Kurultaya bakış: "CHP iç işleyişi açısından demokratik görünmüyor"

Ekonomi Politik
-
Aa
+
a
a
a

Açık Gazete’nin köşelerinden Ekonomi Politik’te Ali Bilge gündeme yönelik yorumlarını paylaştı.

Fotoğraf: Sözcü
Ekonomi Politik: 27 Temmuz 2020
 

Ekonomi Politik: 27 Temmuz 2020

podcast servisi: iTunes / RSS

(27 Temmuz 2020 tarihinde Açık Radyo’da Ekonomi Politik programında yayınlanmıştır.)

Ömer Madra: Günaydın Ali bey.

 

Ali Bilge: Günaydın Ömer bey, günaydın Özdeş, günaydın Feryal, iyi yayınlar, iyi haftalar.

 

ÖM: Teşekkür ederiz, size de. Bugün öncelikle CHP Kurultayı’nı ele alacaktık ama bir de sizin bir önden sözünüz var herhalde?

 

AB: Bugün Osman Kavala’nın tutukluluğunun 1000. günü, kendisine 1000. günde 1000 selam göndererek ve yalnız olmadığını bildirerek programa başlamak istiyorum. Osman Kavala için “tek kelimeyle nasıl tarif edersiniz?” diye, bir soru geldi geçtiğimiz günlerde. Osman Kavala tek kelime ile “demokrat”tır diye yazdım. Osman Kavala’yı tarif edecek en önemli kelimenin “demokrat “olduğunu düşünüyorum, pek çok özelliği var kendisinin ama tek kelime ile demokrattır. Suçsuz bir şekilde sadece iktidarın, otokratın isteğiyle, sarayın isteğiyle tutuklu olan Osman Kavala’ya, tutukluluğunun 1000. gününde. 1000 selam göndererek CHP Kurultayı’na geçelim diyorum. Bildiğim kadarıyla siz, Kavala’nın tutukluluğunun 1000. günü münasebetiyle yazılan değerlendirmeleri verdiniz. CHP Kurultayı’nda isim vererek Osman Kavala’nın suçsuz yattığını beyan etti Genel Başkan Kılıçdaroğlu ama 1000. gününde gönül isterdi ki, onu hapishanede ziyaret etsin.

CHP Genel Başkanı ve önceki günkü Kurultay konuşmasında, Selahattin Demirtaş’a ve Osman Kavala’ya ve Cumartesi Anneleri’ne sembolik atıflarda bulundu. Genelde bu tür konuşmalarda bu tür iletilen ufak notları ‘aman şuna da değinseniz çok iyi olur’ notlarına değinmesi önem teşkil etmekle beraber anamuhalefet liderinin suçsuz yattığına inandığı insanları, hukuk dışı önlemlerle hapishanelerde bulunan kişileri ziyaret etmesi, Osman Kavala, Selahattin Demirtaş, Ahmet Altan gibi, Yeniçağ’dan tutuklu olan gazetecileri ziyaret etmesi, hem ülke içinde hem de ülke dışında çok önemli değer atfedilecek görüşmeler olurdu..

Gönül bunu isterdi deyip Kurultay’a geçelim. Kurultay için sonunda söyleyeceğimi baştan söyleyeyim, yıllardır bu mikrofonlardan CHP’yi değerlendiriyoruz, pek çok şey öneriyoruz, eleştiriyoruz, bu eleştirilere devam etmekle birlikte sonunda söyleyeceğimi başta söyleyeyim ‘yetmez ama evet’ kurultayı diyebiliriz bu kurultaya. Pek çok hususta muazzam günahlara sahip bir parti. Bu günahları, dokunulmazlıklardan Ayasofya’ya kadar getirmek mümkün. Kurultay iradesinin ve CHP yönetiminin pek çok konuda yeterli olmasa da bazı olumlu noktalara ilerlediğini de söylemek mümkün.

