Suç örgütü ilan edilen Altın Şafak üzerine Foti Benlisoy’la söyleşi

-
Aa
+
a
a
a

Açık Gazete’ye konuk olan yazar Foti Benlisoy, geçen hafta mahkeme tarafından suç örgütü ilan edilen Altın Şafak örgütü hakkında alınan bu kararı yorumladı.

Ömer Madra: Günaydın Foti.

Foti Benlisoy: Günaydın merhabalar.

Özdeş Özbay: Günaydın.

ÖM: Evet. Neler olup bittiğini bize birazcık özetlersen seviniriz.

FB: Sizin de bahsettiğiniz bu mahkûmiyet kararı hem Yunan siyasal hayatı açısından hem de daha genel olarak Avrupa siyasal yaşamı açısından ilginç ve çok önemli bir vaka. Hepimizin bildiği gibi, Altın Şafak Örgütü yaklaşık olarak 2010’lu yılların hemen başında çok hızlı bir yükseliş içerisine girdi. Öncesinde, kökü 70’lerin sonlarına 80’lere dayanan bir Neo Nazi örgütü idi Altın Şafak. 2010’lu yıllarla birlikte hızla meclise girdi ve hatta bir ara ülkenin üçüncü partisi haline geldi. Bu tabi Avrupa çapında hatta dünya çapında aşırı sağın ana akımlaşması, aşırı sağın giderek siyasal hayatın bir merkezi parçası haline gelmesinin bir başka örneği olarak düşünülüyordu. Dolayısıyla bu trendin bir örneğiydi. Fakat Yunanistan’da gerçekleşen bu dava süreci ile birlikte, Altın Şafak Örgütü’nün, ülkenin bir parlamenter partisi haline gelmiş bu Nazi örgütünün bir suç örgütü olarak tanımlanması ve buna bağlı olarak da bütün liderlerinin ceza alacak olması çok ilginç. Aslında bir istisna teşkil ediyor. Çünküson 10-15 yıl içerisinde, Avrupa’da faşist örgütlerin -post faşist veya neofaşist örgütlerin- sürekli olarak ana akımlaştığını; siyasal hayatın normal addedilen bir parçası haline geldiği bir süreci takip ettik. Yunanistan’da bu süreç bir kesintiye uğramış oldu. Tabi ki Altın Şafak aşırı sağın tek örgütlenmesi değil ama bir biçimde Altın Şafak’ın normalleşmemiş olması, siyasal hayata katılımının bu şekilde bir suç örgütü sayılarak kesilmiş olması, siyaseten ve hukuken mahkûm edilmiş olması, aslında sadece Yunanistan açısından değil bütün Avrupa açısından çok ilginç bir örnek. Bunun devamı nasıl olacak ilgi çekecek bir soru. 

ÖM: Evet bu ilginç. Bazı şeyler de vardı: mesela dava sırasında Altın Şafak üyelerinin bilgisayarlarından çıkan fotoğraf ve videolarda Nazi sembolleri ve selamları vardı ama bunların mahkemede karnaval görüntüleri olduğunu söylemişler. 

FB: Evet. Aslında Altın Şafak tabi başka Avrupa neofaşist veya post faşist örgütlenmelerine göre Nazi geçmişini çok da gizlemek istemeyen bir örgüt. Son yıllarda her ne kadar kendilerini daha mutedil göstermeye çalışmış olsalar da Nazi sembolleriyle, Nazi sloganlarıyla, Nazi marşlarıyla, eğitim broşürlerinde ya da propaganda malzemelerinde kullandıkları dil ve sembollerle Nazi geçmişine yaptıkları atıfların çok daha aşikâr olduğu bir örgütlenmeydi. Belki uzun uzadıya bir başka tartışma konusu olabilir: bu süreç neden böyle gelişti, Altın Şafak nerede hata yaptı meselesi. Tabi ki en önemli faktör kitle mücadelesi. Anti faşist kitle hareketinin Yunan siyasal iktidarlarını Altın Şafak’a tavır almaya zorlamış olması kuşkusuz en önemli faktördü. Ama bir başka faktör de açıkçası Altın Şafak’ın kendi gücüne, “Yunan derin devlet” içerisindeki bağlantılarına fazla güvenerek ve yükselişinin artık geri döndürülemez olduğuna inanarak stratejik bir hata yapması. Daha ılımlı görünebilecekken Nazi geçmişinden hiç çekinmemesi, tıpkı Nazi Almanyası’na, Weimar Almanyası’na giden süreçte olduğu gibi, sokakları ve meydanları bir paramiliter örgütlenme yoluyla fethedebileceği beklentisi içerisinde kaldı. Bu beklenti anti faşist kitle hareketi ile karşı karşıya kalınca Altın Şafak’ı mahkeme sürecine ve bir suç örgütü olarak mahkûm edilmesine götüren süreci açmış oldu. 

