Adalet Olmadan Ortadoğu Barışı Mümkün Değil

-
Aa
+
a
a
a

9 Şubat 2005The Independent

Böylece, Filistinliler İsrail'i işgal etmekten vazgeçecekler. Artık hiçbir Filistin tankı Hayfa ve Tel Aviv'e giderken yollarına çıkanı ezip geçmeyecek. Artık hiçbir Filistin F-18 uçağı İsrail yerleşim bölgelerini bombalamayacak. Artık hiçbir Filistin Apache helikopteri İsrail askeri liderlerine yönelik "hedefi vurma" eylemi yapmayacak, yani cinayet işlemeyecek.

İsrailliler Filistinlilere yönelik tüm "askeri operasyonlari" sona erdirmeye söz verirken Filistinliler İsraillilere yönelik tüm "şiddet fiillerini" durdurmaya söz verdi. O zaman, işte bu kadar! Günümüzün barışı.

Dün Sharm el-Sheikh'deki fantezi dünyasına bir Marslı, hatta iyi eğitimli bir Marslı iniş yapmış olsaydı, duyduklarından çıkaracağı anlam buydu. Filistinliler "şiddet" uyguluyorlar, İsrailliler de "masum" operasyonlar düzenliyorlar. Filistin "şiddeti" - ya da 11 Eylül 2001 damgasını taşıdığı için daha popüler olan tabirle "terör ve şiddeti" nihayet sona erdi. Lübnanlı bir yakın arkadaşa, Yasser Arafat'tan farklı olduğunu göstermek için takım elbise ve kravat giydiğini söyleyen Mahmud Abbas tüm bunları kabullendi. Bir tek "Kimler, kimlerin evini işgal ediyor?" sorusunun cevabı hâlâ bir muamma.

Ak saçları ve bilgeliğin yükünü omuzlarında taşıyormuş görüntüsüyle, Mahmud Abbas bu iş için biçilmiş kaftandı. Oslo Anlaşması'nı yazan, 1000 sayfa boyunca bir kez olsun "işgal" kelimesini kullanmamış olan ve İsrailin Filistin topraklarından "geri çekilmesi" yerine "yeniden yerleştirme"den söz eden Abbas'ın aynı kişi olduğunu unutmak zorundaydık.

Dün hiç kimse işgalden bahsetmedi. "Seks" gibi, "işgal" de tarih yazılırken sansüre uğradı. Her zamanki gibi – Oslo'daki gibi- gerçek meseleler ileri bir tarihe ertelendi. Mülteciler, "geri dönme hakkı", Doğu Kudüs'ün Filistin'in başkenti olması gibi konular mı? Onlarla sonra ilgileniriz.

Edward Said'in o yakıcı sesine hiç bu kadar ihtiyaç duymamıştık. Elbette, dün yerleşimler – Arap topraklarındaki sadece Yahudiler için Yahudi kolonileri- hiç tartışılmadı. Doğu Kudüs de. 1948 mültecilerinin "geri dönüş hakkı" da. Bunlar, dün İsraillilerin "gerçekçi olmayan hayaller" olarak tanımladıkları konulardı.

Tüm bunlar "sonra" tartışılacak –Abbas'ın ümitsiz Oslo Anlaşması'ndan sonra da olacağı sanıldığı gibi. Savaşın gerçek sebeplerini ertelediğiniz sürece sorun yok. "4.000 kişinin ölümüne sebep olan 'şiddetin sonu', dün söylenen tek şey buydu; tabii denklemin en önemli kısmı ağıza alınmadı: ölenlerin üçte ikisi Filistinlilerdi. Barış, barış, barış. Sanki terörizm, terörizm, terörizm gibiydi. Adeta bir süpermarketten gidip satın alabileceğimiz bir şey gibi. Keşke.

Eninde sonunda, konu buydu. İsrailliler Batı Şeria'daki devasa yerleşimleri –Kudüs'ü kuşatanlar de dahil-  kapatacaklar mı? Dün bundan hiç söz edilmedi. Filistinlilerin Batı Şeria'sındaki, sadece ve sadece Yahudiler için olan Yahudi yerleşimlerini genişletmeyi durduracaklar mı? Dün bundan hiç söz edilmedi. Filistinlilerin Doğu Kudüs'ü başkent yapmalarına izin verecekler mi? Dün bundan hiç söz edilmedi. Filistinliler, bu verilmeyen sözler karşılığında,  gerçekten İntifada'yı ve öldürücü intihar bombalarını sona erdirecek mi?

Yabancı işgali altında yapılan Irak seçimleri gibi, İsrail-Filistin görüşmeleri de tarihiydi çünkü "tarihi"ydi. ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, Filistinlileri "şiddeti kontrol altında tutmaları" gerektiği konusunda "uyardı" ama her zamanki gibi İsrail ordusunun şiddetinin "kontrol altında tutulması" ile ilgili her hangi bir talepte bulunmadı.

Çünkü denklemin olmazsa olmazı, Filistinlilerin suçlu olduğuydu. "Şiddet kullanan" taraf Filistinlilerdi – bu yüzden İsraillilerden sadece "operasyonları" durdurması istenirken, Filistinlilerin "şiddeti" sona erdirmesi için kulakları çekildi. Anlaşılan Filistinliler genetik olarak şiddete yatkın. İsrailliler genetik olarak yasalara saygılı; onlar "operasyon" yapıyor. Mahmut Abbas tüm bu saçmalığa razı oldu.

Tüm bunlar, dünün olayları haber yapılırken bariz olarak görülüyordu. CNN, önerilenin "tüm şiddetin sona ermesi" olduğunu söyledi. Sanki işgal ve yasadışı kolonizasyon bir şiddet biçimi değilmiş gibi. Amerika'nın Associated Press Haber Ajansı, yüreksizce, "şimdilik İsrail güvenliğinin kontrolü altında olmaya devam edecek şehirlerden" söz etti – bir başka deyişle, İsrail işgali altında olacak şehirlerden; ama okurlarına bunu böyle söylemeyecekler elbette.

Yani Mahmud Abbas, Filistin'in Hamid Karzai'si olacak; Krazai'nin yeşil entarisi yerine kravatıyla Filistin'deki yeni "adamımız", Condoleezza Rice'in mezarını ziyaret etmemeyi becerdiği Yasser Arafat'ın kirini yıkayan "tsunami". Ama büyük tuzaklar hâlâ duruyor: Doğu Kudüs, İsrail yerleşimleri ve 1948 Filistinlilerinin kaybettikleri evlerine "geri dönme hakkı".

Eğer, dünkü Sharm El-Sheikh "barışçıları" gibi alkış tutacaksak, bu büyük adaletsizlikleri şimdi çözümlemediğimiz takdirde, bu yeni "barıştırma" gayretinin de Oslo kadar kanlı olacağı kesin. Mahmud Abbas'a sorun, o ilk ölümcül anlaşmanın yazarı oydu.

Çeviren: Özlem Dalkıran

Bu konuyla ilgili diğer yazıları Filistin-İsrail dosyamızda bulabilirsiniz.