Daha Yeni Başlamıştık!

-
Aa
+
a
a
a

Tarih 14 Haziran 2008 Cumartesi, elimde taze çekilmiş kahve ve kulağımda evimin her yerinde bangır bangır dinlediğim Esbjörn Svensson Trio (e.s.t)'un en son konser albümü "Live in Hamburg" var. Müziği dinlerken yaşıyorum, coşuyorum ve bir müziksever olarak böyle bir üçlünün varlığı için şükrediyorum. Oysa, gün sonunda aldığım ve bu yazıyı yazarken hâlâ inanmakta zorluk çektiğim bir haberle isyan ediyorum.

 

Gelen haber karanlık ve çok acımasız, zira Esbjörn Svensson, bir dalış sırasında henüz kırk dört yaşındayken, önünde daha nice verimli yıllar varken bizlerden ayrılmış. Her zaman müziğin derinliklerine dalmanızı sağlayan Svensson bu defa su yüzüne lidersiz çıkmış. Bilinenin beklenmedik anda gelişinin hüznü yüreğime çöktü.

 

Genelde caz, bir müzikseverin belirli bir olgunluğa ve birikime sahip olduktan sonra keşfettiği bir dehliz olarak görülür, elbette tanımı bozan istisnalar var, ancak bu genel bir kanı: Önce daha basit bir müzik dinleme sürecinden geçilir, tabir yerindeyse birkaç fırın müzik hazmedilir, bazı tarzlardan mezun olunur ve sonra cazı algılayabilme mertebesine erişilir.; caz sonuçta müziğin ileri düzeyi, bir olgunluk mertebesi, bilgi noktası ve hatta zirvesidir. Ancak son on beş yıldan beri bu genel kanıyı temelden sarsan devrimci bir ekip vardı; Şimdiden bir fenomen haline gelen ve tarihin karanlık defterine sonsuzluk ile gömülen İsveçli e.s.t. caza ulaşma sürecini bir katalizör gibi hızlandırması ile biliniyordu, yaptıkları tek şey ise tutkulu bir aşk ile "herkes için caz" felsefesini savunmaktı. Caz dinleme mertebesine ulaşmanın bu kadar engebeli olmadığını kanıtlayan üçlü, artık yok…

 

Açıklık, merak ve değişiklik üzerine atılan bir temel ile 1990 yılında kurulan üçlü, kendilerini caz çalan bir pop grubu olarak görüyordu. Alışılagelmiş caz üçlülerinden farklı bir imaja sahip olan ekip, yaptığı müzik ile hem pop hem rock hem de caz listelerinde kendine yer edinmeyi başardı. Bunu, caz, drum 'n' bass, elektronik, funk, pop, klasik, ritim ve hatta rock temalarını kendi normlarına indirgeyerek gerçekleştirdi. Bir huni gibi tüm bu müzik türlerini birleştirerek seyirciye akıtan grup, böylece klasik caz tutkunlarından genç kuşak hip-hop meraklılarına kadar uzandı. Bundan dolayı e.s.t'ye zamanımızın en yenilikçi ve heyecanlı oluşumuydu demek çok yanlış olmaz. Hatta bunun biraz mütevazı bir tanımlama olduğunu da söyleyebilirim.

 

Her zaman demokratik bir yapıya sahip olmuş olan ekip, üç farklı ruhun eşit olarak müziğe katkısından dolayı müzik camiasında pek görülmeyen istikrarlı bir denge sergiliyordu. Ancak kırk dört yaşında başka diyarlara yelken açan Esbjörn Svensson'un katkısı çok büyüktü.Esbjörn Svensson her zaman e.s.t gemisinin kaptanı oldu. Herkesin eşit sihirsel katkısı sayesinde e.s.t'nin üretim kalitesi ve evrenselliği ona göre üçe katlandı. 1993 tarihli ilk albümleri "When Everyone Has Gone"dan 2006 tarihli "Tuesday Wonderland"e kadar kendi müzik kişiliğini oturtan üçlü, sadece ayrıcalıklı tarzları ile ön plana çıkmadı, aslında hamurlarındaki diğer farklı önemli unsurlar onları diğerlerinden ayırdı; melodileri, dinamizmleri, ritimleri, doğaçlamaları, karmaşıklıkları ve en önemlisi ulaşılabilirlikleri. e.s.t dinledikçe duyulan, duyuldukça algılanan bir üçlüydü…

 

Esbjörn Svensson (piyano), Dan Berglund (bas) ve Magnus Öström (bateri) üçlüsünden oluşan e.s.t hiç şüphesiz caz dünyasında yeni diyarlar açan, ruhsal bir evrene yolculuğu sağlayan bir araç olarak anılacak. Bu acının içerisindeki tek avuntum böyle bir grubu henüz hayattayken dinleyebilmiş olmak. Zira, aramızda bir çoğumuz belki yarın, belki bir yıl sonra e.s.t'yi keşfedecek ve onu tarih sayfalarında yaşayacak. Oysa bizler bu grubu tek kelime ile yaşamış olmanın buruk mutluluğu ile acımıza su dökeceğiz.

 

En son stüdyo çalışmaları "Tuesday Wonderland" ile haftanın en ünsüz günü Salı'ya dikkat çeken ekip, böylece önemsiz gibi görünen şeylerin aslında hayatımızda ne kadar önemli olabileceğini hep vurguladı. Onlar sayesinde önemsizlikler önem kazandı ve bundan sonra  da kazanacak. Son bir avuntumuz ise Esbjörn Svensson'un beklenmedik göçünden önce ekip olarak en son stüdyo çalışmalarını tamamlamış olması. Muhtemel adı akyuvar anlamına gelen "Leucocyte" olacak olan bu 12. stüdyo albümü artık Esbjörn Svensson'un bize bıraktığı planlanmamış mirası.

 

Her zaman doğaçlama gücü kuvvetli olan e.s.t'nin bizleri "Dilenciler birahanesi"nden, "Ayakkabı standındaki Dolores"e sürüklediği esprili adlar taşıyan parçaları bir daha canlı çalınmamak üzere arşivimize gömüldü. Üçlünün lirik darbesel melodileri ile elektronik etkili rock temalarını birleştiren orijinal kompozisyonları artık plaklarda ölümsüzleşecek. Müzik algılayışımızı baştan sona değiştirerek kendi harikalar diyarınızı keşfetmemize kılavuzluk eden e.s.t. bizi yetim bıraktı. Başımız sağ olsun.