Felsefe Light - XXXVIII

-
Aa
+
a
a
a

Kant bu idealizmi mekanikselciliği, kaderciliği, ateizmi, bencilliği, hazcılığı ve benzeri ögeleri ile doğalcı görüşü yadsıyarak ve insansal değerlere yönelerek hızlandıran insandır. Ama Kant kesin olan tanrısal emir tarafından ima edilen pratik olanaklarla iş görürken hiç te idealizmin cesaretine kaptırmadı kendini. İş deneyim sınırlarını aşmaya gelince duraksadı ve izleyicilerini vaadedilmiş topraklara götürmeyi reddetti. Kısacası idealizmi teoriye hapsedip pratiğin olanaklarına razı oldu.

 

Kulağınıza hoş gelecekse bu cümlenin tercümesini pragmatizmin de ayak sesleri olarak yapayım.

 

For we cannot live together and we cannot live apart

It’s the classical dilemma between the head and the heart

 

demez mi şarkısında Chris de Burgh....

 

Kant’ın çözümü de kafa ile gönül arasındaki çekişmeye dayalı idi ve bu çözüm sonunda Fichte, Schelling ve Hegel tarafından bayrağı taşınılan Kant-sonrası İdealizm denilen akımı oluşturdu.

 

Kant kendi durduğu noktadan bakınca altında kendine temel olarak bilimsel, ahlaksal ve metafizik bilgiye yönelik ve bıktırıcı bir yoğunlukta eleştirel bir yaklaşım görmekteydi. Yeniler daha kolayı tercih ettiler. Başlangıç noktalarını ahlaksal yasanın işaret ettiği dünya ve/veya özgürlük olarak seçtiler. Akıl dünyayı ancak kendini anlayabildiği zaman anlar dediler. Olgulara ilişkin salt görsel bilgi gerçek bilgi değildir gene gözlemsel dünya ve tarih bilimleri de gerçek bilimler değildirler.  Kendini uzaysal, zamansal ve nedensel bir dizideki fenomenler ile sınırlayan bir yöntem bilgi olamaz. İşte bu üç hazret bu noktada çok iyi anlaşırlar. Sonuçta gayet güzel anlaşan bu üçlü aynı anlaşmayı realitenin bir bilgisine erişme konusundaki yöntemde ise kesinlikle anlaşamazlar.

 

Aynı dinler gibi. Hepsi ‘’Allah’’ da birleşirler ancak ona nasıl varacaklarında tepişirler.

 

Johann Gottlieb (Allahın sevgili kulu) Fichte’nin derdi gücü bilgi incelemesinin felsefi soruşturmanın en önemli konusu olduğudur.

 

‘’Eğer idealizmin şekillendirmek zorunda olduğu uzun zincirde tek bir halka bile sonradan gelen halkayla kendini kesin olarak bağlantılandırmazsa, bilimimiz hiçbir biçimde herhangi bir şey tanıtlamış olduğunu ileri süremez.’’

 

Eğer bir bütünün amacını, yapısını, geometrisini ve bu gibi şeyleri biliyorsak parçalarının neler olması gerektiğini söyleyebileceğimiz gibi gelişmiş özbilinci anlayabiliyorsak parçalarını da anlayabiliriz.

 

Bir filozof akılsal düşüncenin yaratılışını incelemek için kendi düşüncesini bir iradi faaliyet yolu ile devinime başlatmalıdır. Demek ki felsefe olgu ile değil faaliyet ile başlar. Yani bilgi edinimi pasif değil aktif bir edinimdir. Ve hepsinden önemlisi de bu bilgi ancak ve ancak özgürce elde edilebilir. Bilgi bir iyelik yani bir kazanım ve sahibiyet değil bir başarıdır.

 

Düşüncede özgürce yaratabildiğinizi anlar, yaratamadığınızı anlamaz ancak kabullenebilirsiniz. Şu basit cümlenin altında koskoca bir din imparatorluğu yatar.

 

Ve din kabullenişin öyküsüdür.

 

Ne diyorduk Fichte ve çağdaşlarının idealizmi için? Öyle bir sistem yaratmalıydılar ki artık söylenecek tek bir söz bile kalmamalıydı. Yani en yetkini bulmalıydılar. Bunu yaparken ise Kant’ın eleştirel bakış açısını kullanamazsınız. Kullanırsanız diyalektik sizi boğar. Doktriner olacaksınız. Böyleyken böyle diyeceksiniz. Yani ağzı olan konuşmayacak. Fichte konuşacak. Ne diyecek peki?

 

‘’Ben ne diyorsam o’’ diyecek elbet.

 

Güzel de bu adam özgürlük kavramını kilit taşı seçmemiş miydi kendine? Buyrun işte gene kafamı karıştırdı bu yakın çağ filozofları. Az daha derinine inelim şu adamın.

 

Anlık nasıl etkin hale geçer? Anlığı faaliyete geçiren hangi güçtür? Bu soruyu kestirmeden ‘’ben – ego’’ olarak yanıtlar Fichte. Hatırlayalım anlık intellect yani anlama gücümüzdü. Akıl ise anlığın bir üstü. Aslında Locke anlık ve akılı eş anlamlı olarak ele almıştı ama Kant ikisini doğru yere yerleştirdi. Önce aklınız olacak ki onu kullanarak anlamayı becerebilesiniz. İşte aklın kullanılarak anlamanın yaratılmasının motorunu da ego yani ben olarak belirlemişti Fichte.

 

Birilerinin kulağı çınlasın.

