Seyreltilmiş Ölüm

-
Aa
+
a
a
a

Ayşe Gül Altınay *

Günümüz savaşları yalnız o anda ve yalnız orada olanları öldürmüyor. Seyreltilmiş uranyum başta olmak üzere, kullanılan silah malzemeleri yavaş yavaş öldürüyor- hem insanı hem doğayı.

 

Seyreltilmiş uranyum (SU), Birinci Körfez Savaşından beri dünyanın gündeminde. Gerçi gündemdeki varoluşu da biraz  seyreltilmiş bir varoluş ama yakında bu durum değişebilir. İkinci Körfez Savaşı,  birincisine oranla veya Sırbistan, Kosova ve Afganistan bombardımanlarına oranla çok daha büyük miktarlarda uranyumu havaya karıştırmış görünüyor. Bu demektir ki çok daha geniş bir alanda, çok daha fazla sayıda insan, çok daha uzun süre uranyum soluyacak, uranyumlu su içecek, uranyumlu besinlere bel bağlayacak.

 

Nedir SU? “Elimizdeki en güçlü öldürme aracı”

 

Uranyum, biliyorsunuz, nükleer santrallerin ve nükleer silahların önemli kaynaklarından biri. Ancak doğal uranyumun tüm bileşenleri bu kullanım için uygun değil. Dolayısıyla, doğal uranyum “zenginleştirme” adı verilen bir işlemden geçiriliyor ve U-235 ile U-238 bileşenleri birbirinden ayrıştırılıyor. U-235, reaktör yakıtı ve nükleer bomba yapımı için kullanılırken, U-238, yani seyreltilmiş uranyum, nükleer bir atık olarak depolanıyor. Ya da depolanıyordu. Bir süredir bu nükleer atık, bedava olarak silah endüstrisine veriliyor ve dünyaya bomba, mermi ve tank zırhı olarak dönüyor.

 

SU’nun silah yapımında kullanılmasının tek sebebi bu değil. Kurşundan 1.7 kez daha yoğun olan seyreltilmiş uranyum zırhlıları delmek ve sığınakları yıkmakta önemli bir üstünlük kazandırıyor. 1990’larda ABD ordusunun Seyreltilmiş Uranyum Projesi direktörü sağlık fizikçisi Doug Rokke’ye göre “savaşta amaç öldürmektir. SU da elimizdeki en güçlü öldürme aracı.” 

 

Savaşçı ve vatansever fizikçi Doug Rokke

 

Doug Rokke 35 yıl ABD ordusuna hizmet vermiş bir asker. Hem Vietnam, hem Birinci Körfez Savaşı gazisi. Kendisini “savaşçı ve vatansever” olarak tanımlayan Rokke, “ülkeme yönelik bir tehdit olduğunda gözümü kırpmadan savaşa giderim” diyor. Ama Rokke bu savaşa karşı (Bkz. "Irak nesiller boyu zehirlendi"). Irak’ın ABD’ye tehdit oluşturduğuna inanmıyor. Ancak Rokke'nin çok daha ısrarlı bir tavırla karşı olduğu başka birşey var: SU içeren silahların ve tankların kullanımı.

 

Kısacası durum şu: ABD ordusunun 1990'larda Seyreltilmiş Uranyum Projesi direktörü seyreltilmiş uranyumun en sıkı eleştirmeni. Neden mi? Rokke, SU'nun zararlarını yalnız doğal ortamda gözleyip ölçmekle kalmamış, kendi vücudu ve en yakın arkadaşlarının ölümü üzerinden de yaşamış, yaşamaya devam ediyor.

 

ABD ordusunun askerlere dağıttığı SU kullanım kılavuzlarını Rokke hazırlamış. Savaş sonrası Rokke ve ekibi Kuveyt’teki ABD tanklarının bir kısmını SU’dan arındırmakla görevlendirilmişler. Bu çalışma üç ay sürmüş, sonunda tanklar ABD’ye gönderilmiş. Rokke’ye göre arındırma işlemleri, söz konusu 24 tank Amerika’ya vardıktan sonraki üç yıl devam etmiş. Anlayacağınız  "SU temizliği" bu kadar küçük ölçekte dahi hiç kolay bir iş değil. Dahası, bedeli var. Rokke ve ekibindekiler ilk 72 saat içinde hastalık belirtileri göstermeye başlamışlar. Bu belirtiler artarak hayatlarına girmiş.

Seyreltilmiş uranyumlu mermi

 

Sonuç: ekipteki herkes hastalanmış, Rokke en yakın arkadaşının ölümünü izlemiş, kendisi de akciğer ve böbrek yetmezlikleri başta olmak üzere çeşitli hastalıklarla mücadele ediyor. Rokke'nin idrarında yapılan bir testte sürekli tıbbi bakım gerektirecek uranyum düzeyinin 6 misli uranyum tespit edilmiş. 

 

Seyreltilmiş Uranyumun vücuda etkileri

 

Uranyum içeren bombaların patlamasıyla birlikte oksidize olmuş uranyum havaya karışıyor. Uranyum oksit zerrecikleri o sırada çevrede olanlar tarafından solundukları gibi, 40-50 kilometrelik bir alana yayılabiliyor, havada uzun süre asılı kalabiliyorlar. Bombanın isabet ettiği yerlerde ve çevresinde kalan uranyum, çevreye radyoaktivite yaymaya milyarlarca yıl devam ediyor zira uranyumun yarı ömrü 4.5 milyar yıl! Suya ve besin zincirine karışması bu etkiyi yaygınlaştırıyor.

