“Pandemiyle mücadelede insan değil, iktisadi büyüme ve kâr merkezde”

Ekonomi Politik
-
Aa
+
a
a
a

Açık Gazete'nin köşelerinden Ekonomi Politik'te Ali Bilge, gündeme yönelik yorumlarda bulundu. 

Ekonomi Politik: 20 Nisan 2020
 

Ekonomi Politik: 20 Nisan 2020

podcast servisi: iTunes / RSS

(20 Nisan 2020 tarihinde Açık Radyo’da Ekonomi Politik programında yayınlanmıştır.)

Ömer Madra: Günaydın Ali Bey, merhabalar.

Ali Bilge: Merhaba Ömer Bey, günaydın Özdeş, herkese iyi yayınlar diliyorum.

Özdeş Özbay: Günaydın, teşekkür ederiz.

ÖM: Bugün ana konumuz ekonomi ağırlık olacak galiba değil mi?

AB: Ondan önce Sabuncuzade Şerafettin Efendi’den bahsetmek istiyorum. 

ÖM: A evet.

AB: 1400’lü yıllarda yaşamış 1386 doğumlu Amasyalı tabip, cerrah Sabuncuzade Şerafettin Efendi ailecek de hekimler, baba, dede de tabipmiş. Enteresan bir kişilik, Şerafettin Efendi’ nin bir eseri var, Mücerrebname, ünlü bir esermiş. Şerafettin Efendi bu eserinde salgın hastalık günlerinde ne yapılması gerektiğini şu şekilde anlatıyor, okuyacağım: “ellerini onat yuğ” (ellerini güzelce yıka) “galebeliğe girme” (kalabalığa girme) “selamı uzakça vir” (uzaktan selamlaş, fiziksel mesafeyi koru) “eği yi, eği iç” (iyi ye iyi iç) “hasta isen yativir” (hastaysan yat) “taşra çıkma” (dışarı çıkma) “taşrada yüzün ört” (dışarıda yüzünü kapa) “bi iznillah nesle dokunmaz” (allahın izniyle bunları yaparsan bulaşı gelmez) diyor. 

Sabuncuzade Şerafettin Efendi 1400’lü yıllarda yaşamış zamanın yöneticileri ile padişahlardan Sultan Fatih’le de temas etmiş bir kişi, ki veba salgınının olduğu dönemlerde yaşamış. Kaynaklar, o devirde yaşayan veba salgınlarını Moğol istilalarının arttırdığını yazıyor. Özellikle Avrupa’ya yayılmasına neden olmuşlar. Moğolların şehirlere vebalı cesetleri mancınıkla atarak bulaştırdıkları iddia edilir. O dönemde belli ki bu coğrafyada salgınlarla karşı karşıya kalınması alınacak tedbirleri de geliştirmiş olmalı. Tabip Sabuncuzade Şerafettin Efendi’ de bu önlemleri eserinde yayımlamış. 600 yıl önce öğütleri, bugünün tedbirleriyle örtüşüyor, paralellik arz ediyor, bu nedenle için paylaşmak istedim. 

ÖM: Evet. Sabuncuzade Şerafettin Efendi’ye de bir günaydın demek lazım, en az 560 yıllık.

AB: Tüm tabiplere ve sağlık çalışanlarına selam göndererek ekonomiye girelim. Covid19 tahribatlarını içeren yeni küresel IMF raporu yayınlandı, aynı zamanda IMF ile Türkiye ilişkilerinin ne olacağı nasıl gelişeceği de gündemde. Cuma günü Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’nun bankalara yönelik bir kararı yayınlandı. Bugün bu iki konudan bahsedelim. 

Birincisi Uluslararası Para Fonu dünya ekonomisindeki durumun vahametini ortaya koyan raporu pek çok kişi ve kuruluş tarafından iyimser bile bulundu Rapor günümüzde yaşananları 1929 büyük buhranından sonra yaşanan en büyük bunalım olarak nitelendirdi. 

