Ekim 2015

Yıl Sonu Değerlendirmesi
-
Aa
+
a
a
a

Eylül ayının son günü, Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Rus askerlerinin ülke dışında görevlendirilmesi talebini Rusya Parlamentosu'nun onaylamasıyla, Suriye'de 4 senedir devam etmekte olan savaş farklı bir boyut kazandı.

Ayın Sözü:

"Artık terörist mağarada sığınacakmış. Hayır sığınamaz. İki başlıklı, nüfuz edici bombayı, dünyada en etkili, en iyi bombayı TÜBİTAK'ta biz geliştirdik... Artık terör örgütü ve terör örgütleri düşünsün. İşte teknolojiye yapılan yatırımın kıymeti ve değeri budur."

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, hükümetinin teknolojiye verdiği değerden bahsediyor. (CNNTürk)

***


İndirmek için: mp3, 29.9 Mb.

Eylül ayının son günü, Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Rus askerlerinin ülke dışında görevlendirilmesi talebini Rusya Parlamentosu'nun onaylamasıyla, Suriye'de 4 senedir devam etmekte olan savaş farklı bir boyut kazandı.

 

Onayın hemen ardından Rusya'nın başlattığı hava saldırılarında, Suriye'nin halihazırda yıkılmış 14 bölgesinin 10'u bombalandı. Saldırılar özellikle Hama, İdlib, Lazkiye, Halep ve Humus bölgelerinde yoğunlaştı.

 

Kremlin, hava saldırılarında IŞİD ve diğer "teröristleri" hedef aldığını söylese de, ABD'li yetkililer, Fransız diplomatlar, Türk siyasetçiler ve İnsan Hakları İzleme Örgütleri, saldırılarda daha çok Esad yönetimine karşı savaşan muhaliflerin hedef alındığını vurguladı.

 

Hazar Denizi'nden Suriye'ye gönderdiği füzelerin videolarını medyaya dağıtan Rusya, aynı zamanda Humus'un kuzeyindeki Gantu köyüne düzenlediği saldırıda, Assaf ailesinden 32'si çocuk, 12'si kadın 46 sivilin hayatını kaybetmesine yol açan bombardımanının da şüphelisi olarak anılıyordu.

 

Son aylarda güçten düşerek geri çekilmeye başlamış Esad komutasındaki birlikler, Rusya'nın hava bombardımanları eşliğinde tekrar ilerlemeye başladı. Türkiye'nin kanlı içsavaşın başından beri Suriye ile yaşadığı sınır problemlerine bu sefer Rusya da dahil olmuştu. Türkiye hava sahasını ihlal eden Rus uçakları ve kitlenen radarlar derken, Erdoğan "Rusya dostunu kaybederse çok şey kaybeder; bize yapılan saldırı NATO'ya yapılmış demektir" dedi. Putin de, “Türkiye, Rusya'nın en önemli ortaklarından biridir” cevabını verdi.

 

Şangay Beşlisine giriş planlarını Ekim ayı itibariyle rafa kaldırmaya başlayan Türkiye, üyesi olduğu savunma örgütü NATO'nun 28 üye ve 9 partneriyle Akdeniz'de son 10 yılın en büyük tatbikatına katılıyor ve fakat müttefiklerinin destek verdiği PYD'yi vurduğunu da açıklıyordu.

 

Irak ordusundan yapılan açıklamada ise bir kez daha Işid lideri Ebubekir el Bağdadi'nin konvoyunun vurulduğu söyleniyordu. Bağdadi'nin durumu açıklığa kavuşmadı ama örgüt, kanlı infazlarla tarihî vandalizmininin bir sentezine girişerek, ele geçirdiği savaş esirlerini Palmira'daki antik sütunlara bağlayıp havaya uçurdu ve bunların videolarını yayınladı.

 

Dünyada çatışma bölgelerine sağlık hizmeti götürmeyi amaç edinmiş Sınır Tanımayan Doktorlar'ın (MSF) açtığı hastanelerin durumu Ekim ayında tarihî bir trajedi sahnesine dönüştü.

 

Kuruluşun Suriye'nin Duma bölgesinde kurduğu seyyar hastane bombalandı. Bu saldırının hemen ardından, bu sefer bir pazar yerine düzenlenen hava saldırısında ölen 70 kişi ve 550 yaralıya,  harabeye dönmüş bu hastanede müdahale edilmeye çalışıldı.

