COP26: "Biz burada olmaya devam edeceğiz!"

-
Aa
+
a
a
a

COP26 zirvesi için Glasgow'da bulunan Yeşiller Partisi ve Yeryüzü Derneği üyesi Devin Bahçeci'nin izlenimleriyle zirvede yaşananları, söylenenleri, vaatleri takip ediyoruz. 

(5 Kasım 2021 tarihinde Açık Radyo’da Açık Gazete-COP26 özel programında yayınlanmıştır.)

 

Ömer Madra: Evet, Açık Radyo’da saat 10’u 5 geçiyor, şimdi COP26’dan Notlar bölümüne geçmiş bulunuyoruz. İklim aktivisti, Yeşiller Partisi ve Yeryüzü Derneği üyesi Devin Bahçeci dostumuzla konuşacağız. Merhaba Devin.

Devin Bahçeci: Merhabalar Ömer abi, nasılsınız?

ÖM: İyiyiz valla, takip etmeye çalışıyoruz.

Özdeş Özbay: Merhabalar, günaydın!

ÖM: Özdeş o da.

DB: Merhaba Özdeş!

ÖM: Ne yapıyoruz şimdi? Bir haftayı geride bırakmak üzereyiz, bir ufak özetlersen biz de elimizden geldiği ölçüde çeşitli kaynaklardan ve oradaki arkadaşlarımızla konuşarak derlemeye çalışıyoruz ama bir de senin değerlendirmeni alalım, başından beri oradasın.

DB: Tabii, bu COP biraz farklı başladı diğerlerinden, oradan başlamak lazım aslında. Dünya liderler zirvesi, siz de biliyorsunuz, her zaman bu zirvelerin son iki gününde olurdu. Politik olarak karar verilmesi gereken artık ucu açık kalmış meseleler varsa liderler bu meseleleri çözer ya da çözemez, giderlerdi ama bu sene liderler zirvesi ilk iki gün başladığı için aslında pazar, pazartesi ve salı günü ortalıkta çok fazla lider konuşma yaparken aslında müzakereler başlamamıştı. Müzakereler başlamamıştı, bir taraftan da sivil toplumun yaptığı farklı paydaşların yan etkinlikleri, üçüncü kesim paydaşların yaptığı etkinlikler de başlamamıştı ama salı akşamı itibariyle liderler gitti ve zirve çok hızlı başladı. Art arda zirvede çok ciddi açıklamalar gelmeye başladı; öncelikle bu ormansızlaşmaya dair önemli bildiriyi imzaladılar. Yüzden fazla ülke bu meseleye girdi. Metan emisyonuna dair ilk defa ülkeler -her ne kadar çok güçlü olmasa da- adım atacaklarına dair söz verdiler. Aslında buranın saatiyle gece saat 10:30’da 40 ülke “kömürden çıkıyoruz” dedi. Bu büyük bir haberdi aslında, bu çok önemli bir haber; bu 40 ülke %80’ini temsil ediyor kömür meselesinin. Yani aslında etkinlik çok hızlı başladı ve çok hızlı duyurularla devam ediyor. Müzakere masasında ne olduğu konusu halen çok net değil; üç tane mesele üzerinde odaklanılmış bir durum var. Birincisi, bu karbon marketi, karbon piyasalarının ne olacağı; ikincisi, bu kayıp ve hasarları nasıl karşılayacaklar? Özellikle yoksul ülkelerin iklim değişikliği krizini iliklerine kadar hisseden insanların hasarları nasıl karşılanacak? Bu soru halen masada. Son olarak ise biraz daha gelişmekte olan ülkelerin adım atması gereken bir mesele. “Enhance transparency” mekanizması dediğimiz, şeffaflık çift sayımı engelleyecek olan sürece dair adımların atılması gerekiyor. Bu üç ucu açık konu Paris Anlaşmasının uygulama kitabında eksik kalan konular. Bu COP’un içeriden bunu halletmesi gerekiyor. 