Dünya ekonomisinde çok ciddi bir küçülmenin yaşanacağını anlatan rapor ABD dahil gelişmiş, gelişmekte olan ve fakir ülkelere ilişkin tespitler yapıyor ve tahminlerde bulunuyor. Benzeri raporlar hem Türkiye için de hem de küresel ekonomi için pek çok uluslararası kuruluş tarafından yenilenerek yayınlanıyor. Türkiye zaten bu krize pandemiye çok büyük ekonomik problemler içindeyken girdi. Türkiye’nin uygulamakta olduğu 17-18 senelik politikaların sonuna gelinmişti. Bu halde iken pandemi ile karşı karşıya kalındı. 

Rapor, pandemi sonrası yaşanan ekonomik bunalımda, ülkelerin nasıl yıpranacağını, nasıl etkileneceğini belirtirken şunu da ekliyor; “Türkiye ve bazı ülkelerde hem enflasyon olgusu yaşanacak hem de ekonomi küçülecek” diyor. Enflasyonla birlikte iktisadi küçülme hali ! İran ve Türkiye’yi bu kategori içine koyuyor. Enflasyonun yükselmesi ve ekonominin küçülmesi, bir ülke ekonomisinin yaşayacağı en berbat bunalım çeşidi.. Bu tespit geçen haftanın en önemli konularından biriydi. 

IMF Türkiye ekonomisindeki işsizliğin %17’ye yükseleceğini söylüyor,- ki bu oran çoğu kişi tarafından iyimser de bulundu, iktisadi daralmayı da -5 olarak öngörüyor. Türkiye dış kaynakla büyüyen bir ekonomi, kendi kaynaklarınız yeterli değil büyümeniz için, iktisadi büyüme için gerekli dış kaynaklar da şu anda problemli, rahat borçlanamıyorsunuz, pandemi öncesinde de Türkiye uyguladığı yanlış ve güven vermeyen politikalar neticesinde dış kaynaklara zor ve pahalı ulaşmaya başlamıştı, dış borçlanma kıtlaşmıştı. Pandemi bütün dünyada her şeyi alt üst etti, dış finansman yapmanız, büyüme için gerekli kaynakları bulmanız zor artık..

 Bir taraftan da dünya ekonomik aktivitesi azaldı, tüm ekonomiler küçülüyor, kronik ekonomik küçülme yaşanıyor. Ne zaman döneceği meçhul. İç ve dış koşullardan her ikisinde de zafiyet içindesiniz. İç ve dış piyasalar için üretim ve satış sorunlarının yaşanması, tedarik zincirlerinin bozulması, iç ve dış ticaretin azalması, girdi maliyetlerinin artması, döviz fiyatlarının uçması, fiyatlama mekanizmasının çöküşüne yol açtı. Tüm bu gelişmeler malların fiyatlarını da artıyor, hem ülkede hem dünyada fiyat mekanizmaları bozulmuş durumda, para sistemleri de bozulmuş vaziyette. Döviz kurları da gelişmekte olan ülkelerin aleyhine seyrediyor. 

Covid19 salgınına hem ülke olarak, şirketler olarak, bankalar olarak ve vatandaş olarak zincirleme borçlu bir şekilde girmiş durumdayız.. Yüksek borçluluk ve yüksek işsizlikle pandemiye merhaba demiş bir ülkeyiz. Giriş kapınızda da 13,4’lük bir işsizlik yazıyordu, ekonomik aktivitenizi canlandırabilecek borçlanmaları yapabilmek üzere gideceğiniz piyasalar için de cazip olmaktan çıkmış bir haldeydiniz. Türkiye ekonomisi çok yönlü sorunlar içinde, sorun bir tarafta değil, hastalık bütün organlara sıçramış durumda. 

En önemli soru bu aşamada şu: Türkiye bu yıl ihtiyacı olan kaynağı sağlayabilecek mi? Borcunu borçla ödeyen/ döndüren bir ülke olmayı başarabilecek mi? Türkiye’nin 172 milyar dolarlık yıl sonuna kadar dış borç ödemesi var, 105,6 milyar doları kısa, 66,7 milyar Dolar’ı uzun vadeli, tüm bu borçların ağırlığı da firmalar, bankalar üzerinde, özel sektör üzerinde bulunuyor. Pandeminin egemen olduğu bir dünyada çok ciddi borçlanma probleminiz bulunuyor.! 

