Federal Reserve ve Societe Generale

Ekonomi Notları
-
Aa
+
a
a
a

 

Ömer Madra: Kriz filan derken ABD Merkez Bankası bir hafta arayla yeni bir indirim yaptı, önce ondan bahsedebiliriz belki. Arkasından da Fransa’daki büyük skandal nasıl oldu, nasıl yaratılabiliyor böyle bir şey, onun üzerinde de biraz konuşalım. 7 milyar doları aşkın bir dolandırıcılıktan bahsediliyor.

 

Hasan Ersel: Federal Reserve’in bu kararı bekleniyordu, çünkü daha önceki kararda, hatta daha önceki kararın öncesinde Federal Reserve’in başkanı bu durumda faizleri indireceğini ve bu indirmenin nedeninin de mali sistemdeki krizi hafifletmek amacıyla olduğunu söylemişti. Amerika’da büyümenin son çeyrek verileri, beklenenin epeyce altında olduğunu (0,8 galiba) gösteriyor. Dolayısıyla Federal Reserve’in açıkladığı karar böyle bir karar. Galiba çoğunluk 0,5 baz puanı da bekliyordu, bir sürpriz yok.

 

Herkesin kafasında şöyle bir soru var: FED buna ne kadar devam edecek? Bu ciddi bir sorun, çünkü Amerikan Merkez Bankası bir aşamaya kadar, Amerika’daki enflasyondan korkmuyor. Fakat bir noktadan sonra bunun enflasyonist bir baskı yaratacağını, hatta FED’i çok zorlayabileceğini herhalde onlar da hesaba katıyorlardır. O yüzden biraz zamana karşı yarış gibi bir şey.

 

 

Doğrusu bu kararlarıyla FED kendi itibarı üzerine oynuyor. Benim yorumum eğer FED’in itibarı yardıma yetişmeseydi, maliye politikası önlemleri de kolay kolay alınamazdı, muhalefetle karşılaşırdı Kongre’de. Çünkü seçim sırasında birisi para dağıtmaya başlarsa ne dersiniz? Onu kırabilmek için FED’e ihtiyaç vardı, ama işler beklendiği gibi gitmezse FED’in itibarı sarsılacak. Yani çok zor bir durum var ortalıkta, öyle cevap vermek kolay değil.

 

ÖM: Financial Times’ın bugünkü manşetinde “8 günde toplam 125 puanlık kesinti” diyor. “50 puanlık bu kesintiyle beraber, 1980’lerin başından bu yana Amerika’nın para politikasındaki en ani gevşetme hareketi” diye de bir yorumda bulunmuş.

 

HE: Doğru öyle, yalnız FED Başkanı’nın FED’in diğer yetkili kişilerinin, başta Prof. Mishkin olmak üzere, açıklamalarını dikkatli okursak; Amerika’daki çok ciddi görüyorlar.

 

ÖM: Bu da tabii bütün dünyayı etkiliyor.

 

HE: Tabii. Bir tek bizi etkilemiyor! Öyle bir halimiz var.

 

Avi Haligua: Tayyip Erdoğan açıkladı; “bizi de etkileyebilir tabii ki, ama etkilememesi için gerekli herşey yapılmaktadır” dedi.

 

HE: Onların da ne olduğunu söylerse iyi olur gibi geliyor bana. Amerikalılar söylüyor: “Durum şöyle, şu tedbiri alıyoruz” diye. “Gerekli her şey yapılacaktır” lafı beni hep korkutur, hiçbir bir şey yapmamanın Türkçesi bu.

 

ÖM: Belki fotoğrafını koyarlar! Bu resesyon meselesini enine boyuna konuşmaya herhalde devam edeceğiz.

 

HE: Daha epey bizimle beraber olacak.

 

ÖM: Onun için biz daha güncel ve biraz da polisiye yönü olan bir olaya dönelim; Jerome Kerviel adlı bir kişi, Societe Generale’detek başına 7 milyar dolardan fazla bir miktar zarara nasıl sebep oldu? Senin bu konuda da bir yazın vardı, onu da sitemizde yayınladık, ama dinleyicilerimize de açıklamak da fayda var. Bir de “Çin’de batık 119 milyar dolar” diye bir haber çıktı, ne kadar doğrudur bilmiyorum. Böyle bir şey mümkün mü?

