Açılmasıyla birlikte değişmiş olabilir. 3 gündür gözümün önüne muhtemelen hepimizin seyrettiği bir film vardır ‘Missisipi Yanıyor’, işte o film aklıma geliyor. Maalesef Türkiye de yanıyor.Geleceği kararmış bir ülkede yaşıyoruz. Son yaşanan gelişmeleri üst üste koyduğumuzda, uzunca süredir hem ekonomide hem siyasette, hem de dış politika içinde bulunduğumuz karanlık durum daha koyu bir karanlığa kendisini bırakmış durumda. Gelecek zifir karanlık gözüküyor. Olumsuz kararları, gelişmeleri analiz etmeye neresinden başlayacağımızı bilemiyoruz. 

Geçen hafta bıraktığımız yerden devam edelim. Döviz rezervleri ve demokrasisi ekside bir ülke nasıl yaşar/ yaşanır sorusunu yanıtlamaya çalışmıştık. Önümüzdeki bir yıl içinde, 200-220 milyar dolarlık (borcunu döndürmesi ve cari açığını finanse etmesi için) taze kaynak ihtiyacı içinde olan bir ülkede son alınan kararlar, giyotini ülkenin boğazına geçirmesi anlamına geliyor. 

Nitekim bu sabah gözüme çarptı, Eurasia grubunun son kararlar sonrasında Türkiye ekonomisinde muhtemel gelişmeler neler olabilir başlıklı raporunda yazılanları bir haber bülteni” raporda açıklananları yazamama durumundayız yazdığımız takdirde takibata uğrarız “biçiminde okurlarına yansıtmış. Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu hem içeriden hem dışarıdan nasıl bir vahamet kespettiğini belirtmek için bunları söylüyorum. Epey bir dönemdir Türkiye Batı ile olan ilişkilerinde muazzam problemler yaşıyor, ilişkiler incelmiş, kopma aşamasına gelmiş durumda. Nitekim Ayasofya ve İstanbul Sözleşmesi’nin iptali, kopuş değerlendirmesini doğruluyor.

Ülke olarak dış borçlanmamızı batı piyasalarından yapıyoruz, doğu piyasalarından yapmıyoruz. Borçlarımızın büyük bir çoğunluğu batı ülkelerinin tasarruf fonlarından, kaynaklarından, bankalarından oluyor. Bu kaynaklara sahip ve hakim olan ülkelerle de iyi bir ilişkiye sahip değiliz, kötü bir ilişkiye sahibiz. Nitekim müttefiklerle yaşanan sorunlar, tarafların yaptıkları açıklamalarda açık bir şekilde görülüyor. Çok net bir durum var: Türkiye’nin ABD ve NATO ilişkileri düzelmezse, ekonomisinin düzelmesi de çok zor, hatta mümkün değil. İlişkide olduğunuz piyasalar ve ülkeler açısından Merkez Bankası başkanlarının ikide bir görevden alınması, politikalarının Cumhurbaşkanı tarafından bizzat belirlenmesi izahı mümkün olmayan bir durumdur. Aç-kapa bir kurum değil Merkez Bankası. Bugün Merkez Bankasının içte ve dışta değeri kalmadı, maalesef.

Erdoğan ve ortağı, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle özgürlüklerin minimize edildiği bir otokrasiyle devam etmek istiyorlar. Ama hem’ otokrasi olsun’ hem de otokraside ayakta kalabilmenin yolu olan ‘borçlanma da devam etsin, dışarıdan da sermaye aksın’ istiyorlar, otokrasiye geçiş yıllarında olduğu gibi bolca gelsin istiyorlar! Erdoğan Merkez Bankası ve Hazine’yi gelen borçlarla istediği gibi yönetmek istiyor. İşte bu durumda “mızrak ve çuval “uyumsuz olmuyor, bu mızrak bu çuvala sığmıyor! Dışa açık bir ekonomide olacaksın, sermaye hareketleri serbest bir ekonomide olacaksın, bu şekilde borçlanma piyasalarından kaynak sağlayacaksın. Aldığın kaynakların cüzi bir kısmını illüzyona uğrattığın seçmen kitlesine pay ederek devam edeceksin. Epeydir uygulanan ve hala devam etsin istenen budur. TOKİ’lere inşaata, yandaşlara, havuzlarla yatırdığın kaynaklar verimsiz sektörler olarak karşına bir süre sonra dikilecek ama buna sen hâlâ devam etmesini isteyeceksin. Hem devam etsin isteyeceksin ama borçlandığın piyasalarla ve bu piyasalara yön veren ülkelerle ilişkilerin çok kötü olacak.! 