Diğer taraftan da, Türkiye son yıllarda uyguladığı Merkez Bankası uygulamalarıyla döviz rezervlerini çok ciddi bir şekilde eritmiş durumda. 10 Nisan itibariyle döviz rezervleri 27 milyar Dolar, -ki bu döviz rezervleri içinde emaneten duran kaynaklar da var. Ali Babacan’ın hafta sonu yaptığı açıklamada da bu rakamları ifade etti. Birkaç yıl önce rezervler 136 milyar Dolar’dı yanlış uygulamalar sonucunda eridi, bu hale geldi, döviz rezervleriniz böyle, bu durumda. 

IMF gibi son yıllarda kendini reforma tabi tutmuş, kimilerinin gözünde sosyal demokratlaşmış bir örgüt var ! Bu kurumun kaynakları da sınırsız değil, bu kaynaklara talip olan 100 ülkede kapısına gitmiş durumda. IMF ile klasik bir stand-by anlaşmasına Türkiye yanaşmıyor, IMF şartlarına girmek istemiyor, “swap yapabiliriz” diyor. İktidarın swap arayışları içerisinde olduğunu anlıyoruz, elbette bu meselde de siyasal hal ve gidişe bağlı.. 172 milyar dolarlık bir borç döndürmek için IMF ile swap işlemi yapmanın da yeterli olacağını sanmıyorum. Türkiye cari açıkları olan bir ülke, bununda finansmanı gerekli ama bu sene iktisadi küçülme nedeniyle muhtemelen cari açık olmaz, fazla verir.. Böylesine netameli bir ülke için, IMF kaynaklarının da derde deva olacağını zannetmiyorum. Sadece uluslararası piyasalara olumlu sayılabilecek bir sinyal olarak katkısı olabilir. IMF ile Türkiye arasında bir ilişkinin olması nedeniyle, uluslararası piyasalar Türkiye’ye kaynak sağlamada iştahlı olabilirler mi? Sanmıyorum, onlar için önemli husus ; iktisadi politikalara ve kadrolara güvendir. Bu güvenin de olmadığını görülüyor. Türkiye, çeşitli merkez bankaları ile swap işlemleri yapmak için arayışlarda ama velhasılı kelam salgınla birlikte iktisadi sorunlar çok dertli bir hale geldi. Türkiye gelişmekte olan ülkeler içerisinde ve G20 içerisinde en problemli ülke. 

ÖM: Ben bir de şunu sormak istiyordum, bilginiz var mı bilmiyorum ama birkaç yazı gözüme çarpmıştı ama şimdi hatırlamıyorum. Turizm sektörü Türkiye’de oldukça yani ilkbahar ve yaz aylarında son derece önemli bir yer tutuyor kesim olarak gelirler açısından gayri safi milli hasılanın yerinde. Onun bu kapatmalar ve hiç uçuşlar yapılamıyor, bazı tuhaf açıklamalar var tabii, işte Amerika ila bazı uçuşlar, en belalı yerler olan New York’a uçuşlar, gidip gelmeler olabiliyor ama esas itibariyle Antalya gibi, Mersin gibi büyük turizm merkezleri, bölgeleri nasıl etkilenecek? Bu konuda bir bilginiz var mı?

AB: Şunu söyleyeyim, turizm sektörü kısıtlanan sektörlerin birinci sırasında, yani tümüyle etkileniyor.. Devre dışı kalıyor bu sektör.. 

ÖÖ: İtalya’nın sahilleri açmaya hazırlandığı haberini okuduk.

AB: Bizde de 1 Haziran tarihi dolanıyor.

ÖÖ: “Özel önlemlerle birlikte sahilleri açacağız” diyor İtalya. Bu tabii geri kalan ülkelerin de örnek alacağı anlamına gelir. 

