Pandemide en kötü bilgi akışı sağlayan 10 ülkeden biri de Türkiye

-
Aa
+
a
a
a

Korona Günleri’nde Selim Badur, üç bilim insanının farklı modellemelere göre yaptığı çalışmanın sonuçlarını paylaştı.

Selim Badur'la Korona Günleri: 1 Mart 2021
 

Selim Badur'la Korona Günleri: 1 Mart 2021

podcast servisi: iTunes / RSS

(1 Mart 2021 tarihinde Açık Radyo’da Korona Günleri programında yayınlanmıştır)

Ömer Madra: Günaydın Selim Badur merhabalar!

Selim Badur: Günaydın efendim, günaydın Özdeş, günaydın Feryal, herkese iyi haftalar dileyerek başlayayım.

Özdeş Özbay: Günaydın!

SB: Son programımızdan bugüne dek geçen dört gün içinde ortalama 354 bin 343 olgu eklendi yeni koronavirüs olgu listesine. Tabii 600-650 binlik günlük olgu sayısından 200-350 bin bandına düşmüş durumdayız şu anda. Bir iyimserlik var, örneğin Wall Street Journal’da çıkan bir yazıda son 6 haftada ABD’de %77 oranında azalma olduğu belirtilmiş. Bu durum farklı şekillerde açıklanıyor, doğal bağışıklığın düşünülenden, hesaplanandan, beklenenden daha yüksek olması, bir diğer olasılık test yapılan kişilerden çok daha fazla insanın hastalığı geçirmiş olması ve Amerika’da da %15’lere varmış birazdan değineceğiz aşılama oranları. Bütün bunlar olgu sayısında azalmaya yol açan faktörler. Nitekim DSÖ de özellikle Avrupa bölgesi direktörü Dr. Hans Henri Kluge’nin açıklamaları ilginçti, virüsün varlığı sürse de kısıtlayıcı önlemlerin yakın zamanda kademeli olarak kalkabileceğini söyledi; çeşitli basın organlarında böyle bir demeci çıktı. Bu açıklamada özellikle Ortadoğu ve Doğu Akdeniz ülkeleri hariç ki burada ciddi artışlar sürüyor, Güney Afrika’da bile %33’lük bir azalmadan bahsediyor. Tabii bütün bunlara baktığımızda bizde durum nasıl? İsterseniz biraz da Türkiye özelinde konuşalım. Türkiye’de benim oransal olarak 20 Ocak’tan itibaren o grafiklerden de takip etmeye başladım, %3,8’den yapılan test içinde pozitiflik saptanan oldu sayısı %3,8’den %7,7’ye çıktı. Yani 30 Ocak’tan itibaren kademeli olarak artış, 10 Şubat’tan sonra %6’ların üzerine çıktı, 24 Şubat’tan sonra %7,5’un üzerine çıktı. Bizde ciddi bir artış var ilginç bir şekilde, bu arada bu artışa rağmen 1 Mart bugünden itibaren kademeli olarak açılmasından bahsediliyor, çelişen bir durum. ‘Acaba benim bu hesaplamamın dışında farklı şeyler mi oluyor?’ diye baktım ama TTB’nin aile hekimleri aracılığıyla bir anket sonuçlarını açıkladı ‘Aile Hekimliği Pandemi Anketi’ Şubat 2021, 65 ilden farklı 765 farklı aile hekiminin anketi. Burada nelerin aksadığı çok net olarak birinci basamakta çalışan, alanda çalışan hekimler sorunlarını dile getirdiler. Özellikle aşılama kampanyaları üzerinden. Bir kere hastaların randevu alamadıklarını, 1 hafta boyunca 182’yi arayıp randevu almaya çalışıp randevuyu alamayan hastalar var. Aile hekimlerinin Türkiye’nin her bölgesinden aşılama konusunda kamu spotlarının olmamasına dikkat çekilmiş. Bu ilginç bir konu, biz bunu Önce Sağlık programında da konuştuk. Neden Türkiye bir dönem çok başarılı bir şekilde yürüttüğü ‘haydi çocuklar aşıya!’ filan tarzı bir kampanyayı Covid-19 aşılaması için neden yapmıyor? Neden duyurular, işte televizyonların, radyoların kullanılması, billboardların kullanılması aşılamaya yönelik birtakım programlar neden yapılmıyor? Genel olarak düşünülen, bunun nedeni olarak açıklanan nokta yeterince aşının sağlanıp sağlanamayacağından emin değil yetkililer. Bundan herhalde bu tarz bir kampanyaya girişmiyorlar. Çünkü ocak sonunda günlük 6500’lere kadar inmiş olan olgu sayısının 9500’lere, dün itibariyle 8400’lere yükseldiğini yani neredeyse %50’lik bir artış var aslında. Bu bağlamda İstanbul Tıp Fakültesi öğretim üyelerinden Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Serap Şimşek Yavuz bir açıklama yaptı İstanbul için. “Yerinde yönetim İstanbul farklı değerlendirmeler hastane kapasitelerimiz belki dolu değil ama İstanbul özelinde de test pozitiflik oranları artmakta. Umarım bu artış mutant virüse bağlı değildir” diyor. ‘Çocukların eğitimsiz kalması Covid’den daha tehlikeli hale geldi’, bir de böyle bir yorum var okul açılmaları konusunda. Doğuya baktığımız zaman aşılama oranlarına, özellikle 65 yaş ve üstü vatandaşların aşılama süresi üzerinden başlayalı bu kesimden, bu yaş diliminde 2 hafta geçti. 15 gündür aşılanıyor 65 yaş üzeri. Batı illerinde bu yaş grubundaki aşılama oranları %70’lere çıktı ama doğuda yani Şanlıurfa, Mardin, Diyarbakır, Şırnak gibi bölgelerde aşılama %25’ler civarında, bazıları %50’ye kadar çıkıyor ama %25 olanlar da var. Bundan sonra çünkü eğitim, içişleri, savunma bakanlığı gibi bakanlık çalışanları, gıda taşımacılık sektöründe görev yapan personel ve 50-64 yaş grubuna geçilecek ancak gerçekten doğuda aşılama oranları çok iyi değil. Örneğin Mardin’de aşılama oranı %29 imiş, cami hoparlörlerinden anons yapılıyormuş. Şanlıurfa’da da oradaki aile hekimi olarak görev yapan Dr. Bulut Ezer’in açıklaması, Şanlıurfa’daki insanlar aşıdan haberdar bile değillermiş. Yani nasıl randevu alacaklarını bilmiyorlar, cep telefonu kullanmayan çok sayıda insan var. “Bu hızla açılmanın düşünülmesi pek uygun değil” şeklinde yorumlar. Tabii bunlar doğru eleştiriler ya da doğru saptamalar. 

