Doğumunun 100. Yılında Selahattin Pınar

-
Aa
+
a
a
a

“Kırk yıla yakın bir zamandan beri İstanbul’un havasında bir Selâhattin Pınar mûsıkısi dolaşır.”Ölümünden bir yıl sonra gazeteci,şair Bâki Süha Ediboğlu kaleme aldığı yazıda Selâhattin Pınar’ı böyle biçimlemektedir.Gerçekten de Selâhattin Pınar, Beyoğlu’nun arka sokaklarından Nişantaşı apartmanlarına kadar her semtten her kesimden İstanbullu’nun aşklarının hüzünlerini, hatta ızdıraplarını yansıtmış, güfte seçiminde ve kurduğu melodik yapılarda hiçbir zaman kolaya ve basite kaçmadığı halde zamanının en tanınmış, en sevilen bestecilerinden biri olmuştur. Zira İstanbul henüz büyük göç almamış bir şehirdir ve halkının yaşamı alaturka mûsıki ile iç içedir.

Nitekim Selahattin Pınar “Delisin deli gönlüm” mısraıyla başlayan Beyâti şarkısını Kazancı yokuşundan aşağı inen bir mâcuncunun söylediği maniden etkilenerek bestelemiştir. Anlaşılan o devirde İstanbul’un sokak satıcıları dahi halâ geçmiş mûsıkînin seslerini terennüm etmektedir.

70 li yıllara kadar belki daha da sonraları sevdiği kızdan yüz bulamayan veya incitilen binlerce gencin duygularını yansıtan pek çok şarkının olduğu gibi meşhur Kürdilihicazkâr (“Nereden sevdim o zalim kadını/Bana zehretti hayatın tadını”) şarkının da bestekârı olan Selâhattin Pınar kimdir?

22 0cak 1902 yılında İstanbul’da Altûnizâde’de doğdu. Babası Sâdık Efendinin kadılık görevi nedeni ile ilk ve orta öğrenimini çeşitli yerlerde tamamladı. Babasının Denizli milletvekili seçilmesi üzerine aile 1914 de İstanbul’da Üsküdar’a yerleşti. Pınar bir süre İtalyan Ticaret mektebine devam etti ise de mûsıkîye yoğun ilgisi nedeniyle yarım bıraktı. İstanbul Yüksek İktisat ve Ticaret Mektebinde Medeni Hukuk Müderrisliği yapan babası ve ut çalan annesi musıkıyi çok sevdikleri halde oğullarının profesyonel müzisyen olmasını istemiyorlardı. Buna rağmen S.Pınar 12 yaşında gizli gizli ut çalmaya , lisede okurken de o zamanın meşhur saz yeri olan Samatya’da haftada üç gün saza katılmaya başlamıdı.

17 yaşında udu bırakıp tanbur çalmaya başladı ve bundan böyle Tanbûri Selahattin olarak tanındı.1919 yılında ilk şarkısını besteledi.

1918-19 yıllarında Beşiktaş Jimnastik Kulübü bünyesinde o zaman Akaretler’de caddde üstünde bulunan ve Neyzen İhsan Bey’in hocalık yaptığı Beşiktaş Musıki Kulübü’ne Şerif İçli ve ağabeyi İbrahim İçli ile birlikte devam etti. Buraya devam ettiği günlerden bir gün onları takip eden babası Beşiktaş’ta bir muhallebicide oturdukları sırada hizmetlisine her üçünü de dövdürdü. Bütün bu engellemeler fayda etmedi. Pınar askerliğini yaptıktan sonra Kadıköy Kuşdili’nde Hamdi’nin gazinosunda çalışmaya başladı.

1920 yılında Üsküdar’lı Atâ bey, Udî Sami bey ,Darülaceze muhasebecisi Selâhattin bey ve Osman bey ile birlikte Atâ beyin Üsküdar’daki evinde daha sonraları “Üsküdar Mûsıki Cemiyeti” adını alacak olan ”Dâr’ül Feyz-i Mûsıki Cemiyeti’ni” kurdu. 1921 yılında bu Cemiyete saz hocası oldu.Musıki alanında, Bestenigâr Ziya bey, Neyzen Yusuf Paşazâde Celal bey, Kaşıyarık Hüsamettin bey, Kâzım Uz ve Ali Rıfat bey’den yararlandı. 1923 yılında Askerî Müze Mehter Mızıkasına öğretmen yardımcısı oldu. 1933 yılında ilk kadın tiyatro sanatçımız Afife Jale ile evlendi. Bu evlilik 6 yıl sürdü. İkinci evliliğini 1939 yılında ölünceye kadar birlikte olduğu Atıfet hanım’la yaptı. Atıfet hanım 2001 yılında Antalya’da öldü.

