25 yıldır her gün biraz daha fazla

Editörden
-
Aa
+
a
a
a

Çeyrek asırdır yayın yapan Açık Radyo’nun yayın yönetmeni Ömer Madra Milliyet’e yazdı. 

(Ömer Madra'nın bu yazısı Milliyet gazetesinin internet sitesinden alınmıştır.)

Açık Radyo geçen ayın ortalarına doğru 25 yaşını bitirdi. Çeyrek yüzyıllık zorlu ama ilginç bir kolektif yayıncılık serüveninden bahsediyoruz. Yaş günümüzden bir gün sonra, yeni yayın dönemine girerken, broşürümüzün kapağına biraz Doğu Asya’da konuşulan dillerden birinden alınmış bir cümleyi andıran “Ya o ya o!” başlığını koymuştuk. Bunu yapmakla, bunca yıldır giderek daha yüksek sesle konuştuğumuz ana soruna, yeryüzünün en temel sorununa parmak basmak istiyorduk. Varoluş/yokoluş ikilemine. Bildiğimiz haliyle insan medeniyetinin bitiyor olmasına! 

Kısacası, tek evimiz olan bu gezegenin geleceği konusunda yol ayrımında olduğumuzu, kaderimizi değiştirebilmek içinse en kısa zamanda en büyük hızla harekete geçmek zorunda olduğumuzu bir kez daha vurgulamak amacıyla.

‘Can alıcı noktadayız’

Gerçekten, can alıcı bir yol ayrımındayız.

Radyomuzun yayın broşür kapağına büyük karikatürist Ohan’ın “Mengeneye sıkıştırılmış, ama onun kapanmasını önlemek için bedeniyle vargücüyle direnen insan” çizimi ile birlikte, dünyanın önde gelen düşünür ve aktivistlerinden dört küçük alıntı koymuştuk.

Birincisinde, ünlü muhalif düşünür Noam Chomsky’nün sözleri yer alıyordu. Chomsky, bundan iki ay kadar önce “İlerici Enternasyonal” kuruluşunun açılış konuşmasında durumu olanca netliğiyle şöyle özetliyordu:

“Olağanüstü bir zamanda bir araya geliyoruz. İnsanlık tarihinde eşi benzeri görülmemiş, hem felaketlere gebe, hem de daha iyi bir geleceğe dair umutların ışığını taşıyan bir anda...

... Çevre felaketi, nükleer savaş ve pandemi sınır tanımıyor. Fark etmesi daha zor olsa da, bu durum şeytanların üçüncüsü için de geçerli: Demokrasinin gerilemesi. Bu, bir çeşit küresel sınıf mücadelesi... İnsan deneyiminin kaderinin bu mücadelenin sonucuna bağlı olduğunu söylersek hiç de abartmış olmayız.” 

İkinci alıntı, içinde bulunduğumuz bu “kader ânı”nın hem fiziki hem sosyal hem de biyolojik bir yol ayrımı olduğu, çözümün de bizde yattığı tespitini yapıyor. Meteorolog, yazar ve aktivist Eric Holthaus varoluş/yokoluş ayrımını şöyle anlatıyor:

“İklim değişikliği, türümüzün şimdiye dek hiçbir zaman karşılaşmadığı bir varoluş tehlikesi... Gezegen için bir distopya, ama aynı zamanda bir kapitalist ütopya. Liderler de bunun böyle olmasını istiyor zaten... Dünyayı kurtarma doğrultusunda girişilen kâr-amaçlı model sökmez, zira ‘dünyayı kurtarmak’ muktedirlerin amaçları arasında yer almıyor. Onların hedefi sınırlı bir gezegende sınırsız büyümeden ibaret... O halde, bu yolda devam edersek, yolun sonunda ne var? Ya Elon Musk usulü, bir avuç acayip zengin insanın güneş sisteminde lüks seyahati. Ya da devrim.” 

‘Yeryüzü saygı bekliyor’

Broşürümüzün kapağını şenlendiren üçüncü alıntı: Medeniyetin temel ayrım noktası konusundaki ayrımı vargücüyle ortaya koyan bir seslenişti. “Yeryüzünün akciğerleri” denen Amazon yağmur ormanlarının Medeni/batılı/beyaz adam tarafından yağmalanmasına karşı vargücüyle haykıran yerli kabile reisi genç kadın Nemonte Nenquimo “Dokuz Amazon ülkesinin sevgili başkanlarına ve yağmur ormanlarımızın yağmalanması sorumluluğunda pay sahibi olan tüm dünya liderlerine sesleniyorum” diyerek şöyle konuşuyordu:

“Medeniyetinizle üstümüze çöktünüz ve işte bakın ne hale geldik: Küresel pandemi, iklim krizi, türlerin yokoluşu ve hepsinin temelinde yatan dipsiz manevi sefalet. Bunca yıldır topraklarımızdan durmadan aldınız aldınız aldınız ama bizleri tanımak ve Yeryüzündeki yaşamı nasıl gördüğümüzü, bu konuda neler düşündüğümüzü, neler hissettiğimizi anlamak için ne cesaret, ne merak, ne de saygı belirtisi gösterdiniz...