ÖM: Devin bir şey sorabilir miyim? Şimdi bu 40 ülkenin imzalaması, gerçekten en kirletici fosil yakıt olan kömürün kısa zamanda, yani belli bir süre içinde vazgeçilmesi konusunda önemli bir adım ama iki şey var; bir tanesi, kömür ticaretinde bulunan en büyük, işte ABD, Hindistan ve Avustralya gibi ülkelerin olmaması var.

ÖÖ: Çin de yok.

“Türkiye’nin ‘Paris balayı’ biraz kısa sürdü”

ÖM: Evet, Çin de yok. Bu dört ülke, bir de Türkiye var mı bu şeylerin arasında?  Türkiye de önemli kömür yatırımları yapan ve hatta geçenlerde de söyledik, kömür ithalatında farklı, yeni bir rejime de geçilmesi kararı aldı; bütün daha öncekilerle çelişen, yani COP26’ya katılmadan önce Paris İklim Anlaşmasına taraf olmasıyla da çelişen bir durum vardı. Onları da birazcık konuşalım mı?

DB: Tabii tabii olur. Türkiye yok listede. Diğer konuda da Türkiye ne yazık ki yok listede. Ben bunu dün arkadaşlar arasında konuşurken “Türkiye’nin ‘Paris balayı’ biraz kısa sürdü” dedim. Biraz eski pozisyonunun, Türkiye’nin Paris’i onaylamadan önceki ‘istemezük’ pozisyonuna benzer bir durum aslında ama Türkiye’ye dair dün bir rapor açıkladı sanırım CAN; 2030’da Türkiye kömürden çıkabiliyor. Ümit Şahin’in yaptığı, İstanbul Politikalar Merkezi’nin yaptığı rapor da 2035 diyor. Buradaki rakam da 2030.

ÖÖ: Yani potansiyel olarak bu mümkün, anlatıyor raporlar. 

DB: Mümkün evet, çok rahat mümkün bir durum var ama bu politik karar vericilerin istemesine bağlı. Diğer konuda haklısınız; yani Çin, Avustralya ve ABD yok ama hep şunu söylüyorum ben, beş yıl önce Paris Anlaşması imzalandığında, onaylandığında, evet biraz zayıf bir anlaşma diye birçok yorumlar yapılıyordu ama dönüştürdüğü politik iklim çok önemli burada. Söylem burada eylemi getiriyor. Paris Anlaşmasında da gördüğümüz gibi beş yıl sonra Çin Net 0 verdi. Yani ben açıkçası bu 40 ülkenin açıklamasını çok önemli buluyorum, her ne kadar Çin, ABD doğrudan şu anda imza koymamış olsa da artık herhalde kömüre veda ediyoruz sonunda. 

ÖÖ: Burada galiba şöyle birkaç tane ayrıntı var; hemen COP zirvesinin öncesinde deniyordu ki zaten “karbon emisyonları konusunda ciddi bir karar beklenmiyor bu COP zirvesinde, ama kömürden çıkış kararına dair güçlü bir karar alınacak” deniyordu. Beklenenin daha gerisinde bir adım bu aslında çünkü bekleniyordu böyle bir kararın çıkması. Mesela Greenpeace şunu da söylemiş: “Burada devletlere çıkış tarihi bırakılıyor, böyle bir handikapı var bunun” diyor, “göz boyayan başlığa rağmen ülkelerin kömür kullanımından çıkış tarihlerini kendileri seçmeleri için çok büyük bir alan sağlıyor” demiş Greenpeace’in COP26 delegasyonu başkanı buna dair. Bir de şöyle bir sorunu var; zaten diğer fosil yakıt kaynakları yer almıyor bu metnin içerisinde. Bu metinde yok ama COP’tan hemen önce nükleere, yani kömürden çıkılıp nükleer enerjinin, temiz enerji olarak finans imkanlarından faydalanması için 10 kadar ülke -başını Fransa çekiyordu- bir açıklamada bulunmuşlardı. Sanırım bir de bir yandan böyle bir tehdit var, kömürün yerine nükleer alacak gibi. 

