No.494 - Bush'un Unutkanlığı ve Bağımlılıklarımız

-
Aa
+
a
a
a

ABD Başkanı Bush, ABD başkanlarının yıllık geleneksel "Birliğin Durumu" (State of the Union) konuşmasını yaptı. Irak faciasını bir zafer olarak sunması, "zamanımızın büyük hikâyesi" diye lirik bir nitelemeye tabi tuttuğu "özgürlüğün yürüyüşü"ne devam ettiğini açıklaması, bütün dünyanın ABD'nin liderliğine muhtaç olduğunu belirtmesi, vb. hepsi beklediğimiz, bildiğimiz şeylerdi.

 

Televizyonda "prime time" kuşağında canlı olarak yayınlanan ve en az 60 kere alkışlarla kesilen 55 dakikalık konuşmanın belki tek yeniliği, "Amerika'nın petrol bağımlısı" olduğu yolundaki sözlerle malûmun – hayli gecikmiş olarak – ilânıydı. Başkan, bu iptilâdan kurtulmak için en iyi yolun, içte teknolojiye güvenmek ve alternatif enerji kaynaklarına eğilmek, dışta "2025'e kadar Ortadoğu'dan petrol ithalatını yüzde 75'ten fazla kısarak başka bölgelerle ikâme etmek ve böylelikle ülkenin Ortadoğu petrolüne bağımlılığını da geçmişe mal etmek" olduğunu söyledi ve dinleyen kitleden alkış koptu.

 

Başkan Yardımcısı'ndan başlayarak bütün etrafı dev enerji ve otomotiv şirketlerinin korkunç nüfuzu kişileri ile sarılı –ailesi, aile danışmanları ve bizzat kendisi de petrolcü olan Başkan'ın "petrol iptilâsı"ndan söz etmesi, "geçmişe mazi" demesi, ilk bakışta şaşırtıcı bir itiraf bile sayılabilirdi –  ama, sadece ilk bakışta ve bir an için.

 

Başkan'ın bu "dramatik" itirafını içeren koca konuşma boyunca, küresel iklim değişikliğinden, küresel ısınmadan, petrol gibi fosil yakıtların yarattığı sera gazlarından tek kelime ile olsun söz etmemesini, Bush'un metin yazarlarının bir "unutkanlığı" saymak, ancak, başta Amerikan medyası olmak üzere, bütün dünya ana akım medyasında sürekli görülmesine rağmen, aklı başında dünya insanlarının hiçbirinin "yemeyeceği", tarif edilmez bir safdillik örneği olur. Ekonomik 'büyüme'nin yeryüzünü bir talan alanına çevirdiği ve milyarlarca insanı ağır bir yoksulluğa mahkûm ettiğini dile getirmelerini kimse beklemiyordu elbette bu metin yazarlarının.

 

Ama, Bush "petrol iptilasına karşı cevap olarak bilime yaslanacağız" derken, daha başkanlığının ilk gününden beri yaptığını yapıyor, "bir yolunu buluruz, teknoloji bizi kurtarır" yâvesine sarılıyordu. Başkan'la adamlarının bilime en ufak bir güveni olsaydı eğer, kendi hükûmetlerinin emrinde çalışan üst düzey bilim insanlarının canlılar âlemini toptan tehdit eden durumun dehşeti hakkındaki rapor ve konuşmalarını sansürlemek ve bu raporlar hakkında soruşturma açtırtmak yerine, onları işittiklerine dair küçücük bir ipucu verir, tehditle baş etmek için gerekli değişimlere ilişkin bir fikri olduğunu ortaya koyarlardı.

 

Yıllık "Birliğin Durumu" konuşmalarının bu sonuncusunda da koca koca kara delikler var. Ortadoğu petrolündeki ithalatta 2025'e kadar yüzde 75'lik kesinti yapılacağını söyleyen Başkan'a karşı ABD Enerji Bakanlığı'nın Yıllık Enerji Raporu'nda (2004) bambaşka şeyler söyleniyor: ABD toplam petrol tüketiminin 2001'de günde 19.7 milyon varilden, 2025'te 28.3 milyon varile çıkacağını, yani yüzde 44'lük bir artış göstereceğini tahmin ediyor Bakanlık. Petrol ithalatının da 2001'de ABD tüketiminin yüzde 55'i iken, 2025'te yüzde 70'e yükseleceğini öngörüyor. 6 Körfez ülkesi, yani Suudi Arabistan, Irak, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt, İran ve Katar, hep birlikte, dünyanın bilinen petrol rezervlerinin yüzde 64'üne sahipler. Amerika'nın her yıl yüzde 2 oranında artan petrol tüketimi, yani – eski Hazine Bakan Yardımcısı Stuart Eizenstat'ın Kongre'ye söylediği gibi – "sonsuz bir tüketim kapasitesi" olduğu da hesaba katıldığında, Bush'un metin yazarlarına bu yüzde 75'lik  kesintinin nasıl mümkün olacağını birisinin sorması gerekiyor herhalde. Amerika'nın petrol ithalatının yüzde 18'i Suudi Arabistan'dan geldiğine ve bir kriz anında ABD'ye petrol ihracatını artırabilecek "fazla" kapasiteye sahip tek büyük petrol üreticisi Bush ailesinin can dostu Suudi Kraliyet ailesi olduğuna göre, ABD'nin Suudi Arabistan'a olan petrol bağımlığının – ve dolayısıyla da ABD-Suudi Arabistan askerî ilişkilerinin giderek artacak olmasından başka bir ihtimal görülebilir mi? (Ayrıntılı bilgi, analizler ve grafikler için bkz.: Michael Clare, Blood and Oil, Metropolitan Books, 2004, s. 14-19, 26-27).

