'Türkiye Barışını Arıyor' Konferansı Yapıldı

-
Aa
+
a
a
a

Agos

13 Şubat 2008

Ankara İnşaat Mühendisleri Odası Genel Merkezi’nde gerçekleştirilen konferansa DTP Eşbaşkanı Emine Ayna, DTP Grup Başkanı Mardin Milletvekili Ahmet Türk, Baskın Oran, Osman Kavala, DEP eski Milletvekili Hatip Dicle ve Selim Sadak, Barış Meclisi üyesi Ayhan Bilgen, Mete Tuncay, Ayşe Hür, Murat Belge, Tarık Ziya Ekinci, Cemil Koçak, Aysel Tuğluk, Haldun Gülalp, Akın Özçer, Vahap Coşkun, Ahmet İnsel, Cengiz Aktar, Tarhan Erdem gibi bir çok akademisyen, aydın yazar ve siyasetçinin bulunduğu 400 kişi katıldı.

“Cumhuriyetin Kuruluşundan İtibaren Kürt Politikaları”, “Anayasal Vatandaşlık, Bölgesel Yönetim”, “Kadın Hareketi ve Barış, Kültürel Haklar ve Kimlikler” ile “İhtilafların Şiddet Dışı Yöntemlerle Çözümü” başlıklı konuların tartışıldığı konferansın sonuç bildirgesinde eşitlikçi, özgürlükçü ve demokratik anayasa talebi yinelendi.

Konferansın, Kürt sorununda barışçı ve demokratik çözümün yaşamsal ve nesnel bir biçimde kendini dayattığı ve çözüm için olanakların arttığı bir zamanda gerçekleşmiş olmasının önemine vurgu yapılan sonuç bildirgesinde şu görüşlere yer verildi:

“Cumhuriyetin Kuruluşundan İtibaren Kürt Politikaları” başlığı altında yapılan tartışmalarda, siyasi tarihimizin erken dönemlerinden günümüze kadar süregelen bir çözümsüzlük bulunduğu saptanmıştır.

Kürt sorununu ve genel olarak demokrasi sorununu güvenlik politikaları içinde ele alan, her türden gelişme ve değişim çabalarını bu kapsamda değerlendiren, bir etnik grubun (egemen ulusun) hâkimiyeti fikrine dayanan, asimilasyonu amaçlayan, kimlikleri inkâr eden bu politikaların, tümüyle geçersiz, insan hakları ve demokrasi kavramlarıyla karşıtlık içinde olduğu ve acilen terk edilmesi gerektiği ifade edilmiştir.

“Anayasal Vatandaşlık” kavramının tartışıldığı oturumda, anayasada yapılabilecek değişikliklerin Kürt sorununun çözümü için hukuksal olduğu kadar siyasal açıdan da olanaklar getireceği belirtilmiştir. Milliyetçi ve kültürel değerlerin yerine, vatandaşların ortak çıkarlar etrafında birleşmelerini sağlayan siyasal değerlerin daha kapsayıcı olduğu vurgulanmıştır. Buna göre, yeni bir anayasa, etnik, dinsel ve kültürel imalara ve çağrışımlara hiçbir bir biçimde yer vermemeli, toplumun doğal çoğulculuğunu tanıyan ve farklı kültürlerin, inançların ve ulusal kimliklerin kendi varlıklarını korumaları ve geliştirmelerinin önündeki engelleri kaldıran bir “vatandaşlık” tanımına yer vermelidir.

“Bölgesel Yönetim” başlıklı oturumda, gelinen noktada, bürokratik merkezi yönetimin her türden gelişmenin önünde engel teşkil ettiği temel düşüncesinden hareketle; sadece Kürt sorununun çözümünün değil, Türkiye’nin bütün bölgelerinde yoksulluğun ve geri kalmışlığın giderilmesi kültürel değişimin gerçekleştirilmesi ve demokrasinin güçlenmesinin bir imkânı olarak bölgesel yönetimlerin geliştirilmesi konusunda fikir birliği olduğu görülmüştür.

“Demokratik Özerklik”, yereli güçlendirme, halkın söz ve karar yetkilerini geliştirme, meclis sistemi, kültürel farklılıkların özgürce geliştirilebilmesi için tedbirler, bu bağlamda tartışılmıştır.

