Haftanın Kitapları: 10.11.2010

Açık Dergi
-
Aa
+
a
a
a

haz. Birsen Karaca

Rus Edebiyatı Öykü Antolojisi

Kavis Kitap, 2010, 319 s.

Elimizdeki aslında kitabın ikinci baskısı, daha önce, 2004’te Dünya Kitapları arasında çıkmıştı; ama, bir tıpkı basım değil. İlk baskıdan farklı olarak antolojiye “Rus Edebiyatının Gelişim Sürecinde Öykü Türü ve Öykü Ustaları” başlıklı bir araştırma yazısı eklenmiş. Bir diğer farklılık da yeni isimlere de yer verilmesi. (Örneğin birçok kitabı Türkçede yayımlanmış olan Viktor Pelevin’in bir öyküsünün de eklenmesiyle antolojinin kapsamı genişletilmiş ve bir anlamda günümüze çekilmiş diyebiliriz.) Rus edebiyatından çevirilerin sayısına, sıklığına baktığımızda, aslında bize uzak bir edebiyat olmadığı izlenimi verse de, kuşkusuz Rus edebiyatı hemen herkesin bir çırpıda sayabileceği birkaç isimden ibaret değil. Karaca’nın önsözünde şöyle bir bilgi yer alıyor: 1989 yılında Sovyet Yazarlar Birliğine kayıtlı üye sayısı 9920’ymiş. Dolayısıyla antolojilerin daha az ve belki de hiç tanınmayan isimlere, söz konusu edebiyat içindeki farklı eğilimlere dikkat çekmek, onları tanıtmak anlamında önemli katkılarının olduğu yadsınamaz.

İvan Aleksandroviç Gonçarov

Oblomov

çev. Sabri Gürses

Everest Yayınları, 2010, 598 s.

Everest Yayınları Oblomov’un yeni bir çevirisini yayımlandı. Klasikler söz konusu olduğunda, alternatifin çok olması nedeniyle elimizdeki çevirinin okuduğumuz eseri ya da yazarını (üslubunu, tekniğini vd) layıkıyla anlamak konusunda bize ne katabileceğine özellikle dikkat etmemiz gerekiyor. Çevirmen Sabri Gürses de ilk sayfadaki kısa yazısında benzer bir “uyarı”da bulunmuş. Dilimize “Oblomov hırkası” şeklinde yerleşmiş olan o hırkanın aslında bir schlafrock, yani uyurken de uyanıkken de giyilebilecek bir sabahlık olduğunun altını çiziyor Gürses ve yazısını şu cümleyle noktalıyor: “Türkçede Rusça aslından yapılmış bu çeviri dışında, Erol Güney ve Sabahattin Eyüboğlu’nun 1945 yılında yaptıkları Oblomov çevirisi var, bu iki çeviri dışında başka bir Oblomov çevirisi yok.”

Susan Sellers

Vanessa ve Virginia

çev. Suğra Öncü

Sel Yayıncılık, 2010, 189 s.

Susan Sellers’ın bu romanında Virginia Woolf’un, en az eserleri kadar iyi bilinen o ilginç yaşam öyküsünü, ablası ressam Vanessa Bell’in gözünden, onun anlatımıyla okuyoruz; bu iki yetenekli kız kardeşin öyküsünü, çapraşık ilişkilerini... Romanın belki de en dikkat çekici yanı, Sellers’ın Virgina Woolf’un üslubuna benzer bir anlatımı tercih etmiş olması. Susan Sellers’ın, İskoçya’daki St. Andrews Üniversitesinde İngiliz Edebiyatı profesörü ve aynı zamanda Woolf’un Cambridge University Press’teki kitaplarının editörlerinden biri olması Virgina Woolf’a “yakınlığının”, bu konuda yetkinliğinin göstergeleri. (Son bir not; Susan Sellers’ın feminist edebiyat ve Hélène Cixous’la ilgili de çok sayıda eserinin olduğunu hatırlatalım.)

der. İshak Reyna

Yazarın Kuramı: Eserimi Nasıl Yazdım?

İletişim Yayınları, 2010, 367 s.

Bir yapıtın “yapımı, nedeni, nasılı da hemen her zaman, kendisine yakın bir merak uyandırmıştır insanlık tarihi boyunca. Çünkü insan, bir yanıyla, sadece önüne gelenle yetinen değil; işin ardını, aşama ve püf noktalarını kurcalayan bir yaratıktır da. Hele yapılan belli bir oranda kabul, takdir görmüşse, kişiyi harekete geçiren duygular (alkış, yerinde olma isteği, haset, vb.) hangileri olursa olsun, o ‘yemek’ ya da ‘tatlı’ kadar, ‘tarif’in hatta ‘şefin sırları’nın peşine de takılabilmiştir,” diye yazmış İshak Reyna Yazarın Kuramı adlı derlemenin “neden”i ve “nasıl”ını ele aldığı giriş yazısında. Yazarların eserlerini “nasıl” kaleme aldıklarına dair merakın boyutunu, benzer içerikte yayımlanan kitapların sayısından anlayabiliriz. Dünya ve çağdaş Türkçe edebiyat şeklinde iki bölüme ayrılan Yazarın Kuramı kitabı da bunun son örneklerinden; devamı da gelecektir hiç kuşkusuz.

