No.93 - İyi tarafından bakın

-
Aa
+
a
a
a

J + J

Merhaba kâinat!

“Pozitif düşünce kanseri önlüyor”... Hürriyet gazetesinin ilk sayfasındaki bu duyurunun içimize serptiği suların serinliği her tarif edilecek gibi değildi. İngiltere’de yapılan araştırmalarda, pozitif düşüncenin koruyucu etkisi bütün somutluğuyla ortaya çıkmıştı. Demek seneler, hatta kuşaklar boyu hepimize ‘başımıza gelenleri iyi tarafından değerlendirmemizi’ öğütleyen anneler, babalar, dedeler, nineler hem yerden göğe kadar haklı, hem de İngiltere’den fersah fersah ileriydiler.

Bugün mümkün mertebe pozitif düşünerek kanseri önlemeye gayret edeceğiz.

Afganistan’da meydana gelen 6 büyüklüğündeki depremin, en az 2 bin kişinin ölümüne neden olduğunu öğrendik. Çamurlu tuğladan yapılmış, tek katlı evlerin yerlebir olduğunu, artçı sarsıntıların da ölü sayısını arttırdığını yazıyor haber ajansları.

Pozitif düşünmek pek kolay olmamakla beraber, evvela bölgenin büyük bir sismik gerilimi boşalttığı için rahatlayacağını düşünebiliriz. Bir de, deprem haberinden sonra hemen herkes, “Ne bahtsız bir ülke bu yahu,” cümlesini kuruyor. Bunca senedir başına gelmiş olanlar bahtsız nitelemesini hakketmesine yetmezmiş gibi, meğer bir büyük deprem bekliyormuşuz. Çünkü, galiba, Afganistan’da savaş dışı felaketler yüzünden de ölümler olabileceğini unutmuşuz biraz. Sadece savaş olduğu için sıkça hatırladığımız, ‘savaş’ın ta kendisi yüzünden de ölümden zaten uzak düşünemediğimiz bir yer olmuş Afganistan. Şimdi, bu deprem sayesinde, orasının da mesela Adapazarı gibi, bu gezegenin üzerinde ve hepimize çok yakın bir yer olduğunu ayrımsayabilir miyiz acaba?..

Filistin Lideri Yaser Arafat, sonunda ‘yetti gayri’ dedi. Yani bunu dedi de, Ramallah’taki karargâhından çıkıp koşa koşa İsrail tanklarının üzerine saldırmadı elbette. Ama, Arap Konferansı’na katılmak üzere Beyrut’a gitmeyeceğini açıkladı. İzin verilse bile... Zira Şaron, son birkaç gündür Arafat’a Ramallah’tan çıkma izni verip vermeme hususunu ‘değerlendiriyordu’. Bu izin için gerekli koşulların birtürlü ‘olgunlaşmadığını’ söylüyordu Şaron. Yedioth Ahronot gazetesine verdiği demeçte, Arafat’ı öldürmemek ya da yaralamamak için Washington’a söz vermiş olmaktan pişmanlık duyduğunu da söylüyordu. (Pişman olabilmek çok pozitif bir haslettir.) Şaron son olarak Washington’dan gene ricacı olmuş ve demiş ki; olur gitsin Arafat, ama kendisi Beyrut’tayken ateşkes sürmezse kalsın orada, dönmesin buralara: Sürgünde tutalım onu. ABD buna ne cevap verdi bilemiyoruz şimdilik.

Bunlar olurken insanlar ölmeye devam ediyor ve ölüler arasında bir de Türk subayı var şimdi. El Halil kentinde çalışmalarını sürdüren uluslararası güce ait bir araca açılan ateş sonucu Jandarma Yüzbaşı Hüseyin Özaslan hayatını kaybetti.

Şaron’un fütursuz tavrı ve sonunda Arafat’ın Arap zirvesine katılmayacağını belirtmesi, Arafat’ın ardından Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mubarek’in de gelmeyeceğini söylemesi, zirvenin ta kendisini sıradan bir toplantı haline getirmiş bulunuyor. Prens Abdullah’ın barış girişimi şimdilik elinde kalmış gibi görünüyor, ama Arap dünyasının asabının bozulmasından Filistin lehine pozitif bir netice çıkar mı acaba, diye düşünmekten de kendimizi alamıyoruz doğrusu.

Asabı bozulan sadece Arap dünyası değil; Ramallah’ta bulunduğunu dün de duyurduğumuz Portekizli yazar Jose Saramago, kenti Nazi kampı Auschwitz’e benzetmiş. Akıllı bir gazeteci kendisine hemen, Ramallah’ta gaz odaları bulunmadığını hatırlatmış şükürler olsun ki. Ancak Saramago, kafamız karışık olduğu için herhalde, hemen aklımıza gelmeyen ve çok basit bir cevap vermiş: “İnsanlar, gaz odaları olmaksızın da öldürülebilir.”

Hayat, ölüm, hak, hukuk gibi dünya meselelerine sağduyunun mesafesi ve tarafsızlığıyla bakabilen büyük beyinlerin, bu meseleleri son derece yalın bir üslupla açıklayabilmek gibi pek pozitif bir özellikleri oluyor, iyi ki.

Hayra alamet ve pozitif tarafından alabileceğimiz başka gelişmeler de yok değil. Mesela, ABD Suudi Arabistan’da bulunan Körfez karargâhlarını Katar’a taşıyormuş. Irak’a yönelik operasyon için Suudi desteğini yeterli bulmayan ABD, ileride bu kadarını da bulamam endişesiyle, bu ayın son iki haftası içinde Katar’ın El-Ubeyd üssüne yönelmiş. ABD’li Binbaşı Ralph Mills’e bakılırsa bu çok yapılan bir şeymiş ve birlikler böyle A noktasından B noktasına gönderilirmiş sık sık. Gene de, taşınma işinin içinde bulunan Suudi tarafı, bunun sıradan bir rotasyon olmadığını belirtiyor. Biz, doğaldır ki, Binbaşı Mills’in sözlerine inanıyoruz. Bir de Joseph J. Collins’e. Collins, Amerikan İstikrar Operasyonları dairesinin yetkili isimlerinden. ABD’de son zamanlarda başlayan bir tartışma ile ilgili olarak konuşmuş. Tartışma, Kalıcı Özgürlük operasyonu sırasında havadan atılan yiyecek paketleri hakkında. Boston Globe gazetesinde yer alan bir habere göre, askeri uzmanlar, yardım çalışanları ve ABD özel kuvvetlerinden emekli subaylardan oluşan bir grup, havadan atılan yiyecek paketlerinin beklenen amaca ulaşmadığını belirtmiş. Uçaktan paket atmanın pozitif ve negatif tarafları tartışıladursun, yukarda ismini andığımız Collins, pozitif bir sonuç çıkarmış bütün konuşulanlardan. Demiş ki: “Bence muazzam bir başarı kazandık. Gelecek sefer, bu deneyimden kazandığımız derslerden çok yararlanacağız.” Bu pozitif tavra fevkalade pozitif bir gözlemi de biz naçizane ilave etmek istiyoruz. Sayın Collins’i, “gelecek sefer” ifadesini bu kadar rahat kullandığı ve iç-dış birliği konusunda ileri bir örnek teşkil ettiği için tebrik ederiz. Gelecek sefer’in muhatabı (şer mihveri içindeki?) ülkeler, insanlar, katiyen aç kalmayacak ve -diyelim gerekti- aç ölmeyecekler.

Devamı yarın...