No.466 - Britanya'nın Kaybolan Çiçekleri

-
Aa
+
a
a
a

"Britanya'nın ortadan kalkan çiçekleri: Her beş türden biri yok olma tehlikesiyle yüz yüze." Independent gazetesinin dünkü nüshasının manşeti buydu. Haberde, Britanya'nın yaban çiçekleri üzerinde yapılan en geniş çaplı araştırmalardan birinin bu dehşet verici bulguyla sonuçlandığı ve - hemen her zaman olduğu gibi- araştırmayı yapan biliminsanlarını bile "şoke ettiği" belirtiliyordu. Britanya adaları, börtü böceğini bilemeyiz ama, örneğin hanım terliği orkidesi gibi pek ender bulunan çiçekleri ile dünyaya nam salmıştır. İşte araştırmacıları perişan eden nokta tam da burada: Şimdi anlaşılıyor ki, hiç de nadir bulunmayan ve asla risk altında bulunduğu düşünülmeyen sarı kuş yuvası, altıntabak, düğünçiçeği ya da İngiliz parlakgözü gibi "harc-ı âlem" çiçeklerin büyük çoğunun da nesli tükenmek üzereymiş!

 

Peki sebep? Tarım insanı ile doğal dünya arasında binlerce yıldan beri güçbela sürdürülen o hassas denge, ya da "barış içinde birlikte yaşama" son 40-50 yıl içinde, insan lehine dramatik bir biçimde bozuluvermiş. Kimyasal ilaç temelli tarım, doğanın karşısına insanı dikmiş. Sarmaşık, çimen gibi "sırnaşık" tipler kullanılan kimyasal maddelerle, börtü böcek öldürücü ve gübrelerle coşup taşarken, bütün o bin bir renkli çiçekler birer "hayalet tür"e (yani, yaşarmış gibi görünmesine rağmen, artık bir daha geri döndürülmez şekilde ölüm yolculuğuna çıkmış türlere) dönüşüvermiş. Bir tarlayı gübrelemenin çiçekleri yok ettiği önermesi, tuhaf ama maalesef doğru. Tarım ilaçları ana sorun, ama tek sorun da değil: Özel nadir bitki örtüleri bulunan hassas habitatlar da ya traktörün tekerlekleri, pulluk demirleri ya da beton örtüsünün altında kalmış... Kısacası, kırda yürüyüşe çıktığında ey okur, tarlaları hâlâ yemyeşil görüyorsun, ama hepsi bu işte: Sadece yeşil çimler var ve bir zamanlar hayran hayran seyrettiğin o harikulade renk cümbüşünün yerinde ebediyen yeller esiyor... (Michael McCarthy, "The Vanishing Flowers of Britain..."; McCarthy, "How Chemicals Altered Balance...", The Independent, 09 Mayıs 2005)

 

***

 

Britanya örneğini yeryüzüne yayacak olursak -ki bunu büyük bir rahatlıkla yapacak durumdayız artık- çevre siyaset profesörü Meyer'ın deyişiyle, şöyle bir sonuca ulaşabiliriz: "Önümüzdeki 100 yıl gibi bir zamanda, dünyadaki türlerin yaklaşık yarısı, yani gezegenin genetik stokunun dörtte biri ya tümden, ya da işlevsel olarak ortadan kalkacak... Hiçbir şey, yani ne ulusal, ne de uluslararası kurallar, küresel biyolojik rezerv alanları, bölgesel sürdürülebilirlik projeleri, hatta 'yabanelleri' kurma fantezileri bile bu gidişâtı değiştiremez.... Bu anlamda 'türlerin yok oluş krizi', yani biyolojik çeşitliliğin bileşimini, yapısını ve örgütlenme biçimini bugün mevcut olduğu haliyle koruma yarışı sona ermiştir, ve biz bu yarışı kaybetmiş bulunuyoruz." (Stephen M. Meyer, "End of the Wild", Boston Review/Znet, 12 Nisan 2005)

 

***

 

 

İyi bir yazarın yeteneklerine sahip olsaydım, doğa-insan ilişkisi ve çelişkisi üzerine yukarıda yer alan birkaç çarpıcı paragrafı, analoji yoluyla, son Britanya seçimleri üzerinden, "İngiliz parlakgözü" Tony Blair'in önlemez yükseliş ve kaçınılmaz düşüşü; "Dead Man Walking" filmi; demokrasinin kendi beşiğindeki tehlikeli sallantısı; siyasi mezar taşlarına yazılan "Irak" kitabeleri üzerine taşıyabilirdim... Heyhat, tek yapabileceğim, "kaybolan çiçekler" başlığını tekrarlamaktan ibaret. 

Tony Blair, İngiliz gülleri ve G.W.Bush 

 

 Devamı haftaya...

* Euphrasia anglica, english eyebright (İngiliz parlakgözü)