27 Şubat Cumartesi günü itibariyle dünyada 400 milyona yaklaştı, en az 400 milyon doz aşı kullanıldı dünyada 72,9 milyonu ABD’de, 40 milyonu Çin’de, AB ülkeleri 32.3 milyon, İngiltere 20 milyonu geçti, Hindistan 14,2 milyon ve hemen arkasından Türkiye geliyor 8,5 milyon doz aşıyı kullandı Türkiye. Bu önemli bir nokta iki olup bitenlerde bize özgü garipliklere değinip dünyadaki duruma biraz bakacağım ama birincisi sahte Covid-19 negatif test sonucu satan bir şebeke yakalandı. Bunu evlilik öncesi hepatit ya da HIV testi yapılması sırasında da duymuştuk ama ‘sizde Covid-19 yoktur’ raporu veren sahte bir şirket. Dünyanın başka yerlerinde oluyor mudur bilmiyorum ama ne garip bir durum! Tabii bu şebekeler çıkabilir ama bir de özellikle politik olarak muhalif kesimin gazetesi gibi yansıtılan bir gazetede bir süreden beri bu Covid-19’la ilgili Türkiye’deki gözlenen aksaklıkları dile getirmek ayrı bir şey ama örneğin aşıların nasıl insanları öldürdüğü haberleri çıkıyor sürekli. “mRNA aşısına panik büyüyor, aşılanan 22 yaşlı öldü!” filan gibi ne bir dayanağı var, ne bir bilimsel kanıtı var. Son olarak “koronavirüs aşısında Türkiye’ye kötü haber Çin aşısı olana AB vizesi yok!” başlığı taşıyor. Cuma günü çıktı sanıyorum, cumartesi, pazar hafta sonu etrafta, sosyal medyada bu haber yayıldı. “Çin aşısı olanlara AB Schengen vizesi vermeyecek” diye. Bu haberin de bir gerçekle uzaktan yakından ilgisi yok. “Çin aşısına onay yok” gibi bir haber, niye böyle asılsız bir haber yazılır? Neden bu kadar sorumsuzca davranılır? Sonra da hiç rahatsız olmadan insanlar yollarına devam ediyorlar. Bu da bize özgü bir durum herhalde. 