 

HE: Çin’den başlayalım. O haberi de görmedim, yalnız Çin bankacılık sisteminde batık olması beni şaşırtmaz.

 

ÖM: “Bankacılık yolsuzluğu” diyor ama kaynağını biz de bulamadık doğrusu.

 

HE: Bu işlerde neyin yolsuzluk neyin değil olduğuna karar vermek de epey zor. Şunu demek istiyorum; Çin’de de, bütün o bölgedeki ülkelerde olduğu gibi, kredi tek yönlü bir yol, gidiyor ve gelmiyor. Bir adam cebine atmıyor, onu kastetmiyorum, o ayrı bir şey, o işin polisiye kısmı ona o kadar önem vermiyorum. Asıl önemli olan, özellikle kamu şirketlerinin yeni koşullara uyum sağlayabilmeleri zor, bu yüzden aldıkları kredileri ödeyemiyorlar, biraz öyle yaşıyorlar ve sistem bu şekilde aktarımlar yapıyor. Amerika Çin’in üzerine gidiyor; “biraz daha finansal sistemini aç, paranı devalüe et” diye. Çin’in verdiği cevap, “dedikleriniz doğru ancak ben bunu paldır küldür yaparsam büyük iflaslar olur ülkede” biçiminde. Çin’i bilen Amerikalı uzmanlar da “doğru söylüyorlar” diyorlar. Yani bunları hale yola sokmadan bu işi yaparlarsa, Çin’de 2001’de Türkiye’dekine benzer gariplikler olur, muhtemelen daha fazla olur. Bunu temizleme işiyle de uğraştıkları anlaşılıyor. Batık olup da battığı açıklanmayan krediler kastediliyorsa, böyle bir rakam olabilir Çin’in sisteminin içinde, ama 119 mudur, 219 mudur onu bilemiyorum, ama büyücek rakam deniyor idi. Çok kabaca söylüyorum, Çin’deki sorunun büyük kısmı bu son olaylarla ilgili değil. Çin’in bu geçiş süreci içerisinde, bazı şirketlerin ayakta durmasındaki zorlukların yarattığı sorun diye bakmak lazım.

 

ÖM: Zaten muğlak; “Çin’de 80 bine yakın banka şubesinde 445 ayrı vakada 119 milyar dolarlık paranın usulsüz şekilde kullanıldığı”ndan sözediliyor.

 

HE: Çin içi ilişkiler kısmı daha önemli gibi geliyor zamanın bu noktasında. Hiç dışarıyla ilişkisi yoktur diyemem tabii, onu bilemiyorum. Bir de yeni kuralları yerleştirdikçe, geçmişte yapılmış bazı işlemler usulsüz olabilir hale geliyor; geçmişte usule uygunken. Yani bankacılık ilkelerine uygun olmayabilir de eskiden kabahat değildi, şimdi öyle.

 

Fransa’ya dönersek; burada işin bir polisiye kısmı var, genç bir insan nasıl oluyor da kendi başına bu kadar büyük bir işlem yapabiliyor? Burada birşeylerin aksadığı açık. “Bunun yardımcısı yoktu, destekçisi yoktu” diyorlar, ama tabii neyin kastedildiğine bağlı bu. 10 kişi beraberce oturup, “şu işi yapalım” dememiş olabilirler, ama sistemin buna imkân verdiği anlaşılıyor. Çünkü enteresan bir şey var kendi ifadesinde, “bankadakiler biliyorlardı” diyor, “çünkü ben geçen senenin sonunda 2.1 milyar dolar pozitifteydim, onu biliyorlardı, pozitifte olmamda bir problem yoktu.”

 

ÖM: Negatife geçince mi problem olmuş?