ÖM: Davayı başından beri takip eden avukat Thanasis Kampagiannis’in anlattığına göre 3 saldırı var. Pire’de Mısırlı balıkçılara yapılan ırkçı bir saldırı. PAME isimli sendikaya saldırı. Bütün bu patronlarla Altın Şafak örgütü arasında yapılan telefon görüşmelerinin ortaya çıkarılması, patronların çıkarına bir saldırı o da: o dönem maaşları düşürmek için. Çok ilginç. (Üçüncüsü de Pavlos Fissas cinayeti)

FB: Kesinlikle. Çok çok ilginç. Orada açıkça mahkeme safahatında şey belli oluyor: Altın Şafak’ın Nazi paramiliter örgütlenmesinin adeta o liman bölgesindeki işveren örgütlerinin sendikayı ortadan kaldırmak için nasıl kendilerini devreye soktuğu, bunun karşısında örgütlenmenin ne gibi taleplerinin olduğunu,  oradaki o çıkar ilişkisi işveren örgütünün Nazileri siyasal bir aparata dönüştürmüş olması... Tabi uzun yıllardır, 30’lu yıllardan beri sermaye ile bu tip örgütler arasındaki bu tarz ilişkiler hep tartışılır konuşulur olmuştur. Ama bu mahkeme sürecinde bu ilişkinin adeta fotoğrafları sunulmuş oldu. Bu açıdan da çok ilginçti, evet. 

ÖM: Saldırıların, parti binalarında hazırlık yaparken çektikleri görüntüler, her şey açıkta aslında zaten. Üstelik saldırı öncesi parti liderlerini arayarak onay aldıklarını söylüyor avukat Thanasis. Fakat devlet savcısı bunlara rağmen beraatlarını savunmuş. Denecek fazla bir şey yok aslında.

