Mağduriyetin norm hâlini alışı

Ekonomi Politik
-
Aa
+
a
a
a

Ali Bilge’nin gündeminde 2023 yılında gerçekleşecek seçimin takvimi, YSK’ya dair son gelişmeler ve Korgeneral Vural Avar’ın vefatı vardı.

Ekonomi Politik: 26 Aralık 2022
 

Ekonomi Politik: 26 Aralık 2022

podcast servisi: iTunes / RSS

Ömer Madra: Günaydın Ali Bey, merhabalar.

Ali Bilge: Merhaba. 2022’nin son programını yapıyoruz. 5 Ocak’ta Muhalefetin oluşturduğu 6’lı masanın toplantısı var, o toplantıya ilişkin değerlendirmeleri 2 Ocak’ta yapacağımız programa bırakıyorum. Son derece sert geçen bir yılı bitiriyoruz, daha da sert bir yıla gireceğimiz anlaşılıyor.

Öne çıkan konuların başında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne açılan terör davası var. Önümüzdeki günlerde HDP davası var, 10 Ocak’ta yargıtay başsavcısı Anayasa Mahkemesi’ne mütalaasını verecek HDP davasına Hazine yardımının kesilmesine ilişkin bir ekleme yapıldı. Kobane davası da gerçekleşti. Bazı Büyükşehir Belediyelerinin kaynaklarına el koymak üzere hamle yapıldı. Belediyelerin özellikle kültürel ve sanatsal faaliyetlerden aldıkları yüzde 10’luk pay, geçen hafta içerisinde Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle sıfırlandı.

Seçim takvimini paylaşalım: Kanunen, Haziran’da normal seçimlerin olması nedeniyle, 1 Ocak 2023’ten itibaren seçim takvimi işlemeye başlayacak. Seçimin 1-2 ay erkene alınması ihtimaline göre de adayların belirlenme süreçlerine ilişkin takvim kesinleşti. Eğer 18 Haziran’da seçim yapılırsa, takvimi 24 Nisan’da başlayacak. Cumhurbaşkanı adayları da 14 Mayıs’ta kesinleşecek. Daha erkene alınırsa, farklı bir takvim işleyecek.

Önümüzdeki günlerde Yüksek Seçim Kurulu’nda (YSK) görev yapan başkan da dahil 5 ismin görev süresi doluyor. YSK devletin önemli kurumlarındandır. Gazetecilerin ve siyaseti takip edenlerin dikkatle izlemesi gereken kurumlardan biridir. Son 10 yılda YSK’ya hep iktidarın mutemedi insanlar atandı. YSK bir yargı kurumu ama yargının içinde bulunduğu duruma paralel olarak da şekillendi. YSK’daki atamalar bu nedenle çok önemli. Yargıtay Başsavcısı ek başvurusunda terör örgütü olarak nitelendirdiği HDP’nin Hazine yardımının ivedilikle kesilmesini, hesaplarının bloke edilmesini istedi.

HPD’nin yasal hakkına el konuluyor

2023’te HDP’nin yasal olarak hak edilmiş, çok ciddi miktardaki Hazine yardımına el konulmak isteniyor. 2023’te AKP toplam 1.961 milyon, CHP 1.044 milyon, MHP 511 milyon, İyi Parti 459 milyon liralık Hazine yardımı alırken HDP’ye 360 milyon liralık bir Hazine yardımı yapılacak. Yapılan başvuru, HDP’nin alacağı bu yardımın engellenmesine ilişkindi. Türkiye YSK ile Rusya YSK arasında 2019’da anlaşması yapılan bir teknik işbirliği protokolü var. Bu protokollerin içeriğini bilmiyoruz. Rusya da bu konuda sicilli çok kötü bir ülke. Bu teknik işbirliği anlaşması neleri içeriyor? Son dönemde YSK Venezuela’yla ve Bosna-Hersek’le de bir mutabakat zaptı yaptı. Letonya’yla da bir anlaşma imzaladı. Ayrıca YSK sözleşmeli bilişim elemanı alıyor. Eleman alımıyla ilgili başvurular Cumhurbaşkanlığı İnsan Kaynakları Ofisi üzerinden yapılıyor. 2023 yılında adil ve normal bir seçim yaşamak istiyorsak, YSK’nın ne yaptığına sürekli göz atmamız gerekiyor.