 

Afganistan'da Kunduz şehrini Taliban'ın elinden geri almak için ABD tarafından düzenlenen hava saldırılarında MSF’e ait hastane, içindeki insanlarla beraber doğrudan hedef alındı. Saldırı sırasında hastanede 105 hasta ve 80'den fazla MSF personeli bulunuyordu. Bombardımanda 14 sağlık görevlisi, 24 hasta ve 4 refakatçi öldü. MSF tarafından savaş suçu işlediği söylenen ABD'nin Afganistan'daki Generali Campbell, hastanenin yanlışlıkla bombalandığını söyledi, başkan Obama derin üzüntülerini iletti, ama ikisi de özür dilemedi.

 

Yemen’in kuzeyinde Saada kentinde bulunan, yine Sınır Tanımayan Doktorlar’a ait bir diğer hastane, bu sefer Suudi liderliğindeki koalisyonun uçakları tarafından hedef alındı. Yok edilen hastanede kimse ölmedi ama 200.000 kişi sağlık hizmetinden mahrum kaldı. Daha önce Yemen'in bütün savaş uçaklarını yok ettiklerini açıklayan Suudi Arabistan, bu hava saldırısında kendi sorumluluğu olmadığını bildirdi ama kimin sorumlu olduğunu bildirmedi.
 

İsrail'de en ilkel yolla, ellerine geçirdikleri ekmek bıçaklarıyla Yahudi yerleşimcilere saldırdığı iddia edilen Filistinliler (ve aynı zamanda Eritreli göçmenler) sokak ortasında vuruluyor, linç ediliyor, suç delili bulunmayanlar İsrail askerlerinin bıçaklarıyla delilleriyle buluşturuluyordu.

 

Mısır'ın turistik bölgesi Şarm-el Şeyh’ten havalanan Rus Metrojet Havayolları'na ait Airbus A321 tipi yolcu uçağı Sina Çölü üzerinde düştü. IŞİD meşrubat kutusuna sığdırdığı patlayıcının fotoğrafını gösterip masum insanların ölümünü üstlendi: bu olay, aynı Tunus’taki trajik saldırıda olduğu gibi, Mısır'ın da turizmini durma noktasına getirdi.

 

 

 

Ekim ayında Türkiye'de sokağa çıkma yasakları artarak devam ediyordu. Nusaybin'de 3g  bağlantısı kesilmiş, gıda sıkıntısı baş göstermişti. Nusaybin'in Yenituran Mahallesi Azizoğlu Sokak üzerindeki evinde yaşayan diyaliz hastası Seyit Hasan Tekin elinde beyaz bayrakla hastaneye gitmek zorunda kaldı.

 

Diyarbakır'ın Sur ilçesinde son iki ay içinde peşpeşe ilan edilen sokağa çıkma yasakları arasında insanlar hayatlarını normale döndürmeye çalışıyorken, Şırnak’ın Dicle Mahallesi’nde özel harekât timleri, öldürülen 24 yaşındaki Hacı Lokman Birlik'in cansız bedenini akrep tabir edilen araca bağlayarak, galiz küfürler eşliğinde emniyete kadar yerlerde sürüklüyordu.

 

Bu sefer İstanbul'da, Sarıyer'deki terör operasyonu sırasında polisin silahından çıkan kurşunla bir başka genç insan, 25 yaşındaki Dilek Doğan öldürüldü. Evine baskına gelen polislerden galoş giymelerini istediği için çıkan tartışmada vurulan Doğan'ın son sözlerinin “Ya, n’apıyorsun?” olduğu video kayıtlarında görüldü ve işitildi.

 

Bir ay sonra faili meçhul bir suikaste kurban giden Diyarbakır Barosu başkanı Tahir Elçi hakkında, bir televizyon programında söylediği “PKK bir terör örgütü değildir” sözü yüzünden yakalama kararı çıkarılıyor, kendisi adli kontrol şartıyla serbest bırakılıyor, ama hem iktidarın hem de muhalefetin tehditvâri eleştirilerine maruz bırakılıyordu.