FB: Bütün Yunan politik nizamı bir anda Altın Şafak’a karşı tavır almış gibi görünüyor sanki. Şöyle bir izlenim de olabilir: başından itibaren Altın Şafak’a herkes karşıydı zaten. E tabi unutmayalım, sağından soluna bütün siyasi partiler başından beri Altın Şafak’ın oluşumunun karşısında durdu gibi bir durum tabi ki söz konusu değil. Tam tersi söz konusu. Özellikle Yunan sağı ile Altın Şafak arasında tabi ki çok ciddi politik farklılıklar olabilir ama kendilerini aynı ailenin parçası olarak görüyorlar. Yunancada “sağ apartman” tabiri vardır. Alt katlarda, bodrumlarda aşırı sağcı faşist örgütlenmeler olur. Üst katlarda, dubleks daha lüks manzaralı dairelerde de ana akım sağ olur. Bu apartman içerisinde de asansör ya da merdiven kanalı ile sürekli gidiş gelişler olur. Eski Altın Şafakçı veya aşırı sağ örgütlenmelerden gelenler daha sonra ana akım siyasal oluşumlar içerisinde yer alır. Tabi ki bu başka ülkelerde de söz konusu olan bir şeydir ama Altın Şafak’ın bu hızlı yükselişi karşısında sağın hatta merkez solun da çok radikal bir tepkisi olmadı başlangıçta. Medya özellikle Altın Şafak’ı bir ara bir star haline de getirdi. Onun Atina’nın iktisadi sosyal sıkıntılar içinde olan mahallelerini nasıl temizlediğinin, göçmenlerden temizlemek anlamında bu ama, suçtan ve çeşitli yolsuzluk biçimlerinden nasıl temizlediği, halka nasıl yardım dağıttığı ile ilgili övgülerle doluydu bundan 5-6 yıl öncesine kadar. Altın Şafak hiçbir zaman kendi niyet ve özlemlerini veya çalışma yöntemleri konusunda gizlemedi kendisini. O her zaman tipik bir Nazi örgütlenmesi, esas itibariyle paramiliter oluşumlar temelinde bir örgüt formu ve esas olarak da sokağın fethi yani çeşitli yürüyüş ya da eylemlerle ve saldırılarla Atina’nın ve Yunanistan’ın çeşitli şehirlerinin mahallelerinin teker teker kendi dışındaki organizasyonların adım atamayacağı bir alan haline gelmesi… Tipik Nazi örgütlenmesi biçimini uyguluyordu ama uzun dönem boyunca açıkçası Yunan siyasal nizamı özellikle medyası bırakın kör kalmayı adeta biraz destekleyici bir tutum aldı. Ne zamanki Pavlos Fissas cinayeti söz konusu oldu 2013’te o yıllarda Nazi örgütlerinin artık Yunanistan'da ciddi gündelik saldırılar olmaya başlamıştı. Ne zaman ki anti-faşist hareketi çok ciddi ve çeşitli, renkli mücadele biçimlerini ortaya koyan ve çok kitlesel bir hareket ortaya çıktı bunun karşısında. O zaman siyasal sistem bir basınç hissetmeye başladı üzerinde. Bu da başka bir tartışma konusu: Yunan merkez sağı da Altın Şafak’tan korkmaya başladı. Aman bunlar fazla hızlı gelişiyor, bizim de oyumuzu düşüren hatta bizi olası bir iktidar partisi konumundan uzaklaştıran bir parçalanmaya bile götürebilir korkusu hasıl olmaya başladı. Bu ve bir dizi başka faktör Altın Şafak’ı mahkum edilme sürecine götürdü.

ÖM: Özdeş sen de bir soru sormak ister misin? Özellikle de bu yükselmekte olan faşist harekete karşı ciddi bir muhalefet ve mücadele. Hatta sonunda mahkemenin önünde on binlerce kişi hatta yüz bine yakın insanın toplandığı bir durumda bunun da başarısı ve partilere özellikle Yeni Demokrasi Partisi vekillerinin tanık olarak defalarca çağrılmamış ama hiç gelmemişler mahkemeye. Sonra da böyle bir şeye dönüşmesi ve polis içinde de örgütlenmeleri. Bu konuda bir şey sormak istiyor musun?

ÖÖ: Antifaşist mücadeleye dair bir şey sormak istiyorum ben Foti’ye. Bu son dönemlerde kazanılan en büyük zafer aslında faşizme karşı. Ama hareketin galiba bazı önemli noktaları var benim görebildiğim kadarıyla. Bir sokakta ne zaman görülseler kitlesel bir şekilde sokağa çıkıyorlar, bulunduğu yerlerde yanıt veriyorlar, göçmenleri galiba mutlaka katmaya çalışıyorlar. Bir de faşizmle diğer aşırı sağı birbirinden ayırarak mücadele ediyorlar gibi. Bu konuda antifaşist hareketin nasıl bir yol, mücadele izlediğini bize biraz anlatabilir misin?

FB: Tabi dediğin doğru. Ona ek olarak şunu belirteyim. Altın Şafak’ın normalleşmesine karşı verilmiş bir mücadele aynı zamanda. Onun normal, siyasi hayata katılan meşru bir aktör olmasını engellemeye dönük bir eylem biçimleri söz konusu oldu. Onu teşhir eden çalışmalar yürütüldü. Bu da özellikle yerel düzeyde çok başarılı oldu. Senin de bahsettiğin gibi, Nazi örgütü sokağı fethetmeye dönük, ve dolayısıyla paramiliter örgütlerini, kendi açısından kitle hareketini devreye sokan bir çalışma tarzına sahip olduğu için bunun karşısında da işte onun sokağı fethetmesine mani olacak bir şekilde durmak, yani bir yerde bir eylem düzenliyorlarsa onun eyleminin karşısına hemen başka bir eylem düzenlemek, bir etkinlik düzenliyorlarsa, ona paralel başka bir etkinlik düzenlemek gibi...

ÖÖ: Standlarının bile etrafını galiba çevirdiler.