CHP geçen haftalarda da anlattığımız gibi, 90’ların ortasından itibaren aslında sosyal demokrat niteliğini önemli ölçüde yitirmiş bir parti görünümünde oldu. Dümeni sağa kırarak iktidar olmayı ve çıkış yolu bulmayı hedefliyor. Hayal kırıklıklarına uğramak istemiyorsanız CHP’yi değerlendirirken bu niteliğini göz önünde bulundurarak yaklaşmanız lazım. CHP dün tamamladığı Kurultay’da da genel olarak bu yaklaşımını, bu çizgisini değiştirmiş değil. Evet mesela artık “sosyal devlet” diyor, “günaydın” mı demek lazım, sosyal demokrat içerikli bir partinin” sosyal devleti” gündeme getirmesi abes ama eğer siz adınızı hatırlayıp soyadınızı unutuyorsanız, bunun hatırlanması da fena bir şey olmasa gerek.

Sonuçta veri koşullar altında CHP’ye bakmak gerekiyor ve malzemenin bu olduğunu ve diğer partilerin durumuyla birlikte, çıkış yolu reçetesi nasıl olabilir? Buna cevap aramak, bunu hesap etmek gerekiyor. Şimdi bu açıdan yaklaştığınızda ittifaklar konusuna, ittifaklar mevzusuna en azından daha ciddi bir enerji sarf edildiğine tanık oluyorsunuz.

Bu yol üzerinden gittiğinizde karşınıza ne çıkıyor? ‘2019 yerel seçimleri başarısı’ üzerine kurgulu bir Kurultay karşımıza çıkıyor. CHP diyor ki “yerel seçimlerde başarılı oldum, dolayısıyla iktidara yürüyebilirim bu başarının ivmesiyle ve aynı zamanda rejim değişikliğini de sağlayabilirim.” Burada bir soru önümüze geliyor, bu yerel seçimler nasıl kazanıldı? Bu başarıyı analiz etmek lazım, evet yerel seçimlerde başarı var , özellikle 12 büyük şehirde kazanılan bir başarı var. Nasıl oldu bu kazanım ? Birincisi bir ittifak kuruldu, bu ittifakta yer alan partiler sağ partilerdi ama dışarıdan HDP destek verdi. Dolayısıyla başarının elde edilmesinde en önemli katkıda bulunan Kürt vatandaşların çoğunlukla oy verdiği HDP’yi görmezden gelerek bu başarının analizi yapılamaz. Peki bu başarı, sonrasında korunabildi mi? Örneğin HDP’nin kazandığı belediye başkanlıklarının 2/3’ünden fazlasına kayyumlar atandı. Kayyım atamalarına nasıl bir refleks geliştirdi CHP? Doğru bir refleks mi? Katılımcı bir refleksi mi? Maalesef olumlu yanıt veremiyoruz. Suriye için çıkarılan tezkereler nedeniyle saraya verilen destekler Kürtleri üzdü mü? Üzdü. Tezkerelerin olumlu bir etkisi mi oldu? Hayır olmadı. Üstüne üstlük kurultay divan başkanlığına, Özlem Çerçioğlu seçildi. Bu belediye başkanı, iktidarın Suriye politikasını, tezkereyi destekleyen ve de Suriye’ye atılan bir bombanın benzeri üzerinden -CHP tarihinde de pek rastlamadığımız türden- milliyetçi bir gösteri yapan bir belediye başkanı, işte böyle bir figür , böyle milliyetçi bir isim, kurultay divan başkanlığına getiriliyor. CHP kurultayının bu mesaja iyi bakılması lazım. Dikkat çekmek isterim.

 

ÖÖ: Aydın Belediye Başkanı.

 

AB: Evet, bombanın üzerine imza atan ve bombanın yanında fotoğraf çektiren bir kişi. Soralım: bu bombalar kimlerin üzerine atılıyordu? Genel Başkan Kılıçdaroğlu tezkereye “içimiz ağlaya ağlaya” destek veriyoruz demişti. Çok enteresan, dokunulmazlıkların kaldırılmasından bu yana hep ‘içi ağlaya ağlaya’ yaptılar bu destekleri. Böyle bir kişiyi Kurultay Divan Başkanı yapıyorsunuz. Bu ne demek? İşte bu bir tercihi gösteriyor. Eğer, iktidara yürüme planını ve Kurultay’ın omurgasını, yerel yönetimlerde elde ettiğin başarı üzerinden kuruyorsan , İstanbul seçimlerini iki kez kazanan İstanbul İl Örgütü Başkanı’nı Divan Başkanı yapman lazım. Aslında yönetim Çerçioğlu tercihi ile o tarafa bir mesaj veriliyor. Ankaralı gazeteciler kurultay okumalarını, alt başlıkları öne çıkaran insanlarızdır.

