Marta Koyu ihalesi iptal edildi!

-
Aa
+
a
a
a

Dünya Mirası Adalar'da Sevgi Çekiç, Avukat Can Bıçakcı ve gazeteci Yaprak Akbaba ile iptal edilen Marta Koyu ihalesini konuştuk. 

Dünya Mirası Adalar: 28 Eylül 2021
 

Dünya Mirası Adalar: 28 Eylül 2021

podcast servisi: iTunes / RSS

Burgazada'nın güneyinde yer alan ve 1. derece sit alanı olan Marta Koyu ihaleye açılmış, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından ihaleyle özel kişilere kiralanacağı bilgisi alınmıştı. Bunun üzerine Marta Koyu Dayanışması ve Burgazada Mahalle Meclisi ihalenin iptali için yoğun bir çalışma başlattı. Doğal yapısıyla İstanbul’da eşsiz bir konuma sahip ve korunması gereken bir alan olarak Marta Koyu’nu korumak ve ihalenin iptali için Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne çok sayıda dilekçe verildi. Geçen hafta da ihalenin durdurulduğu bilgisi kamuoyu ile paylaşıldı. 

Ne olmuştu? 

Heybeliada Asaf Plajına "gözleri yakacak şekilde" 50 ton beton dökülmüştü. Heybeliada Sadık Bey plajında ise koruma kurulunun verdiği “basit onarım izni” ile ağaçlar kesilip, kıyı topografyası değiştirilerek tüm kıyıya beton dökülmüştü. 

Peki Marta Koyu neden önemliydi?

Dünya Mirası Adalar'ın 24 Eylül 2019'da yayınlanan bölümünde, deniz biyoloğu Nur Eda Topçu ve hidrobiyoloji anabilim dalı öğretim üyesi Cem Dalyan koydaki deniz çayırlarının öneminden, deniz canlıları için Marmara’ya oksijen sağlayan çok önemli bir habitat olduğundan ve deniz ekosisteminin öneminden bahsedip, buranın koruma alanı ilan edilmesinin altını çizmişlerdi. Ayrıca alandaki makiler, özellikle küçük ötücü kuşların göç yolunda olduğu için onların dinlenmelerine ve beslenmelerine olanak sağlıyor. Bunu da programımızda bir diğer akademisyen dostumuz ornitolog Ergün Bacak anlatmıştı.

Bu programımız vesilesiyle de Marta Koyu'na müdahaleye engel olan sivil inisiyatifin başarısını kutlamak ve süreç hakkında bilgi almak için konuklarımızla bir söyleşi gerçekleştirdik: 

 

Derya Tolgay: Herkese merhaba, Dünya Mirası Adalar programını dinlemektesiniz. Ben Derya Tolgay programcılardan biriyim. Gündüz Vassaf ve Fahri Aral’da diğer programcı arkadaşlarım. Bugün Burgaz’dayız ve Marta Koyu ile ilgili, Marta Dayanışması ile ilgili konuşacağız. Yanımda çok kıymetli iki arkadaşım, konuğumuz var: Sevgi Çekiç ve Yaprak Akbaba. Diğer uçta sevgili Can Bıçakçı. Ben kendilerine sözü bırakacağım, kendilerini kısacık size tanıtacaklar. 

Bir giriş yapmak gerekirse, Burgazada'danın güneyinde yer alan ve birinci Derece SİT alanı olan Marta Koyu ihaleye açılmıştı. Geçen hafta da basında çokça yer aldı. Buranın Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından ihaleyle özel kişilere kiralanacağı bilgisi elde edildi, buradaki dayanışmadaki arkadaşlarımız tarafından. Bunun üzerine Marta Koyu Dayanışması, ihalenin iptali için yoğun bir çalışma başlattı. Burası doğal yapısıyla İstanbul’da eşsiz bir konuma sahip ve korunması gereken bir alan. Burgazadalılar’ın oluşturduğu sivil bir inisiyatif, Marta Koyu Dayanışması bunu kamuoyuyla paylaşmış, ihalenin iptal edilmesi için Adalılar tarafından Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne çok sayıda dilekçe yollamışlardı.

