Aralık 2003

-
Aa
+
a
a
a

"Bize okulda öğrettikleri şuydu: Komünizm diktatörlüğe götürür; kapitalizm de demokrasiye. Ama, Bush yönetiminden gördüğümüz, ikinci önermenin her zaman doğru olmadığı. Serbest piyasa bir toplumu demokratikleştirirken, dizginlenmemiş kapitalizm, kaçınılmaz olarak hükûmetin şirketlerin denetimi altına girmesine yol açar... Avrupa'da faşizmin 1930'lardaki yükselişi, şirket gücünün nasıl demokrasinin altını oyacağı konusunda pek çok dersle doludur." Robert F. Kennedy, ABD Doğal Kaynakları Savunma Konseyi sözcülerinden.

Saddam Hüseyin, işgalin başlamasından 9 ay sonra, Aralık’ın ortasında, Tikrit’te, ilk siyasi suikast girişiminin ardından saklandığı yerin 200 metre ötesinde 44 yıl sonra yakalandı. “Örümcek yuvası” diye tanımlanan bir delikte. Korku dolu bir ifadeyle, ağzının içine tutulmuş küçük bir fenerle doktor muayenesinden geçirildiğini gördük. Vatikan sözcülerinden bir piskoposun kınayan ifadesi ile, bir sığırı muayeneden geçiriyormuş gibiydi ABD askeri hekimi. Saddam’ın saçı sakalı birbirine karışmış bir haldeydi. Örümcek yuvasının üstündeki leş gibi “sığınak”ta ise biraz çikolata, biraz sucuk ve kirli çamaşırlar bulundu. Elinin altında bir tabanca ve 750 bin dolar bulunuyordu. Tabancayı, kendi dahil, kimseye çevirmemiş ya da çevirememişti. 750 bin dolar artık işine yaramayacaktı. Kendisi için konan 25 milyon dolarlık ödülün ise kimin işine yarayacağı belli değildi. Amerikalı yetkililer, Saddam Hüseyin’in yerinin yakınlarından alınan istihbarat sayesinde tespit edildiğini belirtiyorlardı.

Saddam Hüseyin’in yakalanmasının ardından Irak’ın çeşitli kentlerinde sevinç gösterileri vardı, Başkan Bush, büyük bir zafer kazanıldığını söylüyor, piyasalar da –alışıldık deyimle– coşuyordu. Eski Irak liderinin perişan bir halde ele geçmesinin ardından ABD güçleri de Irak direnişine karşı, Nazilerden esinlenen adlar takılan büyük bir operasyonlar zinciri başlatmıştı. Devrik liderin nerede, kimlerce, nasıl yargılanacağı büyük bir sorun olabilirdi; başta Rumsfeld olmak üzere pek çok önemli ABD ve Batı yetkilisi ile sayısız ekonomik, askeri bağı vardı onun çünkü. Ünlü Ortadoğu muhabiri Fisk’in deyişiyle önce I2 yıl boyunca Batı’nın has adamı, sonraki 12 yıl boyunca da can düşmanı olmuş bu adamın bize anlatacakları ürkütücü olabilirdi. Uluslararası mahkemelerin yargı yetkisini asla kabul etmeyen ABD, Saddam’ın “dünya derin devleti” ile olan bağlarını dünya mahkemelerinde anlatması halinde, derin devletin başı olarak kendini zor durumda bulabilirdi.

Saddam’ın yakalanması, Bush’un seçim şansını yükseltebilirdi, ama seçime daha 11 ay vardı, neler olur belli değildi... Bir de, o yakalandıktan sonra, Irak’ta direniş ve isyan azalmamış, artmıştı, o da iyiye işaret değildi. 

Irak’ta, Hüseyin’in yakalandığı güne kadar, sadece Aralık ayı içinde meydana gelen saldırılarda 7 İspanyol subay, 2 Japon diplomat ve 2 Koreli işadamı öldürülmüş; umutsuz ve aç bir grup insan, cinnet içinde, öldürülenlerin cesetleri tekmelenmiş, çiğnenmişti. ABD’nin Demir Pençe, Demir Çekiç, Demir Adalet operasyonları ay sonuna kadar sürecek, ancak Bağdat’ın merkezindeki otellere, Batılı merkezlere yönelik saldırıları, Saddam Hüseyin ele geçtikten sonra da, önlemek mümkün olmayacaktı. “Bayanlar ve Baylar, onu enseledik!” diyen Bağdat Valisi Bremer, bu açıklamasından iki hafta sonra, kendisine yönelik suikast saldırısından, aracının zırhının kalınlığı sayesinde kurtulduğunu da açıklayacaktı.