Eğer sen iktidara yürüyorsan, “yerel seçimlerde başarılıyım” diyorsan, bu başarının altındaki unsurları görmen lazım, parti içinde ve parti dışında görmen lazım, sonuçta Kürt oyları olmasaydı bu başarıyı elde edemiyordunuz. Bundan sonraki yürüyüşünüzde de Kürt oyları olmazsa, iktidara yürüme şansınızın olmayacağını bilmeniz gerekir. Şimdi benim annemin bir lafı vardır “el eliyle sultanım, develer olsun kurbanım”, şimdi sen Kürt eliyle yerel yönetimlerde sultan olduğunu düşünüyorsun ama bu bir borç, sen bu borcun farkında mısın? Bu borca vurgu yapıyor musun? Bundan sonraki yürüyüş bir ittifak örgüsüyse, bu yürüyüşte alfa parametresi HDP. HDP’yi nasıl formüle ediyorsun? Kaç-göç’le yapılacak bir formül olmaktan çıkıyor bu durum. Dolaysıyla eğer sen kurultayını ve bundan sonraki süreci, yerel yönetim başarısı üzerine kurguluyorsan o ‘başarı’ dediğin olguyu durumu, başarıda katkı veren HDP’yi net analiz etmek durumundasın. Eğer net ve doğru analiz edersen yolun açık olur.

 

ÖM: Bir ufak parantez açayım mı? Tam da bahsettiğiniz gibi işte bu Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu’nun Divan Başkanlığı’na önerilmesi ve delegelerin oylarıyla 2 redde karşılık delegelerin oylarıyla Divan Başkanlığı’na seçilmiş ve kendisine ilginç bir ifade kullanılıyor Gazete Duvar’da gördüm ‘topuklu efe’ diye nitelendiriliyormuş kendisi. Ümit Kıvanç, Gazete Duvar’da yazdığı yazıda CHP kurultayında divan başkanı seçilen Özlem Çerçioğlu “İstanbul Sözleşmesi’nin yanındayız, o halde sıkıntı yok. Çağdaşlık tamam, bilim tamam, aydın tamam, Afrin’e atılacak bombaya isim yazdırmayı kendisi için münasip görmüş politikacı, tarihe böyle geçmek istemiş. Kimileri de CHP’ye kızdı” diyor. Deveye boyun demek diye eleştirmiş. İlhan Cihaner de aynı zamanda “Kürtlerin seçme ve seçilme hakkı ellerinden alındı, etik ittifaklar kurmalıyız” diye bir yazısı yayınlandı, daha doğrusu onunla ilgili bir konuşması yayınlandı T24’te. İlhan Cihaner de “HDP’den alınan desteğin adının konulması lazım, ayrıca da anayasa mahkemesine başvurmak bir muhalefet yöntemi olarak çocukça” diye eleştirilerini getirmiş. Murat Sabuncu’nun sorularını T24’te cevaplarken CHP genel başkan adaylarından İlhan Cihaner. Bunları da eklemek istedim.

 

AB: CHP’de bu kongrenin ve Kılıçdaroğlu’nun konuşmasının üzerinden satır satır geçebilir. Günümüz çıkmazlarına gelirken olağanüstü günahları olan bir hareket olduğu ortada Dokunulmazlıkların kaldırılmasına miladı oluşturursak üst üste koyduğumuzda geçen haftalarda Ayasofya meselesine kadar pek çok hatalar var. Herhalde, siyasi tarih yazılırken ya da Kılıçdaroğlu kendi tarihine bakarken açıklamakta en fazla zorlanacağı milletvekili dokunulmazlığının kaldırılması olacaktır. Bu işin “nasıl bir vahiy yoluyla geldiğini” şu ana kadar anlamış değiliz. Biliyorsunuz Türkiye’nin kaderini değiştiren bir düzenleme oldu ve oralardan bugünlere kadar savrulduk, hukuksuzluğun derya olduğu bir ortamda milletvekili dokunulmazlığının kaldırılması, bugüne kadar gelinen sürecin başlangıç zeminini oluşturdu. Partisinin milletvekili ve gazeteci arkadaşımız Enis Berberoğlu bu nedenle hapis yattı ve yatmaya devam edecekti, Temmuz sonu itibariyle tekrar içeri girecekti ama Covid-19 nedeniyle adalet bakanlığı bu süreyi uzattı.

