"Mutlak İktidarlar Mutlaka Kötüye Gider"

-
Aa
+
a
a
a

"Geleceğin tarihçisine, Hitler'in izleyeceği hareket tarzını tahmin etmekte demokrasi hükümetlerinin başarısızlığa uğramış olmalarından daha garip görünecek hiçbir şey yoktur. Çünkü, böyle engin bir ihtiras besleyen hiçbir kimse, kendi amaçlarını gerçekleştirme yolun­daki genel sistem ve özel metotlarını önceden Hitler kadar açıkça ortaya koymamıştır. ... Kafasından neler geçtiğini hayret veri­ci bir şekilde kendiliğinden ortaya koyan Hitler'in bu davranışı, hem kendisinin başardığı işlerin bir tesadüf sonucu veya basit bir fırsatçılık olmadığının tam bir örneği ve hem de "insanlar ne aptal şeyler" ünlü sözünü doğrulayan en iyi delildir........" 1

 

Bush'un ikinci kez seçilmesiyle ABD; başlatmış olduğu III. Dünya Savaşı'nı sürdürmeye, -eğer başlatmadı diyorsanız da, başlatmaya- kararlı olduğunu göstermiş oldu. Yukarıda Hitler'in niyetinin "bir türlü anlaşılamayan" açık işaretlerinden, ipuçlarından sözediliyor. Herhalde günümüzde ABD'nin bu niyetinin işaretleri de oldukça fazla: 

 

Önce akla gelen, tabii ki bir türlü doğrulanamamış olan "kitle imha silahları" dır. Gerek ABD Başkanı, gerekse İngiltere Başbakanı her şey olup bittikten sonra şu anlama gelen bazı şeyler söylediler: "Tamam, Irak'ta kitle imha silahları yokmuş. Olmayan istihbarat için özür dileriz. Yanlış bir iş yaptık, ama sonuç iyi oldu, Dünya Saddam'dan kurtuldu" dediler. Yani gerek ABD Başkanı, gerekse İngiltere Başbakanı Irak'a yapacakları saldırıyı haklı gösterebilmek için, bile bile yalan söylediklerini kabul etmiş oldular.  Daha ilerlerde buna benzer daha ne korkunç şeyler söyleyebileceklerini tahmin etmeye çalışmak bile insana zor geliyor.  Örneğin; "Falancanın kötü niyeti vardı; biz de atom bombalarını attık. Niyeti konusunda yanılmış olabiliriz. Ama sonuç iyi oldu, düşmandan kurtulduk. Petrol de bize kaldı".

 

Daha önce akla gelmesi gerekenler ise şüphesiz: 11 Eylül  ve Afganistanın işgalidir:

 

"11 Eylül 2001 terör saldırıları, Soğuk Savaş'ın bitmesiyle oluşan düzeni tekrar değişime uğratacak ve 2000'li yılların yeni düzeni ortaya çıkacaktı. Bu düzenin baş aktörü yine ABD olurken, bu seferki düzende önemli değişimler meydana gelmiştir. ........

 

Bush yönetimi ülkesinde yaşanan acı terör olayına çok çabuk tepki göstermiş ve saldırıların üzerinden henüz bir ay geçmeden 7 Ekim 2001 tarihinde, Afganistan'da ''Sonsuz Özgürlük'' operasyonuna başlamıştır. Aralık 2001'de Taliban yönetimini devre dışı bırakan Washington, Taliban ve El-Kaide üyelerinin Afganistan'daki varlığını bitirmeye yönelik operasyonlarını henüz tamamlamamışken 20 Mart 2003 tarihinde, Irak'ta da Saddam Hüseyin iktidarını devirmek için düğmeye basmıştır. Kendi ülkesinden binlerce kilometre uzaktaki bu ülkelerde giriştiği savaşlar ABD'nin uluslararası alanda "Büyük Orta Doğu Projesi" olarak duyurduğu projenin de parçalarını teşkil etmektedir." 2

 

·         11 Eylül'ü kendisinin yaptığını itiraf eden; bir türlü bulunup yakalanamayan; Bush ailesiyle ailesinin yakınlığı iddia edilen;  2 Kasım 2004 seçimlerinden üç gün önce ABD halkına televizyonlar kanalıyla mesaj göndererek seçimi kazanması yönünde G.W. Bush'a etkin bir destek sağlayan Bin Laden acaba kimin hesabına çalışıyor?

 

·         "11 Eylül 2004'ü gerçekte kim planladı ve uygulattı acaba?" sorusunun farklı bir cevabı olabileceği sizin de aklınıza geliyor mu?

 

·         Bu noktada 11 Eylül 2001'deki ikiz kuleler olayı ile 1933 Şubatındaki Reichstag'ın yakılması arasında bir paralellik aramak acaba aşırı komplo teoriciliği mi olur?