"Gerçekten ilk defa çok ciddi bir nükleer lobisi görüyorum"

DB: Gereenpeace’in açıklamasına aslında Özdeş çok da katılmıyorum ben. Ülkelere bırakıyor evet ama Paris ruhu böyle zaten; ülkelere birçok şey bırakıyor. Ülkelerin kendi ulusal katkı beyanları üzerinden ilerleyen bir anlaşma. O yüzden de hızlı ilerliyor. Tam tersi olsaydı 190 ülkenin tamamının onaylaması gereken bir süreç ve biliyorsunuz. Mesela Türkiye, Paris Anlaşması onaylanırken 3-4 saat onaylanmasını -COP’la Paris Anlaşması imzaya açılmışken- COP’ta 3-4 saat tek başına süreci bloke etmişti ve ikna edilmek zorunda kalmıştı. O yüzden ben aslında ülkelere bırakılması noktasının çok sorun olduğunu düşünmüyorum. Ancak tabii ki yetmez, hani buraya katılmıyorum. Nükleer meselesine gelirsek burada evet, gerçekten ilk defa çok ciddi bir nükleer lobisi görüyorum ben de COP süresince ama resmi olarak nükleere finansman bu COP’ta açılır mı? Çok sanmıyorum çünkü sivil toplumun çok güçlü karşı durduğu bir mesele. O kadar sivil toplumun gözüne bakarak böyle bir hamle, atak yapabilirler mi? Şu ana kadar ona dair bir şey duymadık. “Bu zirveden güçlü bir emisyon azaltımı çıkar mı?” sorusuna gelirken şöyle bir şey var; bu zirveden önce Birleşik Krallık ne yazık ki zirveye dair beklentileri çok yükseltti. Bu zirve bir Paris COP’u değil, bu zirve anlaşma çıkması gereken bir COP değil, bu zirve Kopenhag gibi çok başarısız olacak bir COP da değil. Bu zirvede Paris kitabıyla ilgili üç tane temel madde var, bir de iklim finansmanı meselesi var. O meseleleri çözmesi gereken bir detaylar topluluğu. Zaten emisyon hedeflerine dair Paris kural kitabının da söylediği gibi, Paris Anlaşmasında söylendiği gibi emisyon hedefleri bu zirvede önce yenilenmeliydi. Zaten 120’ye yakın ülke ulusal katkı beyanını yenileyerek geldi. Bunların arasında yine Türkiye yok. O yüzden beklentiyi biraz İngiltere, Brexit sonrasında kendi düştüğünü tekrar dünyaya “bağımsız biz büyüğüz, büyük ülkeyiz” havasında kanıtlamak için bu zirveye dair beklentileri çok yükseltti. O da aslında sivil toplumda biraz kamuoyunda kafa karışıklığı yaratıyor. 

ÖÖ: Ama burada şey de var; küresel iklim hareketinin basıncının da etkisi. Yani bu COP26’dan doğru düzgün kararlarla çıkın çünkü artık IPCC raporları “artık zaman kalmadı” diye uyarılar veriyor. Biraz işin bu yönü de var. O yüzden aktivistler de “COP26 önemli artık” diyorlar. 

