Orta Vadeli Mali Çerçeve

Ekonomi Notları
-
Aa
+
a
a
a

 

Ömer Madra: Hazineden Sorumlu Ekonomi Bakanı Mehmet Şimşek ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın yaptıkları önemli bulunan ekonomik açıklamalar var.

 

Hasan Ersel: Geçtiğimiz Cumartesi günü, bu iki bakanımız Orta Vadeli Mali Çerçeve (OVMÇ) adı altında bir bilgi sunumunda bulundular. Burada yaptıkları, önümüzdeki 5 yıllık döneme bakıp kamunun mali dengesinin nasıl seyredeceği konusunda bilgi vermekti. Tabii insanın aklına şu soru geliyor: "niye durup dururken bu bilgi verildi?" Önce oradan başlamak lazım.

 

Daha önce, "biz bu sene başında ne kadar harcama yapacağız, ne kadar gelir toplayacağız, ne kadar faiz ödeyeceğiz ve bir de bu faiz dışı harcamaları nasıl kontrol edeceğiz ki faiz dışı fazla vereceğiz" diye kamuoyuna bir bilgi verilmişti. Burada faiz dışı fazla için verilen rakam, yeni milli gelir verilerine de çevrilince, GSYH'nin %4.2'si idi. Şimdi deniyor ki "biz bu hedefi değiştiriyoruz, biz bunu %3.5'a indiriyoruz, yani 0.7 puan indiriyoruz."

 

Peki bu ne demek? Bu sene faiz dışı kamu harcamaları artıyor demek. Peki önümüzdeki dönemde böyle bir eğilim hakim olursa ne olur? Bu sorunun anlamı var. Çünkü OVMÇ diyor ki; "Önümüzdeki dönemde de buradan başlayarak bu faiz dışı fazla oranını düşüreceğiz. Bundan sonraki yıllarda daha da düşük olacak." Böyle bir projeksiyon yaptık deyince, -hatta rakamları da söyleyeyim; 2008 yılında %3.5, 2009'da 3, 2010'da 2.7, 2011'de 2.5, 2012'de 2.4- insanın aklına şu soru geliyor; Bizim kamu kesimi borç oranımız yüksekti, bizim bütün gayretimiz 2001'den beri bunu makul seviyelere düşürmekti, şimdi bundan vaz mı geçiyoruz?

 

ÖM: Cari açık meselesi de var.

 

HE: O ayrı, doğrudan ona giden bir yol yok. Bu soruya cevap olarak, verilen tablolar "hayır" diyor; "yaptığımız hesaplara göre borcumuzun milli gelire oranı düşecek, yine düşmeye devam edecek" deniyor. Onun da zaman içerisindeki çizgisini veriyorlar, "%38.8'den başlayıp 2012'de % 30'a kadar düşecek" diyorlar bu sunumda. Dolayısıyla bu açıdan merak edecek birşey yok, yani borcumuzun milli gelire oranını arttıracak bir eğilim içinde değiliz. Bu önemli bir kaygıyı gidermeye yönelik bir şey.

 

İkinci kaygı da kamu açıkları; harcamayı arttırdığınız zaman kamu açığı büyür. Bütçe açığını nasıl tarif ediyoruz? Bütçe gelirleri ile bütçe giderleri arasındaki fark. Şimdi bütçe giderlerini attırdığımıza göre, bütçe açığı da büyüyebilir. Ona da ilişkin bir açıklama veriyor; "Evet, bütçe açığımız devam edecek önümüzdeki 5 yıl boyunca, ama en fazla milli gelirin %1.7'si dolayında olacak. O yüzden bunu da merak etmeyin, biz bu türlü bir işlem yaparak bütçe açığını da patlatmıyoruz, kamu borcunun milli gelire oranını da yükseltmiyoruz" diyor.

 

ÖM: Bunu nasıl sağlayabilecekleri konusunda bir açıklama yapıyorlar mı?

 

HE: Verilen bilgiler bir bakışta bunun nasıl yapıldığını çıkarmaya pek müsait değil, daha fazla istatistiki bilgiye ihtiyaç var özetle, uğraşmak gerekiyor üzerinde. 

 

Önce bir soru sorayım; Açıklamaları doğru kabul ediyoruz diyelim, bilgi doğru, hesaplar da ortalıkta, ama acaba bu bizi tatmin eder mi? Borcun milli gelire oranının belli bir rakama düşmüş olması bizi rahatlatmalı mı? "Bunun yanıtı evet" diyebilirsiniz, bundan kuşku yok, ama komşumuz Yunanistan'dan bir örnek vereceğim; 2007 yılına bakalım, Türkiye'nin borcunun milli gelirine, GSYİH'ne oranı 2007'de %38.8, yani %40'ın altında. Yunanistan'ın ne kadar biliyor musunuz? %93! Yunanistan'ın borcunun milli gelire oranı Türkiye'ninkinin iki katından daha fazla. Yani Yunanistan çok borçlu bir ülke, hatta Avrupa'nın en borçlu ülkelerinden bir tanesi. Yunanistan'ı iki sebeple seçtim; Almanya ya da Amerika'yı seçince pek anlamlı olmuyor. O kadar gelişmiş bir ülkeyle Türkiye'yi karşılaştırmanın pek anlamı yok. Yunanistan'ı seçtim, çünkü borcu çok.