Geçen hafta da ihalenin durdurulduğu bilgisini aldık. Çok mutlu olduk. Ama süreç tabi daha bitmedi, devam edecek. Peki “Marta Koyu'nun önemi nedir?” diyeceksiniz. Birçok program yapmıştık radyoda bu bölge ile ilgili. Akademisyen Nur Eda Topçu ve Cem Dalyan, onlar bu ekosistemle ilgili bizi bilgilendirmişlerdi ve buradaki deniz çayırlarının en önemli yaşam alanlarını oluşturduğunu, Marmara’ya oksijen sağlayan bir habitat, bir deniz ekosistemi için olmazsa olmazı olduğunu, bunları bize anlatmışlardı.

Bilim insanları, bu koyun İstanbul çevresinde korunması gereken en önemli yaşam alanlarından biri olduğunu dile getiriyor. Ayrıca alandaki makiler, özellikle küçük ötücü kuşların göç yolunda dinlenmelerini ve beslenmelerine de olanak sağlıyor. Buna da bir diğer akademisyen dostumuz ornitolog Ergün Bacak değinmişti. Podcast’lere ulaşılabilir Açık Radyo’dan. Ayrıca sosyal mecraları var Dünya Mirası Adalar’ın; Facebook, Instagram ve Twitter hesaplarından konuların ayrıntılarına ulaşabilirsiniz.Şimdi sözü Sevgi’ye bırakacağım ama Sevgi Çekiç, daha öncede dayanışma ile ilgili radyoda program konuğumuz olmuştun değil mi Sevgi?

Sevgi Çekiç: Evet, aslında Derya çok güzel özetledi, aslında sürece ilişkin birinci dereceden doğal SİT alanına ait bilgileri bize güzelce aktardı. Ben yedi yıldır Burgazada’da oturuyorum. Marta Dayanışması’nın başından beri içindeyim. Dediği gibi daha önce de program yapmıştık Derya ile. Aynı zamanda Burgazada Mahalle Meclisi içerisinde yer alıyorum. Şu anda zaten Marta Dayanışması grubu meclis içersinde de çalışmalarını sürdürüyor. İlk olarak 2019 yılında ihaleye çıkarıldı Marta koyunun bir kısmı diyebiliriz. Çünkü tamamı vakıflara ait değil, sadece 46 dönümlük kısmı vakıflara ait olduğu için orayı kiralamak üzere ihaleye çıkardılar. Biz birkaç hafta sonra duyabilmiştik o dönemde ve burada bir dayanışma kuruldu. Çünkü adalarda ciddi bir kıyı işgali söz konusu. Bütün adaların SİT alanı olmasına rağmen kıyılara ulaşmak pek fazla mümkün değil. Hemen hemen tek kalmış bir alan olarak söyleyebiliriz Marta koyunu. Gerçekten de çok güzel bir dokusu var ve tam bir koruma alanı. Bunun için de Derya’nın dediği gibi Cem Dalyan’ı davet ettik ve burada Burgazadalılara sualtı zenginliklerini ve alandaki maki ve ağaçların ne derece önemli olduğunu adalılara aktarmıştı. Biz o dönemde kiralayan kişi ile iletişime geçtiğimizde oranın gerçekten turistik bir işletmeye çevrilebileceğini anladık. Çünkü oraya konser alanları, düğün alanları, restoranlar, iskeleler gibi ciddi bir işletme planladığını öğrendik. Bunun üzerine zaten o alanı da kaybetmemek ve alanı korumak üzerine kuruldu Marta Dayanışması ve süreç boyunca da kiralayan kişinin her türlü müdahalesini izledik ve engellemeye çalıştık. Fakat geçen yıl bu kira sözleşmesi doldu ve açıkta kaldı alan ve biz yine vakıfların aynı ihaleye geçebileceğini düşünerek vakıfların her türlü ihale ilanını izlemeye başladık ve bu sefer erken yakalayabildik. Çünkü geçen sefer kaçırdığımız için zamanı, hukuki yollara başvuramamıştık. Sadece süreç içersinde alanın zarar görmesini engelleyecek her türlü faaliyeti yapmaya çalışmıştık. Duyar duymaz da adamızdan Can Bıçakçı olayı tabii ki hukuki açıdan çalışmaya başladı. İstersen artık hukuki kısmını artık Can bize aktarsın.