İstanbul Üniversitesi’nden bir öğretim görevlisinin yaptığı bir çalışma Sputnik’te yer aldı. Dr. Murat Şeker’in yaptığı çalışmada yabancı ülkelerde doğmuş ama Türkiye’de yaşayan yabancı kökenli vatandaşlara ilişkin rakamlar verildi. 2023’te Türkiye’deki seçmen sayısının 64 milyon olacağı hesaplanıyor. Yabancı kökenli seçmen de bunun yüzde 2’sine denk geliyor. İstanbul’da 350-400 bin kişilik nüfusa sahip oldukları ifade ediliyor. Murat Şeker’in beyanından sonra İstanbul Üniversitesi sitesinde ek bir açıklama yapıldı. Söz konusu çalışmada açıklanan rakamların sadece Suriyelileri içermediğini, diğer ülkelerin vatandaşlarının da bu rakamlara dahil olduğu beyan edildi. İstanbul Üniversitesi yönetiminin öğretim üyesini bu açıklamayı kabule zorlamış olduğu anlaşılıyor. Bu durum da akademik baskının düzeyini gözler önüne seriyor. Türkiye’de yabancı kökenli seçmen hususunda eksik bilgimiz var.

Ö.M.: Bu yapılan hesaba Suriyeliler dahil değil miymiş?

A.B.: İkinci açıklamada “Sadece Suriyeliler, Afganlar değil, Bulgaristan doğumlular, Almanya doğumlular da var” deniyor.

Ö.M.: O zaman çok daha büyük bir sayıdan bahsediyoruz?

Ciddiyetle takip edilmesi gereken bir organ: YSK

A.B.: 2014’te bu rakam 1.3 milyondan 3.4 milyona çıkmış. Bu, yabancı ülkelerde doğup bugün Türkiye’de yaşayanların sayısı. Ayrıca sığınmacı ve mültecilerden vatandaşlığa geçen seçmen sayısı hakkında bilgimiz yok. Bölgelere göre dağılımı da bilmiyoruz. Oysa bölgelere göre dağılım da seçim sonuçlarını etkileyecek hususlardan.

Önümüzdeki dönemde YSK, hem siyasi partilerin hem kamuoyunun hem de medyanın ciddiyetle takip etmesi gereken bir organ. Çünkü YSK’nın iktidarın güdümünde aldığı kararları, örneğin seçim iptallerini, biliyoruz. 5-6 ay içerisinde gerçekleşecek seçimler Türkiye’nin kaderini belirleyecek. Otokrasiden demokrasiye geçilip geçilmeyeceği anlaşılacak. Tam da bu nedenle YSK, seçim döneminin öncesinden başlayarak dikkatle izlenmeli.

Öte yandan muhalefet cephesinin içerisinde yaşanan anafor devam ediyor. Özellikle cumhurbaşkanı adayları konusunda başlayan tartışma sürüyor. 5 Ocak toplantısında adayların belirlenmesini bekleyebiliriz. 5 Ocak gündemine ilişkin hazırlıklar gündemde. Çatlakların nasıl giderileceği, tamir edilip edilemeyeceği üzerinde duruluyor.