DB: Özdeş, aktivistlerin temel beklentisi üç tane meselenin çözülmesi. 100 milyar Dolar meselesi çok önemli. Orada halen, bu COP’tan en büyük beklenti oydu zaten. Sivil toplumun, Greenpeace’in, birçok diğer işte Environmental Defence Fund’ın, AVAAZ’ın, hepsinin beklentilerine bakarsanız “artık bu 100 milyar Dolar meselesini çözün, insan iklim kriziyle çok uğraşıyor”. İkincisi, karbon marketi meselesine dair adım atılması; yani “karbon marketi kurun” demiyor sivil toplum ama artık müzakereleri tıkaması, müzakerelerin her seneki gündemi olmasını sivil toplum beklemiyor. Burada bir emisyon azaltım hedefi zaten Paris Anlaşması ruhu şey edemiyor, çok ciddi böyle ruhu toplu COP’lardan emisyon azaltım hedefi üzerine çıkarmıyor. Ancak sivil toplumun son meselesi bu, onu gelecek hafta göreceğiz. Bu biraz daha müzakerenin yan tarafı; 1,5 derecenin hedef olarak çok güçlü bir şekilde ortaya konulması. Oralarda çok önemli ilerlemeler yok. Birkaç gün daha beklememiz lazım. Dediğim gibi ilk hafta liderlerin gelip burada şov yapmaya kalkmasıyla geçti. Ancak ben yine de bu metan, ormansızlaşma, kömür meselesini önemsiyorum. Bir taraftan da sivil toplumun yine yavaş yavaş etkisini arttırmaya başladığını ve içeriye sivil toplumun söylevinin çok daha güçlü bir şekilde girmeye başladığını görüyoruz. 

ÖM: Evet, bu çok önemli. Devin ben bir de şeyi sormak istiyorum; bu Democracy Now!’da Muhammed Naşid, Maldivler’in eski başkanı, şimdi de önemli, Climate Vulnerability Forum diye, yani İklim Kırılganlık Forumunun elçisi olarak çalışıyor, 48 ülkeyi temsil ediyor. Onun Democracy Now!’da söylediği dört şey vardı, o konudaki değerlendirmeni sorayım. Bir tanesi, bu 1,5 dereceyi tutturabilmek meselesi; “şimdiye kadar 1.2 dereceye ulaşmıştık ve burada kalabilmemiz çok önemli. Uyum tedbirlerine bütçelerimizin %30’undan fazlasını harcamaktayız. Nasıl olacak?” diye. İkincisi, senin de sözünü ettiğin 100 milyar Dolar yıllık bu kırılgan ülkelere verilmesi gereken -bir türlü yapılmıyor- onun tekrar rayına oturtulması ne olacak? Üçüncüsü, ulusal katkı beyanı konusunda -ona da değindin sen- “beş yılda bir veriliyor bunlar, halbuki bunların her yıl verilmesi gerek. Gelecek yıl ne kadar karbon emisyonunda bulunacak? Bunu görmek istiyoruz” diyorlar ve dördüncüsü, son olarak da iklim kırılganlığı içindeki ülkelerin çok ciddi bir şekilde, yani bu iklim adaletiyle ilgili bir mesele. “Borca batmış durumdalar, yani ülkelerimizin çoğu bütçelerimizin %20’sini borçları yeniden ödemek için kullanıyoruz. Onun için de bir swap yapılmasını, yani iklim dirençli projeler yeniden yapılandırılmasını istiyoruz” diyorlar. Bu dört konuyu nasıl görüyorsun?

"Müzakere masasında ne olduğunu halen göremedik"