6 Şubat 1960 Cumartesi akşamı 19.30 civarında Kalamış’ta şimdi Ziraat Bankası’nın sosyal tesisi olan, o zamanki adı ile Todori’de arkadaşları ile birlikte yemek yerken geçirdiği bir kalp krizi sonucu öldü.

Ölümünden bir hafta sonra "Sönd ü yadımda akisler gibi aşkın seheri”mısraıyla başlayan Evcara şarkısını Sabite Tur mezarı başında okudu.

Üsküdar Doğancılar’da ve Kalamış’ta eski Todori’nin karşısındaki sokağa adı verildi.

Tüm geçimini zamanının, Turkuaz(Beyoğlu); Belvü(Harbiye-Fenerbahçe); Küçükçiftlik(Dolmabahçe); Tepebaşı ; Panaroma gibi ünlü gazinolarında çalıp söyleyerek ve taş plaklara okunan şarkılarının geliri ile sağladı.

Güfte seçiminde çok titiz davranan Pınar hem bu güftelerin taşıdığı ahengi bozmamaya hem de kendi kişiliğini korumaya özen göstermiştir. Pek çok şiiri değişik bestekarlar tarafından bestelenen Selim Aru’nun bir şiirini neden yıllardır bestelemediği sorulduğunda”O şiirde sözlerin kendilerine has bir müzikalitesi var. Ben o gizli nağmelerin üstüne çıkmadıkça ken dimi kelimeye ezdirmem”demesi bestekârlık anlayışının tam ifadesidir.

En çok ,“Benim şairlerim bunlar”dediği Mustafa Nafiz Irmak ve Vecdi Bingöl’ün güftelerini bestelemiş, ancak meşhur Hicaz şarkısı”Bir bahar akşamı rastladım size”nin şairi Fuat Edip Baksı için de”Şarkılarımı ondan önce ve ondan sonra diye ikiye ayırmak gerekir” ifadesini kullanmıştır. Gerçekten de Selâhattin Pınar’ın daha önceki şarkılarında geleneksel tavrın hissedilmesine karşılık bu Hicaz şarkıdan sonra yepyeni ve “nev’i şahsına münhasır”denebilecek bir ifade oluşmuştur.

Osman Nihat Akın ”Bugün naçiz birkaç eserim varsa onun teşvikiyle olmuştur. Ondan çok ilham aldım ve onun yarattığı ekolün talebelerindenim. O kendi zevk ve buluşları ile reform yapmış biridir” demektedir.

Selâhattin Pınar’ın tüm şarkılarında İstanbul şehir kültürünün o güne yansıyan ifadesi vardır. Hüzünlüdür hatta zaman zaman karamsardır ama her zaman incelmiş, zarif ve şehirlidir. Özel ve derinliği olan icralar gerektirir.

Beyati "Delisin deli gönlüm;Kürdilihicazkâr ”Ne gelen var,ne haber” gibi bazı şarkıları da fasılların vazgeçilmez eserleri olmuştur.

Ders verdiği sanatçılar arasında Müzeyyen Senar, Necmi Rıza Ahıskan, Hamiyet Yüceses, Mefharet Yıldırım, Lütfi Güneri, Selahattin İçli gibi birçok ses sanatçısı ve bestekâr vardır.

150’yi aşkın bestesi olduğu halde 84 tanesinin altına imzasını atacağını söyleyen bestekârın en çok kullandığı makamlar Hüzzam,Hicaz ve Kürdilihicazkâr. Ancak en sevdiği makam Kürdilihicazkâr olduğu için 22 eserini bu makamdan bestelemiştir. Yine de Cevdet Çağla’nın”Şimdi hâtırdamıdır âşık-ı nalân acaba?” mısraıyla başlayan şarkısı için “Bu kadar Kürdilihicazkâr yaptım, böyle (acaba) diyemedim”diyerek kibirli olduğu ve hiç kimseyi, hiçbir şeyi beğenmediği eleştirilerinin ne kadar haksız olduğunu ispat edecektir. Buna bir örnek daha verelim. Bir mûsıki sohbetinde kemençeci Aleko Bacanos bestekârlığına dokunan bir soru sorar .Sinirlenerek “Ben birinci sınıf bestekârım” der. Mecliste bulunan kemanî Nubar Tekyay ”Sen birinci sınıfsan Saadettin Kaynak kaçıncı sınıf oluyor “ deyince cevabı şu olur. ”O lüks sınıftır.”

