İkinci referandum öncesi Kıbrıs

-
Aa
+
a
a
a

Güney Kıbrıs’ta halkın çok büyük bir kısmı adada taksime karşıyken fakat iki bölgeli ve iki toplumlu bir federasyona karşı değilken, esasında iki bölgeli ve iki toplumlu bir federasyon öngören Annan planına bu kadar yüksek bir oranda nasıl hayır denildi sorusunu sormak lazım en başta.

 

1974 müdahalesinden geçen yıla kadar Rum tarafında, Türk tarafının ne kadar uzlaşmaz ve güvenilmez olduğu, her hareketinin taksimden yana yapıldığı işlene geldi. Türk tarafında da, Rum tarafının ne kadar uzlaşmaz, güvenilmez olduğu ve tek arzularının Türkleri asimile etmek olduğu söylene geldi.

 

Referandum sandıkları önlerine konduğunda, hayırcı Türkler ve Rumlar gazetelere yansıyan başlıklar haricinde bilgi sahibi olmadıkları Annan planı için değil de, öncelikle birbirlerine karşı duymadıkları güven için oy attı. Denktaş, Rumlarla yapılacak ikinci evliliğin ne kadar tehlikelerle dolu olduğunu, onlara güvenilemeyeceğini söyleye durdu hep. Rum kesimimin Türk tarafına ve Türkiye’ye bakışında da ciddi tereddütler vardı. Her iki tarafın da birbirlerine karşı güveninin yeterli olduğunu söylemek zordu.

 

Papadopulos tüm kampanya müddetince Annan planının iyileştirilmesi, daha sağlam temellere oturtulması gerektiği mesajını verdi. Ve 1 Mayıs’ta AB‘nin üyesi olmuş bir devlet olarak bu iyileştirmenin daha kolayca yapılacağının propagandasını yaptı. Referandum sonrası yaptığı ilk konuşmada, şimdi daha iyi bir Birleşik Avrupalı Kıbrıs için şans doğduğunu söylüyordu Papadopulos .. ve Kıbrıslı Türklerden özür diliyordu, hayır denildiği için. Ama bu hayır onların da menfaatinedir görüşünü  dile getiriyordu.

 

Yıllardır çözüm yanlısı görünen AKEL’in referandum sürecinde aldığı tavır da yine Türklerin güvenilmez olduğu tezine dayalıydı esasında. Referandumu erteletme ve müzakere sürecine 1 Mayıs sonrası avantajla devam etmeyi istemenin, olmadı BM Güvenlik Konseyi’nin plana güvence vermesini istemenin ve süreci durdurmak istemenin anlamı buydu.

 

Sonunda referandum yapıldı. %65 oranında oy veren Kıbrıslı Türklerin bir kısmı da dahil adadaki herkes başka başka nedenlerle referandum sonucu beklentilerini karşılanmış buldu. Ama bu tablodan hareketle, adada çözümün artık mümkün olamayacağını düşünmek için karamsar olmamak lazım. Çünkü, her iki kesimde de çoğunluk, her ne kadar Rum kesiminde hayır oyu verilse de, çözüm istiyor.

 

Rumlar, 1 Mayıs AB’ye üyelik tarihini adada istedikleri çözümü kolaylaştıracak, çözümü güvence altına alacak, güvenliklerini sağlayacak sihirli bir tarih olarak görüyorlar genelde. Ayrıca bizi baskı altına alıyorlar, baskıya boyun eğmeyelim propagandasının da etkili olduğu görmek lazım. Hayırcıları bu nedenle tek bir birleşik kitle olarak da görmemek lazım. Hayırcıların, neden hayır dediğinin araştırması yapılacaktır yakında ama, bugünden bile söyleyebileceğimiz husus, Rumların  çok büyük bir çoğunluğunun adada taksim yanlısı olmadığıdır. Rum kesiminde, çözüm taksim midir sorusu ile yapılan referandum öncesi araştırmalarda bu görülmektedir. 1 Mayıs’ta Rum kesimi tek başına AB‘ye Kıbrıs Cumhuriyeti olarak üye olduğunda, muhtemelen 1 Mayıs tarihinin ve AB üyeliğinin çözüm için Annan planının esasından çok daha fazlasını sağlamayacağını göreceklerdir. Bu sorunla AB’ye girdiği için de, ekonomik sorunları dolayısıyla da Rum kesimi kendini AB içinde en problemli üye olarak bulacaktır.