Merkez Bankası’nı kendine göre biçimlendireceksin. Üstüne üstlük hem döviz rezervlerin, hem demokrasin, özgürlüklerin ekside, ayrıca döviz rezervlerinin de neden ekside olduğunu da içeriye ve dışarıya anlatamayacaksın. İşte böyle bir durumda mızrak çuvala sığmıyor, yani hem otokrasiyle ülkeyi yöneteyim, hem açık ekonomide olayım, hem Merkez Bankasını istediğim gibi yöneteyim. Yok böyle bir şey.. Mızrak çuvala sığmaz. Erdoğan, Varlık fonunu yönettiği gibi, Merkez Bankası’nı da istediği gibi yönetiyor. Ancak, Merkez Bankası’nı Varlık Fonu gibi yönetmek ülkenin başına çok büyük dert açıyor, ülkenin kaynakları bitiyor. Merkez Bankası’ndan 4 dört başkanın arka arkaya gitmesi, böyle bir durumun sonucu. Son kararlardan sonra Varlık Fonunda olduğu gibi Merkez Bankası başkanlığına kendisini ataması önerildi bizim cenahtan, hatta merkez bankasının Varlık Fonu’na alınması bile önerildi! 

Şimdi Erdoğan’ın bu senaryosu çalışmıyor, senaryonun sonuna gelinmiş durumda. Ülkenizin özgürlükleri ve demokrasisi, Batı’yla ilişkileri sorunlu, mülkiyet ilişkileri sorunlu, Batı kapitalizmine paralel gitmesi gereken uygulamalar raydan çıkmış, batıdan kopan bir ülke haline gelmişseniz, mızrağı çuvala sığdırmak için ne yapmalısınız? O zaman, mızrağın çuvala sığması için bir şey kaldı yapılacak, “kambiyo sistemini değiştirmek”! Önümüzdeki günlerde gündeme gelmesi muhtemeldir. Ekonomi Politikte dikkat çektim bu konuya pek çok kez. Bahçeli kambiyo sisteminin değişmesini iki kez ısrarla dile getirdi. Ki tüm gelişmeler ve yapılanlar buna işaret ediyor

Merkez Bankası’nı alelade bir kurum olarak görüp, kendinize bağımlı hale getirmek filan kapalı ekonomilerde vardır. Hatırlıyorum Merkez Bankasının ve başkanlarının 60’lı, 70’li yıllardaki durumunu, elbette bugüne göre daha önemliydi ama “bağımsızlık”diye bir kavram yoktu, çünkü o günkü kambiyo rejimi bağımsızlığı içeren bir rejim değildi. Dolayısıyla önümüzdeki günlerde son alınan kararlara kambiyo rejiminde kısıtlamalar eklenebilir. Kambiyo rejiminde değişikliler gündeme gelebilir. Bugün bazı yazarlarında bu konuyu dile getirdiğini gördüm. Daha önce de bunu söylemiştim; bugünkü iktidar Türkiye’yi özellikle siyaseten ama ekonomide de kapalı bir dönemi geçmeyi göze alacak durumdadır. Akıllarında var, ama neler olacağını kestiremiyorlar. Kambiyo sisteminde kısıtlamaların gelme olasılığı yüksek. Neden? Çünkü son dönemde alınan bu kararlarla, ülkeyi ancak kapatarak, kısıtlamalar uygulamak suretiyle yönetebilirsiniz. Eli kalem tutan, sözü olan herkes bu kararların ne kadar irrasyonel tutumlar olduğunu yazıyor. Bu durumda olan bir ülkeye, son kararlar ateşe benzin dökmektir. 

