Şemdinli, Yüksekova, Hakkari üçgenindeki sınav

-
Aa
+
a
a
a

17 Kasın 2005Koray Düzgören

"Şemdinli, Yüksekova, Hakkari derken olaylar devam ediyor" diyeceğim ama, o bölgede olup bitenleri başka türlü isimlendirmek gerektiğini de iyi biliyorum.

Bunların, Türkiye'nin geneli için geçerli olan, ama o bölge için daha da geçerli olan tanımıyla, 'derin devlet'in işleri olduğunu artık herkes biliyor.

Baksanıza, eski Cumhurbaşkanı Demirel bile senelerce, 30 sene, bu illegal derin devletle içiçe yaşadıktan, derin devletin her marifetine tanık olup gözyumduktan, hatta destek çıktıktan sonra bunları söyleyebildiğine göre, herkesin de söylebilmesi gerekir.

Herkesin hakkında konuşabildiği 'derin devlet' ise bu gelişmelerden pek etkilenmişe benzemiyor.Güpegündüz Şemdinli'nin ortasında kitabevine el bombası atılabiliyor.

Sanıklar, olayın sorumluları her neyse ellerini kollarını sallaya sallaya çıkıp arabalarına binecekken vatandaşlar tarafından farkediliyorlar. Fotoğrafları çekilerek polise teslim ediliyorlar. Bu arada, "Biz askeriz, görevliyiz, devletin elemanıyız" diye bağırıyorlar.

Tabii ne de olsa o bölgedeki insanların devletten korkuları var. Derin devletten ise iki misli korkuyorlar. Geçmişte örnekleri var. Polise teslim ediyorlar. Ne yapsınlar?

Düşünün, masum insanların bulunduğu bir kitabevine el bombası atmışlar. Oysa ortalama bir insan, savaşta yüzünü gördüğü düşmanının üzerine değil el bombası atmak, ateş bile edemiyor. Savaş filmlerinden bildiğimiz bu...

Bunlar, daha farklı herhalde. Daha farklı yetiştirilmişler besbelli. O nedenle komutanları tarafından takdirle hatırlanıyorlar.

Sonra adalet işe el koyuyor. Hani başta hükümet olmak üzere herkesin, "İş adalete intikal etmiştir" dedikleri adalet.

Aslında doğru. Bir olay, bir mesele adalete intikal etmişse kanuna, kitaba, hakkaniyete uygun bir sonuç alınmasının beklenmesi normaldir. Bir kanunsuzluk durumda insanların sığınabilecekleri başka bir merci olmaması gerekir. Gerekir ama, bu söz Türkiye için geçerli değildir. Yani henüz geçerli değildir.

İnşallah Avrupa Birliği yolunda Şemdinli, Hakkari vesaire gibi olaylarda kazalara uğramazsak, 2020'li yıllarda geçerli olmaması için bir neden de bulunmamaktadır.

Türkiye'de ise Diyarbakır Barosu Başkanı'nın belirttiği gibi, "bir olay adliye intikal etmiştir deniyorsa o işin üstü örtülüyor" demektir.

Nitekim Şemdinli olayı da beklenildiğinden daha hızlı bir şekilde "adalete intikal" etmiştir ve gereği yerine getirilmektedir.

Açılan dava da çete suçlamasıyla değil, ferdi ihmal, kusur ya da artık farketmez, kişisel herhangibir suçlama nedeniyle açılmıştır. Olay itirafçı bir sanığın sırtına yüklenmeye çalışılmaktadır.

Zaten Jandarma Genel Komutanı ile Kara Kuvvetleri Komutanı'nın beyanları da böyle olmamış mıydı? Onlar da, daha olay ortaya çıkar çıkmaz, "Bu lokal bir olaydır, daha başka bağlantıları olmaması gerekir" dememişler miydi? Netice olarak iş "adalete intikal" etmiştir. Eski Cumhurbaşkanı Demirel'in deyimi ile normal devlet kenera çekilmiş derin devlet işi ele almıştır.

Ve maalesef bunlar olurken seçilmiş, yöneticiler, İçişleri Bakanı, Adalet Bakanı ve diğerleri, hala o bölgeye gidememektedir. "JİTEM faaliyetine devam ediyor mu?", yoksa "JİT mi var?" sorularına cevap verememektedirler.

Oysa mesele Şemdinli, Yüksekova ve Hakkari de değildir. Bu üçgende olup biten kışkırtmalar hükümete yöneliktir. Hükümetin bu olayı klasik devlet tedbirleriyle ve derinleşmiş yargı mekanizmasıyla çözemeyeceği ortadadır. Bu nedenle farklı yaklaşımlar getirmeyi, mesela özel savcılık gibi kurumlar oluşturmayı bir an önce düşünse iyi olacaktır.

Ortaya çıkan olaylar, hükümetin gücünü ve kararlılığını sınamaya yöneliktir. Hükümet kararlı adım atamazsa arkası gelecektir.

http://www.yenisafak.com.tr/kduzgoren.html