Dolayısıyla İlhan Cihaner, dile getirdiği hususlarda haklı, dokunulmazlıklar meselesinde haklı, ittifaklar konusunda özellikle Kürtler hususunda haklı. Kaç-göçle, açıkça ifade edilmeyen konuşmalarla ya da Kürtler mecbur beni desteklemeye’ mantığıyla, “dostlarımız bizi destekleyecek” gibi muğlak bir ifadelerle olmaz. Kurultay, “tarif edemeyeceğiz, adını zikredemeyeceğimiz dostlarımızla, ittifak yapacağız, rejimi değiştireceğiz, iktidara yürüyeceğiz” dedi. Şimdi böyle olmaz, adını koyman lazım. Sen kerteriz alınan ana muhalefet olabiliyor musun, seni kerteriz edebiliyorlar mı? Ya da geçen haftalarda dile getirdiğimiz gibi siyasi hayatın nirengi noktası olabiliyor musun? İktidar erime sürecine girmiş durumda, bugüne kadar pek çok hususta, özellikle dış politika hususlarında iktidara göre kendi ayarını yapmak gibi, iktidarın dümenine göre hareket etmek gibi durumlarla karşı karşıya kalındı. Bu anlamda baktığımızda CHP kurultayı böyle yüksek beklentilerimize cevap veren bir kurultay değil.

Ancak kendi içinde bulunduğu sağ yapıyla, ağırlıklı olarak sağda bir oluşum sergilemek suretiyle, - Anadolu topraklarındaki Moğol istilasından sonra ikinci büyük istila olan bu durumu- engelleyebilecek ittifak modellemelerine eskisine göre daha yakın bir durumda. Çok şey hafızalarımızdan çok çabuk siliniyor, 2015 Haziran seçimlerinde AKP çoğunluğunu yitirmiş bir partiydi, oradan buralara geldik. Bu güne gelinen süreçte günahları yok mu CHP’nin? Dokunulmazlık başlı başına en önemli bir günah.

Şimdi bu partinin niteliğini iyi yapmak durumundayız. İlericiler, demokratlar, liberaller, mevcut durumdan rahatsız olanlar, CHP’nin veri koşulları üzerinden analiz yaparak, ittifak politikası ve siyaset oluşturmak durumunda. Bu parti, bakınız kaç yıldır Sosyalist Enternasyonal’e temsilci göndermiyor. Neden arası bozuldu Sosyalist Enternasyonal’le? PYD’yi Sosyalist Enternasyonal üye kabul etti, CHP orada buna karşı çıkarak istifa etti, o zamanki temsilci Umut Oran. Antonio Guteras’tı galiba Sosyalist Enternasyonel’in başında , BM Genel Sekreteri.

 

ÖM: Evet.

 

AB: Şimdi bu soruma hiç cevap alamıyorum “niye orada bir temsilci atamıyorsunuz?” Bunların sembolik değerleri var, gönderdiğin üye, başkan yardımcısı oluyor. CHP; PYD tam üyelikte değil aday üyelik gibi bir statüyle kabul edildiği için protesto etti ve temsilci ayrıldı. Sosyalist Enternasyonel’e Suriye Kürtlerinin örgütü PYD aday üye oldu diye ayrılıp “Ortadoğu İşbirliği Teşkilatı kuracağız” diyorsun. İran’ı katıyorsun, Irak’ı ve Suriye’yi de katıyorsun ama bu üç ülkede ve sende bir Kürt varlığı var, onları yok mu sayıyorsun? Bunu derkenar edelim! Bu önerinin sağı, solu, önü arkası düşünülerek mi yapıldı? Bir devlet politikası refleksi anlamında mı bu gündeme geliyor? Artık bu bölgede bir Kürt kuşağı olgusu bulunuyor. Türkiye silahlı kuvvetleri, ordu orada, ne yapacaksın ?

Kılıçdaroğlu 10 yıldır genel başkan, 6. Kez genel başkan seçilişi ama ardında bir genel seçim başarısı yok. Başarı en son yerel seçimlerde oldu , o başarı da Millet İttifakı, artı HDP desteğiyle gerçekleşti.

