Yeşil Havadis'le iklim-ekoloji gündemi ve Süheyla Doğan'la Assos'taki tahribat üzerine söyleşi

-
Aa
+
a
a
a

Bu hafta gündemimizde, Paris İklim Anlaşması’nın onaylanmasına ve iklim krizine dair haberlere ek olarak, Türkiye’nin değişik bölgelerinde süren çevre mücadeleleri var. Assos’ta devam eden tahribata özellikle değindiğimiz bu bölümümüzün konuğu, Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği Başkanı Süheyla Doğan oldu. 

Kazdağı Doğa ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği Başkanı S. Doğan'la söyleşi
 

Kazdağı Doğa ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği Başkanı S. Doğan'la söyleşi

podcast servisi: iTunes / RSS

İklim Bülteni

Türkiye, Paris İklim Anlaşması’nı onayladı!

  • Geçtiğimiz hafta, Türkiye’de iklim krizi, doğa ve geleceğimiz için endişelenen herkesi umutlandıran bir gelişmeye tanık olduk: Paris İklim Anlaşması nihayet TBMM’de onaylandı!
  • Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 21 Eylül’de konuşma yaptığı Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda, Paris Anlaşması’nın onaylanacağını duyurmuştu. Yıllardır aksayan süreç, bu defa oldukça hızlı  ilerledi. Anlaşma, altı yıllık bir gecikmeyle ilgili komisyonlardan geçti ve 7 Ekim Perşembe günü TBMM’de kabul edildi. 353 vekilin kabul oyuyla yasalaşan anlaşmanın, önümüzdeki günlerde BM Sekreteryası’na iletilmesi bekleniyor. 
  • Yeşil Gazete muhabiri Merve Özçelik, bundan sonraki süreçte bizi nelerin beklediğini İstanbul Politikalar Merkezi Kıdemli İklim Uzmanı Ümit Şahin ile konuştu. Yaşanan gelişmeyi, “iklim politikalarından 30 yıllık kaçışın sonu” olarak yorumlayan Şahin, artık Türkiye’nin hedeflerini güçlendirmesi ve eski kalkınma alışkanlıklarını terk etmesi gerektiğini ifade etti.
  • Paris Anlaşması’nın ne anlama geldiğini Yeşiller hariç siyasi partilerin çok iyi bilmediğine vurgu yapan Şahin, yoğun enerji tüketimine dayalı refah düşüncesiyle devam edilemeyeceğini de vurguladı.
  • Yeşil Gazete editörü Elif Ünal ise kararı Yeşiller Partisi eş sözcüleriyle konuştu. Gecikmeye dikkat çeken Koray Doğan Urbarlı, milletvekillerinin şaşkın olduğunu, ne yapacaklarını ve nasıl tavır alacaklarını tam bilemediklerini söyledi. Emine Özkan ise köklü, onarıcı sonuçların ancak yeşil politikaları hayata geçirmekle mümkün olacağına dikkat çekti.
  • Paris Anlaşması henüz meclise gelmeden de ilginç bir gelişme olmuş, iklim krizi, Milli Güvenlik Kurulu’nda ele alınmıştı. Açıklanan MGK bildirisinde, iklim değişikliği tehdidiyle küresel düzeyde ortak mücadele gerektiği söylendi.