Aralık ayında, Başkan Bush, yeni nesil nükleer silahlarla ilgili araştırmalara milyonlarca dolarlık bütçe ayrılmasını öngören bir yasayı imzalarken bir gelişmeye fazlasıyla sıkıldı: Halliburton şirketi, Irak’taki Amerika birliklerine rayicin iki katı pahalı benzin satmakla suçlanıyordu. Bir dönem, ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney tarafından yönetilmiş olan ve halihazırda da Cheney’e yılda 1 milyon dolar ücret ödemeye devam eden Halliburton, Kuveyt’ten Irak’a benzin taşınmasına yönelik bir ihaleyi kazanmıştı. Esasen, Irak, bir bütün olarak belki de dünya tarihinin gördüğü en büyük özelleştirme ve satış operasyonuna tabi tutulmuş, ihaleler yalnızca ABD ve onunla işgale ortak olan ülkelerin şirketlerine verilmişti.Bu arada, 2003 sona ererken ABD, AB’nin ve Japonya’nın yaptırım uygulamaya başlamaları üzerine, çelik ithalatındaki gümrük duvarını 20 yıldan sonra kaldırmaya karar vermişti.

Ortadoğu’da, İsrail Başbakanı Şaron, Batı Şeria’da inşa edilen güvenlik duvarının yapımını hızlandıracağını söylemiş, BM ise Genel Kurul’da duvarın Uluslararası Adalet Divanı’nda tartışılmasını istemişti. Öte yandan, İsviçre’nin Cenevre kentinde biraraya gelen bir grup İsrailli ve Filistinli muhalif ise gayrıresmi bir barış belgesi açıklamışlardı. İki tarafın da önemli tavizler vermesini öngören belgede, bir Filistin devleti kurulması karşılığında, Yahudi yerleşim birimlerinin büyük bir bölümünün boşaltılması öngörülüyordu. Aynı günlerde, Filistinli gruplar İsrail ile bir defa daha sınırlı ateşkes ilan edilmesi konusunda anlaşamadılar. Filistin kasabalarına İsrail’in baskınları da devam ediyordu.

Aralık’ta iki büyük patlama haberi de Rusya’dan geldi. Çeçenistan sınırı yakınlarında bir yolcu trenine yönelik intihar saldırısında, yaklaşık 40 kişi hayatını kaybetmişti. El Cezire televizyonu, intihar bombacısının, Çeçen komutan Şamil Basayev’in, eşleri Ruslar tarafından öldürülen Çeçen kadınlardan oluşturduğu grubun üyesi olduğunu öne sürdü.

Rusya’da Parlamento’nun alt kanadı Duma için yapılan seçimlerde, Devlet Başkanı Vladimir Putin’i destekleyen Birleşik Rusya Partisi, açık farkla, ilk sırada yer alırken bu kez Moskova Kızıl Meydan’da bir intihar saldırısı meydana geldi. Saldırının gerçekleştiği yere bakılırsa bu kez hedefin doğrudan Parlamento binası olduğu ifade ediliyordu.