2012 yılında Mahalli İdareler Yasası değişikliği yapıldı, bu mikrofondan çok eleştirdik, dedik ki “kardeşim uyumayın, bu yerelleşme değil merkezileşme ve bunun bedeli çok yüksek olur!” Nitekim yerel seçim seçimlerde muhalefet başarılı ama kıpırdayamıyor çünkü belediye meclislerinde çoğunluk iktidarın elinde, taşralar nedeniyle, 2012 yılında Mahalli İdareler Yasası değişikliği nedeniyle taşra merkeze temsilci gönderiyor.

İkincisi yerel yönetimler merkezi yönetime o kadar bağlandı ki, şehircilik bakanlığı, içişleri bakanlığı, hazine bakanlığına bağlılıkları çok arttı. Dolayısıyla hareket kabiliyeti için bu yasanın, tümden mevcut anayasal rejimin değişmesi lazım. Nitekim Erdoğan; 2. İstanbul seçimlerinden sonra göğsünü gere gere “ben bunları çalıştırmam!” dedi. Neden? İşte bu yasa! Kemal Bey’in açıkladığı beyannamede “yerel ve merkezi denge kurulacak” diyor. Bu da önemli bir husus, Türkiye’nin önümüzdeki dönemde rejimi normalleştirmedeki en önemli adımlarından biri bu dengenin kurulmasıdır.

Kılıçdaroğlu’nun konuşmasında önemli iktisadi analizler var kaynakların nasıl harcandığına dair. AKP iktidarının 2.4 trilyon Dolar harcadığını söyledi , biz de bu kaynağın 1.3 trilyon Dolarının betona /inşaata yatırıldığını aylardır söylüyoruz.

Kurultayda adalet yürüyüşü öne çıkarılıyor, ancak adalet yürüyüşü sonrasında yapılması gerekenler yapılmadığı için, siyasi ittifaklar hususunda geç kalındığı için bu noktalara geldiğimiz üzerine söz yok. Ne eleştiri ne de özeleştiri..

İttifaklar mevzusu Türkiye’nin önümüzdeki dönemde mutlak yaşaması gereken bir çıkış yolu reçetesi olarak duruyor. Bunun üzerine kafa ve enerji yorulması gerekiyor ama malzemenin de bu kadar olduğunu bilerek yaklaşmak lazım. Latin Amerika’daki bir sosyal demokrat partinin ölçülerini alalım, batı Avrupa’daki sosyal demokrat partinin ölçüsünü alalım, CHP onların çok gerisinde bir parti. Otoriter rejimden çıkış yolunu, iktidara yürüyüş yolunu sağlayarak, sağa dümen kırarak gerçekleşeceğini düşünen bir parti. Kurultayı ve parti meclisine önerilen isimlere baktığımızda bu görülüyor. CHP “eğer demokrasinin yeniden kazanılmasını istiyorsak solda durarak bunu başaramam” diyor. Ancak şunu denkleme yerleştirmek zorunda; Kürt varlığı olmadan Kürt oyları olmadan iktidara yürüyüş ve rejimi değiştirme şansı yok. Bunu CHP ve diğer partiler de idrak etmeli, AKP içinden çıkan partilerin şu ana öyle gözükmemekle birlikte bu konudaki farkındalıklarının yüksek olduğunu sanıyorum. Kürtlerin katkısı olmadan rejimin değişmesi mümkün gözükmüyor. AKP iktidarının son 10 yılında inanılmaz tasarruflar oluyor bu ülkede; Kaz dağları darmadağın ediliyor, Kanal İstanbul geliyor, geleceğe ipotek koyan sayısız kontratlar yapılıyor, bilmiyoruz bu kontratların içeriğini, bunlara tahkim mekanizması için uluslararası mahkemeler adres gösteriliyor. İller, ilçeler düzeyinde o kadar çok yanlışlar var ki, zaten bu yanlışlarla rejimin niteliği değişti, 10 yaşındaki çocukla evlenmeyi meşru bulan ilçe müftüsüne kadar inebilirsiniz. Eğitim laik olmaktan çıkmış, sürekli hale gelmiş haksızlıklar var, baskı ve yasaklama olağan bir işleyiş haline gelmiş durumda, ülke kaynakları çok kötü yönetiliyor, yanlış ve haksızlıklar ülkesi haline gelmiş durumda bir ülke burası. Aslında toplumun bir özlemi var, bunlarla hesaplaşmak istiyor hukuk önünde. Bazı kontratlardan hesap sorulacağı, bu kontratların geçersiz sayılacağının gündeme getirilmesini CHP’nin bu kurultayındaki önemli vurgulardan bir tanesi olarak sayabiliriz.