Yeşil dönüşüme doğru

  • Yeşil dönüşüm konusunda şirketlerin en çok gündeme getirdiği mesele tabii ki fonlar. IMF de bu konuda iki farklı rapor yayımladı.
  • İlk rapora göre, iklim değişikliğine odaklı yatırım fonlarının büyüklüğü 2019’un son çeyreğindeki 57 milyar dolar iken, 2020’nin aynı döneminde 133 milyar dolara çıkarak yaklaşık üç kat artmış. 
  • Buna karşın, bütçelerin yalnızca yeşil dönüşüme ayrılmadığı ve bazı projelerin ateşe körükle gitmeye devam ettiği, IMF’nin ikinci raporunda ortaya konulmuş. Buna göre, fosil yakıt endüstrisi dakikada 11 milyon dolarlık sübvansiyonlardan yararlanıyor. Kömür, petrol ve doğal gaz üretimi ve kullanımı ise 2020 yılında 5,9 trilyon dolar destek almış.
  • Raporun baş yazarlarından Ian Parry, bazı ülkelerin, yoksullara zarar vereceği gerekçesiyle enerji fiyatlarını yüksek tutmak istemediklerini söylüyor. Ancak Parry’ye göre bu yol, sadece varlıklı gruplara fayda sağlıyor. Parry, bu sübvansiyon kaynaklarının doğrudan yoksul ve savunmasız insanlara yardım etmeye yönlendirmenin daha akıllıca olduğunu ifade etmiş.
  • Tüm bu sübvansiyonlara rağmen, piyasa odaklı sistemde bazen kömür fiyatlarının artışı engellenemiyor. Örneğin Türkiye’de eylül ayında fiyatı en çok artan ürün kömür olmuş. TÜİK’in verilerine göre artış oranı %33.72. 
  • Elimizde net bir veri olmasa da bunun ithal kömür kaynaklı olduğu tahmininde bulunmak mümkün. Zira Eylül 2020’den itibaren ithal kömürde fiyat tarifesi hızla yükselmeye başlamıştı ve bir yılda 3,5 katlık artış gözlenmişti. Eylül 2020’de 50 dolardan getirilen bir ton kömürün fiyatı, 2021 yılının Eylül ayında 170 doların üzerine çıktı. Bu, ithal kömürle çalışan santrallerin de durma noktasına gelmesine neden olmuştu. Bu fiyat artışı, artık son tüketiciye de yansımış görünüyor. 
  • İklim için acilen dönüşmesi gereken sektörlerden bir diğeri de, fosil yakıta bağımlı bir ulaşım türü olan havayolları. Bu hedefe yönelik olarak Almanya’da yeni bir yakıt üretim tesisi açıldı. Güçten sıvıya (power to liqiud (PtL)) denilen bu yöntem, aslında yeni değil. Bu yöntemle sentetik yakıt veya metanol üretiliyor. Üretim sürecinde elektrik, su ve karbondioksit kullanılıyor. Önce ara ürün olarak hidrojen üretiliyor, ardından son ürün sentetik yakıt oluyor. Çok teknik detaya girmeden toparlamak gerekirse, kullandığınız malzemelerin özelliklerine göre net sıfır emisyona yakın bir ürün elde etmek mümkün. Elektrik yenilenebilirden gelirse ve baca çıkışlarından gelen atık karbondioksit kullanılırsa, toplam karbon salımı oldukça düşük oluyor. Yalnız bir noktayı kaçırmamak gerek: bu süreçte farklı kirleticilerin havaya karışması mümkün.

Yok oluş devam ediyor

  • İklim kriziyle mücadele adımları atılmaya devam ederken, yok oluş da hız kesmeden devam ediyor. Küresel Mercan Resifi İzleme Ağı (GCRMN) tarafından yayınlanan bir çalışmaya göre, dünya genelindeki mercan resifinin yüzde 14’ü 10 yıldan kısa bir sürede yok oldu. Mercan resifinin durumunun analiz edildiği en büyük araştırma olduğu belirtilen ve 2008-2019 yıllarını kapsayan bu çalışma için, 73 ülkeden 300 bilim insanı veri topladı.
  • Yok oluşa dikkat çeken ve felaketlere karşı harekete geçilmesi çağrısında bulunan yaratıcı eylemler de benzer şekilde gündemde. Fransız moda devi Louis Vuitton’un Paris’teki moda haftası kapsamında Louvre Müzesi’nde düzenlenen 2022 İlkbahar Defilesi, bir çevre aktivistinin protesto gösterisine sahne oldu. Defile sırasında podyuma çıkan Yerküre Dostları Fransa’nın (Amis de la Terre) üyesi aktivist, “Aşırı tüketim = Yokoluş” yazılı pankartıyla modellerin arasında yürüdü. Pankartın altında Yokoluş İsyanı (Extinction Rebellion), Les Amis de la Terre (Yeryüzü Dostları) ve Youth For Climate France (İklim için Gençlik Fransa) imzaları vardı.

