24 Nisan 1915'te ne olmuştu?

-
Aa
+
a
a
a

Açık Gazete’de 24 Nisan 1915’te olanları bir kez daha hatırlamak, hatırlatmak istedik. 24 Nisan 1915 bundan 97 yıl önce, İstanbul’daki Ermeni cemaatinin önde gelenlerinin, aydınlarının tutuklanıp, Çankırı ve Ayaş’a doğru tehcir edilmesinin tarihi. Bu ilk kafilenin ardından, 27 Mayıs’ta çıkarılan geçici kanunla tehcir resmileşti ve Anadolu’da yaşayan yüzbinlerce Ermeni, çoluk çocuk, genç, yaşlı demeden yollara sürüldü. Evin erkekleri öldürüldü, yaşlı, çocuk ve kadınların pek çoğu yollarda, açlık ve hastalıktan can verdi.

Irkçılığa ve Milliyetçiliğe Dur De girişiminin basın açıklamasında söylediği gibi: “24 Nisan bir kin günü değil. Bir küfür günü de değil. Gelin, önce o gün ne oldu, onu paylaşalım. 24 Nisan’da 19:15’te Taksim’de geçmişteki bu büyük acıya ortak bir yasla sahip çıkalım. Ve bir kez de ortak yastan çıkan umutta buluşalım.”

Dinlemek için:

İndirmek için: mp3, 39.7 Mb.

Ayrıca bugün Açık Gazete’de Ufuk Turu’nda Ahmet İnsel’le de 24 Nisan’ı konuştuk.

Dinlemek için:

İndirmek için: mp3, 25.3 Mb.

24 Nisan 2012 tarihinde Açık Radyo’da Açık Gazete programında yayınlanmıştır.

Açık Gazete’nin ve Ufuk Turu’nun podcast servisine ulaşmak için tıklayın.

***

Irkçılığa ve Milliyetçiliğe Dur De’nin çağrısı:

24 Nisan bir kin günü değil. Bir küfür günü de değil. Gelin, önce o gün ne oldu, onu paylaşalım.

1915 yılının o gününde Anadolu’nun en eski halklarından Ermenilerin 250 kadar aydını apar topar evlerinden alınıp Çankırı ve Ayaş’a, dönüşü olmayan bir yola sürüldü. Mebusu, doktoru, çevirmeni, öğretmeni, gazetecisi, yazarı, sanatçısı bütün bu insanlar bir halkın sesiydi. Meşrutiyet sonrasının özgür ve eşit günlerine inanmıştı. Düşleri, dönüşsüz yollarda kendileriyle birlikte kayboldu gitti.

Sesini yitiren bir toplumun başka neyi kalır ki geriye? Çoluk çocuk, genç yaşlı kafilelerle Ermeni halkı Anadolu’nun dört bir bucağından çöllere sürüldü. Evin erkekleri öldürüldü, kiliseler, okullar harabeye döndü. Mal mülk el değiştirdi. O korkunç soykırımın sonunda Ermenilerin varlığından geriye sadece yasaklı fısıltılar kaldı.

Susulunca unutulmadı ama. İnkâr edildikçe yok olmadı. Aksine yara iltihaba döndü, çözümsüzlükte kemikleşti. Birçok vicdanlı Müslüman ellerinden geldiğince Ermeni komşularını kurtarmaya çalıştıysa da Anadolu’daki tahribat kalanlar için büyük oldu. Bu topraklar bir daha iflah olmadı.

Ömrünü Anadolu halklarının barışına adayan ve bu uğurda canından olan Hrant Dink, yarayı sarmanın gereğini hatırlatmış, “Bugün hâlâ unutmayı savunanlar, aslında sadece geçmişten değil, gelecekten korkanlardır. Unutulmamış geçmiş, geleceğin de teminatıdır” demişti. Bir de hayali vardı:  “Bir 24 Nisan’da bu topraklarda hep birlikte tüm bu insanları hatırlamak, ruhları şad etmek, acıda ortaklaşarak sevinçler üretebilmek, yalnızca Ermeni halkının duyduğu ıstırabı dindirmekle kalmayacak, Türkiye’nin de demokratikleşmesinin ta kendisi olacaktır.”