Avrupa’dan bir iki haber, Almanya bu akşamdan itibaren Fransa’nın Mozel bölgesini riskli zon ilan etti. Bize ne diyeceksiniz ama Mozel bölgesi Almanya sınırında ve Fransız 16 bin kadar işçi her gün Almanya’ya geçip orada çalışıyorlardı. Bu işçiler ne olacak şimdi? Bu bölgede Güney Afrika varyantı saptanmış ve bölgede saptanan Sars-Cov-2 virüslerin %60’ı bu varyant olduğu görülünce kendi ülkesinde bu farklı virüsün, farklılaşmış virüsün girişini engellemek için önce Çekya ve sanıyorum Avustralya ile sınırlarını bir ara kapatmıştı Almanya geçen hafta. Fransa’nın bu bölgesine ait böyle bir yasak ilan edilme kararında. Fransa pazarlık ediyor, “ani tek taraflı bir karar, aman yavaş olun!” diye. Biraz önce bir haber geldi, en az 48 saat önce test yaptırıp da negatif sonuç alınırsa bırakacaklarmış. Bu tarz pazarlıklar, kısıtlamalar, yasaklar çoğalmakta. Her şey yolunda gittiği ve en Covid-19’la en iyi mücadele eden ülke olarak isimlendiriliyordu Yeni Zelanda, 17 milyonluk bir kent Aukland kenti, 3 için yeniden kapanıyor, kesin bir kapanmaya gidiyor çünkü çok az sayıda birkaç olguda böyle bir önlem alıyorlar. Amerika Kupası varmış yelken yarışları o da ertelenmiş bir süre için. Senegal’da yeni bir slogan ortaya çıkmış “aşılanacağıma Covid-19’dan ölürüm daha iyi!” bu garip bir durum! Neden? Çünkü yaygın kanı “aşılarken bize chip takacaklar!” Şimdi gelişmekte olan ülkelerin bu teknoloji endişesi ‘bizi gözleyecekler, chip takacaklar, DNA’mızı değiştirecekler’ endişelerini pek anlamak mümkün değil. Bizde de vardı böyle ‘DNA’mızı, genetiğimizi değiştirecekler!’ Böyle bir şey olamaz tabii de değişse kötü mü olur sorusu da ayrıca tartışılmalı! Almanya üçüncü dalgaya hazırlanıyor ciddi olarak, bu arada geçen senenin değerlendirilmesi ve Covid-19 pandemisinin yansımaları araştırılırken Fransa’da doğumların %13 oranında azaldığı saptanmış, ilginç bir durum. İsrail Filistinlileri aşılayacak mı, aşılamayacak mı? Bu çok tartışılıp eleştiriliyordu, çalışma izni olan 100 bin kadar Filistinliyi aşılayama kararı aldı. Bu ne kadar yeterli? Elbette tartışılır bu konu. AB ülkesi Macaristan daha önce Çin aşısı Sinofarm, daha sonra Rus aşısı Sputnik V ile anlaşma yaptı ve çarşamba günü başlıyor aşılamaya. Tabii bu iki aşı Avrupa’dan onay almamıştı EMA denilen Avrupa İlaç Ajansı’ndan onayı yok, Avrupa’da onay almamış iki aşıyı kendi ülkesinde kullanan bir Avrupa ülkesi. İşte birtakım şeyler yıkılıyor, değişiyor demiştik, bu da bir diğer örnek. 

ÖM: Ben bir şey soracağım. “Türkiye’de de vaka sayısı yükselmekte dünyanın birçok yerine göre farklı olarak” dediniz ama ölenlerin sayısında bir düşüş görülüyor, her ne kadar gene de her saat iki kişiden fazlası ölüyorsa da bir düşüş de gözleniyor galiba değil mi?