DT: Cana sözü bırakmadan ben de bir ekleme yapmak istiyorum. Esasında bu dayanışma ve savunma tam da başta sayılan inşa faaliyetleri, o doğal yapıya neler yapılmak istendiğini saydın ya! Siz yasaların uygulanması için de gözlemci oldunuz ve onların hayalindeki bu inşaat faaliyetleri yapmalarına engel oldunuz. Yasa koruyucu oldunuz resmen. Bugün görüyoruz ki, Heybeliada kıyısında, Asaf plajına 50 ton beton dökülmüş durumda. Yan tarafındaki Sadık Bey Plajı’nda inanılmaz boyutta, gece gündüz bunların bütün ışıkları yanıyor, etrafa verdikleri zarar hepimizin gözleri önünde.  Sanırım Yaprak’ta bu haberlerin peşinde. Çok teşekkürler hepinize.

SÇ: Son olarak, doğal SİT alanı, koruma alanı ve bizim bu mücadelemiz sonucunda doku korunabilmiş halde duruyor.Bundan sonraki süreci çok iyi izlemek gerekiyor alanın korunabilmesi açısından.

DT: Can uzaklardasın.

Can Bıçakçı: Merhaba ben Can Bıçakcı. Öncelikle çok teşekkür ederim beni davet ettiğiniz için. Ben buraya avukat kimliğiyle katılıyorum ama avukat kimliğinden öte bu dayanışmanın içinde olmamın asıl nedeni hem Burgazada’lı olmam hem de Marta Koyu’ndan ziyade o Marta Koyu’nun üzerindeki, demin bahsettiğiniz, makiliğe olan sevgimden ötürü diyebilirim. Ben bunalımlı teenage dönemlerimde o makilik alana çok giderdim. Benim için çok özel bir yeri vardır oranın. Artık, yıllardır çok gittiğimi söyleyemem ama benim için oranın aynen o şekilde orada durduğunu bilmek bana huzur verir. Oranın ilk kiralanmasıyla ilgili haberler bana iletildiğinde tüylerim diken diken olmuştu. Huzurum yok olacak, böyle adamızın en güzel, adamızla birlikte belki de İstanbul'un en güzel, bakir kalabilmiş son noktalarından bir tanesi daha yok olacak diye çok korkmuştum.

O dönem maalesef hukukçu olarak çok fazla bir şey yapamadım. Şu durumu hukukçu olmayan kişilere anlatmakta bazen biraz zorlanıyoruz; hukukta evet hakkın varlığı önemli ama hakkın ileri sürülüş usulü de çok önemlidir. Eğer siz usule uymadan bir hakkı ileri sürerseniz ne kadar da haklı olsanız hukuken yapacak çok fazla bir şeyiniz olmuyor. Önceki kiralama döneminde biz maalesef sözleşme imzalandıktan sonra haberdar olmuştuk durumdan. Dolayısıyla o kira sözleşmesinin dışına çıkılmaması için bir mücadele sürdürebilmiştik ancak. Diğer bir taraftan, bize kattığı güzellik bu dayanışma ile birlikte ihalenin kontrol edilebilmesi oldu. Ben nasıl kontrol edilebileceğine yönelik bir bilgi paylaştım. Daha sonra, sağ olsun, herkes kontrol etti. Bu sefer herhalde ihale ilanından bir gün sonra arkadaşlarımız bana haber verdi. Bu durumda hukuken yapılacak birçok şey vardı.

Aslında burada en önemli şey şu ki kiralanmak istenen alan çok büyük bir alan ama ihale ilanında buranın tamamı değil, belirli bir bölümünün kiralanacağı söyleniyor. Ancak buranın neresi olduğu ilandan anlaşılmıyor. Kroki olduğu söyleniyor fakat internet sitesinden bakıldığında kroki görünmüyordu. Ben şahsen gitmedim ama bir arkadaşımız Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne sanki bir istekli gibi gitti ve "krokiyi görmek istiyorum" dedi. Kendisine krokinin olmadığı söylendi. Böyle bir emlakçı gibi: ‘’İsterseniz orayı size gösterebiliriz, Marta Koyu, zaten orayı herkes bilir.’’ şeklinde bir söylemle karşılaştık. Ben bunun üzerine hemen bir ihtarname gönderdim Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne ve krokiyi istedim. Gerçekten de üç gün sonra krokiyi gönderdiler. İhale yapılmadan üç gün kadar önce krokiyi görmüş olduk ve krokide gördük ki bütün kıyı alanı kiralanmak isteniyor.