 

Bu problemli durumu sadece adanın bölünmüş olmasının getirdiği sorunlardan ziyade, ekonomik sorunlar olarak da görmek lazım. Rum kesimi büyük bütçe açıkları ile ekonomisini götürürken, şimdi kamu harcamalarında ciddi kemer sıkma durumda kalacaktır. 2007 yılında Euro’ya geçme hedefleri varken, üzerindeki siyasi ve ekonomik baskıları daha fazla hissetmeye başlayacaktır. Örneğin bugün için bile Rum kesiminde geleceğe dönük beklentileri gösteren borsa endeksi CSE, Annan planı kabul edilecek rüzgarı eserken artarken, Annan planı kabul edilmeyecek düşüncesi oluşmasından sonra değer kaybetmeye başlamıştır. Bunun anlamı, Güney Kıbrıs’ın siyasi ve ekonomik baskılarla karşılaşacağı beklentisinin satılmasıdır.

 

Kıbrıs’ta çözüm Türk kesimi için olduğu kadar, Rum kesimi için de kaçınılmaz bir sonuçtur. Her iki kesim de çözüme mahkumdur. Her şeye rağmen hem iç dinamikler, hem de uluslararası dinamikler açısından erken çözüm olasılığı da oldukça yüksektir. Bu nedenle önümüzdeki günlerde görülecek gelişmeler, Kıbrıs’ta çözümü adım adım getirecektir. Yaşanacak gelişmeleri tahmin etmek gerektirse, ana başlıklar altında aşağıda belirtilenleri söylememiz mümkündür:

 

1) AB ve KKTC muhtemelen önümüzdeki günlerde öncelikle ticari ilişkileri tesis etme yolunda mesafe alacaklardır. KKTC’nin izolasyonu gevşetilerek, AB’nin yardımlarından faydalanması sağlanacaktır. KKTC limanları uluslararası ulaşıma açılacaktır.

 

2) KKTC, muhtemelen Güney Kıbrıs’a yönelik güven artırıcı bir dizi yeni uygulamanın olduğu yeni bir paket açıklayacaktır. Sınır kapılarının artırılması, Kıbrıs vatandaşları için geçişlerin serbest bırakılması gündeme gelebilecektir. Ticari ilişkilerin başlaması için adımlar atılabilecektir.

 

3) Muhtemelen Türkiye ve Türk tarafı, Annan planı dahilinde çözümü referandumda da görüldüğü üzere kabul ettiklerini, Güney Kıbrıs’ın önümüzdeki günlerde kararını evet yönde değiştirirse, bu plan dahilinde hareket etmeye hazır olduğunu açıklayacaktır.

 

4) AB, Türkiye ile müzakerelere başlama niyetini muhtemelen Aralık zirvesi öncesi açıklayarak, Rum kesiminin güvenliğe dönük endişelerini üyelik sürecinde bir Türkiye’nin varlığı ile giderecek, ve Annan planında esas üzerinden değil, detaylarda son bir kez daha görüşme yolunu zorlayabilecektir. Türk tarafının detaylarda sembolik tavizler vermesi talep edilebilecektir.

 

5) AKEL, Annan planına esasen karşı olmadığından hareketle, Güney Kıbrıs’ta seçmenine yönelik değerlendirme ve bilgilendirme toplantılarına başlayıp, buradan çıkacak sonuca göre Annan planının detayları için tavrına kesinlik kazandıracağını ifade edecektir. AKEL, muhtemelen AB üyesi oldukları bu süreç içinde esastan Annan planını satma yönünde de faaliyet gösterecektir.

 

6) Türkiye ile resmi olarak görüşmelere başlama tarihinin açıklanacağı Aralık 2004 öncesi, ikinci bir referandumun olması çok büyük bir ihtimaldir. Muhtemelen bu referandumun yapılması talebi bizzat iki tarafın liderleri tarafından yapılacak ve referandum öncesi her iki tarafın liderleri el sıkışacak ve ikinci referandum sonrası da AB içinde Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti kurulacaktır.

 

24 Nisan referandumun sonucu ne olursa olsun, artık 30 yıllık bir sorunun sonu görülmüştür. Kıbrıs’ta çözümün bu sene içinde geleceğini öngörmemek için bir neden göremiyorum. 30 yıllık ayrılığın ve öncesinde yaşananların yarattığı türlü engellerin kolayca bir hamlede halledileceğini belki de beklememek lazımdı. Ama görünen odur ki artık çözüm yoluna çıkılmıştır. Bu yolun ne kadar süreceğini ise esas olarak her iki tarafın birbirine güveni belirleyecektir. Avrupa Birliği’nin alacağı tavır, taraflar arasında bu güven ortamının oluşmasına yardımcı olduğu kadar süreç hızlanacak; hem Birleşik Kıbrıs kurulabilecek, hem de yıllardır tartışılan Türkiye ile AB üyelik müzakerelerine başlanma kararı alınacak...

 

Kıbrıs’ta çözüm kaçınılmaz. Çözümsüzlüğe sevinenler veya üzülenler referandum sonuçlarına bakıp da çözümsüzlüğün tescillendiğini düşünmesinler. Çözüm gelecek. Yakında.