  • Tüm bu yok oluş haberlerinin ardından iklim bültenimizin son haberi olumlu. Uydu gözlemleri ve araştırmalar sonucunda, Afrika’da tahmin edilenden daha fazla ağaç bulunduğu ortaya çıkarılmış. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) ve Google iş birliğiyle yapılan araştırmalar neticesinde, kıtada 7 milyardan fazla yeni ağaç tespit edilmiş.350’den fazla uzman ve bilim insanının katıldığı çalışma kapsamında, kıta genelinde 88 binden fazla bölge incelenmiş.

Ekoloji Bülteni

Türkiye’de çevre suçları

  • Türkiye Büyük Millet Meclisi Sanayi ve Ticaret Komisyonu Başkanı Ziya Altunyaldız, Türkiye Gazetesi’nden Ebru Karatosun’a verdiği röportajda, bir ‘çevre suçu’ tanımı öngördüklerini duyurdu.  Altunyaldız’ın açıklamalarına göre çevreyi kirletenler bedelini ödeyecek ve iklimden zarar görenler de hayat haklarının ihlali gerekçesiyle dava açabilecek. 

Böyle bir suç tanımının, birazdan bahsedeceklerimiz de dahil olmak üzere, devam eden çevre mücadeleleri için ne anlama geleceği de merak konusu. 

Sözcü Gazetesi’nden Evren Demirdaş’ın haberine göre, Elazığ’ın Maden ilçesine bağlı Çayırköy’de faaliyet gösteren bir maden şirketinin dinamit patlatması sonucu köyün su kaynakları zarar gördü ve üç vatandaş yaralandı. 

Gazeteye konuşan Çayırköy Muhtarı Emre Özdoğan, son bir yıl süresince haftada 7-8 ton dinamit patlatıldığı iddiasında bulundu. Muhtar, bu süreçte 30 evin hasar gördüğünü, iş makineleri nedeniyle köy yolunun çöktüğünü ve su kaynaklarının maden çalışması yapılan bölgeye kayması nedeniyle köyün su kaynaklarının kuruduğunu aktardı. 

Yakın zamanda gerçekleşen bir patlamada 3 kişinin yaralandığını ifade eden Özdoğan, bu konuda suç duyurusunda bulunduklarını da iletti.

  • Bir başka mücadele ise, Yeniköy-Kemerköy termik santrallerine yakıt sağlayan linyit madeni sahalarının genişletilmesi istenen Muğla İkizköy’de devam ediyor. Sahayı genişletmek isteyen şirket, mahkemenin yürütmeyi durdurma kararına rağmen çalışmalarına devam ediyor.

Bu hafta alana gelen bir dozer, Işıkdere mahallesindeki Kocaçay’ın yatağını değiştirmek için çalışmaya başladı. Bölge halkı, mahkeme kararını hatırlatarak çalışmaları durdurtup tutanak tutturdu. 

Yeşil Gazete’den Elif Ünal’a konuşan, bizim de üçüncü bölümümüzde söyleştiğimiz Nejla Işık, konuyla ilgili suç duyurusunda bulunduklarını ve çalışmaların şimdilik durdurulduğunu söyledi. Ancak kısa süre sonra çalışmaların gece vakti devam ettiği haberi geldi. 

Twitter’da paylaşım yapan İkizköy İnsanca Yaşam için Direniyor isimli hesap, şöyle sordu:

Gündüz durdurduğumuz ve jandarmaya şikayet edip tutanak tutturduğumuz dere yatağı değiştirme faaliyeti gece devam ediyor. Jandarma bir şey yapamam diyor, savcı benim işim değil diyor. Kocaçay bu gece bir daha geri gelmemek üzere yatağından ediliyor. Muğla Valiliği uyuyor mu?

İkizköylüler aynı zamanda, yatağı bozulan Kocaçay’ın, yağmurlar başladığında taşkın ve sel tehlikesi taşıyabileceği konusunda da uyarıda bulundular.

  • Marmara Denizi’nin kirlilik sorunu ise devam ediyor. Konuyla ilgili 10 Haziran’da kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi Müsilaj Sorununu Araştırma Komisyonu, geçtiğimiz hafta görüşmelere başladı.