Elbette bu durum, bu kararlar aynı zamanda çaresizlik örnekleridir. Otokrasi panik yaşamaktadır, yönetim panik atak davranışlarda da bulunmaktadır. Biraz önce söyledim, sadece 1 yıl için 200 milyar dolarlık kaynak ihtiyacı var ülkenin. Bunu sağlarsanız ayakta kalabileceksiniz! Batı dünyası ile ilişkileriniz iyi değilken iktidarınızı sürdürmeniz soru işaretleriyle dolu demektir. 

Hali hazırda Türkiye’nin borcun damlasına ihtiyacı var, son Merkez Bankası Başkanı operasyonu ile 4 aydır ekonominin gereği olan faiz artırımı nedeniyle tatmin edici olmasa da gelen yurt dışı kaynaklı para çıkmaya başladı, yeniden düşük faiz politikasına geçileceği endişesi, kredibilitesi olmayan merkez bankası başkanı ve iktidarla, yeniden başa dönülmesi durumu söz konusu. Bu şekilde açık ekonomide devam etmeniz olası değildir. Merkez bankaları neden önemlidir? Çünkü merkez bankaları ülkelerinin siyasal rejimin niteliğini gösterirler. Merkez bankaları açık ve kapalı demokrasilerin işleyip işlemediğini de gösteren kurumlardır. 

Ülke bugün demokrasi ile yönetilememektedir. Merkez Bankası yaz boz tahtasına dönmüştür. Üstelik iktisat dışı bir irrasyonolite örneği olan “enflasyonun nedeni faizdir” anlayışına sahip bir ülkede, merkez bankalarında yaşanan kaçınılmaz sonuç budur. 

Uzunca bir süredir hep soruyoruz; Türkiye’nin dünyanın neresine mensup? Batıda mı, doğuda mı, güneyde mi, kuzeyde mi?Ülkenin yeri nedir?Türkiye 200 yıldır mensup olduğu dünyadan kopmaktadır.Son alınan tüm bu kararlar kopuşu ifade etmektedir. 

Tüm bunlar hem ekonomik anlamda kendini göstermektedir hem siyasal anlamda kendini göstermektedir. Ülke siyasal ve iktisadi olarak kapanırsa nasıl bir ülke olur? Evet böyle bir ülke, şu an sözlü olarak ifade edilmeyecek çatışmaları yaşaması yüksek bir ülke olur. Dolayısıyla bu durum muktedir iktidarın, sertlik dozlarını arttırması, parti kapatması, milletvekili dokunulmazlıklarını kaldırması, özgürlüklerin minimize etmesini gerekli kılıyor. Belirtmeliyiz ki; tüm bu gelişmeler, büyük parantezde dünyada yüksek tahribatı olan salgın ortamında gerçekleşmektedir. Daha başka adımların gelmesi muhtemeldir, başka adımların da geleceğini düşünenlerdenim, kambiyo rejiminde sertleştirme ve kısıtlamaların gündeme gelmesi muhtemeldir. Çünkü Türkiye’nin kendini finanse edecek kaynaklara ulaşması pek mümkün gözükmemektedir. Son 4 ay içinde bir şey denendi, görevden alınan Naci Ağbal döneminde dışardan para gelmesi ve içerideki döviz tevdiat hesaplarının çözülmesi için faizler yükseltildi, kaynak ihtiyacının bu şekilde giderilmesi denendi, çünkü dış kaynaklara ulaşılamıyordu, bu dönemde dış kaynak akışı cüzi miktarda oldu. Ancak Albayrak döneminin bittiği, faizlerin artırıldığı Kasım sonrasında görüldü ki, ülke içinde tasarruflarını dövize mobilize eden, aktaran insanlar, memleketin yönetimine güvenip tasarruflarını TL’ye döndürmediler. 