“Kadın Hareketi ve Barış” başlığını taşıyan oturumda, barış mücadelesi ile kadınlara yönelik şiddete karşı mücadele arasında dolaysız bağlar bulunduğuna, özellikle, ev ve aile içinde başlayan ve toplumsal hayatın bütün alanlarında kendisini hissettiren erkek egemen şiddete karşı mücadele etmeden barış yönündeki mücadelelerin inandırıcı olamayacağına dikkat çekilmiştir. Kadın hareketinin barışla, barışın da kadın hareketiyle gelişip güçleneceğinden hareketle, kadınların barışın kazanılması mücadelesindeki önemi ve yeri vurgulanmıştır.

“Kültürel Haklar ve Kimlikler” başlıklı oturumda, etnik, dinsel, inançsal kimlik sorunları tartışılmış ve oluşturulacak yeni bir anayasanın hiçbir kimliğin tekçiliğine-egemenliğine dayanmayan, aksine toplumun eşit ve özgür birlikteliğini sağlayan, farklı kültürlerin kendilerini koruması ve geliştirilmesine yönelik düzenlemeler içermesi gerektiği dile getirilmiştir. Yanı sıra, kamusal hizmetlerin çok dilli olarak sunulması, din ve inançlar üzerindeki her türden devlet tasarrufunun kaldırılması talep edilmiştir.

“İhtilafların Şiddet Dışı Yöntemlerle Çözümü”nün tartışıldığı son oturumda, özellikle barış çalışmalarının şiddet dolayısıyla uğradığı zararlar üzerinde durulmuştur. Şiddet, siyasal alanı (yani sözü ve müzakere ortamını) tahrip eden, çözümsüzlüğe yol açan bir olgu olarak değerlendirilmiş, çözüm için silahların sustuğu bir ortamın sağlanması gereği önemle vurgulanarak, farklı ülkelerde yaşanmış benzer örneklerden yararlanmak gerektiği belirtilmiştir. Şiddetin ortadan kaldırılması için, tarafların ihtiyaçlarının ve taleplerinin açıkça belirlenmesi ve bu ihtiyaçların karşılıklı olarak müzakere edilebilir hale gelmesi bakımından TBM’ye düşen görevler üzerinde durulmuştur. Yanı sıra, devletin operasyonları durdurması ve Kürt tarafının da bir an önce eylemsizlik sürecine girmesi çağrısında bulunulmuştur.

Bildirge, yapılan tartışmalar ışığında eşitlikçi, özgürlükçü ve demokratik bir anayasanın Kürt, Türk ve diğer bütün etnik-ulusal gruplar dâhil olmak üzere, ayrımsız tüm vatandaşlar tarafından benimsenebilmesi için, aşağıdaki talepleri dile getirdi:

- Militarizmden, güvenlik rejimi zihniyetlerinden arınmış olmalıdır.

- Vatandaşlık herkesin, etnik kökeni, dinsel inançları, cinsiyeti, cinsel yönelimi, siyasal görüşleri nedeniyle ya da başkaca bir nedenden dolayı ayrımcılığa uğramaksızın eşit hak ve sorumluluklar ile donatılacağı biçimde yeniden tanımlamalıdır.

- Anayasada yalnızca ayrımcılığa yol açan anlayışların temizlenmesiyle yetinilmemeli, aynı zamanda ayrımcılığın her türünü kesin bir dile yasaklayan maddeler yer almalıdır.

- Anayasa, etnik, dinsel ve kültürel imalara ve çağrışımlara hiçbir yerinde ve hiç bir biçimde yer vermemelidir.

- Yurttaşların temel hak ve özgürlüklerini, sosyal adaletin tesisi yönünde, çalışanların ekonomik ve sosyal haklarını, doğal ve kültürel çevre ve varlıkların korunmasını güvence altına alınmalıdır.

- Köhnemiş ve hantal tekçi siyasal yapılar ve yönetim yöntemleri yalnızca Kürt sorununun değil, ülkenin bütün temel sorunlarının çözümü önünde engel teşkil etmektedir. Bunun yerine, yerel ve bölgesel yönetimlerin etkin olacağı yeni bir yönetim biçimi anayasada düzenlenmelidir.