Bir mit ya da bir tabu: Matild Manukyan

-
Aa
+
a
a
a

Tayfun Serttaş

Agos

20 şubat 2009

Empati kurulması güç bir mücadelenin, 87 yıllık yaşam deneyimi boyunca tek muhatabı olagelmiştir Matild Manukyan. Ona, en saygıdeğer salonlarda plaket sunan devlet başkanlarının da, içerisine dahil olduğu cemaat üyelerinin de, kestirilemez servetini tartışanların da işi eşit derecede zor olmuştur bu kadına karşı. Kadındır, Ermenidir, genelev patroniçesidir, oğlunun annesidir, vergi rekortmenidir, Cumhuriyet tarihinin en sansasyonel figürüdür, bir namuslu bir namussuzdur, bir hayırsever bir gaddardır, iki arada bir derede, istenince buyur edilmiş, istendiğinde kapı dışarı atılmıştır. Matild Manukyan, birçoğu için yakın tarihin miti ve aynı zamanda bir o kadar tabusudur hâlâ...

 

Bazıları, dâhil olmaları beklenen grubun ya  da topluluğun beklentisi dışında davranarak "öteki" olmaya bir kaç katı daha yoğun maruz kalırlar. Bazı kadınları ve anneleri hümanizm ve hatta feminizm dahi dışarıda bırakabilir. Konu, bu bazıları olduğunda onlara refleks gösterme açısından en zıt grupların bile bir arada hareket etme potansiyelleri çok yüksektir. Bu katmerli ötekiler, yaşam mücadelelerini çoğu kez marjinal düzeyde ve tek başlarına verirler.

Legal ve illegal

Yaşamı boyunca bu türden bir ötekiliğin en belirgin portresi olmuştur Matild Manukyan. İşi, hayatı, yaptıkları ve yapma potansiyelleri arasındaki uçurumlar, birbirine zıt kutuplardaki sayısız meseleye olan eşit yakınlığı, toplumun ve bireylerin ona olan konumlanmasını adeta absürde etmiştir. Kimdir bu legal ve illegal kadın? Erkekler toplumunda erkeklere şehvet satarak tek başına ve Ermeni kadın kimliği ile ayakta kalabilen bu gizemli güç kimlerdendir? Matild Manukyan sanırsam kimselerden değildir. Bu sıra dışı portrenin yaşamı gibi vedası da yalnızlığına yakışır bir sükunet içerisinde gerçekleşir. Bundan sekiz yıl önce hafızasındakilerin çok azını paylaşarak ve üzerine çok az konuşularak ayrılır aramızdan.

1914 yılında, İstanbullu aristokrat bir Ermeni ailenin Sütlüce'deki konağında dünyaya gelir Matild Manukyan. Dört kardeş arasındaki tek kızdır. Sultanhamam'da manifaturacılık yapan babası Manuk Efendi ve okumaya pek düşkün annesi Rozine hanımın gözetiminde büyütülür. Notre Dame de Sion Lisesi'ni bitirdikten sonra iş hayatına atılmaya çalışır. Dönemin gözde mesleklerinden olan sosyete terziliğini gözüne kestirir. 16 yaşına geldiğinde çıraklık dönemini tamamlamış olan Manukyan ünlü bir usta olan Maksud efendinin atölyesinde kalfa olarak işe başlar. Bu çalışma dönemi sonrasında yaptığı mutlu izdivaç, mühendis eşi Aram Çilingir'in erken ölümü ile aniden son bulur. Genç Manukyan, oğlu Kerovpe ile baş başa yeni bir hayata başlar.

Geçimini sağlayabilmek için yeniden terziliğe başlayan Manukyan'ın yaşamı, II. Dünya Savaşı'nın krizindeki bu tarihlerde, ilginç bir tesadüfle dönüşüme uğrar. Eski bir müşterisi kabaran borçlarını ödeyemeyince çalıştırmakta olduğu genelevin ortaklığını borç karşılığında Manukyan'a verir. Bu müşterinin vasıtası ile Matild Manukyan artık bir genelev ortağıdır. 1963'e gelindiğinde Manukyan'a ait evlerin sayısı 14'e çıkmıştır. Ülkedeki değişen şartlara ayak uydurma konusunda olağanüstü bir başarı gösterir. Naif sayılabilecek sosyete terziliğinden, genelev patroniçeliğine uzanan süreç böylece başlar. Sayısını bilemediği sansasyonel bir servetin sahibidir artık. Bilinenler ve söylenenler arasında; İstanbul'da 500 daire, 70 iş hanı, 2 fabrika, Yalova'da 200 daire, Antalya'da 5 otel, Girne'de 10 adet villa, onlarca arsa, Sinema Sanatçısı Sezer Sezin'den 1993 yılında aldığı Büyükada'da bulunan bir köşk, Sang Harmony adında 18 metrelik bir yat, bir Rolls Royce marka otomobil, 4 adet BMW ve Mercedes marka otomobil, trilyonlar değerinde ziynet eşyası ve nakit para vardır...