Bunun tespiti hukuken çok önemli. Çünkü hani Marta Koyu’nun doğal güzelliği korunması gerektiği bir yana, bir de bir yerin kiralanıp kiralanamayacağı hususu var. Yani bu hep yanlış biliniyor. Çoğu insan adada da bize destek verdi ama bazen şu şekilde sesler de çok duyduğumuz oldu;“ne var her yerde şezlonglar var, şemsiyeler var, Marta Koyunun ne özelliği var” gibi. Buradaki temel mesele kiralama aslında. Kilit nokta kiralama. Yani bunu da olsun diye söylemiyorum ama bir özel kişiye sen buraya şezlong at, şezlongu kullanan insanlardan ücret al demek farklı bir şey; sana burayı kiralıyorum, al burayı kiracı gibi kullan demek çok çok farklı bir şey.

Kiranın ne olduğunu bilmek için hukukçu olmaya gerek yok. Hemen hemen herkes biliyor kiranın ne olduğunu. Siz bir yerde kiracı iseniz sanki malikmiş gibi kira sözleşmesi süresince oradan faydalanma hakkını elde edersiniz. Yani ben istediğimi sokarım kiraladığım yere, istediğimi sokmam, istediğim bitkiyi dikerim, istediğimi yaparım. İmar mevzuatı kısmını bir kenara koyuyorum, şimdi doğruya doğru şöyle yazıyor ihale belgelerinde; taşınır yapılaşma dışında bir yapılaşma yapılamayacağı yazıyor. Bir boş arazi kiraladığınızda istediğinizi yapabilirsiniz. Ama bizim Anayasa ve Kıyı Kanunumuzda düzenleme son derece açık şekilde diyor ki sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir. Kıyı Kanunumuz “kıyıların herkese eşit ve serbest olarak yararlanmasına açıktır, sahil şeridinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir” şeklinde çok açık hükmünü koyuyor. Dolayısıyla siz orayı alelade bir arsa gibi üçüncü kişiye kiralayamazsınız. Çünkü ben oraya girmek istediğimde oranın kiracısı hayır ben seni oraya sokmuyorum dediğinde hukuken haklı olur, ama anayasaya aykırı bir davranışta bulunmuş olur. Dolayısıyla burada aslında temel mesele şuydu; idarenin burayı kiralama kararı hukuka aykırı ve iptali gerekir.

Biz bunun üzerine bir dava hazırlığına başladık ama ihalenin zamanı da çok kısıtlıydı. Yargı sistemimizi de biliyorsunuz maalesef çok hızlı değil. Biz de bir yandan başka neler yapabiliriz diye düşündük. Aslında mevzuatta çok yeri de olmayan Vakıfkar Genel Müdürlüğü’ne dilekçe gönderilmesi şeklinde bir öneride bulundum ben ve çok kişi de destek verdi. Öyle bir sanal imza kampanyası şeklinde değil de bildiğimiz eski usul, böyle imzalı ve hatta iadeli taahhütlü mektup şeklinde gönderilmesi konusunda ben ısrarcı oldum. Çünkü iadeli taahhütlü mektubun gitmesi demek dairenin onu kayıt altına alması, işlem görmesi anlamına geliyor. Maalesef sanal kampanyaları dikkate almayabiliyorlar. Bununla birlikte davamızı da yetiştirebildik. Davamızı da açtık, yürütmeyi durdurma talep ettik. Açıkçası ben heyecanla yürütmeyi durdurma talebi ile ilgili ne karar verilecek diye beklerken belki daha müjdeli bir haber öğrendik. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün kendi kararıyla, bunu yapma yetkisi var, ihaleden çekildiğini öğrendik. İhale sadece Marta Koyu ile ilgili değildi; 40 tane taşınmaz vakıfların daire, otopark, tuvalet bile, 40'dan da fazla birçok taşınmaz ihaleye çıkıyorken, Marta da bunlardan bir tanesi, İstanbul'un kalan son güzel bakir koyu alelade bir arsaymış, apartman dairesiymiş gibi kiralama ihalesine çıkıyordu. Çok şükür ki bu ihaleden çekildi, bir gün öncesinde ihalenin yapılmasından. Bu çok sevindirici ama kamuoyuyla neden çekildiklerini paylaşmadıkları için bilemiyoruz ama muhakkak ki hem ihtarnamenin hem davanın hem dilekçelerin hem basında çıkan haberleri çok etkisi olmuştur diye düşünüyorum.