 

Siirt'teki bombalı saldırıda hayatını kaybeden Erzurumlu jandarma er Recep Beycur'un kuzeni Ömer Bulur, cenaze töreninde isyan etti. "Kardeşi kardeşe kırdırıyor. Genç kardeşimi gönderdim, cesedini alıyorum. Sayın Cumhurbaşkanı bunu bilsin. Ben bunu bu yaşa getirene kadar ne çektim biliyor mu? Allah'tan hiç mi korkmuyor? Bu genci buraya yatırdı. Kardeşi kardeşe kırdırıyor" deyince,  hakkında açılan davada kendisinin 16 yıl hapsi istendi.

 

 

Büyük müzisyen ve aktivist Ruhi Su'nun  1977'de 34 kişinin hayatını kaybettiği, 136 kişinin yaralandığı Kanlı 1 Mayıs anısına bestelediği “Ellerinde Pankartlar” adlı parçası ne yazık ki 10 Ekim'de Ankara Garı önünde yaşananların ardından yeni bir anlam da üstlenecekti.

 

 

Ankara’da düzenlenmek istenen Barış mitingi öncesi 2 korkunç patlama oldu. İlkinin hemen ardından kaçan insanların yolu üzerinde gerçekleştirilen ikinci patlama ile daha da kanlı ve bir o kadar insafsız intihar saldırısında 102 kişi hayatını kaybetti, 246 kişi de yaralandı.

 

Tren Garı önünde yurdun dört bir yanından barış ve demokrasi için Ankara’ya gelmiş insanlar vardı. Çeşitli partilerin gençlik kolları üyeleri, Cumartesi anneleri, öğretmenler, memurlar,  bir ilkokul öğrencisi, yeni evli bir çift,  milletvekili adayları, parti meclisi üyeleri, daha önceki saldırılardan kurtulmuş aktivistler, pek çok genç kadın ve erkek, oracıkta parçalanarak hayatını kaybetti.

 

 

 

Hükümet 3 gün ulusal yas ilan etti. Dünyanın dört bir yanından taziye mesajları geldi, Papa Françesko, Ankara’daki saldırıda hayatını kaybedenler için dua etti.

 

 

 

Ankara’daki saldırı birçok kentte protesto edildi. DİSK, KESK TMMOB ve TTB, iki günlük grev kararı aldı. Ama daha sonra bu greve soruşturma açıldı. Bu arada, sadece Ekim ayı içinde iş kazalarında en az 143 işçinin iş kazalarında hayatını kaybettiği açıklanacaktı.

 

“Terörün iyisi kötüsü olmaz"  diyerek saldırıyı kınayan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın demecini, başkan Davutoğlu’nun üzüntü beyanı ve arkasından da “Ankara'daki terör saldırısı sonrası kamuoyunun nabzını tutuyoruz. Oylarımızda bir yükseliş trendi var” açıklaması izledi.

 

“İstifa etmeyi düşünüyor musunuz?” sorusu Adalet Bakanı Kenan İpek’i güldürürken, herkesin saldırının sorumlularını aradığı sırada, Sağlık Bakanı Müezzinoğlu “kan anonsu yapan 2 provokatörün tespit edildiğini” kıvançla açıklıyordu.

 

HDP eşbaşkanı  Demirtaş'ın “28 yoldaşımızı kaybettik" açıklamasının hatalı bilgiden kaynaklandığını belirterek özür dilediği sıralarda, avukatların patlama ile alakalı soruşturma dosyasını incelemelerinin ve dosyadan evrak almalarının, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) 153. maddesi uyarınca kısıtlandığı ortaya çıkıyordu. Olaydan üzerinde 2 gün geçmesine rağmen temizlikçiler Ankara Tren Garı’nda hâla ceset parçaları buluyordu.

 

 

Her katliamın ve krizin ardıdan olduğu gibi bu olaya dair tüm haberlere "geçici" yayın yasağı getirildi. Savcılık, Ankara saldırısını gerçekleştiren iki canlı bombadan birinin Işid militanı Yunus Emre Alagöz olduğunu açıklamış, şüphelilerin yapılan haberler nedeniyle kaçtıklarını söyleyerek medyanın “önleyici sorumluluğu”ndaki eksiklere dikkat çekilmişti.