 

·         O halde 11 Eylül sayesinde Afganistan'a ve Asya'nın göbeğine yerleşen ve Irak'a yerleşme yolunda önemli adımlar atan ABD'nin, George W. Bush'u tekrar başkan seçtiği şu aşamada; hem doğusunu, hem de batısını ele geçirmiş olduğu İran'a  da bir şekilde yerleşmesi  ve başta enerji olmak üzere en önemli doğal kaynaklar üzerinde askeri hakimiyetini tamamlama yolunda büyük bir adım daha atması gerekmez mi? Nitekim bu niyeti biliniyor.

 

·         Bu satırları gözden geçirdiğim gün tam da "şu sıralarda ABD için yeni önemli tehditlerin ortaya çıkması veya yeni 11 Eylül'lerin olması sürpriz olmaz" düşüncesi aklımdan geçerken; El Kaide'nin Meksika sınırından ABD'ye nükleer silah sokmaya çalıştığına dair haberler radyo bültenlerinde yer almaya başladı. Eş zamanlı olarak Ülkemizde yayınlanan gazetelerde bir vakıf, terörizm tehlikesinin fazlasıyla gerçek olduğuna dair ilanlar yayınlıyor.

 

·         12 Kasım 2004 günü istifa ettiği bildirilen ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell'ın  The Financial Times' a verdiği mülakattaki şu sözleri (3) çok anlamlı değil mi; "Bush geri çekilmeyecek. İnançları, ilkeleri ve politikaları doğrultusunda hareket etmeye devam edecek. Bu, aynı zamanda ABD müttefiklerinin de çıkarına. Ancak, ABD, gerekli gördüğü hallerdetek başına hareket etmekten çekinmeyecek. Zaman zaman, hedeflerimizi gerçekleştirmek için saldırgan bir politika izledik. Başkan bu doğrultuda ilerleyecek." 

 

·         ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell'ın yerine atanan  Condeleezza Rice'ın, önce "Büyük" sonra "Genişletilmiş" adını verdiği "Ortadoğu Projesi"ni tanımlarken, "Fas'tan Çin sınırına kadar 22 ülkenin siyasi ve ekonomik coğrafyası değişecek" dediği unutulmamalıdır. Bu sözler, gerçek bir niyet değil de, bir dil sürçmesi, ya da amacını aşan bir beyan olsaydı, Rice herhalde ABD Dışişleri Bakanlığı görevine atanmazdı.4

 

·         Bir de; ABD Başkanı G.W. Bush'un bu savaşı "Haçlı seferi" diye nitelediğini ve bunun bir dil sürçmesi olmadığına da değinmek gerekir. Bilindiği gibi ABD Başkanı Evangelik tarikatın bir mensubudur ve tarikatın pek etkili olduğu söylenen ABD'li liderinden feyz almaktadır. Hatta bu tarikat akla sığmaz inançlarıyla pek çok kitaba konu olmuştur.5 İlginçtir ki, Irak ve Ortadoğu'da olup bitenler bu tarikatın inancı olan "Dünyanın sonu ve İsa'nın Dünyayı kurtarışı" senaryosuna garip şekilde denk düşüyor.

 

Bütün bunlar gözetildiğinde durumun adını koymak ve insanlığın bir savaş ilanıyla; III Dünya Savaşı ile karşı karşıya olduğunu söylemek gerek. Demokratik güçlerden, özgür basından, halkın günümüzde ulaştığı bilinç düzeyinden vb. bahsederek iyimser olmak başımızı kuma gömmek olur. Kamuoylarının nasıl biçimlendirilebildiğine en geçerli örneklerden biri "medeniyetler çatışması" değil mi? Yeni bir kutuplaşma ve tehdit gerekiyordu ki; Sovyetlerin dağılmasından sonra nasıl olduysa birdenbire "medeniyetler çatışması" ortaya çıktı. Ne müthiş bir medya var ki ve olaylar nasıl gelişti ki tüm dünya birden kendisini bu çatışmanın içinde buldu. Avrupanın en uygar ve hoşgörülü toplumu olarak bilinen Hollanda'daki film yapımcısı Van Gogh'un ölümü olayının ne gibi sonuçlar doğurduğunu ve bu ülke kamuoyunun nasıl etkilendiğini izliyoruz.... Bu tür acı ve benzeri, yakın gelecekte yaşayacağımız muhtemel olayların "medeniyetler çatışması"nı büyüteceği kesin. Böylece ABD'nin Dünya (ABD ve AB) kamuoyunu yanına alması kolaylaşacaktır.

 

 

Niçin Dünya Savaşı?

 

ABD "Tüm Dünya'ya" savaş ilan etmiş durumda. Kanaatıma göre, Baba Bush'un başlatmış olduğu ve o sırada yarım kalmış olan bu savaşın amacı; "gerekirse tek başına ve saldırgan politikalar izleyerek; ABD'nin Dünyanın hakimi mutlak ve tek süper gücü olduğunu; bu süper gücün ABD'nin çıkarlarını her şeyin üstünde tuttuğunu ve tutacağını herkese zorla kabul ettirmesi"dir. Savaşın "büyük stratejisini" ise meğerse Condeleezza Rice, yukarıya almış olduğumuz sözleriyle, daha önceden açıklamış imiş.