Tabi bundan sonrası da çok önemli. Bundan sonrası için işte buranın kiralanamayacağını çok net bir şekilde ortaya koymamız lazım. İkinci olarak da, hani böyle şezlong koyma, tente koyma gibi şeylere girişilecekse de onun da belirli sınırlar dahilinde yapılması, doğa ile uyumlu olmaması durumunda adalıların yine bu durumla mücadele edeceğini göstermemiz gerekiyor. Daha yolun başındayız ama umarım burayı adalılar olarak hep birlikte kurtaracağız.

DT: Peki Can bir sorum daha olacak sana; gayet net, güzel anlattın, açıkladın. Bu açıkladıklarından, Adalar’ın diğer kıyı şeridindeki bütün ihlalleri, yasadışı işlemleri, inşaatları da hepimiz net görebiliyoruz. Yani bunların külliyen hepsi yasaları çiğnemiş durumdalar! Bunu anlıyorum ben doğru mu?

CB: Şöyle şimdi; Kıyı Kanunu şu şekilde tanımlıyor kıyıyı: “Kıyı denizin bittiği çizgi, denizin doğal bittiği çizgi ile dalgaların doğal yolu ile oluşan çakıllık, kumluk, sazlık gibi uzantısı olan kısmı” kıyı olarak tanımlanıyor. Yani Marta Koyunda denize girilen o şezlongların konulduğu kısım bu kıyı alanının içerisinde. Her adadaki her plaj için ayrı ayrı bakmak gerekiyor. Peşinen hepsi hukuka aykırıdır diyemem.

Ama şu çok karıştırılıyor; bir yerde bir kişiye “sen buraya şezlong-şemsiye at, kullanan kişilerden ücret al” demek ayrı bir şey, “gel kardeşim bu kıyı senindir, burayı sana kiralıyorum” ayrı bir şey. Bu ikinci söylediğim kesinlikle hukuka aykırı. İlk söylediğimde tartışılacak noktalar var ve Danıştay'ın bu yapılabilir şeklinde kararları da var. Bomboş bir sahilden insanların yararlanabilmesi için şezlonglar konuluyor, duş konuluyor, giyinme kabini konuluyor. Kamunun zararına değil, bilakis kamunun yararınadır şeklinde kararları var. Ama maalesef bizdeki uygulamada şezlong atanlar buranın sahibiymiş gibi davranıyor. Oranın sahibi falan değil, bir şezlong alıp onu oraya koymak ve kullanan kişilerden para tahsil etmekle yetkilendirilmiş kişiler, “sizi buraya sokmam” gibi bir şey hiçbir şekilde söyleyememeli, bunu söylemeleri hukuka aykırı oluyor.

DMA: Bütün bunların yanısıra şu anda Heybeliada’da bütün kıyı şeridi değiştirilmiş, hepsine beton dökülmüş durumda. Kumun içi adeta kazınarak, inşaatlar yapılmış ve bunların ruhsatlarını falan veriyor bu belediyeler. Sanki bütün kurumlar adeta yasaları böyle çatır çatır çiğniyorlar. Şezlong falan o kadar masum kalıyor ki.

DT: Peki, ben buradan sözü Yaprak’a vermek istiyorum. Çok teşekkürler Can.

Burada üç ayak çok önemli: Bir; dayanışma, yaşadığı mahalleye sahip çıkma, iki; bunun bilgi ile donanması, yasal haklarımızın farkında olmak ve sonunda bunu kamuoyuyla paylaşarak, bu durumu herkese anlatabilmek. Tabi bunun içinde ahlaki, etik bir basın gerekiyor bize. Yaprak da işte burada.

YA: 1995 senesinden bu yana Burgazada’da yaşıyorum ve burayla muazzam bir organik bağım var. 2018 yılından beri de Marta Koyu Dayanışma içerisinde yer alıyorum. Ben de diğerleri gibi koyu çok önemsiyorum. 2016 yılında Büyükada’ya gitmiştik arkadaşımla ve sahilde ücretsiz oturacak bir yer bulamamıştık. O zaman Marta Koyu’nun önemini daha çok anladım. Can’ın ve dayanışmanın katkılarıyla da koyun tehlike altında olduğunu Cumhuriyet’e haber yaptım. Ardından muhalif olarak adlandırdığımız basın da bu duruma çok iyi bir refleks gösterdi ve haber kısa sürede kamuoyunda yankı buldu. 