Aralık ayında KKTC’de seçimler vardı ve seçimler, aslında Annan Planı için bir referandum olma özelliği taşıdığından çok önemliydi. Kıbrıs’ta, Annan Planı’nın KKTC’yi yok etmek anlamına geleceğini söyleyen iktidar partileri ile uluslararası hukuk çerçevesinde tanınmak için Annan Planı’nın görüşme zemini olarak kabul edilmesi gerektiğini söyleyen muhalefet ciddi bir çekişme içindeydi. Avrupa Birliği bünyesinden aktarılan görüşlerde, Kıbrıs’ta çözümün Türkiye’nin adaylığını kolaylaştıracağı, dolayısıyla Annan Planı’nın dikkate alınması gerektiği ifade ediliyor, buna karşılık olarak da Cumhuriyet’i tehlikede gören Cumhurbaşkanı Denktaş, tarafsız konumunu bir kenara bırakarak meydanlara iniyor ve Annan Planı’nın sakıncalarını anlatıyordu. O günlerde, AKP Hükûmetinin, Luizidu davasıyla ilgili 1 milyon 120 bin avroluk tazminâtı ödemesi, bir sinyal olarak değerlendirildi. Türkiye, Kıbrıs seçimlerinden önce uluslararası hukukun kararını benimsediğini gösteriyordu.Kıbrıs seçimlerini muhalefet birkaç puan farkla kazanmış olsa da iktidar partileriyle muhalefet partilerinin Meclis’te sandalyeleri eşit paylaştığını söylemek daha doğruydu. KKTC halkı, bir bütün olarak statükodan hoşnut değildi.

Asıl önemli olan, muhalefetin oylarını kaydadeğer oranda, yaklaşık üç kat, arttırması, iktidar partilerinin önemli oranda oy kaybına uğraması ve bunun da KKTC’de özellikle genç kesimin dünyadan yalıtılmış olmaya artık dayanamadığını göstermesiydi. Çok geçmeden, ‘erken seçim’ tartışmaları da gündeme geldi.

Ay sonuna doğru, İtalya’nın simgesi haline gelmiş gıda şirketi Parmalat’ın muhasebe hesaplarında yolsuzluk yapıldığı ve şirketin borcunu ödeyemez durumda olduğu mahkeme tarafından tespit edildi. 10 milyar dolara ulaşması beklenen büyük açığıyla, Parmalat da İtalya’nın Enron’uydu. Bunlar olurken, Türkiye’de, Meclis Genel Kurulu, eski Başbakan Mesut Yılmaz ile 5 eski bakan hakkında, Türkbank ihalesinde yolsuzluk iddiaları yüzünden soruşturma komisyonu kurulmasına karar veriyordu. Ayrıca, eski bakanlar Hüsametin Özkan ile Recep Önal hakkında, Halk Bankası’nın zarar etmesine yol açtıkları ve Cumhur Ersümer ile Zeki Çakan hakkında da doğal gaz alımlarında yolsuzluk gerekçeleriyle önergeler verilmişti. AKP hükûmetinin yolsuzluk defterlerini aralayacak olması memnuniyetle karşılansa da Meclis Araştırma Komisyonu’nda, AKP milletvekillerinin oyuyla “dokunulmazlıklara dokunulmaması”nın kararlaştırılması ve buna gerekçe olarak da yargıya güvenin az olmasının gösterilmesi en azından hayretle karşılandı. Üstelik, Meclis Dokunulmazlıkları Araştırma Komisyonu Başkanı Hüsrev Kutlu, farklı düşünüyor; “dokunulmazlığın kaldırılması durumunda yargının daha da güçleneceği gerçektir,” diyordu.

O günlerde, Yargıtay, ünlü ‘kayıp trilyon’ davasında, kapatılan Refah Partisi’nin Genel Başkanı Necmettin Erbakan’a “özel belgede sahtecilik” suçundan verilen, 2 yıl 4 ay hapis cezasını oybirliğiyle onaylamıştı. 77 yaşındaki Erbakan’ın yıl biterken hapse girmesini, bir tıbbi heyet raporu bir yıllığına engelleyecekti.

2003 yılının son günlerine, Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac sayesinde, büyük bir tartışmayla geldik. Chirac, Fransa’da, “öğrencilerin okulda belirgin dini semboller taşımasını yasaklayan bir yasa”yı kabul etmişti. Öğrencilerin okulda türban ya da kippa takmalarını ya da haç taşımalarını yasaklayan yasa üniversiteleri ve kamuya açık yerleri kapsamıyordu, ama hem Türkiye’deki hassasiyet, hem de Avrupa’nın liberalizm ve demokrasi anlayışının yeniden sorgulanmaya başlaması konuyu başlıbaşına sıcak bir mesele haline getiriyordu.Öte yandan, AB liderlerinin Brüksel zirvesi de tam anlamıyla başarısızlıkla, hatta fiyasko sonuçlanmış; AB Anayasa Taslağı hakkındaki görüşmeler tıkanıp kalmıştı. Polonya ile İspanya, kalabalık nüfuslu ülkelere daha çok söz hakkı sağlayacağı gerekçesiyle, taslaktaki oylama sistemine kesinlikle karşı çıkmışlardı. Rumsfeld’in terimiyle “eski Avrupa ve yeni Avrupa” diye ikiye ayrılan ihtiyar kıt’anın, ayrıca “iki vitesli” bir kıta mı olacağı sorusu sorulmaya başladı.