Bu konuda Komisyon’a seslenen çevreci sivil toplum örgütü Greenpeace, Marmara Denizi’nin kirlilik sorunun çözülebilmesi için Ergene Havzası Koruma Eylem Planı’nın durdurulması gerektiğini vurguladı. Müsilaj sorununun, aşırı kirliliğin bir sonucu olduğunu vurgulayan Greenpeace, hem birçok tesisin, hem de Marmara etrafındaki şehirlerin, atıklarını denize boşalttığını hatırlattı.

Greenpeace’in bahsettiği projenin ilk etabı olan Derin Deşarj Sistemi Doğu Hattı vasıtasıyla, daha önce Ergene Nehri’nin zehirleyen atık sular, artık Marmara Denizi’ne boşaltılıyor. 

Greenpeace Akdeniz Biyoçeşitlilik Lideri Nihan Temiz Ataş, araştırılması gereken konunun müsilaj değil, Marmara’nın kirliliği olduğunu, müsilajın kirliliğin sonuçlarından biri olduğunu vurguladı. 

‘Ergene’yi kurtarmak için 3,000’i aşkın sanayi tesisinin kompleks kimyasal atıkları yaklaşık bir yıldır Marmara Denizi’ne boşaltılıyor. Boşaltımın başladığı günden bu yana toplu balık ölümleri ve müsilajın oluşması tesadüf değil,’ diyen Ataş, Marmara’nın atık deposu olarak kullanılmaması gerektiğini söyledi ve Ergene’den sanayi atığını boşaltan derin deniz deşarj vanasının acilen kapatılması çağrısında bulundu. 

  • Bu esnada bir kötü haber de Gökçeada’dan geldi. Türkiye’nin tek Sualtı Milli Parkı içerisinde yer alan Yıldız Koy, yeni onaylanan imar planıyla birlikte imara açılma tehlikesiyle karşı karşıya kalmış durumda. İmar Planı Koruma Kurulu’ndan geçerse, koy, imara açılmış olacak. CHP, konuyu yargıya taşımaya hazırlanıyor. 

Kağıt toplayıcıların mücadelesi devam ediyor

  • İstanbul Valiliği, 23 Ağustos’ta atık toplama işlemlerini çevre ve halk sağlığı sorunlarına neden olduğu iddiasıyla yasaklamıştı. Geride bıraktığımız hafta boyunca da bu yasak kapsamında baskınlar, göz altılar ve bunlara karşı düzenlenen eylemler devam etti. 
  • İlk olarak Ümraniye’deki atık kağıt depolarına baskın yapıldı, direnen işçilerden bazıları göz altılan alındı. Üç işçi hakkında tutuklama kararı çıktı. 
  • Ardından Ataşehir’de 49 ayrı adrese eş zamanlı operasyon düzenlendi. Ülkeye kaçak yollarla girdikleri iddia edilen kağıt toplayıcıları Tuzla Göçmen Toplama Merkezi’ne götürüldü. 
  • Gazeteci Emre Orman’a göre baskınlarda 200’e yakın işçi gözaltına alındı, barakaları yıkıldı ve çekçek arabalarına el konuldu. 
  • Son olarak Sancaktepe’de 36 adrese eş zamanlı operasyon düzenlendi ve yine aynı uygulamalar yapıldı. 
  • Bu meselede kağıt toplayıcılar adına açıklama yapan Mahmut Aytar, çekçekçilerin geri dönüşüme katkıda bulunup çevreye fayda sağladığını belirtti ve gelirlerinin haksız kazanç değil, alın teri olduğunu söyledi.
  • "Bir düşünün, önünden geçerken burnunuzu kapattığınız çöplerin içinde mecbur olmasa kim, en önemli şeyini sağlığını bile tehlikeye atarak, sigortasız, güvencesiz, yarı aç yarı tok çalışır," diye soran Aytar, "Çalıp çırpmadan, kimseye avuç açmadan onurumuzla yaşamak için bulabildiğimiz tek şey olan bu işi yapıyoruz" diye konuştu.
  • Göçmenlerin cezalandırılmasına da tepki gösteren Aytar, göçmenlerin bu alanda çalışmalarının sorumlusunun bireysel kararları değil göç politikaları olduğunu söyledi ve "yoksulun halinden yoksul anlar," dedi.