Bu nedenle, döviz hesaplarını TL’ye döndürebilecek sert kısıtlama tedbirlerin alınması gündeme gelebilir diye düşünüyorum. Önümüzdeki dönemde, ABD ile devam eden sorunların nasıl çözüleceği ve bunun etkileri, ekonomi ve siyaset üzerinde etkileri belirleyici olacak. ABD ve Batı ilişkilerinde pek çok şeyi göze almış bir iktidar ortaklığı karşımızda görülüyor. Çok uzunca süredir sorduğumuz bu soruya ekonomi üzerinden baktığınızda bu kararlar yangını artıran kararlarıdır, bu kararlar sonrasında para gelmez, para gider! Böyle bir tabloyu nasıl telafi edebilirsiniz? Bunu sadece ülkeyi dışarıya kapayarak telafi edebilirsiniz, ekonomide ve siyasette sertlik dozunu arttırarak telafi edebilirsiniz. Peki ama o ülke nasıl bir ülke olur? Böyle bir ülke, bırakın orta gelir düzeyi bir ülke olmayı, çok altlara inmiş ve karışıklıklara ileri derece gebe bir ülke olur. 

ÖM: Ali Bey bu arada ben de şu sizin kullandığını yangın metaforu üzerinde bir cümle edeyim izninizle.

AB: Lütfen.

ÖM: Aslına bakıldığı zaman bütün dünyada bilimsel, tamamının bilimsel kuruluşların ve bilim insanlarının 99%’ına kadar varan tamamının ortak olduğu şey dünyanın yanmakta olduğu. Bütün şeyler de bunu gösteriyor. Yani dünya yangın yeri ve bunun üzerine alınan tedbirler de geçiştirici yönde. Yani yalnız Türkiye’de değil üstelik çok ilginç bir durum var, gerekli acil kriz durumu, yangın durumuna karşı bir tedbir alınmıyor. Şimdi mesela Türkiye’de bu kendi Merkez Bankası’na 20 ayda 4. başkanı ve Naci Ağbal’ın da 4 ay sonra görevden alınıp yerine Şahap Kavcıoğlu’nun atanması bir anlık şeyde onun dışında da pek çok Kanal İstanbul’a mesela devlet garantisi verilmesi gibi ya da işte su sıkıntısı kendisi zaten muazzam bir su sıkıntısı içinde olduğu bilinen Katar’la su mutabakatının yapıldığı biliniyor açıklaması. Böyle bir yani yangının artık had safhada olduğu da mesela 2100 yıl sonuna kadar da yazların yılın yarısını kaplayacağı da bilimsel raporlarda, en ciddi bilimsel dergilerde yayınlanmaya başladı. Çok ilginç bir durumdayız yani buna karşılık da hakiki bir muhalefet de yürütülemiyor anladığım kadarıyla Türkiye’de de.

AB: Sorun orada zaten! 2014’ten itibaren cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçişin ilk adımları olan değişikliklerden itibaren, partili cumhurbaşkanlığına geçişten itibaren, sorun etkin muhalefet çizgisinin modellenmemesidir. Bunun için, -kendi adıma konuşuyorum- aktif ve birleşik muhalefet için sürekli çeşitli model önerilerinde bulundum, “nasıl bir muhalefet organizasyonu olmalı” diye, “Demokrasi nasıl kurtarılır?” diye. Ki o günler daha farklıydı, anti demokratikleşmenin başlarındaydık, o günlerde bugünkü iktidarın ortağı bile Erdoğan’ın yaptıklarının karşısındaydı. Unutmayalım, HDP dahil 4 parti, 60-70 madde de yeni anayasada anlaşmışlardı bile, MHP ile HDP aynı masada oturdular. Ama sonra etkin muhalefetsizliğin katkısıyla meydan boş kaldı ve sonuçta yaşadığımız demokrasiden uzaklaşma adımları, kanunları Gezi’den itibaren, Roboski’den sonra gelmeye başladı. 