 

HE: Tabii, nereden bakarsak bakalım, genç ya da yaşlı, önemli değil, ama bir kişinin bu kadar işlem hacmini yapmaya yetkili kılınması, ya da kendini yetkili kılabilmesi sistemde bir eksiklik var hissi veriyor bana. Bunu engellemek isteselerdi engellerlerdi. Bir Fransız hava üssündeki görevli bir subay, “sabah canım sıkıldı bir tane atom bombasını uçağa yükleyim de bir gezivereyim” diyor mu, diyebiliyor mu? Böyle bir şey var mı? Yok. 50 tane imza vs. bir yığın kuralı vardır. Bırakın atom bombasını, sahici mermi bile yükleyemez izin almadan. Demek ki orada bu tedbiri alabilen bir ülke, bu çapı olan, bu entelektüel yeteneği, teknik kapasitesi olan bir ülke, Societe Generale’de de isteseydi bu önlemleri alırdı. Bu Societe Generale’in kabahati midir? Belki, fakat bu konuda konuşan uzmanlar diyorlar ki, “bu tür olaylar (bunlar hep gelecek dönem piyasalarıyla ilgili) diğer bankalarda da olabilir.” Buradaki olayın böyle bir yönü var. Denetlenmek istenseydi, bana öyle geliyor ki bu kadar büyük rakamlara ulaşması engellenebilirdi. “Yapılması tümüyle engellenebilirdi” demek galiba zor, birisi kafaya koyduysa (son derece parlak insanlar var) ne kadar akıllıca bir sistem yaparsanız yapın onu aşabilecek bir yol bulunur.

 

Yalnız rakam bu kadar çabuk nasıl büyüyor? Bu zatın söylediğini ben mi yanlış anladım, onu da kontrol etmeye çalışıyorum; yıl sonunda 2 milyar dolar pozitif olup, Ocak sonunda 7 milyar içeriye girebilmesi için arada 9 milyar dolarlık işlem olması lazım değil mi? Bu tür işlemlerin çoğu bilgisayar marifetiyle yapılıyor, yani siz bir emir veriyorsunuz, bilgisayar onu başka işlemlere yayarak tekrarlıyor. Çünkü bir insan istese bu kadar zaman içinde bu kadar işlem yapamaz. Dolayısıyla biraz da otomatik emirler, birbirine bağlı emirler yoluyla büyüyor, ama yine de ciddi bir sorun var. Nitekim bu olay, bankanın da önemi nedeniyle bir siyasi boyut kazandı, sonuçta Fransa Devlet Başkanı da müdahale edip, bankanın genel müdürünün istifa etmesi gerektiğini söyledi, çünkü onu da sarsan bir şey, o Hindistan’da ziyaretteydi yanılmıyorsam. Az buz bir şey değil ki, ülkede bir bankada herhangi bir şey olmuş değil, çok önemli bir bankada çok büyük bir rakam söz konusu.

 

ÖM: Fransa’nın ilk 3 bankasından biri. Az önce söylediğin bir husus çok önem arz ediyor benim nazarımda da, neden Societe Generale tek olsun, aynı sistem bütün diğer bankalar için de geçerli olduğuna göre ve bildiğimiz gibi hepsi de aynı teknolojiyi kullanıyorlar, o zaman çok daha büyük bir boyutu da olabilir işin aslında değil mi?

 

HE: Evet, herhalde tahkikat yapılacak, orada çıkacak ortaya. Societe Generale’in kullandığı sistemde diğerlerine oranla bir eksiklik, bir kusur var mı? Onu bilemeyiz tabii, ama niye olsun diye düşünüyorum. Bu kadar büyük bir bankada, ciddi bir bankada niye olsun? Dolayısıyla başka yerlerde de olabilir.

 

İki tane ciddi konu var burada; ilki bu kişileri bu şekilde hareket etmeye zorlayan bir sistematik neden var mı? Yoksa bu insan böyle hayal aleminde yaşayıp kendini bir kahraman yapmak isterken, birdenbire kötü duruma düşmüş biri mi? Galiba burada bir sorun var: Çünkü “işlem yapın, kâr edin, kârdan prim alacaksınız, siz ötekinden bir lira geri kalırsanız sizin işinize son veririz” gibi bir sistem kurarsanız, bu sistemin sonunda bu türlü açıklar vermesi biraz normal veya normal değil de kaçınılmaz gibi geliyor bana. Dolayısıyla, bunun sistemik yönü üzerinde durmak lazım. O yüzden de başka yerlerde de olabilir ldiyorum, bilgisayardan anladığımdan değil.