DB: Bu dört konun dördü, zaten kritik olan bu dört konu… Yani son bahsettiğiniz tam da kayıp hasar meselesinden bahsediyoruz. Her gün, her tarafta iklim kriziyle uğraşıyoruz. Buna dair ufak bir gelişme oldu; İskoçya biraz adım attı ve biraz finansman desteği vereceğini açıkladı. Çok yüksek para değil ama son beş yıldır tartışılan kayıp hasar her COP’un tartışma konusuydu. İlk defa bir ülkeden somut bir adım geldi. O biraz umutları hafif yükseltti ancak dediğim gibi Ömer abi, müzakere masasında ne olduğunu halen göremedik. Halen ülkelerin pozisyonları çok netleşmiş durumda değil. Böyle tam bir “trade off” meselesi var. 100 milyarı çok ciddi isteyen gelişmekte olan ülkelerin, gelişmiş olan ülkelere karşı bu meselenin halledilmesi gerekiyor, katılıyorum ama bir taraftan Brezilya gibi, Çin gibi, Hindistan gibi gelişmekte olan ama paraya ihtiyacı olan ülkelerde “transparency” dediğimiz şeffaflık meselesi var. Tam da sizin bu hesap verebilirlik kısmıyla ilgili noktada adım diretiyorlar, o noktada biraz daha geride duruyorlar. Oraların çözülmesi önemli. Bu NDC’lerin [Ulusal emisyon beyanları] beş yılda bir olması da bir sorun; sivil toplumun çok güçlü belirttiği bir sorun beş yılda bir yenilenmesi. Sivil toplumun, en azından 2-3 yılda bir periyodun olması, en geç 2023’te yeni hedeflerin verilmesi üzerine çok ciddi bir talebi var. Bunun dışında “bu hedefler nasıl kontrol edilecek?” sorusu halen masada. Burada da şeffaflık, transparency, veri toplama gibi meseleler halen ucu açık. Yani biz hedefini veren ülkeye baktığımızda, evet hedefi kendisi veriyor, kendisi koyuyor ama bu hedef bilimsel olarak doğru bir hedef mi? Yani biliyorsunuz örnek vereyim, Türkiye’nin mevcut ulusal katkı beyanındaki emisyon hesabının doğru olmadığını, çok daha bilimsel olarak, hep beraber şu anda emisyonlar, Türkiye’nin emisyonları üzerinden görüyoruz. O hesap doğru mu? Arkasından, hedefin üzerinde mi? Ne düzeyde gidiyor? Buralar çok önemli. Bir taraftan da bu “100 milyar Dolar nasıl harcanacak toplanırsa?” meselesi de önemli. Yani bu paraya Çin’in, Brezilya’nın da mı ulaşımı olacak? Teknik olarak var; çünkü gelişmekte olan ülkeler. Ama bu para gerçekten iklim krizini iliklerine kadar hisseden ve bu meseleye dair adım atma kapasitesi olmayan, bu dönüşüm için finansmana ihtiyacı olan ülkelere gerçekten ulaşacak mı ve bürokratik bir süreç mi olacak? Onların da çözülmesi çok önemli. Yani burada biraz detay var; yani “şeytan detaylarda gizli”. Bu detayların ne kadar iklim dostu bir şekilde, iklim meselesini ön plana çıkaran bir şekilde çözülüp çözülmeyeceği zirvenin başarısını belirleyecek gibi geliyor bana. 

ÖM: Peki Derin 5-6 dakikamız var. Bir de şeyi değerlendirelim; bu iklim aktivistleri şimdiye kadarki hiçbir COP’ta görülmediği kadar güçlü, bastırılmaya da çalışılıyor ama yani mesela işte iklim eylemi için acil çağrıyla başladı ve şu anda 1700’e varmaya çok az kalan büyük bir şey var; dört iklim aktivistinin Greta, Vanessa, Dominica ve Mitzi’nin ve onlar gibilerin çok kuvvetle de bastırdıklarını görüyoruz, ilk defa böyle, adeta meydan okuyarak. Şimdi iki tane büyük eylem var bugün ve yarın. Sonra nasıl gelişecek, nasıl görünüyor?  Onları da birazcık bize anlatır mısın?

DB: Açıkçası Ömer abi bu COP’ta aslında biz biraz şaşırdık çünkü çok ciddi bir şekilde açıktan İngiltere, Birleşik Krallık hükümeti sivil toplumu dışarıda bırakmak için birçok yolu deniyor. 

ÖM: Evet, çok acayip!

"İklim aktivistleri sayesinde devletler daha hesap verebilir durumdalar"