Vural Avar’ın trajik ölümü

Önemli gelişmelerden bir diğeri ise 28 Şubat davası hükümlülerinden 85 yaşındaki Korgeneral Vural Avar’ın hapishanedeki ölümü. Demans hastası bir insanın hapishanede tutulması suretiyle ölümünün göz göre göre gerçekleşmesinden bahsediyoruz. Buna ses çıkarmamak mümkün değil. Türkiye bir mağduriyetler ülkesi. Herkes pek çok değişik alanda mağduriyet yaşadı, yaşıyor. Herkes kendi mahallesindeki mağduriyete bakıyor. Oysa böyle bakıldığı müddetçe gerçek demokrat olunamıyor. Demokrasiye geçme imkânı da pek olmuyor. Türkiye’de 2010’dan bu yana geçmişe dönük pek çok dava yaşandı. 2010’dan sonra yapılan anayasa değişikliklerinde, özellikle yargıda yaşanan deformasyon sonucunda, şaibeli pek çok karar ortaya çıktı. Doğruların yanında yanlışların da olduğu soruşturmalar yapıldı ve kararlar alındı. Vural Avar’ın yaşadığı mağduriyetin de altını bir kez daha çizmek isterim.

Ö.M.: Hapishanelerdeki durum, daha önce Aysel Tuğluk ve başka pek çok olaydan bildiğimiz üzere, akıl almaz derecede vahim ve trajik. HDP Kocaeli milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu da cezaevinde hayatını kaybeden emekli korgeneral Vural Avar hakkında Bekir Bozdağ’ın açıklamasına tepki göstermiş. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ şöyle demiş: “Vural Avar öldü ama Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan özel af yetkisini kullanmak istedi.” Gergerlioğlu da demiş ki: “Yaşlı ve hasta mahpus Vural Avar ölmüş, zulümat başkanı günah çıkarıyor.” 28 Şubat davasında müebbet hapis cezasına çarptırılan Vural Avar 21 Aralık’ta Sincan F tipi cezaevinde hayatını kaybetmişti. 85 yaşındaydı ve demans hastasıydı. Erol Özkasnak ve Hakkı Kılınç’la aynı odayı paylaşıyordu. Bozdağ ise ayrıntısıyla şöyle dedi: “Sayın Cumhurbaşkanımız, Vural Avar’la ilgili özel af yetkisini kullanmak istediğini bana söyledi ve süreci başlatmamızı da istedi. Biz merhum Avar’a bu dileği ilettik çünkü sürecin başlaması için müracaat etmesi gerekiyordu. Fakat başlangıçta müracaat etmedi. Rahmetli oluşundan çok az bir süre önce müracaatı oldu, biz de hemen işlemleri başlattık ve işlemleri tekemmül ettirmeyi sürdürürken kendisi rahmetli oldu.” Gergerlioğlu da dedi ki: “Hiç utanmamış. Ya yoğun bakımda ölen mahpuslar?” Adlarını da vermiş bu kişilerin: Yusuf Bekmezci ve Kemal Mutlu. Eski HDP eş genel başkanı Selahattin Demirtaş da Vural Avar’ın cezaevinde hayatını kaybetmesinin ardından hasta tutukluların durumuna bir kez daha dikkat çekmişti ve “Cezaevlerindeki her ölüm bir cinayettir”demişti. Demirtaş, son 2 yılda Avar’la aynı şekilde cezaevinde hayatını kaybeden hasta tutuklular Halil Güneş ve Nusret Muğla'nın yer aldığı bir fotoğrafı da paylaşmış. Şöyle demiş: “Hasta tutsaklar devlete, hükümete emanettir ve cezaevlerindeki her ölüm bir cinayettir. Cezaevlerinde hayatını kaybeden herkese Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı ve sabır diliyorum. Tüm hasta tutsaklar için de acilen özgürlük çağrımı yineliyorum.”