 

Herkes baskıyı hissediyor, sadece öbür bankadan çok değil, kendi bankanızdaki diğer arkadaşınızdan da daha çok yapacaksınız! Devamlı böyle bir yarışma var. Bunun üzerinde iyi düşünmek lazım. “Bunu yasaklayalım” dersek, o da olacak şey değil. Fakat öyle anlaşılıyor ki, geliştirilen özendirimler bu tür tehlikeleri çok arttırdı. İkinci soru da şu; bankacılık herhangi bir faaliyet gibi değil, diyelim ki bakkal işletiyorum, bakkalda işleri iyi yapamadım, sonuçta mahallede yaşayanlar, “ya Hasan iyi bakkal değilmiş” deyip öbür bakkala giderler, benim “bakkallar camiasına” ya da toplumun tümüne zarar verme ihtimalim çok düşüktür. Olmaz demiyorum, çok büyük bir skandal yaratırsam, zehirli bir şeyler satarsam olur tabii, ama onun dışında çok düşüktür. Bankacılık öyle değil, bankacılığın her işlemi, bir ülkede hatta ülkelerarası çeşitli alanlardaki insanları karşı karşıya getiriyor, dışsal yarar ya da zarar sağlıyor. Dışsal yarar sağladığı zaman kâr ediyor, yeterince ediyor mu o tartışılabilir, fakat dışsal zarar yarattığında, “acaba bankacılar bundan sorumlu olmalı mı?” şeklinde bir soru da var. Ceza davaları açılır vs. ama bütün bu işlemler sonucunda, dönüyor dolaşıyor fatura topluma kesilmiş oluyor. Öyle zannedildiği gibi, sistem topluma bir zarar vermemiş değil. Bu yeni düzenlemeler sonunda bankalardaki mevduatlar devlet garantisi altında, fakat bankalar bütün bu işleri menkul kıymetleştirebildikleri için, özellikle Amerika’yı kastediyorum, döndü dolaştı yine halkın portföyüne geldi zarar.

 

ÖM: Tabii ki, en önemli noktası da bu.

 

HE: Bu konuyu galiba bir defa daha düşünmemiz lazım. Demek ki “mevduat sigortasıyla halkın mali tasarruflarını güvence altına aldık galiba” derken pek de almadığımız ortaya çıktı, çünkü bir yandan da, “menkul kıymet tutun, sosyal güvenlik fonları böyle yapsın” vs. diye de bir şeyler gelişti ve bunlar çok da büyüdü. Şimdi böyle bir sorunumuz var. Bir noktada Fransız Başbakanı’nın ağzından çok ilginç bir laf çıktı, dedi ki; “Societe Generale büyük bir Fransız bankasıdır ve büyük bir Fransız bankası olarak kalacaktır.” Bence iyi bir laf: Hani küreselleşiyorduk, hani herkes serbestçe, özellikle AB içinde, gidip istediği kuruluşlara sermayesini koyup alabilecekti? Ne oldu? Bu lafın söylenmesinin sebebi bunu engellemek. Bankanın zaten bir süredir el değiştirmesi söz konusuydu, AB içinden yabancı bankaların alma isteğini beyan etmesi üzerine, Fransız Başbakanı’nın yaptığı konuşma bu.

 

ÖM: Başı güçlü bir ata benzetmişti Fransa Cumhurbaşkanı da Suudi Arabistan Kralı, ile silah alışverişine girdikleri sırada. Hem çok uluslu ilişkiler, hem de milli, ulusal devlet birbirine geçiyor doğrusu. Fakat sistemin işleyişine ilişkin de ciddi tereddütler yarattığı söylenebilir herhalde? Bu tek bir vaka olarak kalır inşallah diye düşünüyorum.

 

HE: Bence tüm bu olay, piyasa sisteminin işleyişi konusunda sorular doğuracaktır. “Çalışmıyor” diyen de olacaktır, “yok canım bunun sistemin özüyle ilgisi yok” diyen de olacaktır. Gördüğünüz gibi çok kısa bir zaman içerisinde, 1-2 olayla ülkelerin işbirliği ile bile altından kalkamayacakları bir istikrarsızlık yaratabildi sistem. Buna bir çare bulunması gerektiği anlaşıldı. Bundan evvelkileri az gelişmiş ülkelerin geri kalmış bankacılarıyla idare ettiler ama bu olmadı şimdi.

 

ÖM: Bu konu da herhalde bizimle bir süre daha beraber olacak.

 

(31 Ocak 2008 tarihinde Açık Radyo’da yayınlanmıştır.)