SB: Evet, 200’lerden 65-66’lara düştü. Türkiye’deki verilerin ne kadar sağlıklı ne kadar gerçeği yansıtıyor bu konuda bir yazı çıktı hafta sonu Birgün gazetesinde. Bizim de programlarımızda konuk aldığımız Doç. Dr. Ümit Kartoğlu ve Özlem Kayım Yıldız kaleme almışlar. Yazının başlığı ‘Veri karanlığında yolumuzu aydınlatan 3 ışık’ diye. Bu çok bilgi kirliliği var, daha doğrusu bilgi kirliliğinden çok paylaşım eksikliği ve şeffaf olmayan bir süreç yaşıyoruz. Hani neredeyse ‘bu kadarı size yeter!’ gibi birtakım bilgileri serpiyor Sağlık Bakanlığı. Dönem dönem kimden ne kadar aşı aldık? Son bomba oydu, hangi koşullarda aşı aldık? “Bunları da artık açıklamayacağız?” dediler. Kaç aşı girdiğini vatandaşların öğrenmesinin yararını biliyorum da ne tür bir sakıncası olacağını düşünmek, anlamak pek mümkün değil. Kartoğlu ve Yıldız’ın yazılarında “bilmece gibi paylaşılan veri kuyusunda Türkiye’de 3 bilim insanı bu işe ışık olmaya karar verdiler” diyor ve 3 farklı kurumda çalışan Sayın Zeki Berk, Fatih Tank ve Güçlü Yaman’ın çalışmalarından bahsetmişler. Çok ayrıntısına girmeyeyim, vaktimiz kısıtlı ama özellikle Zeki Berk salgının başladığı günden beri Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı verilerin çelişikliği ve kalitesinin birçok Avrupa ülkesinin gerisinde kaldığını, bu turkuaz tablonun gerçeği yansıtmadığından düşünüp yeni bir model üzerinden sayısal değerlere bakıyor. Fatih Tank, o da finans alanındaki çok iyi bildik bir momentum göstergesi olan stokastik endikatör benzeri salgın verilerini modellemeye sokarak tahminde bulunuyor ki vaka sayısının eğrilerinde güvenlik bölgesi oluşturmuş, bu bölgenin dışına çıkıyor veriler, onu gösteriyor. Güçlü Yaman ise resmi verilerin analizlerinden çok ölümler hakkında alternatif bir veri kaynağı oluşturmak kaygısıyla bu işe soyunduğunu söylemiş ve Benford Yasası 1881 yılında ortaya atılmış bir matematik kuramı, bu yasa uyarınca Türkiye’deki sayılara, bu yasayı Türkiye’deki duruma adapte etmiş. Bu Benford uyumlu matematik modelleme ile Türkiye’deki birtakım ülkelerdeki gerçeğin ne kadar gerçek olduğunu, resmi rakamların ne kadar gerçek olduğuna bakmış. Başlangıçta Türkiye, Rusya ve Belarus’ta uyumsuzluk saptamış Güçlü Yaman. Daha sonra en kötü bilgi akışı sağlayan ülkelerin Türkiye, Belarus, Katar, Suriye, Kolombiya, Venezuela, Paraguay, Rusya, Karadağ ve İran olduğu saptanmış. Yani ne olgu sayılarının ne de ölüm sayılarının, hastalanan sayısının gerçekten, gerçekler ile uzaktan, yakından ilgisi olmadığını bu üç bilim insanı farklı modellemeler ile göstermekteler. Zeki Berk, Fatih Tank ve Güçlü Yaman, bu isimleri aklımızın bir kenarında tutmakta herhalde yarar var diye düşünüyorum. 

ÖM: Evet.