Erdoğan’ın yeni nükleer santral isteği tepki çekti

  • Türkiye’ye yeni nükleer santraller yapılması konusu, Erdoğan ile Putin’in Soçi’de yaptıkları görüşmede gündeme gelmiş, Erdoğan Putin’e iki yeni nükleer santral yapılmasını önermişti. 
  • Bu konuda açıklama yapan Nükleer Karşıtı Platform, hem nükleer santralleri hem de nükleer santral yapımında yine Rusya’nın kapısının çalınmasını eleştirdi.
  • Yeşiller Partisi Eş sözcüsü Emine Özkan da yeni nükleer santrallerin bedelinin ağır olacağı uyarısında bulundu ve enerjide Rusya’ya giderek daha bağımlı hale gelindiğini söyledi. 
  • Nükleerin maliyetinin de tüketiciye yükleneceğini söyleyen Özkan, bugün elektriğin 4.5 dolardan alınıp tüketiciye 5.5 dolardan satıldığını, Akkuyu nükleer santralinden ise elektriğin 12 dolar 35 sentten alınacağını belirtti.
  • Bu arada Akkuyu Nükleer Davası’ndaki bilirkişi heyetinde yer alan akademisyenlere yönelik de YÖK aleyhinde dava açıldı. Raporun hukuka, bilime ve Yüksek Öğretim Kanunu’na aykırı hazırlandığı iddia edildi. Heyetin bilirkişilikten men edilmesi ve cezalandırılması istendi.
  • Akkuyu’da görevli 15 kişiye yönelik gerekli örnekleri almadıkları, saha zeminindeki dayanıksızlığı etüd etmedikleri ithamları vardı. Ancak yine de bu 15 kişide yedisi, Sinop Nükleer Santral projesine karşı açıdan davada yeniden görevlendirilmişti.
  • Nükleer konusunda bu olup bitenleri anlamamıza katkı sağlayabilecek bir rapor ise 28 Eylül’de açıklandı. 2021 Dünya Nükleer Endüstri Durum Raporu hakkında Yeşil Gazete’de Pınar Demircan imzasıyla oldukça detaylı bir yazı yayınlandı. 
  • Rapora göre dünyada 33 ülkede aktif çalışan 415 nükleer reaktör bulunuyor.  Nükleer enerji üreten beş büyük ülke - yani ABD, Çin, Fransa, Rusya ve Güney Kore - toplam nükleer enerji üretiminin yüzde 72’sinden sorumlu.
  • Analiz, 2001-2020 yılları arasında 95 reaktörün devreye alındığını, 98 reaktörün ise devreden çıkarıldığını gösteriyor. Ancak bu sürede Çin’de 47 reaktör operasyona başlarken, devreden çıkan reaktör olmadı. 
  • Rapor, ’Nükleer enerji iklim krizinde dirençli mi?’ sorusuna da yanıt veriyor. Sürekli soğutma suyuna ihtiyaç duyan bu santrallerin özellikle kuraklığa dirençli olmadığı ve sık sık devreden çıkarak verim düşüklüğüne neden olduğunu vurgulanmış. 

Kaliforniya’da petrol sızıntısı felaketi

  • ABD Kaliforniya’daki Huntington Beach belediye başkanı 3 Ekim’de bir basın toplantısı düzenledi ve  üç bin varilden - yani 409 tondan -  fazla ham petrolün 33 kilometrekarelik bir alana yayıldığını duyurdu. 
  • Müdahalelerle 27 kilometrelik petrol hattı kapatılıp boşaltıldı. Bölgedeki sahiller ve balık çiftlikleri de kıyıları kaplayan petrol nedeniyle kapatıldı. 
  • CNN’e konuşan bir yetkiliye göre bölgedeki ekoloji koruma aranı Talbert Marsh da petrolle kaplandı. Ekipler bölgedeki canlıları kurtarmak için mücadele veriyorlar. 
  • Doğal hayat uzmanları, etkilenen bölgede karlı cılıbıt kuşu, Kaliforniya deniz kırlangıcı ve kambur balina gibi tehdit altında türler bulunduğuna dikkat çekiyorlar. 
  • Maalesef ölen kuş ve balıklar da kıyıya vurmaya başlamış. Felaketin gerçek boyutlarının önümüzdeki haftalarda anlaşılacağı, ancak etkilerinin yıllarca sürebileceği söyleniyor. 