Vergiler konusunda        bir mit

Bu servet gerçekte Türkiye'de ki birçok zenginin mal varlığı yanında oldukça sembolik dursa da, Manukyan'ın devlet ile arasında geliştirdiği iffetli ilişki onun sık sık ve hatta göründüğünden çok daha fazlasına sahipmiş gibi bilinmesine neden olur. Çünkü ondan kat be kat zenginleri ilk yüze dahi girmezken Manukyan 1980'li yıllarda devlete ödenen vergiler konusunda bir mit haline gelir. Bu dönemler ona ait olan ünlü M&M logosu da benzer bir mit ve sansasyon aracına dönüşür. Şişli ve Beyoğlu bölgesindeki apartmanların, hanların ve konakların kapılarında bu logoların sayısı git gide artar. Daha sonra M&M adını verdiği özel bir müzede başarılarını sergilemeye başlar.

Matild Manukyan'ın onlarca yıl süren vergi rekortmenliği onun devlet başkanlarından, başbakanlara ve büyükelçilere uzanan çok geniş bir protokol tarafından kabul görmesini sağlamıştır. Ancak bu da onun açısından ikircikli, bir o kadar belirsiz bir ön kabuldür. Birileri, onu, devletin ağzına bal çalan bir ahlaksız olmakla suçlamayı hiç bırakmaz. 1995 yılında (daha sonra şoförüne yönelik olduğu söylenen) ciddi bir saldırıyla yaralanır. Zamanla, küçük yaşta kız ve/veya vesikasız kadın çalıştırdığı iddiasıyla ani polis baskınlarının hedefi olur ve tutuklanmalar yaşar. Garip bir hayattır onunki; onu ödüllendiren ve cezalandıran aynı devletin kurumları arasında yıllar yılı adeta mekik dokuyarak geçer…

"İbadette ve ticarette gizlilik esastır" diyerek kendisine uzatılan mikrofonlara pek az konuşur. Konuşsa da, zaten onu ne zaman tanımak isteyip ne zaman inkâr edebileceğini kendisinin dahi kestiremediği bir ortamda belli ki söyleyecek çok az şeyi vardır.  

Hâlâ büyük bir sır

Tarih 17 Şubat 2001'e geldiğinde, Şişli'deki evinde sessizce hayata gözlerini yumar Manukyan. Bu bir dönemin sonudur artık. Türkiye'de ne öncesi ne de sonrası olmuş bir kimliğin, deyim yerinde ise 'Doğu Roma Patroniçeliği Devri'nin son günüdür bu. 21 Şubat 2001 tarihinde Beyoğlu'ndaki Surp Yerrortutyun (Üç Horan) Ermeni Kilisesi'nde düzenlenen törenin ardından Şişli Ermeni Mezarlığı'nda toprağa verilir. Cenaze törenine aile yakınları ve çok sayıda kişi katılır. Ancak devlet erbabı bu törende pek görülmez. Medya konuyu kısa haberlerle geçer. Bir iş kadını ve bir vergi rekortmeninin ölümü adeta 'alacağımızı aldık' gibi bir mantık ile bertaraf edilir. Manukyan, kendi hayatını anlatması beklenen senaryonun gördüğünden çok daha az bir ilgi görerek ayrılır buralardan. Onun kim olduğu ve 87 yıl boyunca gerçekte ne yapıp ettiği, kimler ile ilişki içerisinde bulunduğu, hafızasında nelerin yüklü olduğu hâlâ büyük bir sır ve bir tabudur. Tek başına omuzladığı kimliğinin biricik bilgisidir bu. Bir toplumda, o toplumun en marjinal değerlerini kullanarak var olabilmenin kabul görebilmenin bilgisi(zliği) onunla birlikte aramızdan göçüp gider.

Ölümünün ardından evlerinin tümü kapanır. İstanbul'da hayat kadınları hâlâ vardır. Hatta Manukyan'a yöneltilen suçlamaların aksine, 2000'li yılların ardından seks işçiliğinin koşulları hiç olmadığı kadar alt seviyelere inmiş ve hayat kadınlarının sayısı katlanarak artmıştır. Dillere destan büyük mirasın yönetimi oğlu Kerovpe Çilingir'e kalır. Amerikan kültürü ile yetişmiş bu genç birey annesinin mesleki mirasını omuzlamayı hiç düşünmez. Manukyan adı bir efsane gibi insanlar arasında fısıldanmaya devam eder. Fahişelik ise; dünyanın en eski mesleği olarak ve belki yüzyıllar sonra mitolojik bir figür gibi anılacak olan Matild Manukyan'ın bu coğrafyaya iffeti ile anlattığı çok özel bir sır biçiminde aramızda yaşamaktadır…