 

Söz bağımlılıktan, iptilâdan açılmışken, Amerika'nın efsanevî yazarı, II. Dünya Savaşı gazisi, hümanist ve sigara tiryakisi Kurt Vonnegut, Jr.'ın, 82 yaşında kaleme aldığı son kitabından "Hastaya Düşmek" (Cold Turkey) adlı bölümden bir "tarife"ye de yer verelim:

 

"Ama, şunu kafanıza sokun: Zararlı maddelerin en yaygın kullanılan, suiistimal edilen ve en yıkıcı olan ikisi de tamamen yasal. Birincisi, tabii ki etil alkol. Başkan Bush da, bizzat kendi itirafıyla, 16'sından 40'ına kadarki ömrünün hatırı sayılır bir kısmını bu maddeyle uçarak, kafayı bularak, matiz olarak, yerlerde sürünerek geçirmiş. 41'ine geldiğinde, gene kendi söylediğine göre ona İsa görünmüş ve mereti bırakmasını, burun boyasıyla gargarayı kesmesini sağlamış. Başka alkol bağımlıları da pembe fil gördüklerini söylüyorlar. [...]

 

Bakın, size söyleyeyim mi, benim bir keresinde kafam öyle iyi olmuştu ki, crack kokain bile vız gelirdi. Bu da ilk sürücü ehliyetimi aldığım andı işte: Savulun dünyalılar, Kurt Vonnegut geliyor! O zamanki arabam, hatırladığım kadarıyla bir Studebaker'dı ve onu ateşleyen madde, bugün neredeyse bütün taşıt araçlarını ve diğer makineleri, elektrik trafolarını, çelik fırınlarını filan ateşleyen, o en yaygın olan, en çok suistimal edilen, en çok bağımlılık yaratan ve en yıkıcı etkileri bırakan maddeydi: Fosil yakıt. Siz buraya geldiğinizde, hatta ben bile buraya geldiğimde, endüstrileşmiş dünya zaten çoktan iflah olmaz biçimde fosil yakıt bağımlısı olmuştu bile; pek yakında artık bunlardan elimizde bir şey kalmayacak. Hastaya düşeceğiz. [...]

 

Bence gerçek şu: Hepimiz bağımlı olduğunu inkâr eden, yakında da hastaya düşecek, titremeye başlayacak fosil yakıt bağımlılarıyız ve, tıpkı hastaya düşmek üzere olan pek çok bağımlı gibi, liderlerimiz de, bizi kendine esir eden o maddeden arta kalanları elde etmek için korkunç, şiddet dolu suçlar işliyoruz." (Inthesetimes.com, Aralık 2005)

 

Şimdi sterseniz, dünyanın lider ülkesinin tövbe etmiş eski alkol bağımlısı başkanının önemli geleneksel konuşmasındaki üçüncü bir "kara delik"ten de kısaca söz ederek bitirelim bu tefrikayı. Bush, yalnız kendi hükûmetinin bilim insanlarının küresel iklim değişikliği raporlarını, kendi  Enerji Bakanlığı'nın uzmanlarının petrol bağımlılığı raporlarını, ülkesinin seçkin yazarlarının şakayla karışık çok ciddi uyarılarını unutmakla kalmamış, kendi ülkesinin kurucu babalarının hazırladığı Anayasa'nın demokrasi ilkelerini de unutmuş görünüyor. Bush, demokrasinin dünya üzerindeki büyük yürüyüşünün son örnekleri olarak, Mısır, Filistin ve Suudi Arabistan'daki seçimleri örnek gösterirken -ki, Mısır ve özellikle Suudi Arabistan'dakine ne derece "seçim" denebileceği tartışmasını şimdilik bir kenara bırakalım-, "küçük bir dinî elitin rehin aldığı" İran'dan söz ediyor. İran Başkanı'nın, yüksek katılımlı bir seçimde, kıran kırana çekişmeli bir yarışta büyük bir zafer kazanmış olduğu nedense atlanmış. (Bkz.: Jonathan Steele, "Bush Just Has to Face It: He is Wrong and Chirac is Right", The Guardian, 3 Şubat, 2006)

 

Dolayısıyla ey okur, biz biz olalım, hafızamızı nisyanla malûl kılmayalım ve "birliğin durumu"ndan pek emin olmayalım: Amerika'da da, Dünya'da da... Unutursak, – hastaya – düşeriz! 

 

Devamı haftaya...