 

Bu büyük misyonun ana saiki büyük ihtimalle doğal kaynakları ve bu bağlamda da petrolü doğrudan (fizik olarak da) kontrol etmek. Peki buna gerek var mı? Globalleşme ve piyasa ekonomisinin bir "commodity" olan enerji problemini de kendi işleyişi içinde çözmesi gerekmez mi? Yani ilerde petrol azaldığında arz talep yasası çalışıp, "az kalan petrolü en çok parayı kim verirse o kullanır" yaklaşımı içinde çözemez mi? Yani olması gereken bu değil mi? Şimdiye kadar tüm dünyanın inanması ve takip etmesi istenilen piyasa ekonomisi ve goballeşme anlayışı bunu gerketirmiyor mu? Evet. Ama demek ki bu mekanizmalar her zaman çalışmıyor veya durum bu mekanizmayla çözülemeyecek kadar vahim. 

 

 

ABD Bunu Niye Yapıyor?

 

İyi hoş da, petrol sadece Amerikalılara mı lazım? Bunun böyle olmadığını ve ABD'nin bu tavrının Avrupa, Rusya, Çin ve Hindistan ve diğerlerinin çıkarlarına esastan tehdit oluşturduğu görülmüyor mu? Elbette görüyorlar. Nitekim Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac'ın Amerikan seçimlerinden sonraki ilk AB liderleri toplantısında; "Güçlü bir Amerika, politik ve ekonomik olarak daha güçlü bir Avrupa'ya olan ihtiyacı artırmıştır." Şeklinde konuşması ve bununla ABD'nin hakim olmadığı bir Dünya isteğini vurgulaması bunun açık delili.6

 

Doğal olarak bu rahatsızlık dünyanın diğer güçlerince de duyulmaktadır ve ABD'nin bu savaşına karşı gerekli gördükleri tedbirleri almaya çalışacaklardır.

 

ABD'nin zenginliği ve refahının temelinde üç büyük unsur var:

 

·         Önce Amerika kıtasının, sonra da tüm dünyanın doğal zenginliklerinin istismarı.

·         Bedava ya da ucuz insan gücü (kölelik döneminden bu yana insanları bedavaya veya ucuza çalıştırmanın yolunu daima buldular ve bulmaktalar).

·         Gelişmeci ve istismarcı Anglo-Sakson kültürü.

 

Büyük ölçüde doğanın ve emeğin istismarı alışkanlıklarının varlığı yanında güç ve refahın verdiği narsisizmi, medyanın artan etkinliği, toplum mühendisliğini uygulamalarındaki gelişmeleri de eklersek; özgürlük, demokrasi ve insan hakları şampiyonu olduğunu iftiharla ileri süren ABD'nin neden bu hallere düştüğünü ve nasıl bir tehlike potansiyeli oluşturduğunu belki daha iyi anlarız.

 

Nasıl bir insanın gücündeki artış ahlak duygularında azalmaya neden oluyorsa, siyasi iktidarların mutlakiyet derecesi de bunların hukuka uygunluğunu tayin edecektir. Lord Acton'ın 1887'de söylediği gibi, "İktidarlar kötüye giderler, mutlak iktidarlar mutlaka kötüye gider."7

 

ABD de "kötüye gidiş" Sovyetlerin çöküşü ve dünyanın tek kutuplu hale gelmesiyle belirginleşmeye başladı, Irak savaşı ve özellikle de Amerika'daki son seçimlerle iyice belirginleşti. Çünkü tarihin bugünkü noktasında ABD'ye fren etkisi yapabilecek herhangi bir etkili güç görünmüyor. Yani  ABD artık mutlak gücünün iyice farkında.

 

Başta ABD ve AB'dekiler olmak üzere tüm dünyadaki demokrasi güçlerine büyük görev düşüyor.

 

 

[1]   Hart, B.H. Liddell: Strateji Dolaylı Tutum  s.159, ASAM Yayınları, Ankara, 2002

 

2 Kıraç,GÜROL: ABD, Avrasya'ya Yerleşiyor Cumhuriyet Strateji 18.10.2004.

 

3 Açık Gazete, 9 Kasım 2004

 

4 Gürkan, ULUÇ: Bush'a "dur" diyebilmek.., Star, 18.11.2004

5 Bu kitaplardan birisi: Hallsell, Grace: Tanrıyı Kıyamete Zorlamak: Armagedon, Hristiyan Kıyametçiliği ve İsrail. İstanbul,  KİM yay.  2002.

6 Tyler, Patrick E.: Europe Seeks Unity on New Bush Term, The New York Times, 6 Kasım, 2004.

7 "Power tends to corrupt, and absolute power corrupts absolutely."