Ayrıca, AİHM eski yargıçlarından hukukçu ve eski diplomat Rıza Türmen’in T24’te yayımlanmış “Korgeneral Vural Avar’ı kim öldürdü?” yazısı da büyük önem arz ediyor. “Emekli hava korgeneral Vural Avar tahliye edilmiş olsa, iyi bir hastanede bakılsa, ilaçları verilse, ameliyattan sonra özenli bir tedavi görse bugün yaşıyor olacaktı” diyor. “Vural Avar’ın tek gözü ameliyatlı 63 yıllık eşi Tuna Avar verdiği ölüm ilanında ‘eşime yapılan haksızlık ve adaletsizlikleri asla unutmayacağım’ diye yazdı” diye anlatıyor Türmen. “Tuna Avar Türkiye’nin ilk kadın jet pilotlarından. Albay rütbesinden emekli oldu. Birbirlerini çok seven bir çifttiler. Tuna elbette yapılanları unutmayacak, ama sadece Tuna’nın unutmaması yeterli mi? Toplum olarak Vural Avar’a ve onun gibi cezaevinde bulunan 10 arkadaşına yapılan haksızlıkları, hukuksuzlukları unutacak mıyız?” diye soruyor. “Yoksa başka haksızlıkların önüne geçmek, cezaevinden tabutların çıkmasını önlemek için toplumsal bir tepki gösterecek miyiz? Her şey bir yana savcılar ne yapacak?” diye soruyor. Ve can alıcı bir diğer soruyu ekliyor: “Vural Avar’ın ölümüne yol açan sorumlularla ilgili etkili bir soruşturma açacaklar mı?”

Politik bir norm olarak mağduriyet

Şöyle devam ediyor Türmen: “Balyoz, Ergenekon sırasında da tutuklanmıştı. Eski YÖK Başkanı, Prof. Kemal Gürüz ile aynı hücreyi paylaşıyordu. Kemal Gürüz depresyona girmişti, yemek yiyemiyordu. Vural kendini unutmuş, hücre arkadaşını ayakta tutmaya çalışıyordu.” Vural Avar ise şöyle demiş: “Biz askeriz, mahrumiyete alışkınız, idare ederiz ama Kemal Bey’in bu ortama uyum sağlaması olanaksız.” Türmen de “[Vural Avar] Kemal Bey’e her türlü desteği verdi, böyle bir insanın –yani Vural Avar’ın– hiç hak etmediği böyle bir sonla yaşama veda etmesi çok acı bir paradoks” deyip şöyle devam ettiriyor yazısını: “Türkiye’de yargıda bir vicdan sorunu var, yargı bağımsızlığını yitirip siyasal iktidarın kontrolü altına girdikçe vicdan sorunu da büyümekte.”

A.B.: Dediğim gibi, burası mağduriyetler ülkesi. Mağduriyetin ne demek olduğunu hapishaneye girenler çok iyi bilir. Hepimiz az ya da çok mağdur olmuş insanlarız. Burası mağduriyetler cennetidir.

Ö.M.: Mağduriyetler cehennemi diyelim.

A.B.: Cehennem, doğru! Yeni yıla girerken hep aklımda hapishanelerdeki insanlar olur. Yeni yıla orada girmenin ne anlama geldiği malumdur. Pek çoğumuz bunları yaşamışızdır. Büyük bir bedeldir. Onun için bir empati kurmak gerekir. Bütün mağdurlarla empati kurmamız, tüm mağdurlara sahip çıkmamız gerekiyor.

Ö.M.: Artı Gerçek’te Remzi Budancir’in bir haberi vardı. “Lübnan’dan getirildi, Muş’ta yakalanmış gibi gösterildi”, “87 gün işkence gördüm” denmiş. Avukatların da bu konuda BM İnsan Hakları Komiserliği’ne başvurduğu söyleniyor. Muş’ta yakalanma tutanağında da eksikler var. İşkence iddiası tutanağa işlenmemiş. Oysa 87 gün boyunca çok ağır işkencelerin söz konusu olduğu belirtilmiş. Bunlar insana 12 Eylül dönemini hatırlatıyor.

A.B.: Mağduriyetlerle yılı kapatıyoruz. Bugünkü program yılın son programı. Açık Radyo ailesinin ve dinleyicilerimizin yeni yılını umutla ama çetin bir yıl olacağını da hatırlatarak kutlamak istiyorum.