Dayanışma bu anlamda bana çok yardımcı oldu. Süreci yakından takip edemediğim için birbirimizi bu süreçte iyi besledik. Hukuki ayağı, mücadele boyutu ve basınla birlikte artık bunu halka mal etmek; sacın üç ayağı birleşince muazzam bir kazanımla sonuçlandı. Asıl mücadele şimdi başlıyor. Ülkenin bir çok yerinde el değmemiş, doğal kalmış alanlar rant çetelerine kurban gitmeye devam ediyor. Bu yerler para ve ticarete kurban gidiyor. İstanbul genelinde baktığımızda dokusu bozulmamış ve para karşılığı olmadan yararlanabileceğimiz nadir yerlerden Marta Koyu. Mücadele yeni başlıyor.  

SÇ: Yaprak aslında dayanışmanın başından beri var. Biz yaptığımız bütün müdahaleleri, engelleme çabalarını başından beri Yaprak’la paylaştık. O çeşitli medya gruplarında yayınlanmasını sağladı ve bunun ciddi bir katkısı oldu. Şöyle söyleyeyim; işletmeci, mesela demin senin örnek verdiğin gibi, alanın kapatılmasına ilişkin tel çekeceğine ilişkin sözler söyledi. Mesela biz bunu hiçbir şekilde yaptırmayacağımızı, oranın halka açık kalması gerektiğini defalarca anlattık ve Adalar Belediyesi’ne yaptığı başvuru sonucunda ruhsat da alamadı. Çünkü orası birinci dereceden doğal SİT alanı. Aşama aşama her türlü müdahalede bunu basınla paylaştığımızda buradaki duyarlılık da artıyor. Yani adalılarda bunun ciddi anlamda farkına varıyor ve konu oluyor. Mecliste de tartışılıyor, komşu komşuyla tartışıyor derken fısıltıyla bile olsa bir yaygınlaşma söz konusu oluyor. Bunun da kamuoyunun yükselmesinde çok önemli bir etkisi var. Yaprak’ın bu anlamda çok katkısı oldu bize. Çok teşekkür ediyoruz Yaprak’a.

DT: Şöyle bir durum da var; burası birinci derece SİT alanı Prens Adalar’ı, çok net kanunlar da açık, Can’nın söylediği gibi. Fakat inanılmaz bir şekilde koruma kurullarının, sanki “korumama kurulları” gibi işleyen, bütün bu kıyılara “basit onarım” adı altında verdikleri izinle binalar dikiyorlar kıyının üstüne! Tüm kurumlara buradan diyeceğimiz bir şey var mı? Yasal olarak Can sana sorsam bu soruyu?

CB: Her şeyi özel olarak değerlendirmek lazım. Birçok hukuksuz şey yapılıyor ama acaba bu hukuksuzluklara zamanında itiraz edilmiş mi? Doğru hukuki adımlar atılmış mı? Bunu da bilemiyoruz açıkçası. Ben Marta özelinde bu işe ilgi duyduğum için bunları yaptım. Normalde çevre davalarını takip eden bir avukat değilim açıkçası, özel hukuk yapan bir avukatım. Ama baktığımızda kanunlarımız oldukça iyi. Anayasamızın maddesi, Kıyı Kanunumuz oldukça yerinde, doğal sit alanına ilişkin mevzuatımız da oldukça korumacı. Ama işte şunu da bilemiyorum; Heybeli'de o yapılanlara zamanında gerekli itirazlar yapıldı mı? Diğer adalarda yapılanlara gerekli itirazlar yapıldı mı, yapılmadı mı ona da bakmak lazım. Tabii itiraz yapılmadıysa bir şeyler yapılmış oluyor ve bir şeyler yapıldıktan sonra onun yıkımı, eski hale iade… Bunlar bizim hukukumuzda çok çok zor işler. Hukuksuz bile olsa eski hale iade için açılan davalar beş yıl, on yıl sürüyor. Önemli olan bunlar yapılmadan, ilk ruhsat alındığı anda itiraz etmek, inşaat müdahalesi yapılmadan itiraz etmek çok önem taşıyor.

DT: Peki çok çok teşekkür ediyorum hepinize. Sevgili konuklarımız; Sevgi Çekiç, Can Bıçakçı ve Yaprak Akbaba’ydı. Haftaya görüşmek üzere diyoruz. Demiş ki Yaşar Kemal “Bize dağlar, şahlar dayanamaz. Hiç kimse… Yeter ki böyle birlik olalım”. Bizi dinlediğiniz için teşekkür ederiz. Adalar hepimizin.