Malum 2015 seçimlerindeki iktidar yenilgisi, ardından iç karışıklıkların yükselmesi, Kürt sorunun çözüm sürecinin bitmesi, 17-25 yolsuzluk dosyaları, iki ortağın (Cemaat ve AKP kapışması), darbe girişimi ve OHAL, dokunulmazlıkların CHP desteği ile kaldırılması gibi gelişmeleri yaşadık. Tüm bunlar yaşanırken etkin muhalefetsizliğin altını defalarca çizdik ve hala devam ediyoruz. HDP’ye sahip çıkmazsan, HDP’nin bir milletvekiline sahip çıkmazsan, ki o çok özgün bir milletvekili, hepinize ve hepimize örnek olan bir vekil, ister Türk milliyetçisi ol, ister Türk ulusalcısı ol, Gergerlioğlu’na sahip çıkmak demek, parlamentoya sahip çıkmak demektir, Gergerlioğlu’nun dokunulmazlığının gasp edilmesi, parlamentonun gasp edilmesi demektir, ama bunu idrake müdrik bir CHP ve İyi Parti göremiyoruz maalesef. Ayrıca kendi partisinin üyelerinin de yalnız bırakmamaları gerekirdi, elbette HDP büyük zorluklar yaşıyor, çok darbeler yemiş bir parti ama Gergerlioğlu’nun yanında daha kuvvetli durmalıydı. Dolayısıyla bugünlere gelinmesinde yanlış ve eksik muhalefet çizgisi ile geldik. Demokrasi ittifakla yaşatılır.

 Erdoğan iki konuda “Allah’ın bir lütfu” demişti, biri muhalefete diğeri darbe girişimine “böyle bir muhalefet Allah’ın lütfu” demişti. Şimdi bu daha ne olsun? Böyle imkanlar varsa otorokrasiye yürürsün Ülkenin ana muhalefet liderinin önüne mermi atıldı, devletin gözü önünde linç edilmeye kalkıldı. Muhalefetteki ikinci parti kapatılmaya çalışılıyor, eş başkanları dahil binlerce üyesi, yöneticisi ve milletvekili hapiste, parlamentodaki üçüncü parti İyi Parti’nin genel başkanına da yapılmadık kalmadı. Tüm bunlar muhalefeti bir araya getirmeyecek de ne bir araya getirecek? Gergerlioğlu’na ve HDP’nin kapatılmasına karşı muhalefetteki partiler mecliste bir araya gelsin ve ortak açıklama yapsınlar, “yapılanlar bize yapılmış sayılır” desinler.

Millet İttifakı’nı kamuoyunun önünde ortak açıklama yaparken görmedik. Böyle durumlarda ortak açıklama yapılmayacak da nerede yapılacak? Ömer Bey sorunuzun yanıtını defalarca verdik, demokrasi cephesi ve Türkiye Baharını nasıl yaşayabilir diye, bu konular üzerine sayısız program yaptık

Ana muhalefet CHP ve muhalefet reflekslerinin nasıl olması gerektiğini anlattık. “HDP’yi ve Kürt seçmeni gözden çıkaran bir ana muhalefet ve muhalefet olamaz” dedik. HDP muhalefet cephesinin olmazsa olmazıdır, İstanbul seçimlerinde net görüldü zaten, dolayısıyla muhalefet ittifakı, otokrasiden çıkış denklemine HDP’yi yazmak zorundadır. 

Çünkü önümüzde dönem soru işaretleriyle dolu. Artık başka bir dünyaya geçmeye aday bir ülkeyiz. Son 4 günde alınan kararlarla sıçradığımız yeni dönem, demokrasinin olmadığı, sadece göstermelik kurumlarının olduğu, memleketin sert siyasal ve iktisadi tedbirlerle yönetildiği, ekonomide dışa kapanıklığı azaldığı, ekonomide 1980-90 arası bir dönemi anımsatan, sadece dış ticaret serbestisi olan bir rejim tablosu olacağı izlenimi vermektedir. Ancak bu şekilde elinizdekileri çuvala sokabilirsiniz. 

