İstediğimiz her şeyi, canımız ne zaman isterse ve her daim elde etmenin ağır bedeli

Açık Gazete
-
Aa
+
a
a
a

Yeni yılın ikinci gününden itibaren “ne olacak gezegenin hali” sorusunu adeta gözümüze sokan iklim, ısınma ve kirlenme haberleri ile bu konulardaki analizlere maksimum ölçüde yer vermeye çalışmaktayız bu vakayinamelerde. 

Fotoğraf: NASA

Sıralayacak olursak:

02 Ocak 2019/“Büzüşen bir Gezegende Yaşam”: Küresel iklim değişikliği heyulasını biz sıradan dünyalılara bundan tam 30 yıl önce New Yorker dergisinde ilk anlatan yazar ve aktivist Bill McKibben’ın aynı dergiye yıl sonunda yazdığı “Büzüşen bir Gezegende Yaşam” makalesinin tam çevirisini 02 Ocak 2019’da yayınladık. “Orman yangınları, sıcak dalgaları ve yükselen deniz seviyeleri ile birlikte yeryüzünde büyük bölgeler yaşanmaz hale gelme tehlikesine maruz kalıyor. Ama fosil yakıt endüstrisi, gerçeklere ve olgulara karşı saldırısını sürdürüyor.” 

03 Ocak 2019-İklim yıkımının Türkiye’deki ve dünyadaki tahribatı ve siyasilerin ataleti üzerine bazı raporları özetledik.

BM, iklim değişikliğinin 2017 yılında Türkiye'de 1.9 milyar dolarlık bir hasara yol açtığını rapor etti. Bilim insanları önlem alınmazsa dünyanın 21'inci yüzyıl sonuna kadar 3.3 derece ısınacağını belirtti. Araştırmalarda ülkelerin bu durumu tersine çevirmeyi hedeflemedikleri sonucuna varılıyordu. Bunu isteyen bazı ülkeler de yok değildi, ama incelenen 56 ülkenin hiçbirinin bunu hedeflemediği, çünkü, hiçbirinde “amaca ulaşmak için yeterli siyasi irade olmadığı” belirtiliyordu. 

07 Ocak 2019-Yerel bir “özelleştirme” haberi:“Burgazada Madam Martha Koyu açık arttırmayla satıldı!”

15 Aralık tarihinde yapılan ihaleyle Madam Martha Koyu ve çevresindeki elli dönümü aşkın arazi, 15 bin TL aylık kira bedeliyle 15 yıllığına adada restoran işleten bir kişiye kiralandı. Böylece Burgazada’nın doğal yaşamı ve kültürel belleği açısından en önemli bölgelerinden birinin turizm işletmelerine açılması için ilk adım atılmış oldu. Çeşitli binalar için imar barışından yararlanmak üzere yapılan başvurular sonrasında alınacak turizm ruhsatı, bu bölgenin turistik işletmelere açık hale gelmesine neden olacak...

08 Ocak 2019-Yazar ve aktivist Dahr Jamail’in son yazısından birkaç alıntıyla, insanlığın halihazırdaki hal-i pür melâlini yansıtmak istedik.

Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) raporuna göre dünya yüzünde kayıtlara geçmiş en sıcak 20 yıl, son 22 yıl içinde yaşandı. En sıcak dördü: 2015, 2016, 2017 ve 2018 idi. WMO Genel Sekreteri sertçe uyardı: “Şunu bir kez daha tekrarlamakta yarar var: iklim değişikliğini tam olarak kavrayan ilk nesil biz olduğumuz gibi, bu konuda birşey yapabilecek son nesil de biziz.” 

09 Ocak 2019-Yazar ve aktivist George Monbiot’nun son yazısından birkaç alıntıyla canlılar âleminin önündeki bir başka büyük felakete, hava kirlenmesi felaketine dikkat çekmek istedik.

Yeni bir araştırma, fosil yakıtların yakılmasının çocukların sağlığına karşı “dünyadaki en ciddi tehdit” olduğunu ortaya koyuyor: Egzos borularından çıkan dumanlar hamile kadınların akciğerlerinden geçip plasentada birikiyor. “Kamu sağlığı felaketine yaklaşan bir durum”dan bahsediliyor. Çocukların zekâsında “muazzam bir azalma”ya yol açıyor. Hava kirliliğine uzun süre maruz kalmak, sözel testlerde ve matematik testlerinde bilişsel performansa sekte vuruyor....Akciğerlerin büyümesini de engelliyor – astım, kanser, inme ve kalp yetersizliği riskini artırıyor. 

 

14 Ocak 2019: Bugünkü Vakayinamede ise, gazeteci, yazar ve aktivist Dahr Jamail’in 15 Ocak 2019 Salı günü The New Press tarafından yayımlanacak olan The End of Ice (Buzun Sonu) adlı kitabından küçük bir alıntı yaparak durumun vahametine bir kez daha dikkat çekmek istedik: Gezegenimiz hızla değişiyor, ve tanık olduğumuz şey insanlık, hatta jeoloji tarihinde bile görülmüş bir şeye benzemiyor... Kanıtlar gösteriyor ki sera gazı salımları Yeryüzü’nün, olması gerekenden 10 kat hızlı ısınmasına yol açmakta ve bunun dallanıp budaklanan sonuçları, kelimenin tam anlamıyla, tüm canlılar âleminde (biyosferde) hissedilmekte.