DB: Yani çok acayip ve hakikaten birkaç gün önce bir arkadaşıma söyledim “artık sıkıldım sağcı hükümetlerin COP’una gelmekten.” Yani Paris’te sivil toplum her ne kadar çok ciddi katkısı vardıysa, yani Paris’te solcu hükümet tarafından yönetilen COP’ta böyle sorunlar yaşamıyorduk. Ancak kusura bakmasınlar, onlar kapıyı kapatırsa iklim aktivistleri bacadan girer. Bu COP’larda hiçbir zaman hiçbir karar sadece devletlerin böyle kendi masalarında şen şakrak konuşmasıyla alınmadı, sivil toplumun baskısıyla alındı, sivil toplum sayesinde Paris anlaşması var. İklim aktivistleri sayesinde devletler daha hesap verebilir durumdalar. Bunu biraz İngiltere kendi şovunu yapmak için, “bu konferanstan ben büyük başarıyla çıktım” imajı çizmek istediği için bunları gizlemeye çalışıyor. Bir de biraz aslında sinirleri bozuk İngiltere hükümetinin çünkü toplantıdan önce birçok sefer işte Greta’nın, başka iklim aktivistlerinin söylemlerinin aynısını kullandılar ve sivil toplumun bunları alkışlayacağını düşündüler herhalde.

ÖM: Evet!

DB: Somut bir şey yapmadıkları müddetçe sivil toplumu kandırabileceklerini düşünmüş olmalarını ben çok anlayamadım. Sivil toplumu kandıramayınca da biraz engellemeye çalışıyorlar ama istedikleri kadar engellemeye çalışsınlar sivil toplum burada süreçleri yine etkilemeye devam edecek. En büyük unsuru olarak, müzakerelerin halkı temsil eden en büyük unsuru olarak biz burada olmaya devam edeceğiz. 

ÖM: Evet, Farhana Yamin’le de konuşmuşlar, o da son derece önemli birisi, Britanya’nın en önemli iklim hukukçularından biri ve derinlemesine bu işin içinde hem eylemci aktivist hem de aynı zamanda Paris anlaşmasının yazılımına da katkıda bulunmuş bir hukukçu, tayin edici önemde. O da şimdi Climate Vulnarable Forum’la işte biraz önce sözünü ettiğimiz Kırılganlar Forumu’nda çalışıyor, 48 ülkeden oluşuyor, aynı zamanda da Net 0 emisyonlarına ulaşmak için çok ciddi şekilde mücadele verilmesi için çalışıyor. Mesela Shell şirketinin Londra’daki merkezinde zamkla yapıştırmıştır kendisini. Hem uluslararası çapta bir hukukçu hem de uluslararası çapta bir eylemci kimliği taşıyor. O da “bunun peşini bırakacağımı filan sakın düşünmeyin” diyorlar; yani “büyük bir enerji, değişim enerjisi çıktı ortaya” diyor Democracy Now!’da ve “eylem genç insanlardan geliyor, yerlilerden geliyor, kadınlardan, sendikalardan ve bütün dünyadaki işçilerden geliyor ve birlikte hareket edersek bunu durdurmak mümkün olmayacaktır” demiş. İlginç yani. 

“COP26’da Facebook üzerindeki baskı giderek artıyor”

DB: Öyle bir durum var evet. Bir de son bir şey var aslında; Türkiye’de çok gündeme gelmedi ama sivil toplumun bir de fosil yakıt şirketleri vs. dışında çok sıkıştırdığı bir kurum daha var, o da Facebook. İklim dezenformasyonu son yıllarda inanılmaz yükseldi ve Facebook’un ürettiği bu algoritmalardan dolayı oluşan ekoçemberler birçok insanı iklim meselesi konusunda kandırmaya devam ediyor. Burada en son üç tane büyük rapor açıklandı bu konuda. Üç rapor da bu Facebook’un, bu iklim dezenformasyonunu üreten kurumların bu meseleyi aslında Facebook ekranlarından, Facebook partnership’inden, Google’dan para kazanmak için yaptıklarını ortaya koydu. Facebook ve Google’ın aslında her ne kadar açıklama yaparlarsa yapsınlar özellikle Facebook’un bu meseleye ciddi bir şey yapmadığı ortaya çıkıyor bu raporlarla. O yüzden şu anda dün Washington Post’taki manşetlerden biriydi “COP26’da Facebook üzerindeki baskı giderek artıyor” diye. Teknoloji şirketlerinin bu meseleye artık adım atması lazım, onlar da artık çok fazla “green washing” yapıyor ve sivil toplum “ya bize Net 0 planı açıklama Facebook ya da ‘iklim değişikliği yoktur’ diyen fosil yakıt reklamlarını yayınlamayı bırak mesela” diyor. Ya da “BP’nin Net 0 planına dair insanlara yaptığı reklamlardan, onlardan para kazanmayı bırak” diyor. Bu zirvede, yeni bir günde aslında sivil toplum yeni bir cephe daha açtı ve bu sefer hedefinde teknoloji şirketleri de var diyebiliriz. 