Türkiye’nin sporda kötü haberi, futbol hüsranı, Milli takımın Estonya’ya elenip Avrupa Şampiyonası dışında kalması, Beşiktaş ve Galatasaray takımlarının da Şampiyonlar Ligi ilk turundan ileri gidememesi ile ortaya çıktı; Gaziantep ve Gençlerbirliği’nin başarıları hüsranı ancak kısmen giderebilecekti.

İyi haberse, ülkede ekonomik programın genel olarak iyi bir tablo çizmekte olmasıydı. 2004’e girerken 8 kritik noktaya dikkat ederek ihtiyatlı iyimserliğe devam ediyorduk.

Ülkesindeki tartışmalı seçimler ve yaşayıp yaşamadığıyla ilgili sayısız iddiadan sonra, tedavi gördüğü ABD’de yaşamını yitirdiği kesinleşen, eski Azerbaycan Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev, Bakü’de toprağa verilmişti. Aliyev’in cenaze töreninde yaklaşık 1 milyon kişi vardı. Törene büyük bir heyetle katılan Başbakan Erdoğan’ın, döndükten kısa bir süre sonra, bir holding bünyesi içinde Cola Turca da dahil bir dizi meşrubat dağıtımını üstlenen yeni bir şirkete ortak olduğu açıklandı.

Yılın son günlerinde felaket ve korku haberleri birbirini kovaladı. Antalya’yı sel aldı. İran’da İslamiyetten de Hazreti İsa’dan da önce kurulmuş kadim Bem şehrinde bir deprem onbinlerce insanın kerpiç evlerini o insanların başına yıktı. ABD’de teröre karşı Turuncu alarm verildi ve dörtbir yanı terör korkusu sardı. “Deli dana” hastalığına yakalandığı resmen açıklanan tek bir inek, ABD’nin o muazzam et endüstrisini ve hatta onun dev ekonomisini sarsıntıya uğratacak gibi oldu. Pakistan liderine 11 gün içinde kıl payı kurtulduğu iki ölümcül suikast yapıldı. Şiilerin kutsal kenti Kerbela’da yapılan saldırılarda, çeşitli ülkelerden 18 asker öldü. Bush’un gemide zafer ilânından sonra resmi rakamlara göre, öldürülen Amerikan askerlerinin sayısı 300’e ulaştı, ilk bombardımandan itibaren öldürülenlerin sayısı ise 500’e yaklaştı, 2003 yılında dünyada 83, Irak’ta 18 gazeteci öldürüldü... Savaşın esas sebebi olduğu söylenen kitle imha silâhları bulunamadı. Blair Noel gecesi İngiliz askerlerine bunların bulunduğunu söyledi, ama Bremer bu bir balon dedi, galiba o doğru söylüyordu... Irak’ta işgalin dokuzuncu ayı biterken elektrik, benzin ve sivillere para da bulunamıyordu.İsrail, güvenlik gerekçeleriyle bir “ihtilâttan men” kararı aldı; yani işgal altında tuttuğu Filistin topraklarını dünyaya “kapattı”, Bir başka kapatma kararı da yılın kendisinden geldi: 2003 yılı, beklenen rekoru kıramadıysa da, ilk gelen verilere göre, yeryüzünde yaşanmış en sıcak üçüncü yıl olarak mevsimi başarıyla kapattı.

Senenin sonunda, korkunç Bem depremindeki ölümler ve doğumla ilgili bir haber kalmıştı kulağımızda:Amerika’da, yumurtayı dölleyebilen, yapay sperm üretilmişti.

Ve bir de, çok karmaşık bir teknikle, kâinatın doğumunun, Big Bang’in sesi, 14 milyar yıl önceki hali ile kurgulanmış ve kaydedilmişti.

Devamı seneye...