FB: Tabii bazen bu çatışma noktalarına vardı. Çeşitli yerellerde, bir ilçe örgütü açılıyor mesela Altın Şafak’ın bunun önünde hemen eylemler düzenleniyor. Bazı örneklerde ilçe örgütü akşam basılıp dağıtılıyor vs. Sürekli olarak ilçe belediye meclisinde şey kararı alındırılmaya çalışılıyor: Altın şafak burada ofis açamaz. Burada büro açamaz ya da işte onun kınanması. Buranın halkı xx nedenlerle bu örgütü burada istemiyor gibi çok dolayısıyla çeşitli mücadele araçlarına ihtiva edebilen ama temel hedefi Altın şafak meşru bir siyasi aktör değildir bunun normalleşmesi, siyasal hayata katılımı kabul edilemez olan bir çizgi. Haklılığı hukuki bu mahkeme kararıyla da ispat edilmiş olan çizgi esas itibariyle bu. Yani faşistleri, Neonazileri, Nazi artıklarının demokratik siyasi hayata bu örgütlerin katılımını engellemek önlemek. Avrupa açısından da ya da dünya siyaseti açısından da özel önemi şöyle, faşizmin adeta ayıp olmaktan çıktığı, antifaşizmin faşizme karşıtlığın siyasal hayatın bir tür normali olmaktan çıktığı, antifaşist siyasal konsensüsün maalesef dağılmakta olduğu günümüzde örneğin İtalyan siyasetçilerin çıkıp açıkça ve rahatlıkla Mussolini’ye referans verebildiği günümüzde, çeşitli başka örnekler sayılabilir. Böyle bir dünyada, post faşizm karşıtlığı dünyasında, faşizmin ayıp olmaktan çıktığı bir dünyada, aslında tam da faşizmin siyasal hayatın meşru bir aktörü olamayacağını hatırlatan bu mahkeme kararı ve elbette ki o mahkeme kararına götüren çeşitli alanlardaki büyük mücadele bence çok önemli. Bence Yunan siyasal hayatındaki önemini aşan bir örnek olay, bir öneme sahip. Dolayısıyla bu açıdan da de değerlendirilmeli. 

Yunanistan açısından hemen bir iki cümle söyleyeyim. Şunu unutmamak gerekiyor tabi, Altın Şafak gitti, aşırı sağ bitti dememek gerekiyor. Bugün Yunanistan’da farklı aşırı sağ hareketler, oluşumlar var. Kimisi Altın Şafak’ın geleneksel stratejisini takip etmeye çalışıyor: paramiliter örgütler kurarak sola, göçmenlere saldırıyor. Kimisi ise dersler çıkarmaya çalışıyor. “Eski Altın Şafak da şöyle biraz fazla radikal mi hareket etti” ve saire diyerek biraz daha böyle “respectable”, biraz daha yönetebilir, güvenilebilir biraz daha meşru bir profil çizmeye çalışan başka aşırı sağ örgütler var. En önemlisi de mevcut Yeni Demokrasi hükümeti başka dünya hükümetlerinde olduğu gibi aşırı sağın çeşitli temalarına çeşitli siyasal meselelerine destek vermeye devam ediyor. En önemli örnek de göçmenlik meselesi. Yunanistan’ın mülteciler, göçmenler konusunda çok olumsuz bir performansı söz konusu son yıllarda. Özellikle de Türkiye’den geçişlerde, son yıllarda gayri meşru yollarla tekrar Türkiye’ye gönderme, hatta göçmenlere saldırma yönünde çok örnek yaşıyoruz. Bu alanlarda aslında mevcut hükümetin aşırı sağ dediğim geleneğin izinden gitmeye çalıştığı, onun bu öne çıkardığı temaları sahiplenmeye çalıştığını görüyoruz. Dolayısıyla tabi ki Yunanistan’da aşırı sağ sorunu, faşizm, neofaşizm örnekleri sorunu bitmiş bir mesele değil. Sadece bunlara karşı verilen mücadelede, mücadele verenler çok daha iyi bir konumdalar bu mahkûmiyet kararının ardından. 

 

(Deşifrenin yapılmasında destek olan gönüllümüz Havva Doğan’a çok teşekkür ederiz.)