ÖM: Evet bu son derece önemli, bunun altını çizmen. Ben de bir cümleyle ilavede bulunayım izninle. Yani bu, bir zamanlar büyük sigara şirketleri bütün dünyayı nasıl mahvettiyse böyle bir şey ki şimdi de bizim kuşağın sigara şirketi “big tobacco” diyorlar. Bu Facebook’daki gibi teknoloji şirketlerinin iklim yalanlarından oluşan yeni bir araştırmadan bahsediyorlar ‘Real Facebook Overside Board’ diye. 

DB: Evet dün yayınlandı ‘stop funding hit’le beraber yayınlandı, ‘Real Facebook Overside Board’ da destekçisi. Aslında o araştırmadan öncesinde de, üç gün önce CCDF Center for Countering Digital Hate, Facebook’taki dezenformasyon, iklim inkarcılığının %70’inin sadece 10 tane sağcı medya kuruluşundan dolayı olduğunu ortaya çıkardı. 

İklim dezenformasyonuna karşı mücadele

ÖM: Dün bahsetmiştik, şimdi de 200 Facebook hesabı sadece, yani 200 Facebook hesabı her gün 1.5 milyona yakın, yani 1.36 milyon iklim dezenformasyonu her gün 818 binle 1.36 milyon şey alıyormuş. Yani “bu iklim değişikliği palavradır, insan kaynaklı iklim değişikliği insanın yarattığı bir yalandır” diye. Buna da dünyanın en büyük teknoloji devi Facebook da şey yapıyor. Ama bunun üzerine de gidilmesi önemli evet. 

DB: Evet. Çünkü bu meselede şöyle bir durum var, son bir cümle söyleyeyim, bunun üzerine aslında COP’un gitmesi önemli. Çünkü şeyi gördük, DSÖ aşı karşıtlığına dair, aşı karşıtlığı nedir diye bir tanım ortaya koyduktan sonra teknoloji şirketleri Amerika’da açılabilecek davalardan da biraz korkarak buna dair harekete geçmek zorunda kaldılar ama ne yazık ki şu anda iklim inkarcılığı nedir, dezenformasyonu nedir, sadece inkarcılık mıdır, bu ‘false solution’ları ‘promote’ etmek midir? Greta’ya, IPCC’ye saldırırlar mı? Bunların üçünü de içeren bir tanımı ortaya koyması lazım ki kampanyada sivil toplum kuruluşları teknoloji şirketleri üzerinde baskıyı arttırabilsin. İki gün önce Facebook bu CCDF raporu çıktığında bir açıklama yayınladı: “Biz iklim dezenformasyonuna karşı mücadele ediyoruz.” Ne yapıyorsunuz? İklim dezenformasyonu ne? Nasıl tanımlıyorsunuz? Buna dair hiçbir bilgi yok. Buna dair hiçbir şey yok, onun, o açığın kapatılması lazım.

ÖM: Derin süreyi bitirdik ama bunları konuşmaya devam edeceğiz. Sen oradasın değil mi daha?

DB: Ben buradayım, evet.

ÖM: Çok teşekkür ederiz verdiğin bilgiler ve bu tartışmalar için. Devin Bahçeci’yle konuştuk, şimdi önümüzdeki hafta çok hareketli bir hafta daha bekliyor bizi, bakalım neler olacak? Çok teşekkürler Devin. 

DB: Ben teşekkür ederim, iyi yayınlar.

ÖÖ: Görüşmek üzere. 

ÖM: Bu şekilde de bitirdik.