 

ÖM: Bir de kurultay takipçilerinden eskiden beri takipçisi olan biri olarak bir gazeteci şeyi de söyleyeyim, mesela genel başkan adaylığını açıklayan parti meclisi üyesi İlhan Cihaner kendi konuşmasını yaparken önemli bir konuya işaret etmiş. Kılıçdaroğlu’nun konuşmasının ardından salonun boşalmasını eleştirmiş “bu bir iktidar kurultayı diyoruz ancak parti içi iktidar kurultayı. Şu an salona bakıyorum da bu nasıl bir ciddiyetsizliktir!” demiş. “Bu ciddiyetsizlikle biz nasıl iktidara gideceğiz? CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ve genel başkan yardımcıları salondan ayrılmasaydı buradan kimse gitmezdi ama şimdi selfie çekerek gittiler” demiş. Önemli bence bu şey.


AB: Çok önemli. CHP iç işleyişi açısından demokratik bir görünüm arz etmiyor. Bakın, CHP’nin bir 7.kurultayı vardır, ikinci dünya savaşından sonra 1947 kurultayı olması lazım, 19 gün sürüyor! Çünkü dünya değişiyor, o günün koşullarında 19 gün süren bir kurultay yapıyorlar. Pek çok husus dile getiriliyor. Şimdi siz, antifaşist bir rejim mücadelesi içinde olacağınızı söylüyorsunuz, otokrasinin, tek adam rejiminin değişmesine ilişkin ışık tutacağı bir kongre yapıyorsunuz, hem de “iktidara yürüyeceğim” diyorsunuz, parti içi muhalefetin ve insanların enine boyuna konuşması gereken tonlarca mevzu var ve bu mevzuları konuşmadan salonu boşaltıyorsunuz. İlhan Cihaner bu konuda sonuna kadar haklıdır.

 

ÖM: Evet haklı, bir şunu eklemiş zaten “biz açıklanan 13 maddelik beyannameyle bütün bunları nasıl yapacağız?” demiş. Yani “anayasa mahkemesine giderek, Salı toplantısında bağırarak ve tweet atarak mı yapacağız?” demiş. “Şu an tüzükte bulunan %33’lük kadın kotasını kullanmıyoruz. Şimdi kalkmışız gelecekte kadın temsiliyetine güvence verecekmişiz. CHP’nin cumhurbaşkanı adayı olarak bir siyasal İslamcı olan Ekmeleddin İhsanoğlu’nu aday göstermek mi marjinal buna karşı çıkmak mı marjinal? İmza vermeyen 20 vekilden biri benim. Dokunulmazlık meselesine gelince, 14 milletvekili dokunulmazlığa ‘evet’ rejim değişikliğinin müsebbibi oldu ama hâlâ marjinal benim!” diyor. Bir de çok önemli bir şey eklemiş bence “savaş tezkerelerine ‘evet’ dedik, ben buna ‘evet’ demedim, sahte ve yerli ve millilik anlayışıyla Ortadoğu halklarının gözyaşlarına boğulmasına şimdi burayı terk edenler ‘evet’ dediler”. Divan Başkanı Özlem Çerçioğlu’nu da kast ederek “bu divanda bir arkadaşımız Afrin’e atılan bombanın üzerine ismini yazarak imzasını attı, sonra çıktı Deniz Gezmiş’i savundu. Şu an ülkeyi batıran Ali Babacan’la mı düzelteceğiz ekonomiyi” diye konuşmuş.

 

AB: İlhan beyin söylediklerinin çoğuna katılıyorum, bu günahları ortaya koymak lazımdı..

 

ÖÖ: Ben bir şey söyleyebilir miyim size?

 

AB: Tabii tabii.

 

ÖÖ: Kongrede parti meclisine merkezi liste dışında muhaliflerin de belki bazı isimleri sokabileceği söyleniyordu, böyle bir gelişme oldu mu delegeler içinde muhaliflerden?