Diğer bir soru seçim süreçleri nasıl gelebilir? Soru bir: Türkiye’de seçimleri yapılmama ihtimali var mı? İktidar, seçimleri öteleyebilir, seçimleri yaptırmayabilir mi? Otoriter rejimlerde çokça gördüğümüz bir durum. Nihayetinde hep iktidarda kalmak istiyorlar, iktidarda kalma süreleri bittiğinde, ne olacağını kestiremiyorlar. Dolayısıyla önce seçimler yapılacak mı? Diyelim ki yapıldı, soru iki; seçimler adil olacak mı? Çokça şaibeli seçim yaptığımızı biliyoruz. Haziran 2015’i hatırlayın, sadece o seçimden bugüne gelelim. Hileli seçimleri düşünelim. Unutmayalım, dünyada seçimler konusunda uzman bir ülke var, seçimleri çarpıtmak üzere muhteşem deneyimi olan bir ülke, kendi ülke seçimlerini maniple ettiği gibi başka ülkelerin seçimlerine de karışan, Rusya devleti! Rusya ve Türkiye yüksek seçim kurulu işbirliği yapıyorlar, protokolleri bulunuyor, hâlâ devam ediyor sanıyorum bu işbirliği. Üçüncü soruya gelelim; peki seçimler adil oldu ve sıra geldi iktidarın devrine: normal bir iktidar transferi olacak mı? Mevcut otokratik iktidar, iktidarın normal yollardan transferine imkân verecek mi? İktidarı bırakabilecek mi? Pek çok ülkede bırakmama, direnme örneklerine şahit olduk. İşte tüm bu sorular önümüzde duruyor. Ülkenin, yakın geleceğinde ciddi bir çıkmaz sokaklar zinciri içerisinde olduğunu gösteriyor. 

Umutsuz olmak için çok şey var ama bu ülke, 83 milyonluk büyük bir ülke, çok ciddi bir tüketim pazarı, son 40 yılını açık rejimde geçirmiş, dünyanın finansal sistemine entegre olmuş ve çok ciddi borcu bulunuyor, 450 milyar dolarlık borcu olan bir ülkeyiz. Yani kapalı rejime geçtiğinde bunu nasıl halledeceksin oda devasa ayrı bir mesele ya... Kapalı rejimi yazacak kadroları bile yok. Çaresizlik işte böyle bir şey. Böyle bir ülkenin tüketim kalıpları değişmiş, tercihleri değişmiş, tarzı hayatı değişmiş, böyle bir ülkeyi nasıl kapatacaksınız? İktisat okumaya başladığımda, Türkiye’nin ihracatı; üzüm, incir, fındık, pamuk, zeytin ve zeytinyağı gibi kalemlerdi. Bunlar artık değişti, kuşaklar değişti, dolayısıyla kapanmaya, sürekli karabulutlara ve sürekli yangına dayanabilecek bir ülke değil. 

O yüzden, tarifi mümkün olmayan tepkilerle karşı karşıya kalma ihtimalimiz çok yüksek.Umarım, demokrasiye geçerek, parlamenter sisteme geçerek, bu karanlığı aydınlatırız. Bu nedenle, muhalefet aktörlerinin aklını başına toplaması lazım, yeterince bu konuda söz söyledik, demokrasi ittifakı, demokrasi cephesi, birinci meclisten örnekler verdik, Dünya, kıta Avrupası ve Latin Amerika örneklerini verdik. Bir an evvel, bütün mücadele tekniklerini kullanarak, ortaya koyarak çalışmaları gerekiyor. Çünkü yanıyoruz, gerçekten, gelecek kuşaklara bırakacak bir Türkiye pek kalmadı zaten dünya da yok. Türkiye’nin içinde bulunduğu durum maalesef böyle.

ÖM: Maalesef. Peki burada bu noktada da bırakabiliriz herhalde. Evet.

AB: Tek tek alınan kararları konuşamadık. Önümüzdeki günlerde ve aylarda kambiyo rejimine ilişkin önlemlerin yaşanması mümkün olabilir, kongrede söyleyebilir ya da başka türlü gündeme gelebilir. Bir ülkenin rejimini, kalitesini ve niteliğini merkez bankasına bakarak merkez bankasına bakarak anlarız. Son 40 yılın ekonomi politikalarının canlı pek çok arkadaşımızla canlı tanığıyız, içinde bulunduğumuz durum hiç iyi değil ve ülke de hiç iyi durumda değil… Burada keseyim artık 

ÖM: Çok teşekkürler Hoşça kalın!

AB: Hoşça kalın!

ÖÖ: Görüşmek üzere.