En uzun ömürlü olduğuna inandığı bestesi ”Ne yapmak istedimse bu şarkıda yaptım” dediği Hisarbuselik şarkısıdır.

                                         Beni de alın ne olur                                           Koynunuza hatıralar,                                           Dolanıp kalayım bir an                                           Boynunuza hatıralar...

Üç Mısır filmine de özel besteler yapan Pınar’a 1950 yılında Sabite Tur’la birlikte başrollerini paylaşacakları “Köyümün Zeynebi” adlı bir filmde Mûsıki Muallimliği rolü teklif edildi.Ancak bu teklifi iki sanatçının da kabul etmediğini biliyoruz .

Sabah 9.00 da kalkar, kahvaltıdan sonra 2-3 saat yemek yapar, öğleden sonra yeniden yatar, akşam 18.00 de evden çıkar,sabaha karşı gelir, Nedim’den birkaç satır okumadan uyumazdı. Şairlerden Orhan Veli’yi, Türk Müziği icracılarından şarkılarının çoğunu plağa okuyan Sabite Tur’u beğenirdi. Kendisini en etkileyen erkek sesi ise Münir Nurettin Selçuk’tu.

Selâhattin Pınar hayata güzel yaşamak ve mûsıki için gelmişti âdetâ. Çok şık ve temiz giyinir,vapurda karşısına uyumsuz giyinen biri otursa yer değiştirirdi. 200 civarında kravatı olduğu söylenirdi. Her biri çok özel seçilmişti. Bir gün çok sevdiği dostlarından ve “Hatıralar” şarkısının güfte yazarı Bâki Süha Ediboğlu, kravatlarından birini eleştirecek olmuş, müstehzî bir gülüşle şu cevabı vermişti. “Dostum, bana b ak. Bestelerimi, şarkılarımı tenkid edebilirsin ama kravatlarımı asla!”

Yazları Piyanist Feyzi Aslangil,Kemani Necati Tokyay ve Selim Aru ile birlikte bugünkü Migros’un olduğu yerde bulunan Caddebostan plajından denize girer, kendisine ait deniz motoru ile balık tutardı. Aşçılığı, özellikle mezeleri meşhurdu. Mayonezli ıstakoz, kırlangıç çorbası, bakla ezmesi, pilâv, yirmi katlı elde açma su böreği en güzel yaptığı yemeklerdi. Yaptığı yemekleri ikram etmekten çok hoşlanır, methedilmezse kızardı. Sigarayı ve rakı içmeyi çok severdi. Dostlarıyla en sık gittiği yerlerden biri de Kalamış’taki Todori idi. Ölümünden sonra burada uzun yıllar, öldüğü gün olan 6 Şubat akşamı toplantılar yapıldı.

Acaba bugün Selâhattin Pınar, adının konduğu sokakların insanları için adres olmanın ötesinde bir şey ifade ediyor mudur?

Çok tanınmış ve sevilen birkaç şarkısı

Hicaz şarkı Güfte (Mustafa Nafiz Irmak Afife Jale için bestelenmiştir):Anladım sevmeyeceksin beni sen nazlı çiçekHasta gönlüm yine hicranını çekecekBelki ruhum seni çılgınca severken ölecekYine sensin beni bir lâhza şifayâb edecek

Kürdilihicazkâr Güfte: Rıza Polat AkkoyunluYalancıdır hep aynalar, gir kalbime gör kendiniGerçek yüzün bir bende var gir, kalbime gör kendiniKâh güllerde gül nefesin,kâh bülbülde şakrak sesinNere gitsem benimlesin, gir kalbime gör kendiniPınarlarda akış gibi,halılarda nakış gibiİlk sevgide bakış gibi, gir kalbime gör kendini

Beyati Şiir (Yahya Kemal Beyatlı En çok sevdiği şarkılarından biri)Kalbim yine üzgün seni andım da derindenGeçtim yine dün eski hazan bahçelerindenÜzgün ve kırılmış gibi en ince yerindenGeçtim yine dün eski hazan bahçelerinden