Uranyum oksit solumak ölüm solumaya eşit. Akciğerlere ve kemiklere yerleşen uranyum, Boğaziçi Üniversitesi'nde nükleer fizik profesörü Vural Altın'a göre "böbrek hasarı, akciğer ve kemik kanseri, solunum hastalıkları, nörokognitif bozukluklar, kromozom hasarı ve kusurlu doğumlara" yol açabiliyor.

 

Rokke’nin iddiasına göre SU içeren operasyonlara katılan 100 askerden 30’u bugün ölmüş durumda. Irak’ta kanser oranlarının 10 misli artması, sakat çocuk doğumlarının 4-5 misline çıkması SU’ya bağlanıyor. Dünya Sağlık Örgütü Irak’ta bu bağlantının araştırılması gerektiğini söylüyor.

 

NATO'nun Sırbistan ve Kosova bombalamalarının ardından SU Avrupa'nın da gündemine giriyor. Birçok ülke askerlerinin ani hastalık ve ölümlerini tartışmaya başlıyor. Sonunda Avrupa Parlamentosu, Ocak 2001’de silahlarda SU kullanımını yasaklayan bir karar geçiriyor. Karar bağlayıcı olmasa da ülkeler üzerindeki baskıyı artırmak gibi bir işlevi var.

 

Geçtiğimiz ay, Amerikan Kongresi'nin Demokrat Parti temsilcilerinden Jim McDermott SU'nun zararlarının araştırılması ve ABD içerisindeki SU kirliliğinin üzerine gidilmesi için bir karar tasarısı sundu. ABD dahil olmak üzere birçok ülkede bu konuda çalışan onlarca sivil toplum örgütü yüzlerce bilim insanını biraraya getirmiş durumda. Araştırmalar devam ediyor. Birleşmiş Milletler Çevre Örgütü, Irak’ta bir an önce bir SU araştırması başlatılmasını istiyor. Bu gruplar çalışmalarını bitirdiğinde SU'nun seyreltilmemiş hikayesini öğrenebileceğiz.   

 

Irak'tan geriye ne kaldı? 

 

Dünyayı kitle imha silahlarından kurtarmak ve Irak’lıları "özgürleştirmek" için kullanılan seyreltilmiş uranyumlu bombalar Irak'ta nasıl bir miras bırakacak? Ne yazık ki kimse tam olarak bilmiyor. Ancak geçmiş deneyimler bize tüyler ürpertici bir tablo çiziyor.

 

Birinci Körfez Savaşında 300 ila 800 ton arasında uranyumun Irak'a boşaltıldığı tahmin ediliyor. Britanya’daki Yeşiller Partisi, bu rakamı içinden geçtiğimiz savaş için 1900 ton olarak tahmin ediyor. Yani 1991'e oranla en iyi tahminle iki misli, en karamsar tahminle altı misli uranyum Irak'ın doğal olmayan kaynakları arasına girmiş olabilir.

 

Üstelik bu savaşta izlediğimiz (kimilerinde hayranlık uyandıran) yoğun bombardımanın tek zararlı ardıl sonucu uranyum kirliliği değil. Prof. Dr.Vural Altın'ın dikkat çektiği çok önemli başka bir nokta var: Bombalar aracılığıyla havaya ve toprağa karışan çok sayıda zararlı kimyasal var. Tek bir bombanın yarattığı kimyasal kirlilik "gözardı edilir" kabul edilse de binlerce ton bomba biraraya geldiğinde durum değişiyor.

 

Neden bu yazı?

 

Seyreltilmiş uranyum Irak, Kuveyt, Suudi Arabistan, Afganistan, Sırbistan, Bosna, Kosova ve dünya üzerindeki onlarca askeri tatbikat bölgesinde yaklaşık 4.5 milyar yıl, yani Dünya’nın sonuna kadar bizlerle! Çeşitli raporlar, Türkiye’nin de içinde bulunduğu onlarca ülkenin SU içerikli silah ve bomba satın aldığını yazıyor. Bu doğruysa Türkiye'deki SU içerikli mermiler ve bombalar nerede duruyor? Tatbikat veya “terörle savaş” çerçevesinde herhangi bir yerde kullanıldı mı? Uranyum oksit zerrecikleri havaya, sularımıza ve besin zincirimize karıştı mı? Peki ya Yunanistan'dakiler? Karşılıklı tatbikatlarda denizlerimizi nükleer atık alanlarına dönüştürdük mü?

 

Irak'ta kullanılan SU'nun sonuçları ne oldu, ne olacak? Nükleer atıkların dünyaya boşaltılmasını engellemenin yollarını bulamaz mıyız?

 

Çok geç olmadan bu soruları sormamız ve acilen cevap aramamız gerekiyor. Bu dehşet verici tabloyu şimdi tartışmaya açmazsak, yarın çok geç olacak!

 

* Kültürel Antropolog, Sabancı Üniversitesi

 

Kaynaklar:

 

1)       Prof. Dr. Vural Altın, 10 Nisan 2003'te Sabancı Üniversitesi’nde yaptığı konuşma

2)       http://www.iacenter.org/depleted/du.htm International Action Center  (ABD)

3)       http://www.cadu.org.uk/ Campaign Against Depleted Uranium (Britanya)

4)       http://www.umrc.net/UraniumMedicalResearchCenter (UMRC)

5)       http://csmweb2.emcweb.com/durable/1999/04/29/fp12s3-csm.shtml Christian Science Monitor

6)       http://traprockpeace.org/depleteduranium.htmlTraprockPeaceCenter