Erich Auerbach

Yabanın Tuzlu Ekmeği

haz. Martin Vialon

çev. S. Durgun, H. Barışcan, C. Perin, F. Elpe

Metis Yayınları, 2010, 319 s.

“Metis Seçkileri” dizisinde ön plana çıkan husus, seçkiye alınan yazıların, o yazarı farklı yönleriyle de temsil edici örnekler olması. Bu yaklaşım, özellikle, nispeten daha az tanınan isimler söz konusu olduğunda çok yararlı. Auerbach da belki aşina olunan bir isim, ama Türkçede ne kadar tanındığı tartışmalı; üstelik on bir yıl İstanbul Üniversitesinde çalıştığı düşünülürse. Hatta Antik, Hıristiyan ve modern edebiyat arasında köprü kurduğu söylenen temel eseri Mimesis’i de 1942-45 yılları arasında İstanbul’da kaleme almış Auerbach. Kitabın sunuş yazısında Martin Vialon, çoğu ilk kez Almancadan Türkçeye çevrilen metinlerden oluşan seçkinin edebiyat tarihi göz önüne alınarak hazırlandığını ve bu yapısıyla okurun dikkatini geç antik dönemden ortaçağa, oradan da yeniçağ ve Aydınlanma üzerinden XX. yüzyılın modernizmine çektiğini belirtmiş; Dante, Montaigne, Voltaire, Rousseau ve Proust gibi isimlerden yola çıkarak...

Mark Vernon

Zamane Platon

çev. Gül Korkmaz

Sel Yayıncılık, 2010, 204 s.

Antik dünyadan günümüze, günümüz modern yaşamına doğru, ama çok farklı bir şekilde yol alan bir kitap Zamane Platon. “Modern yaşam için antik bir kılavuz” olarak nitelendirilen kitapta, antik dönem filozoflarının modern hayata dair hâlâ söyleyecek sözlerinin olduğu vurgulanıyor. Örneğin şu üç sorunun nasıl cevaplandığı gerçekten de merak uyandırıcı: “Platon’un başı kredi kartlarıyla derde girseydi ne yapardı?”, “Aristoteles’in avukatlara ve politikacılara tavsiyeleri neler olurdu?” ve “Paris Hilton’la Diyojen arasında nasıl bir bağlantı var?”

Mineke Schipper

Erkek Acı Çeker Kadının Ruhu Duymaz

çev. Taciser Ulaş Belge, Nurkalp Devrim

NTV Yayınları, 2010, büyük boy, 400 s.

Yüz ellinin üzerinde ülkeden ve yüzlerce dilden, özellikle kadınlar üzerine söylenmiş atasözlerini derlemiş Mineke Schipper bu kitabında. Akademik kariyerinin de etkisiyle (Hollanda’da Leiden Üniversitesinde kültürlerarası edebiyat çalışmaları alanında profesör) atasözleri ve atasözlerindeki erkek egemen söylem üzerinden karşılaştırmalı bir çalışma yapmış ve görünen o ki, halklar arasında farklılıktan çok benzerlikler bulmuş. Aslında kitap nisan ayında yayımlandı ama burada yeniden hatırlamamızın sebebi, Schipper’in geçen hafta sona eren 29. İstanbul Kitap Fuarının konuklarından biri olması. Bu kitap için yaptığı araştırma sırasındaki deneyimlerini 31 Ekim Pazar günü düzenlenen bir söyleşide paylaştı Mineke Schipper.

Etgar Keret

Tanrı Olmak İsteyen Otobüs Şoförü

çev. Avi Pardo

Siren Yayınları, 2010, 147 s.

İstanbul Kitap Fuarıyla eşzamanlı olarak bu yıl ikincisi düzenlenen İstanbul Tanpınar Edebiyat Festivali de çok sayıda yazara ev sahipliği yaptı; İstanbul’a gelen isimlerden biri de Etgar Keret’ti. Özellikle bir öyküsünden uyarlanan Bilekkesenler (Wristcutters) filmi nedeniyle akıllarda yer eden Keret, 31 Ekim Pazar günü KargART’ta bu filmin gösteriminin ardından Hakan Günday ve Georgi Gospodinov ile bir söyleşi gerçekleştirdi. Geçtiğimiz hafta Siren Yayınları da yazarın –Bilekkesenler filminin uyarlandığı “Kneller’in Mutlu Kampı” isimli öyküsünü de içeren– Tanrı Olmak İsteyen Otobüs Şoförü kitabını yayımladı. (Keret’in Türkçede iki kitabı daha bulunuyor: Nimrod Çıldırışları ve Gazze Blues.)