Assos’ta yıkım devam ediyor: Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği Başkanı Süheyla Doğan ile söyleşi

Assos’taki durumu bize aktarabilir misiniz?

2015 yılında Assos Antik Liman’da yamaçlardan taş ve kayalar düşmüş ve bir tanesi bir otelin çatısına gelmişti. Can kaybı veya ciddi bir mal kaybı olmamıştı. Otel sahipleri, can ve mal güvenliğini sağlamak için Çanakkale Valiliği’ne başvurdu. Valilik de İl Afet Müdürlüğü’ne yönlendirdi. Müdürlük inceleme yaptıktan sonra, yapılacak olan inşaatın ihale dokümanlarını ve teknik şartnamesini hazırlamak için ihaleye çıktı. İhaleyi, Dynamics Engineering isimli Trabzon merkezli bir firma aldı. Şirket konuyla ilgili teknik şartnameyi, teknik ve ihale dökümanlarını hazırladı. Valilik bu işi ihale edecek bir kurum olarak Ayvacık Kaymakamlığı Köylere Hizmet Götürme Birliği’ni görevlendirdi. Bu birlik, köylerin ihtiyacını gidermeyi amaçlıyor ve bütçesi, muhtarlıkların kaynaklarından ve kaymakamlıktan sağlanıyor. Normalde köylere zor hizmet veren, bütçesi düşük ve teknik bir donanımı olmayan bir kurum. Nida İnşaat isimli şirket de inşaat ihalesini kazanıyor. Kasım 2020’de raporlar hazırlanıyor ve koruma kurullarından onaylanıyor. Mart’ta ihale gerçekleşiyor ve Nisan 2021’de inşaat başlıyor. Öncesinde de Çanakkale Valiliği bölgeyi afet bölgesi ilan ediyor ve inşaat faaliyeti dışında giriş-çıkış yasaklanıyor, turizm tesisleri kapatılıyor. Biz de yasak olduğu için ne yapıldığını göremedik. Uzun bir süre sonra bize gelen bir fotoğrafla büyük bir yıkım olduğunu gördük ve arkadaşlarımız tekne kiralayarak denizden büyük yıkımı gözlemledi ve belgeledi. Bunları kamuoyuna duyurduk. İlgili kurumlara yazılı başvurduk ve yıkımın durdurulmasını talep ettik. Sorumluların da soruşturulmasını istedik. 

Bölgedeki tepkiler nasıl?

Biz yazılı başvurularımızdan sonra Cumhuriyet Başsavcılığı’na 40 imzalı bir dilekçeyle suç duyurusunda bulunduk. Birkaç gün sonra bir şekilde alana girmeyi ve yakın bir noktadan fotoğraf çekmeyi başardık. Kırıcıların ve kepçelerin bölgeyi mahvettiğine tanık olduk. Bunun üzerine bir basın açıklaması yaptık ve eylemlerimizi hızlandırdık. Behram’da bölgedeki ekoloji örgütleriyle birlikte kamuoyu oluşturmak için basın açıklaması, forum ve müzikli dinleti yaptık. Bu sürede, koruma kurulundan, müzeden, kazı başkanlığından hiçbir açıklama gelmedi. Sadece valilik heyet oluşturup alanı inceledi ve her şeyin usulüne uygun olduğunu açıkladı. Biz şartnameye baktığımızda belirtilen imalatların çok ötesinde bir inşaat olduğunu görüyoruz, düzlüklerin açılacağı yazmıyor. Sadece kaya ıslahından bahsediliyor. Şartname bize göre yanlış olsa bile bu kadar yıkımı öngörmüyor.