 

İşte burada ben in ayrılmaz parçası olan özgürlük devreye giriyordu. Hiç kimse birini düşünmeye zorlayamaz. Ancak ve ancak ben insanın düşünmesini etkin hale getirir. Bu noktadan sonra ise düşünmenin yasalarına uymak zorunluluğu vardır. Burada kilit nokta tabii ki ben. Ben in etkin rolünden ötürü de hiçbir zaman ben’i nesneler zincirin bir halkası olarak tanımlayamazsınız. O en tepede olmak zorunda. Aksi takdirde arabayı atın önüne koşmuş olursunuz.

 

Demek ki geldik ben’in bilgisine. Bu ben’ın ilkesine nasıl ulaşacağız ki? İşte bu nokta anlığı çalıştırma gücünü nerden aldığını açıklıyor egonun. Ben teorik ve pratik aklın birliği olarak tanımlanır Fichte tarafından. Yani bilen de ben uygulayan da ben. Bilmeden uygulamaya geçebilmek için yapılan proses de düşünme.

 

Peki anlık yeterli midir? Kant bu soruya hayır der. Fichte de bu görüşe katılır. Günümüzde bunu beynimizin ancak yüzde onunu kullanabiliyoruz filan gibi yorumlarla açıklıyorlar. Canlı realiteyi – her ne demekse – biz salt anlığın üç boyutlu, zamansal ve nedensel bilmesi ile kavrayamayız. Yani gördüklerimiz ve bize öğretilenler yetersizdir. Ancak bu yetersizliği bilirsek, yüzeyselliği bırakabilir, göreliliği (yani herşeyin bakış açısına ya da bakana göre değişebileceğini) anlar ve özgürlüğümüzü kullanarak ahlaksal dünya düzeni ve Tanrıyı kavrayabiliriz. Bu özgürlüğün kabulü ve anlığın zorunlu olarak bu özgürlük kanalı ile oluşturdu ödev yasalarının bizde oluşması ile yaşamımıza değer ve anlam katılacaktır. O zamanda dünyanın bir amaç için varolduğunu anlayacak ve körü körüne bu amacın araçlarından biri olmak yerine gönüllü yardımcılarına dönüşeceğiz.

 

İşte bu düşünceler Fichte’nin felsefesinin törel idealizm adını almasına neden olmuştur. Fichte'yi kendi anlatımı ile bitireyim;

 

Johann Gottlieb Fichte (1762-1814)

‘’Tam belirlenimimi ben de anlayamıyorum. Olmam gereken şey ve olacağım şey tüm düşünüşümü aşıyor. Aslında yaşamımın her anında yapmam gerekeni sağlıklı olarak bilirim: ödevimin alanını genişletmek için aklımı geliştirmem ve bilgi kazanmam gerekir. Kendimi, bedenimi ve ruhumu yalnızca ödev amacı için bir araç olarak görmem gerekir. Özen gösterebileceğim tek şey ussal varlıklar krallığında us ve ahlakı geliştirmek, ilerleme uğruna ilerlemektir. Evrensel tasarımı kavrayan ve onu yanlışsız yürüten en yüksek bilgelik ve iyiliğin dünyasındayım ve bu inançta huzura ulaşır ve kutsanırım.’’

 

Bundan daha iyi bu felsefenin neden ‘’Ahlaki İdealizm’’ diye nitelendiğini açıklayacak bir betimleme yapılamazdı.

Ancak ideal tanrısal bir kavramdır. İnsan ise sınırlılık özürlülüğü ile doğar, yuvarlatılatılarak büyütülür ve doğru yaptığını iddia edenlerce topluma itilir. İdeal olmadığını anladığında ise çok geçtir. Yaşamı hatalarının zaman zaman doğrusal zaman zaman logaritmik artışları ile şekillenecektir. Ben ahlaktan güçlüdür. İçinizdeki özgürlük ise aslında sizin en acımasız diktatörünüzdür.

 

Size hata yaptırmadıkça rahat etmez.

 

Ben ilk önce sana hakim olacak sonra sen'i mahvedecektir.

 

Kendimden biliyorum......

 

Fichte dünyayı akılcı bir biçimde açıklamaya çalışıyordu. Bunu yaparken çağdaş düşünce akımlarını da hesaba katıp ortak bir sentez oluşturmaya çalışır. İnsan ile duygudaş bir evren özlemi içerisinde gerçeklik ile hülya arasında gider gelir. Bu özelliği onun hem realistler hem de romantikler arasında taraftarlarının olmasını sağlar. Bir sürü şair onun bu yanlarının işlerine gelen taraflarından beslenir ve üretirler. Mesela Schlegel, mesela Goethe, mesela Novalis. Ancak Fichte’nin görünürdeki öznelciliği, tarihsel bakış açısı ve Alman ulusçuluğuna ilk romantik adımları kısa sürede abartılmaya başlanır. Akıl duygunun ve duygusallığın arkasında kalır, şiirsel dehanın sınır tanımazlığı Fichte’nin hayal bile etmediği sulara yelken açar, akılcı ve töreci olmak ile yükümlü ‘’ben’’ derhal romantik, gizemli, dürtüsel ve daha da beteri kaprisli bireyci ‘’ben’’ e dönüşür. Güzelim idealist yani erkeksi felsefe romantik ve kadınsı berbat bir senfoniye dönüşür. İşte bu dönemimin sorumlularından bir tanesi de Friedrich Wilhelm Schelling hazretleridir. Onu diğerlerinde ayırıp başedilmeye değer kılan ise hiç olmazsa Fichte’nin felsefesine bir doğa felsefesi katarak düşünce dizgisinin genişlemesini sağlamasıdır.

Haftaya: Doğa Felsefesi.