AB: Tabii tabii, pek çok ülkede yönetimler ve kapitalistler; tedbirlerin kaldırılmasını, üretime ve hizmetler sektöründe faaliyetlere başlanmasını istiyorlar. Covid19 nedeniyle alınan önlemleri terk edilmesine ilişkin açıklamalar var. Türkiye zaten tümüyle kapatmadı fabrikaları, üretimi, iş hayatını. Açık açık söylediler, Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın açıklaması neydi? Ciddi bir itiraftı, not edilmesi gereken bir açıklamaydı, “biz ekonomi nedeniyle tümüyle sokağa çıkma yasağını göze alamazdık” dedi. “Salgını nedeniyle insanların ölümünü göze aldık ama çok zor durumda olan ekonominin daha da zora girmesini göze alamadık” demek istiyor. 

Turizm sektörü en fazla etkilenen sektör durumunda, dolayısıyla turizmle bağlantılı olan sektörler de etkilenmiş durumda, yani turizme girdi taşıyan sektörler. 2019 yılı itibariyle Türkiye, 45 milyonluk bir turist kapasitesine sahipti. Şimdi alev alev yanıyor bu sektör, son yıllarda turizmden gelen dövizin dış açıkların kapatılmasında çok önemli katkısı oluyordu. Şu aşamada dıştan gelecek talebin yerine’ iç turizmi nasıl artırabiliriz, geliştirebiliriz’ diye konuşuluyor. Her şey pandemi süresine bağlı, ama her halükarda geçen yılların esamisinin okunması mümkün değil. 

Ayrıca turizm sektörü istihdama ciddi katkıda bulunan bir sektör. Dönemsel ve yerel anlamda istihdama çok ciddi bir katkısı bulunuyor. Tesislerin bulunduğu bölgede yaşayan insanlar çoğunlukta olmak üzere istihdama katkısı çok fazla. Şimdi bu sektör devre dışıdır. Sektörle evlilik yapan diğer sektörlerde devre dışıdır, ya da çok ciddi hasar içindedir. Örneğin havacılık sektörü başta olmak üzere ulaşım sektörü, tarım hayvancılık gıda vs vs.. 

Pandeminin etkilerini incelemek üzere yapılan modellemelerde turizm sektörü kısıtlanan sektör olarak ilk sırada yer alıyor, kısıtlanan sektörün iş yaptığı, girdi sağlayan sektörlerde direkt etkileniyor, mesela tarım- gıda da etkileniyor, 45 milyon turist yemek yemiyor, konaklama yapmıyor, uçağa binmiyor, bu nedenle turizm sektörüne girdi sağlayan tüm sektörlerde bu durumdan etkileniyor. Dolayısıyla pandeminin müthiş bir olumsuz etkisi var turizm sektörüne. Gayri safi milli hasılaya ciddi bir katkısı vardır turizm sektörünün, istihdama katkısı var, ödemeler dengesine katkısı var, çok sektörle iç içe çalışan bir alan, müthiş şekilde hasar almış durumda, dünya da böyle, turizm çöktü. 2019 yılında Türkiye’de turizm sektörünün 34,5 milyar dolarlık cirosu oldu, katma değer yarattı, düşünün artık..

ÖM: 34,5 milyar dolar turizm sektörünün?

AB: Evet. Bu ödemeler dengesi açısından çok önemli bir kalem, şimdi bu kalem yok, sezonu Mart sonunda açıyorlardı, kimi 6, kimi 12 ay çalışıyordu, çok ciddi bir hareketlilik oluyordu. Son yıllarda ucuza çalışsa da, çalışan tek sektörü Türkiye’nin turizm sektörüdür. Gelirin 1/3’ünü Antalya yapar, 1/3 İstanbul, 1/3 kalan Türkiye’dir. Antalya ve güney batı Akdeniz’e %40 turisti ağırlar. Türkiye müthiş bir döviz problemi içindeyken, turizmden gelen dövizlerden de mahrum oluyorsunuz. Üstelik dış borcu çok yüksek bir ülke, dolarize olmuş bir ülke, mevduatın yarıdan fazlası bankalarda döviz olarak tutuluyor. Şimdi dövize hasret bir ülke..