Şikayetlerimize rağmen yıkım devam ediyor, alandan kamyonlar çıkmaya devam ediyor. Hafriyat, Ayvacık çöplüğüne götürülüyor. Bu hafriyat çöplükte 8-10 futbol sahası büyüklüğünde bir alanı kaplıyor. Molozlara baktığımızda seramik parçaları da gördük. Anlaşılan sadece doğa değil tarih de katlediliyor. Hala sesimizi duyurmaya çalışıyoruz yıkımı durdurmak için. Ancak ne yazık ki doğa örgütleri dışında herkes kör sağır. Ne yazık ki bireysel bazı arkeologlar dışında bölgedeki turizmden para kazanan sektör örgütlerinden, Seyahat Acenteleri Birliği’nden, Otelciler Birliği’nden ve Rehberler Odası’ndan hiç ses yok. 

Uluslararası örgütlere de ulaştık. ICOMOS isimli Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi Türkiye Komitesi bir açıklama yayınladı ve bir yol haritası önerdiler. ICOMOS, yapılan işlemin bir kaya ıslahı olmadığını, çalışmanın acilen durdurulması gerektiğini, bağımsız uzmanlardan oluşan bir çalışma grubunun ne yapılacağına ilişkin kararın verilmesi gerektiğini ve bölgenin rehabilitasyona bırakılması gerektiğini vurguladı. Bu açıklama, bizim de savunduğumuz ilkelerle örtüşüyor.

Bir yandan bölge halkı da çok mağdur oldu. Bir yaz sezonunu kapalı geçirdiği için mağdur olan çalışanları da duyuyoruz ve onların yanındayız. Jeolog Doğan Perinçek gibi bilim insanlarının yaptığı açıklamalar, ıslah çalışmalarının bölgenin kış döneminde kapalı kalarak ve böyle bir yıkım gerçekleştirilmeden yapılmasının mümkün olduğunu vurguladı. Ama ne yazık ki bu öneriler de göz ardı edildi. 

Biz dernek olarak Kazdağları’ndaki altın madenleriyle bölgedeki termik santrallerle sürekli mücadele ettik; ilk defa Assos’ta böyle bir şeye tanık olmak bizi çok üzdü. Assos bölge turizmi için çok önemli. Ancak ne yazık ki Assos Antik Liman’da doğal bir peyzaj kalmadı.

Anladığım kadarıyla bölge ne yazık ki bir inşaat alanına dönmüş durumda. Medyada bir de otopark inşaatından bahsediliyordu. Buna dair bir bilginiz var mı?

Gördüğümüz kadarıyla çok geniş alanlar açılmış. Bunun arkasında projede de öngörülmeyen başka niyetler olmalı. Biz de doğrudan bilgi sahibi değiliz ama bir söyleşide 12 bin metrekarelik otopark alanı ve ticari alanlar açıldığı söylendi. Bu beyanı veren şahısın daha sonra bir telefon görüşmesinde “Fena mı bu kadar alan açılmış,” dediğini öğrendik. Demek ki oradaki bazı otellerin dibine kadar gelen bir otopark talebi varmış. Oradaki kamu kurumlarını ve şirketi de ikna ederek böyle bir alan açtılar diye endişeleniyoruz.

Aslında bölgede limana biraz uzakta kazı evinin çok geniş bir otoparkı var ve ben burayı bile çok dolu görmedim. Eğer otopark ihtiyacı varsa oraya bir servis hizmeti konularak ihtiyaç karşılanabilirdi. Otellerin dibine kadar araç girmesine gerek yok. Antik Liman’a araçların bile girişinin yasak olması gerekirken ne yazık ki böyle bir alan yaratıldığını düşünüyoruz. Ama net bir bilgimiz yok çünkü kurumlardan hiçbir şeffaf bilgilendirme gelmiyor.

Geçtiğimiz hafta valilik bir bilgilendirme toplantısı yaptı. Bir sektör temsilcisi, “Çevre örgütleri ameliyat masasındaki bir hastanın fotoğraflarını paylaştılar. Henüz faaliyet bitmedi. Gerçek görünümü böyle olmayacak.” diye bir açıklama yaptı. Katledilmiş bir doğayı ameliyat masasındaki hastayla özdeşleştirmek, yapılanları örtme amaçlı bir açıklamaydı. Ne yazık ki son durumda doğal doku ve tarih, geri dönüşü zor bir şekilde katledilmiş edilmiş durumda.