Geleceğimiz için el ele yapabileceklerimiz var. Gelin, bu 24 Nisan’da meydanları dolduralım. Geçmişteki bu büyük acıya ortak bir yasla sahip çıkalım. Ve bir kez de ortak yastan çıkan umutta buluşalım: 24 Nisan, 19:15’te, Taksim’de...

 ***

MazlumDer'in "Devletin ve Bu Coğrafya İnsanının Artık Ermeni Tehciri Gerçekliğiyle Yüzleşmesi ve Helalleşmesi Gerekir" başlıklı açıklamasını okuyun.

***

Hrant Dink’in 23 Nisan 1996 tarihinde Agos gazetesinde yayımlanan yazısı:

23,5 Nisan

Hrant Dink23 Nisan 1996Agos

Sancılı on yıllardan çıkmış ulusun tarihinde çok önemli bir akgündür 23 Nisan. "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" düsturunun meclis salonuna perçinlendiği gündür. Ve böyle bir günün "yaşam" denilen çocuğa ve geleceğe akıtılan mirasıdır. Türk Ulusu'nun belki de en akıllıca yaptığı öngörünün tarihidir. "Gelecek" ve "çocuk" ne de güzel buluşturulmuştur öyle. Ve de ne ustaca bir değerlendirmedir yıllar sonra 23 Nisan'ı sadece Türkiye ile sınırlı tutmayıp bütün dünyanın çocuklarıyla paylaşma düşüncesi. Türk çocuklarına da dünya çocuklarına da kutlu olsun.

 

Yeryüzünün dört bir yanına "savrulmuş" Ermeni Ulusu'nun tarihinde çok önemli bir karagündür 24 Nisan. Üç-beş Ermeni yan yana gelmeye görsünler. Alırlar ellerine pankartları dökülürler sokaklara hemen. Nedir bütün bunların sebebi, niçin yollara düşer bu insanlar 24 Nisan'da? Tarih, 24 Nisan 1915'in şafak vakti. Özellikle İstanbul'daki Ermeni aydınları, yazarlar, sanatçılar, öğretmenler, avukatlar, doktorlar, mebuslar teker teker alınırlar evlerinden. Götürülürler... ve bir daha da geri dönmezler. İşte, birkaç gün sonra bütün Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde gerçekleştirilen "Tarihsel Ermeni Dramı"nın başlangıcıdır bu tarih.

 

Kim nasıl anlayabilir bunu bilemiyorum, ama hem Ermeni olmak, hem Türkiyeli; hem 23 Nisan'ı yaşamak bütün coşkusuyla ve ertesi günün bir parçası olmak bütün hüznüyle. Kaç insan bu ikilemi yaşıyordur şu yeryüzünde? Ne anlaması kolay ne de anlatması.

 

Dilerim kimse de yaşamasın bu ikilemi bir daha. 23 Nisan nasıl daha bir coşkuyla yaşanır? 24 Nisan nasıl hafızalardan sildirilir? Bütün bunlar çözümsüz sorular değil aslında. 23 Nisan bütün çocukların olacaksa eğer ben derim Ermenistanlı çocukların da olsun bir biçimiyle. Çağırın onları da bu kutlamalara. Barıştırın çocukları birbirleriyle, tanıştırın. Sadece 23 Nisan da olmasın 24 Nisan'ı da katın içine. Daha da uzasın o günler, bütün nisanı katın, bütün baharı katın. Hadi siz beceremiyorsunuz diyelim, varolan kinler engel buna. Bırakın bari dünyayı çocuklara, onlar bu işi halleder, yeter ki engel olmayın siz.

 

Bir başka severim 23 Nisan'ları. Hem, bizim de hanımla evlendiğimiz gündür aynı zamanda. Gerdeğe girişimiz de 23 Nisan'ı 24 Nisan'a bağlayan geceye rastlar. İlk çocuğumuza can verdiğimiz andır o. Ne 23 ne de 24 Nisan. 23,5 Nisan'dır belki de o an.