 

AB: Büyük çoğunluk eski parti meclisi ancak bazıları çizik yiyorlar, CHP içindeki muhalif unsurlara da, partinin genel niteliğini tespit ederek yaklaşmak lazım. CHP; sol, sosyal demokrat hacmi yüksek bir parti değil, parti içi muhaliflere de benzer hacim içinden bakmak lazım.

 

ÖÖ: Tabii.

 

AB: Parti içi muhalefetin bu aşamada yüksek bir etkinliği yok, Kılıçdaroğlu sonuçta 6. kez seçiliyor 2019 yerel seçim başarısından güç alarak, o da ‘el eliyle sultan olunan’ bir yerel seçim başarısıdır, bunun dışında büyük başarılara da şahit olamıyoruz, %30’ün üzerine çıkan bir CHP’yi göremiyoruz, 1990’ların ortasından itibaren bütün bu sağlamalara, sağ politikalara rağmen.

Değinmek istediğim iki konuyla programı tamamlayayım, birincisi kadro sorunu. Diyelim ki, Türkiye’de iktidar değişti, değişim sonrasında yeniden bir Türkiye inşa ederken çok ciddi bir kadro ihtiyacıyla karşı karşıya kalınacak. Bunu CHP dahil bütün partilerin düşünmesi gerekiyor. Bu çok önemli bir husus, 18 yıldır bir milli görüş ve siyasal İslam kökeninden gelen kadrolarla yönetildi Türkiye, ondan önce de zaten yıllardır sağ kadrolar hakimdi. Dolayısıyla birincisi bu, bu kadro meselesi çok önemli, bu kadrosuzluk CHP’nin parti meclisine de yansıyor, hacmin sağ olması parti meclisine de yansıyor.

Sembolik laflar ediliyor, Demirtaş, Kavala, Cumhuriyet Annelerigibi. Şayet bu değinmelerde samimiysen, o zaman Osman Kavala’ya 1000. gününde gitmen gerekir, yapman gereken budur ama sadece sembolik değinmeler oluyor.

İkinci husus şu, kimse şunu konuşmuyor, tüm yaklaşım sanki adil bir seçim olacağı üzerine. 2015’ten bu yana seçim kanunlarında yapılan demokrasi dışı değişikliklerle, bağımsız ve tarafsız bir yargı olmaktan çıkmış bir YSK ile, iktidara büyük nimetler taşıyan seçim kanunuyla seçimlere giriyoruz, şaibeli seçimler yaptığımızı söylüyoruz, kazanılan seçimler iptal ediliyor, 2 kez seçim yapmadık mı? Önümüzdeki dönemde, adil bir seçim olacağının garantisi üzerinden hareket etmememiz gerekiyor, o konuda tetikte olmamız gerekiyor. Erdoğan’ın iktidarı kaybedeceği ve kaybettikten sonra da iktidarı bırakacağı varsayımı çok hakim bir görüş. Oysa hayat böyle mi tecelli edecek? Bütün hususlara dikkat etmek gerekiyor. 18 yıllık iktidar var karşımızda bu iktidar otokrat, evet kötüye giden bir durum söz konusu, otokrat sıkışmış durumda ama çok daha kapsamlı bir hazırlık içerisinde olması gerekiyor ana muhalefetin. Aynı zamanda ittifakın kurgusunun da tüm ihtimalleri göz önüne alarak yapılması gerekiyor. Tabii ki en önemli unsurun HDP’nin denkleme uygun bir şekilde yerleştirilmesidir. HDP destek verdi koşulsuz, Kürtler destek verdi koşulsuz, ama ondan sonra yaşananlar koşulsuz desteği örselemiş, kaldırmış durumda. CHP’nin bu örselenmenin farkında olması ve dikkat etmesi gerekir. Önümüzdeki dönemde; “CHP’nin ve tüm muhalefetin malzemesinin niteliğini ve niceliğini bilerek ittifaklar politikası geliştirmek durumundayız” diyelim ve programı noktalayayım.

 

ÖM: Tamam, çok teşekkür ederiz. Takibe devam edeceğiz.

 

AB: Görüşmek üzere, tabii tabii.

 

ÖÖ: Görüşmek üzere.

 

AB: Hoşça kalın!