Hak ve Özgürlükler Bülteni

Kadınlar güvende değil

  • Londra’da işlenen Sarah Everard cinayeti, büyük protestolara neden olmuştu. Genç kadın, 3 Mart akşamı evine giderken bir polis tarafından kaçırılarak öldürülmüştü. Bir polis tarafından, polis kimliği kullanılarak işlenen bu cinayet, kadınların hiçbir yerde güvende olmadıkları ve polislerin kadınlar için tehlike oluşturduğu tartışmalarına yol açmıştı.

Sarah Everard için düzenlenen bir anmada gözaltına alınan Patsy Stevenson ise, bir online tanışma uygulaması vasıtasıyla yaklaşık 50 polisin kendisiyle iletişime geçmeye çalıştığını açıkladı. 

BBC Türkçe’de yer alan habere göre Stevenson durumu ‘Bir çeşit gözdağı vermek’ olarak niteledi. 

“Profillerinde üniformalı fotoğrafları var veya ‘Ben polisim’ yazmışlar," diyen Stevenson, "Sizin yaşadığınız gibi korku duymadan yaşamayı isterdim, fakat ben bir kadınım," dedi. 

  • Türkiye’deki duruma dair de yine aylık kadın cinayeti çeteleleri yayınlanmaya başlandı. Bianet’in Erkek Şiddet Çetelesi’ne göre ülkede Eylül ayında 26 kadın öldürüldü. Bu kadınların 20’si, ev içinde katledildi.
  • Bu esnada Amerika Birleşik Devletleri’nde ise kadınların kürtaj hakkı mücadelesi devam ediyor. 

Eylül ayında Teksas eyaletinde hamileliğin altıncı haftasından itibaren kürtaj yasaklanmış ve yasayı ihlal edenlere dava açılabileceği duyurulmuştu. Yasa, tecavüz ve ensest gibi durumlar için bile istisna sağlamıyor. Ve tabii kadınları başka eyaletlerde ya da tehlikeli koşullarda kürtaj olmaya iterek can güvenliklerini riske atıyor. 

Veganlar, et restoranını protesto etti

  • Bağımsız Hayvan Hakları Topluluğu, 4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü nedeniyle bir eylem düzenledi. Uluslararası üne kavuşmuş bir et restoranının yeni açılan Galata şubesi önünde bir araya gelen Topluluk, ‘yaşam hakkına saygı duy’ eylemi yaptı ve broşür dağıttı.
  • “Herkesi çiftliklerde esir gibi tutulan hayvanların yaşadığı şiddeti, çektiği acıları düşünmeye çağırıyoruz” denilen açıklamada, her yıl yaklaşık 100 milyar kara hayvanının eti için kesildiği ve sütüne, yumurtasına, derisine ve balına el konulmak için sömürüldüğü hatırlatıldı. 
  • "Acıyı ve sevinci hissetme, yavrusunu koruma içgüdülerine sahip olan bu hayvanlar, üretim tesislerinde son derece kötü koşullarda esir tutulurken, yaşam hakları ellerinden alınıyor," dendi.

Nobel Ödülleri, sahiplerini buldu

  • 2021 Nobel Fizik Ödülü, üç bilim insanına verildi. 
  • Ödülün bir yarısına layık görülen Japonyalı meteorolog ve klimatolog Syukuro Manabe ile Alman oşinograf ve iklim modelleyicisi Klaus Hasselman, iklim üzerine çalışıyorlardı. Manabe’nin "küresel ısınmayı hatasız öngördüğünden" ve Hasselman’ın "karmaşık sistemlerin kavranmasına ezber bozan katkı sunduğundan" bahsedildi. 
  • Nobel Edebiyat ödülünün kazananı ise Abdulrazak Gurnah oldu. Gurnah’ın  “kültürler ve kıtalar arasındaki uçurumda sömürgeciliğin etkilerine ve mültecilerin kaderine kesin ve merhametli şekilde nüfuz etmesi” nedeniyle ödüle layık görüldüğü belirtildi.