 

Okyanuslar şimdiye kadar görülmemiş oranlarda ısınıyor, şiddeti ve sıklığı gittikçe artan kuraklık ve orman yangınları yerkürenin dörtbir yanındaki ormanların niteliğini değiştiriyor, ve Buzküre (cryosphere) – yani Yeryüzünde suyun buz ya da kar olarak donduğu en soğuk bölgeler – gitgide hızlanan bir tempoda eriyor. Kuzey Kutbu’nda (Arktik) deniz dibindeki permafrost tabakası –yani, sürekli donmuş tabaka– çözülmekte; daha önce o tabakanın içine hapsolmuş olan metan’ın her an permafrost tarafından “geğirilmesi”ne tanık olabiliriz; "bu gaz çıkarması” da insanlığın bugüne kadar atmosfere salmış olduğu toplam karbondiyoksitin birkaç katının bir anda salınmasına sebep olacaktır. Bunun sonuçları ise tam anlamıyla bir felakettir.

 

İklim yıkımı aynı zamanda kasırga ve seller gibi aşırı hava olaylarını da beraberinde getirmektedir. Bir örnek vermek gerekirse, daha sıcak bir atmosfer daha fazla nemi içinde barındırdığı için majör yağmur ve sağanak olaylarının sıklığının artmasına yol açacaktır: 2017 yazında Houston üzerine çöken Harvey Kasırgası öylesine çok yağmur getirmiştir ki, suyun ağırlığı orada Yerküre kabuğunun 2 santimetre çökmesine yol açmıştır.

 

Yeryüzü Pliocene çağından yani yaklaşık 3 milyon yıldan beri atmosferde şimdiki kadar yüksek CO2 seviyeleri görmedi. Bu karbondiyoksitin dörtte üçü daha 500 yıl boyunca burada, atmosferde kalacaktır. CO2 salımlarının yarattığı tam ısınma etkisini görmemiz için bir on yıl geçmesi gerekmekte. Tüm sera gazı salımlarını şimdi durdursak bile, şu anda atmosferde bulunan gazların büyük kısmının okyanuslar tarafından emilmesi (absorbe edilmesi) için daha 25 bin yıl geçmesi gerekecek.

 

İklim yıkımı her zamankinden daha hızlı ilerlemekte – üstelik öngörülenden daha da hızlı. Şimdiye kadar kayıtlara geçmiş en sıcak 18 yılın 17’si 2001 yılından bu yana yaşandı. Aşırı ısınan gezegenimizin verdiği tehlike sinyalleri her yerde: Raporların, araştırmaların ve uyarıların sayısı her geçen gün artmakta. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) hararet artışları, aşırı hava olayları, deniz seviyelerindeki artışlar ve atmosferdeki karbondiyoksit seviyeleri hakkındaki en kötü senaryo öngörüleri dahi gerçekliğin altında kalmış durumda. Sayısız buzul, ırmak, göl, orman ve türler, şimdiye kadar görülmemiş bir hızda yok oluyor – ve bütün bunlar, küresel sıcaklık ortalamasının endüstri öncesi referans hattına göre sadece 1C derece artmış olmasından kaynaklanıyor. Bazı bilim insanları 2100’e kadar ortalama küresel sıcaklığın 10C derece kadar artabileceğini öngörüyor. NASA’nın Goddard Uzay Araştırmaları Merkezi’nin eski direktörü James Hansen’ın başını çektiği bir araştırma, bugüne kadar tanık olduğumuz sıcaklık artışının hem Güney Kutbu’nda (Antarktika’da), hem de Grönland’da buz örtülerinin daha şimdiden artık önlenemez erime sürecine girmesine sebep olduğunu belirtiyor.

[...]

Modern hayat, zamanı da mekânı da sıkıştırdı.Dünyayı saatler içinde turlayabilir, bilgiye saliseler içinde erişebilirsiniz. Bunun bedeli ise, istediğimiz her şeyi, canımız ne zaman isterse ve her daim elde etmenin bedeli ile birlikte, hayatlarımızı ayakta tutan gezegenden mutlak bir kopuş oldu.

 

Alıp başımı ıssız doğaya ve dağlara vurmamın esas amacı, uzama ve zamana kendilerini eski hallerine döndürmeleri için imkân tanımak. Çağdaş hayatın pürtelaş temposu, bu gezegen üzerinde müthiş yıkıcı bir etki bırakıyor. İnsanlar Yeryüzü’nde buzlu olmayan toprakların yarısından fazlasını dönüştürmüş durumda. Atmosferin bileşimini ve içinden çıktığımız okyanusların kimyasını değiştirmiş durumdayız. Şu anda gezegendeki erişilebilir akarsuların yarısından fazlasını kullanmaktayız; dünyanın belli başlı nehirlerinin çoğunun üzerine barajlar kurulmuş ya da bunların yönü değiştirilmiş durumda.

 

Bir tür olarak biz şimdi, kendimize hazırladığımız coğrafî mühendisliği yapılmış bir gelecek uçurumunun kenarında asılı durmaktayız. Bizim ısrarımız üzerine, o doymak bilmez iştahımız doğanın kendisini yiyip bitirmekte. Yeryüzü’nün gönderdiği mesajlara kulak asmayı reddettik ve ortalarda bir arama kurtarma timi de görünmüyor.

[...]

Batılı kolonyalist kültür, doğuştan sahip olduğumuz “haklar”a inanırken, birçok yerli kültürü içine doğduğumuz “yükümlülükler”in öğretisini anlatır: Bizden önce gelmiş olanlara, bizden sonra gelecek olanlara ve Yeryüzü’nün kendisine olan yükümlülüklerin öğretisini. Ben de kendimi “yükümlülüklerim nedir” sorusu etrafında yönlendirirken, ânında daha derin bir soru ortaya çıkar: Şu andan itibaren, gezegene neler olup bittiğini bilerek, hayatımı neye adayacağım ben?

 

Kitaptan seçilmiş bu bölümü Guardian’dan çeviren:

 

 

Vakanüvis ÖM