Buradan bankacılık sektörü için alınan son karalara gelelim. Son karalarla BDDK bankaları, özellikle de özel bankaları sıkıştırıyor, diyor ki “ekonomik aktivitenin artması için sen daha fazla kredi vermelisin” Türkiye’de toplam mevduatın yarıdan fazlası döviz mevduatı vatandaşın biriktirdiği “bu dövizleri Merkez Bankası’yla paylaşmalısın, swap yapmalısın” diyor. Bu iş için bir rasyo geliştirdiler, Merkez Bankası’na döviz satmaya zorlamak için, firmalara daha fazla kredi vermek için. 

Böyle bir ortamda bankalar da kredi vermek istemiyor, çünkü zaten takipte ve batıkta çok fazla miktarda halledilememiş yüzdürülen, yüzdürülemeyen batıklar sorunuyla karşı karşıya. Batık kredilere pandemi öncesinde bile çözüm bulunamamışken, şimdi sıkıştırıyor “sen daha fazla kredi ver, firmalara insanlara!” Zaten zincir halinde firmalar kredilerini ödeyemiyor, vatandaş kartını ödeyemiyor, konut ve tüketici kredisini ödeyemiyor, bankaların da dış borç vadeleri geliyor, yaptıkları sendikasyonların vadeleri geliyor, uluslararası borç piyasalarında da yangın var..

Kamu kaynakları da sorunlu, kamu açıkları da çok yüksek, dışta da içte de kaynaklar kıt.. Dolayısıyla iktidar yükleniyor özel bankalara.. BDDK’nın son karaları bankaları zorlamak, uymayanı cezalandırmak üzere alındı. Ayrıca BDDK genelgesi ve düzenlemesi uluslararası kurallara da uygun olmayan bir şekilde yapıldı. Türkiye, uluslararası bankacılık Basel kriterlerine/rasyolarına uymaktan epeydir vazgeçti. Kendi kriterlerini uyguluyor, ve bu düzenlemeler, rasyolar tamamen otoriter idarenin keyfiyetine göre yapılan düzenlemeler olarak karşımıza çıkıyor. Kriterlere uyulmazsa cezalar yaptırımlar geliyor. Özel bankalara daha fazla daha “devlet tahvili al!” diyor, çünkü Türkiye’nin tahvillerini kimse almıyor, yabancı sattı çıktı, tahvil çöp oluyor. 

Düzenleme ile özel bankalardaki mevduatı Merkez Bankası’na çekmek istiyor, Merkez Bankası’nın rezervlerinde ki azalma artık tehlike arz ediyor, uluslararası piyasalar Türkiye’nin döviz rezervlerindeki alarmı görüyorlar. Hatta, kambiyo kısıtlamaları da gelebilir diyenler var. IMF’nin son raporunun bir yerinde, Türkiye için “ sermaye hareketlerine geçici kambiyo kısıtlamaları da gelebilir” diyor. Bütün bunlar, özel bankaların daha fazla devlet ve tahvil, bono alması, kamu kağıdı alması, Merkez Bankası’na daha fazla döviz vermesi için yapılıyor. Zorla yapılması isteniyor. Tabii bu şekilde bankaları da haşat etme süreci başlıyor. Pek yakında özel bankalarında bağışıklık sistemi çökebilir. 

Pek çok ülke açısından olduğu gibi Türkiye içinde çıkış hikayesi yazılmış değil, Türkiye en zor durumda ülkelerin başında geliyor. Hem “ bu devasa sorunlar için çözüm önerilerim, politikam şudur, şu tür yöntemleri uygulayacağım,” dediği bir programı yok, hem de kaynaklar tükenmiş vaziyette. Şu anda da Türkiye, iç hesaplarıyla yani bütçede de çok ciddi problem yaşıyor, düşünün faiz ödemeleri 129 milyar TL’ye çıkmış durumda, 3 yıl önce bu rakam 57 milyar TL idi. Her anlamda dökülen bir durumdayız, sarpa sarmış vaziyetteyiz, iş çok zor yani!