Üstelik sadece bizden değil, gezegen üzerindeki herkesten, hatta gelecek nesillerden de çalıyorsunuz... Yeryüzü onu kurtarmanızı falan beklemiyor; hak ettiği saygıyı ona göstermenizi bekliyor sadece. Ve biz de Yerli halklar olarak sizden tastamam aynı şeyi talep ediyoruz.”

‘Geleceğimizi çalıyorlar’

Yeni yayın dönemimizin broşür kapağındaki dördüncü büyük uyarı da yeryüzünün genç iklim aktivistlerinin başını çekenlerden 4 genç kızın Luisa’nın, Greta’nın, Adélaïde’in ve Anuna’nın AB liderlerine yönelik açık mektubundan alıntıladığımız şu keskin mesajdı: 

“İnsanlığın şu anda yüz yüze olduğu en büyük tehdit, iklim konusunda gerçekten yeterli adımların atılmakta olduğu, işlerin yolunda gittiği inancıdır. Oysa gerçekte öyle değil. Hiç değil... Yani kelimenin tam anlamıyla, gözlerimizin önünde geleceğimizi bizden çalıyorlar. İklim acil durumu üzerindeki kontrolümüz hızla ellerimizden kayıp gidiyor. Eğer bu krizi aşabilmek için bir şansımız olacaksa, o zaman onu ana odak noktamız olarak görmek zorundayız. Bu bakış açısı haberlere, siyasete ve nihayetinde tüm topluma hâkim olmalı. Hemen bugünden itibaren!”

Açık Radyo’ya anlamlı ödül

Açık Radyo neredeyse çeyrek yüzyıldır, giderek yoğunlaşan biçimde insanlık ve canlılar tarihinin içinde bulunduğu bu muazzam tehdidi dinleyicileriyle paylaşmaya ve çözüm için verilen mücadeleye omuz vermeye çalışıyor.

25. yıl biterken, dünyanın iklim ve bioçeşitlilik krizleri, nükleer savaşla yokoluş tehdidi ve şimdilik sonu görünmeyen muazzam Kovid-19 pandemi krizine ilaveten bir de hepsini içine alan “demokrasi krizi” (yani, gene Chomsky’nin deyişiyle, felaketleri önleyebilecek demokratik denetim mekanizmalarının giderek azalması) ile karşı karşıyayız.

İşte tam bu muğlak, karanlık, şeffaflıktan uzak, şiddet dolu ortamda yılın son ayına girmişken, Açık Radyo’nun Prince Claus Kültür ve Kalkınma Fonu tarafından “kültürel faaliyetleriyle içinde bulundukları topluma olumlu yönde etkide bulunan” kişi, grup ya da kuruluşlara verilen Prince Claus Ödülü’ne layık görüldüğü haberi geldi. Ve belki de yılın nadir iyi haberlerinden biri olarak demokratik çevrelerde epey yankı yarattı. 

Prince Claus Fonu’nun Açık Radyo’ya ödül gerekçelerini şu 7 maddede özetlersek: 

- Tartışmalı konulara, karşıt görüşlere ve dürüst eleştirel tahlillere yer veren, bilgi açısından zengin, eğlendirici ve esinlendirici programlar düzenlemesi, 

- Çoğulcu demokrasi, hukuk devleti, evrensel insan hakları ve temel özgürlüklere dayalı ilkeleri el üstünde tutması

- Alternatif, marjinalleştirilmiş ve azınlık seslerin duyulmasını mümkün kılan bir diyalog ve görüş alışverişi alanı sunarak kendi topluluğunu ve sivil toplumu temsil ettiği, onlara hizmet verdiği ve onları güçlendirmesi,

- “Yalan haber”lerin ve yanıltıcı medyanın yaygınlaştığı bir dönemde gazetecilik dürüstlüğünü ve ahlakını yılmaz bir şekilde savunması,

- Günümüzün dijital evreninde bile radyonun, toplumsal ve siyasi değişim için herkesin beğenisini kazanan etkili bir yayın organı olmaya devam ettiğini açıkça göstermesi,

- Çoklu perspektiflere açık olmanın ve muhalif fikirlere saygı göstermenin, hakiki demokrasinin yegâne gerçek ve hayatî temelini oluşturduğunu vurgulaması,

- Karmaşık bir durumda sürdürülebilir ve bağımsız medya için bir model oluşturarak özgür ve açık bir sesin öncülüğünü yapmakta ve sürdürmekte dikkate değer bir sağlamlık göstermesi...

Sanıyorum, Açık Radyo’nun bu 25 yıllık yayın serüvenini Milliyet gazetesinin bu röportajı için en iyi özetleyecek olan iki belge bunlar:

1- Açık Radyo’nun yeni yayın dönemi broşüründen alıntılanan dört özlü söz. 

2- Açık Radyo’nun 25 yıllık yayın hayatında aldığı 57. ödülün veriliş gerekçelerini özetleyen bu 7 madde.

Aktivist kızlarımızın dediği gibi yani: “Krizi ana odak noktamız olarak görmek zorundayız. Bu bakış açısı haberlere, siyasete ve nihayetinde tüm topluma hâkim olmalı. Hemen bugünden itibaren!”

Açık Radyo’nun tüm yayınlarında bu bakış açısını hakim kılmaya çalışıyoruz. 25 yıldan beri. Gittikçe daha fazla!