 

İkinci soruyu soralım: Türkiye'nin bu borç için ödediği faiz, milli gelir oranının yüzde ne kadarı? Bunun cevabı %5.7 (bu 2007 rakamı). Yunanistan'ın %93 borç oranı var, faizin GSYİH'e oranı %4.2! Diyebilirsiniz ki; "adam başına gelirden dolayı mı bir şey var?" Yok... Devam edeyim, bir kaç gösterge daha vereyim; Kamunun ödediği faizin vergi gelirlerine oranı Türkiye'de %31.9, Yunanistan'da %19.2.

 

Demek ki borç stoku rakamında düşüş sağlamakla sorun çözülmüyor; çünkü eğer mali sisteminiz güçlü değilse, eğer bu borcu alabilmek için ödediğiniz faiz çok yüksekse, en ufak bir sarsıntıda faizlerin tırmanması halinde bunun kamu dengesini tahrip etme etkisi çok daha fazla olabilir. Dolayısıyla borcun düşürülmesi tabiatıyla iyi bir şeydir, ama "bu düşme acaba bütçede bir rahatlama yaratabilecek midir?" sorusuna buradan yanıt çıkmıyor. Buna dikkat etmek gerekiyor.

 

Türkiye'de çok konuşulan bir şey var. Maastricht Kriterleri'ni tutturduk. Nedir bu kriter? "Milli gelirin %60'ını aşmayacak" deniyor. Yunanistan tutturamıyor, o açık. Fakat Maastricht Kriteri'nde %60'ı tutturması söz konusu olan ülkeler AB ülkeleri. Yani dünyanın en büyük finansal sistemlerinden birinin üyeleri, bunlarda %60 oranını destekleyebilecek bir mali derinlik var.

 

ÖM: Evet altyapı meselesi.

 

HE: Türkiye'de bu yok. Biliyoruz ki yeni milli gelir hesapları çıktıktan sonra, mali sistemimizin milli gelire oranı daha güdükleşti; özellikle Avrupa'yla karşılaştırıldığında. Güdük olması ağlanacak bir şey değil, ama Avrupa'da rahatlıkla % 60 düzeyinde borç/GSYH oranının verdiği güven belki Türkiye'de ancak %25'le sağlanıyordur. Dolayısıyla o rakamda tatmin olamayız. Şunu görmemiz lazım; faizlerde büyük sıçrama olacak mı olmayacak mı, bunlar nasıl olacak diye. Dolayısıyla bu noktada ben tatmin olmadım. Ama bu toplantıyla ilgili bir konu değil. Her defasında bu Maastricht Kriteri'ne takılıyorum.

 

OVMÇ'de biraz iyimser bir çerçeve çiziliyor. Burada iddialı konuşamıyorum, çünkü dedim ya, verilen istatistikler kolayca "ha bu böyleymiş" diye yorumlanacak saydamlıkta değil. Bilgi azlığından doğan sorunlar var. Kabaca edindiğim izlenim; içinde bulunduğumuz 2008 için bu anlatılanların olması için hem ekonominin hızlıca büyümesi, (4.1'nin üzerinde), hem de faiz oranının yükselmemesi gerekiyor. Hatta galiba biraz da düşmesi gerekiyor. Bu ise 2008'e hiç uymuyor.

 

ÖM: Ben de onu soracaktım, bu mümkün mü diye?

 

HE: Beni şaşırtan şu oldu; her iki bakanı da dinledim, enflasyonla mücadelesi konusunda Merkez Bankası'na destek vereceklerini, aynı fikirde olduklarını söylediler. Ama 2-3 gün evvel Merkez Bankası Başkanı, enflasyonun yükselme eğiliminde olduğunu ve buna paralel olarak da müdahale gerekebileceğini, yani sonuçta faizlerin yükselebileceğini söyledi. Şimdi hemen arkasından sunulan şema, faizlerin yükselmesi halinde pek yürür gibi gelmiyor bana. Bu bana biraz fazla iyimser bir şema gibi geldi. Gazetelerde bu konuyu yorumlayanlara baktım. pek olumlu bir yorum çıkmadı. Şunun için söylüyorum, "hükümet söyler, zaten gazetelerde, herkes muhalefette olmaktan mutluluk duyduğu için böyle yazıyor" diye düşünebiliriz. Ama bu olayda bir özellik var, bu açıklamanın yapılmasının nedeni biraz da kamuoyunda güven arttırmaktı diye düşünüyorum.

 

ÖM: Ama bu sonucu vermemiş gibi görünüyor.

 

HE: Evet öyle gibi. Belki daha başka açıklamalarla desteklendiğinde başka bir anlam çıkar, ama bu haliyle bir sonuç vermedi. Bu niye önemli? Riskin çeşitli nedenlerle arttığı bir ortamdayız. Sadece Türkiye içinden değil, Türkiye dışında da olaylar acayip gidiyor. İlk bakışta ilgisiz görünen bir olay bile ilgili olabilecek. Mesela Myanmar'daki faciayı düşünün, bu dünyada başka şeyleri etkileyecek, yardım gerekecek. Bir yerde üretim yok olmuş olacak. Dünyanın her yerinde benzer sorunların böyle azaldığı değil çoğaldığı bir dönemdeyiz. Burada güven tazelemeye ihtiyaç vardı ve bu bir fırsattı, biraz kaçtı gibi geliyor bana.

 

 

 (8 Mayıs 2008 tarihinde Açık Radyo'da yayınlanmıştır.)