ÖM: ABD’de de mesela büyük bir şey var, yani dünyada en çok korona virüsü kaynaklı ölümlerin gerçekleştiği bir ülke, başkan Trump yönetimiyle eyalet valileri arasında da bir tartışma ve gerilim var ama başkanTrump “Mayıs’ın başında açacağız” diyor, buna karşılık da bunun açılmasının mümkün olmayacağına dair, açılmasının tam bir felaket olabileceğine dair hem tıp uzmanlarından, virologlardan ve diğer başka eyalet valilerinden de onların uyarılarına dayanarak “hayır” diyorlar. Mesela Florida eyaletinde artış görülmesine rağmen vali de bazı plajları açmış mesela “turizm mevsimidir” diye. Bunun çok tuhaf sonuçları olacaktır, hatta covid19’u protestocular çıktı, silahlı, yarı otomatik tüfekleriyle “açılsın artık!” diye hükümet binasının önünde gösteri yapan aşırı sağcı, hatta faşist diyebileceğimiz gruplar var. Trump’ın danışmanlarından Steven Moore da Haffington Post’un bildirdiğine göre covid19 protestocuları, faşistleri Rosa Parks’a benzetmiş, yani siyah haklarını savunmak için otobüste arka sıraya oturmayı reddeden ve büyük bir hareketi başlatan Rosa Parks’a benzetmiş! Yani insanın dili tutuluyor yani! Aynı zamanda mesela Brezilya’da da eski başkan Lula “mezbahaya dönecek, hâlâ açıyor bütün şeyleri, ekonomiyi kapatmıyor, insanları evlerine kapatmayı reddediyor” diye başkan Bolsonaro için “bayağı mezbahaya dönecek ülke” diyor. Böyle bir şey var.

ÖÖ: Brezilya’da çeteler sokağa çıkma yasağı ilan etmiş, hükümet etmiyor deyip kendi bölgelerinde sokağa çıkma yasağı ilan etmişlerdi! Mafya İtalya’da gıda yardımı yapıyor, ilginç aşırı sağ açısından tuhaf bir örgütlenme fırsatı da var.

AB: Pandemi nedeniyle yaşadığımız bunalımda da, neoliberal anlayışla devam ettiğiniz müddetçe bu mezbaha hali devam eder. Esaslı bir paradigma değişikliği olması gerekirken bu yapılmıyor. Pandemi insanı vuruyor, ancak pandemiyi yenmek için insan merkeze konmuyor, iktisadi büyüme ve kar merkezde, insan değil.. Neoliberalizm de işte tam budur. Gelişen uluslararası bir refleks de yok, ülkeler içerisindeki polarizasyon, kutuplaşma, ülkeler arası da görülüyor. BM Güvenlik Konseyi bile pandemi gündemiyle zar zor toplandı. Uluslararası örgütler; Covid 19 salgınında ülkeler arası kutuplaşmayı kamçılıyorlar. IMF’de, ABD baskıyla İran ve Çin’in talebi veto edildi. Venezuela zaten hükümet meşru bulunmadığı için sürekli veto ediliyor.

Uluslararası örgütlerden bir güç çıkarma ihtimali yok, ancak kimi ülkelerde yerel direnişler oluyor, ABD’de valililer, Trump’ın kararlarına karşı çıkıyorlar, tedbirlerin kaldırılmasına karşı duruyorlar. Ama asgari demokrasinin olmadığı, otokratik rejimlerde rejim baskısını ve otoriterliğini artırıyor, demokrasinin kırıntısı bile kalmıyor. Zonguldak valisinin de açıklamalarını gördünüz hafta sonunda; “pandemiye yakalanan sağlık personelini suçladı,” kendilerini koruyamadılar” diyerek onları suçladı ve üstelik “ ücretsiz yemek ve kalacak yer verdik” diyerek 

ÖM: Evet sağlık personelini suçladı, bu dünya tarihinde de az görülen bir tuhaflık ve halen görevinde duruyor değil mi Zonguldak valisi?