 

Saldırı sonrası travma, ortak bir toplumsal acı ve yas halini almayı başaramadı. Modern Türkiye tarihinin en büyük terör eylemi için Konya'da Türkiye ile İzlanda arasında oynanan futbol müsabakası öncesinde düzenlenen saygı duruşu, ıslıklar ve tekbir sesleriyle bölündü.

 

New York Times gazetesi  ‘Kederde ve zaferde, Türkler bölünmüş durumda’ başlığını atarken, Türkiye’deki zamanın ruhunun (zeitgeist’ın) keskin bir özetini geçer gibiydi.

 

 

Türkiye  gündeminde şiddetin yanı sıra ikinci kez seçimler vardı. Başbakan Davutoğlu'nun partisinin Van mitinginde söylediği ""AK Parti iktidardan indirilirse buralarda terör çeteleri dolaşacak, beyaz Toroslar dolaşacak" sözleri her zamanki gibi yanlış anlaşılmıştı.

 

Seçim güvenliği için sandıkların birleştirilmesi tartışması sürerken 7 Haziran seçimi öncesi YSK'nın bu durumu reddetmesi bir referans oluşturdu ve sandıklar birleştirilmedi. Oy ve Ötesi oluşumu yine iktidara yakın medyanın hedef tahtasına oturtulmuş ama buna rağmen yüksek bir katılımcı oranı ile ikinci seçim çalışmalarına başlamıştı.

 

Yurtdışında oy kullanma işlemi Ekim Ayında gerçekleşti. 3 bin 600 TC vatandaşının yaşadığı Japonya'da seçim sandıkları önünde bekleyen kalabalığın birbirine girmesi sonucu 12 kişi çeşitli yerlerinden yaralandı ama polisin  müdahalesi sonucu olay büyümeden durduruldu.

 

Türkiye'de basın özgürlüğüne yapılan müdahalenin boyutları ve içeriği kaygı verici düzeyde genişliyordu. Koza İpek medya grubunun yönetimine mahkeme kararıyla kayyım atandı.  Polis eşliğinde gazete ve televizyon kanalına gelen kayyımlar medya organlarının içeriğini, yönetimini ve çalışanlarını kendi istekleri doğrultusunda değiştirdi, itiraz edenleri attı.

 

Dünyanın gidişatında ise El Niño okyanus fenomeni etkisini göstermeye başlamış, küresel iklim değişikliğinden ötürü acayipleşen hava olaylarının sayısında bir de bu yüzden muazzam artış görüleceği neredeyse kesinleşmişti.

 

Ve bu durum en çok onları etkilese de, sadece dünyanın en yoksullarının sorunu değildi. Aşırı yağışların vurduğu Fransa'nın en zengin bölgesi Riviera'da ölen 20 kişi, çöken altyapı sistemi, yollarda sürüklenen lüks araçlar bu durumun ironik ve trajik bir göstergesi gibiydi.

 

 

 

Sadece 2015 yılının Ekim ayında Akdeniz'i geçerek Avrupa'ya ulaşmayı başaran 218 bin göçmen, 2014 yılında gelen tüm göçmen sayısını geçti! Avrupa ülkelerine girişi kısıtlanan binlerce mülteci sınır kapılarında beklemek zorunda kaldı. İnsan Hakları İzleme Örgütü Ege'de içinde mülteci olan botların kimliği belirsiz şahıslar tarafından patlatılığını söylüyor, buna rağmen Yunanistan'a giden göçmenlerin sayısı günde 8 bini buluyordu.

 

Uluslararası Kurtarma Komitesi Başkanı David Miliband’ın sadece İstanbul'daki mültecilerin Avrupa'ya gelen toplam mülteci sayısının üzerinde olduğunu söylemesi akıllarda kalan bir bilgiydi. Suriye'nin ilk ve tek astronotu 64 yaşındaki Muhammed Ahmed Faris İstanbul'da iki odalı bir evde yaşam mücadelesi verdiği sırada Almanya şansölyesi Angela Merkel Türkiye üzerinden Avrupa'ya gelecek  mültecilerin durumunu pazarlık konusu etmek  üzere Ankara'ya geliyordu.

 

 

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Erdoğan ise Merkel'in bu ziyaretini eleştiren kimi akademisyenleri eski bir Türkî geleneği icra etmekle suçluyordu: Mankurtlukla!