Artçı'nın Bakışı: 5. Bakış

-
Aa
+
a
a
a

Artçı'ya yakışanı da, herhalde arkadaki güvenli alanda (sağlanabilmişse) gezip tozmaktır. Bu alanlardan belki de en önemlisi, Söke'de Şehir Kulübü idi benim için. Bildiğim kadarıyla diğer benzer yapıdaki kasabalarda da bu mekânın adı nedense Şehir Kulübü'dür. Belki de bütün kasabaların günün birinde il olma umudunun eşrafın yüreğindeki  ifadesi... Yıllar öncesinden söz ediyoruz tabii. Son durumları pek bilmiyorum.  Benzer işlevleri artık şuralılar-buralılar derneği lokalleri görmeye başladı sanki. Kuşkusuz müdavim profili tamamen değişmiş olarak!..

 

Oysa, 70'li yıllarda Söke Parkı'nın bir köşesindeki kulüp harikaydı. (İtiraf etmeliyim ki, memleketin en zengin kasabası Ayvalık Kulübü'nü gördüğümde, Briç oynayanların çokluğuna hafif  bir kıskançlıkla bakmıştım.)

 

Her neyse, benim satranç öğrendiğim yer ne de olsa , küçük amcamın önderliğinde Söke Şehir Kulübü'ydü...Satranç dediysem yanlış anlaşılmasın; on iki-on üç yaşlarımdaydım ve amcamın oyunlarını seyrederek öğreniyordum. Zaten  burada oynanan resmen "hızlı oyun" denen tarzdı, ama saatsiz!. Satranç saatleri, ne işe yaradıkları pek anlaşılmayan büyük  "lambri" lerin bir köşesinde duruyordu ve hiçbir oyuncu (benden başka) dönüp bakmıyordu. Saatler adeta onların beyinlerindeydi ve bir parti on beş dakikayı zor aşıyordu. Briç oynayanlar da az değildi ama, onlar da, en iyisini yapmak yerine, (kimin nasıl oynadığını adları gibi bildiklerinden) üç sanzatuluk eli iki trefle bağlayıp kahkahayı patlatıyordu. Konken ve tavlaya ise pek itibar edilmediğini anımsıyorum. Ne de olsa serde  "kalburüstü"lük var. Belediye meclis üyeliği, avukatlık, ilçe tarım, tapuculuk vesaire... 

 

Bu "yapısal ilişkilerde", işler tıkır tıkır yürürdü. Biraz abartarak, Sulh Hukuk Hakimi'ne veraset  ilamını, notere vekaletnamenizi orada imzalatabilirdiniz. Günler, bürokrasinin sıkıcı gel-gitlerinden uzak olduğu gibi, özellikle kış aylarında kulüp dışı hobilere de ayrılabilirdi. Tarım ekonomili kasabalarda –kaç kasaba hâlâ öyle değil ki- kış ayları tam bir aylaklık ve "kendin ol" aylarıdır. Örnekse, küçük amcamın satranç oynamak ve şiir yazmak dışında, resim, heykel, belediye başkan adaylığı, belediye meclisi üyeliği, CHP ilçe başkanlığı, lise yaptırma, Atatürk heykeli diktirme dernekleri başkanlığı, Parti Kurultay üyesi olarak İnönü'yü devirip Ecevit'i seçtirmek gibi hobileri vardı. Ortanca amcam ise, İzmir Tenis Kulübü'nün yeşil çuhalı salonlarını, İzmir Palas'ın leziz yemeklerini, Söke civarında çıkılan ve günlerce süren safarivari av partilerini tercih ederdi. Büyük amcamın, şu günlerde herhalde artık paha biçilmez durumda olan, silah, motosiklet ve oyuncak tren koleksiyonu ise, o günlerde benim için ara sıra girilen kutsal bir mabet gibiydi.

 

Bréde ve Montesquieu Baronu Charles-Louis De Secondat'ya tekrar döneceğiz tabii bu durumda. Kanunların Ruhu ve Kuvvetler Ayrımı ilkesinin neden Paris'in göbeğinde değil de Bréde kasabasında şekillendiğine değinmek için.

Devamını okumak için tıklayın.

Artçı'nın Bakışı IV: Feodaliteye Övgü

Artçı'nın Bakışı III

Artçı'nın Bakışı II:"Felsefeyi Bırakın"

Artçı'nın Bakışı I: Akçakaya'dan Strasbourg'a