AB: Evet. Ne kadar kötücül bir durumdayız. “bedava yemek ve yatacak verdik size” diyor suçladığı insanlar sağlık çalışanı! İnsanın dili tutuluyor ama öyle çok haksızlık, insanlık dışı uygulamalar var ki, uyku uyutmayan bir infaz yasası düzenlemesi yapıldı ki.. Türkiye tarihinde infaz düzenlemelerine, aflara, biraz da olsa bakan bir kişi olarak böyle bir şeye rastlamadım, tek parti döneminde dahil, 74 affında bir sorun oldu..

ÖM: Evet. 

AB: O da anayasa mahkemesinden döndü, siz onu iyi bilirsiniz 

ÖM: Evet bu da şimdi onun gibi CHP tarafından anayasa mahkemesine götürülecek ama özellikle biraz önce okuyorduk, tekrar etme pahasına söyleyeyim Orhan Kemal Cengiz’in T24 blogda bir yazısı çıktı, bazı ayrıntılara da dikkat çekiyor, torbada bir kenara sıkıştırılmış dehşet verici bazı başka hükümler de var bu eşitsizlik bir yana. İstihbaratçıların mahpusları cezaevlerinden alıp 14 gün boyunca sorgulayabileceklerine ilişkin bir hükümden bahsediyor. Ben bunu görmemiştim. Bu “mahpusun onayına tâbi” şeklinde bir ifadeye bağlanmış, yani “mahpusları cezaevlerinden alıp 5 yıldızlı otellere mi götüreceksiniz ki böyle bir şeye onay versinler? Cezaevlerinden alıp götürecekleriniz itirafçılarsa eğer neden cezaevlerinde görüşmüyorsunuz onlarla? Neden bu insanları hiç kimsenin görmeyeceği yerlere götürüyorsunuz? Bu insanları tuttuğunuz istihbarat birimlerinde onların sıfatları ne olacak? Şüpheli mi, sanık mı, tutuklu mu ve hangi hakları olacak?” diye önemli sorular sormuş. “Mahpusun onayının alacağı sözü çocukları bile kandırmaz” diyor. 

AB: Bu çok önemli, bunu bilmiyordum ben de. İnfaz düzenlemesi adı altındaki af yasası, mevcut uluslararası anlaşmalara, sözleşmelere, şu anki anayasaya da aykırı. 

ÖM: Evet kesinlikle.

AB: Türkiye’de uluslararası mahkeme kararları uygulanmıyor, anayasa mahkemesi kararları uygulanmayan bir ülke.. 

ÖM: “AİHM kararları da uygulanmıyor ki Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne de kesinlikle aykırıdır bütün bunlar” diye yazmış kendisi de hukukçu Orhan Kemal Cengiz. 

AB: Naçizane önerim şu: serbest bırakılan mafya ve uyuşturucu çete liderlerinden bakan yapsınlar, adalet bakanı yapsınlar, yakışır, gidişata uygun. Sonuçta infaz yasası çıktıktan sonra parlamentoyu 45 gün sonra kapattılar. Sonra gelsin yaz tatili..

ÖM: Evet.

AB: Zaten Türkiye’de parlamento sınırlı ciddi gücü de yok, medyanın durumu belli.

ÖÖ: Gerek de yok zaten KYK’lar da büyük ölçüde yetiyor.

AB: Evet.

ÖM: Yaz tatiline mi girdi parlamento?

AB: Benim bildiğim değil ama sonuçta yaz tatilini de ekleyebilirler bunun sonuna, fiilen parlamento aylarca olmaz, durum budur.

ÖÖ: Peki şimdi ne olacak? 65 yaş üzeri vekiller tatil de olduğuna göre sokağa çıkma yasağı uygulanacak mı kendilerine?

AB: Onlar ayrıcalıklıdır! Onlar genelgede sayılıyor? İstisnalar içinde onlar da sayılıyor.. 

ÖM: Fizik mesafeyi koruyalım. Peki galiba süreyi bitirdik, çok teşekkür ederiz Ali bey.

AB: Tamam, görüşmek üzere, iyi yayınlar, hoşça kalın.

ÖM: Görüşmek üzere 

ÖÖ: Teşekkür ederiz.