SB: Peki bilim dünyasında ne oluyor? Tabii farklı bazı çalışmalar veya soru işaretlerine yanıtlar aranmakta. Örneğin aşı olunca ben ne olacağım? Yani aşı olunca ben virüs çıkartmaya, virüsü bulaştırmaya devam edecek miyim? Yoksa bu aşı tamamen benim enfekte olmama, virüsü almama da engel olacak mı? Böyle bir şeyin olmadığı biliniyor, siz aşılandıktan sonra virüsü alabiliyorsunuz, etrafa bulaştırabiliyorsunuz ama hastalanmıyorsunuz, ağır hastalık geçirmiyorsunuz. İsrail’den bir çalışma geldi, henüz hakem denetiminden geçmemiş bir ön rapor, Matan Levin Piefen Blum ve arkadaşları bu çalışmalarında aşılanmış kişiler virüsü aldıklarında hem aşılanmış olacak hem de virüs ile enfekte olmuş olacak. Bu kişilerde ne olup bittiğine bakmışlar ve şunu görüyorlar, aşılanıp virüsü alanlarda 12 gün boyunca takip ettiklerinde virüsün bu kişilerde replikasyon oranı çok düşük oluyormuş. Virüs bunlarda yine kısmen de olsa çoğalıyor belki ama virüs miktarı 4 ile 5 misli daha düşük. Bu demektir ki daha az da bulaştıracaklar, kendileri hastalanmadıkları gibi çünkü çoğalan virüsün hücre içine girmesi pek mümkün olmuyor akciğerlerde, nötralizasyon özelliği nedeniyle aşının sağladığı ama etrafa yaydıkları virüs miktarı da çok daha düşüyor, 4-5 misli düşüyor. Bu nedenle bulaştırıcılıkları da azalıyor, bunu kanıtladılar, bu önemli bir gelişme. Bir diğer soru bu aşılama sonrası bağışıklığın ne kadar süreceği. Bu konuda doğrusunu isterseniz gittikçe farklı yöntemlerle hazırlanan aşıların farklı koruyuculuk süreleri olacağı konusunda birtakım düşünceler yayılmaya başladı doğal olarak. Örneğin bir çalışma diyor ki aşının hazırlanmasında, örneğin difteri, tetanos aşısının süresi ile kızamık, kızamıkçık ya da çiçek aşısının koruyuculuk süresi farklıdır. Bunun da nedeni, örneğin kızamık, kabakulak, kızamıkçık aşılarında virüsün tamamı kullanıldığı için bunların sağladığı bağışıklığın süresi daha uzun olur. Buna karşılık tetanos ve difteride sadece toksin kısımlarına karşı bir antikor oluştuğu için belirli bir bölgesinde buranın koruyuculuğu daha kısa süreli oluyor. Şimdi bundan şöyle bir çıkarım söz konusu, virüsün tamamını inaktif hale sokup inaktif aşı şeklinde bütün virüsü kullanan, Türkiye’de kullanılan aşının koruyuculuğu da belki de bu modern tekniklerle olan mRNA veya vektör aşılarından daha olumsuz olabilecektir. Bu kanıtlanmış bir bilgi değil ancak böyle değerlendirmeler, böyle görüşler ortaya çıkıyor. Bunların bilimsel olarak, deneysel olarak elbette kanıtlanması lazım. Varyantlar dünyanın her yerinde sorun yaratmaya devam ediyor, hem New York’ta hem de Hindistan’ın bazı kentlerinde yeni varyantlar saptandı. Bunlar olacaktır, bu bir RNA virüsüdür aynı zamanda değişime, mutasyona açık virüslerdir ama bu oluşan, saptanan mutasyonlar virüsün davranışını, bulaştırıcılığını nasıl etkileyecektir? Bunun irdelenmesi lazım, yaygın bir şekilde bu konu çalışılmakta bütün ülkelerde. Bu konuyla bağlantılı olarak da geçen hafta hatırlayacaksınız, varyantlar Türkiye’de de izleniyor ama hem üstelik de bu izleme sırasında “Türkiye’ye özgü varyantlar saptandı” dendi hatırlarsanız eğer.

ÖM: Evet, konuşuluyordu. 

SB: Cumartesi günü bir göğüs hastalıkları kongresi sırasında bu konu tartışıldı ve tartışmada bilim kurulu üyelerinden Prof. Dr. Recep Öztürk de konuşma yaptı. Varyantlar konusunda kendisiyle konuşurken bu varyant analizlerinin Türkiye’de nerede yapıldığı, nasıl yapıldığı, kaç tane yapıldığı, ne bulunduğu? Bu konulara bizim niye erişemediğimizi sordum, yani neden biz bu konuda Türkiye’de kaç tane varyant analizi yapıldı ve sonuçları nedir? Yani buna nasıl erişeceğiz, bunlar bir yayına dönüşmüyor. Bari Sağlık Bakanlığı web sitesinde çıksın da biz de öğrenelim. Ona bir net soru yoktu ama bu Türkiye varyantlarının ne olduğunu sorduğumda kendisi açıkça “aslında Türkiye’ye özgü başka yerde görülmemiş bir varyant zannettik ama daha iyi inceleyince öyle olmadığını anladık.” Yani gazetelere bu tarz sansasyonel haberler çıktı. Herhalde basın ya da okuyucular açısından ilginç oluyor ama bu gerçek değil, bunlar bir yandan Covid-19 sahte negatif rapor satıyoruz, bir yandan bakanlık yetkilileri “ben artık nereden, kaç tane, hangi koşullarda aldığımın ayrıntısını açıklamayacağım” diyor, bir yandan bilim insanları “bu sayısal değerler gerçekliği yansıtmıyor” diyor, öte yandan Bilim Kurulu “varyantlar Türkiye’ye özgü” diyorlar, sonra “yok hayır, biz doğru değilmiş, iyi bakınca öyle olmadığı anlaşıldı” deniyor. Nihayet kalkıyor bir gazete “AB ülkeleri Schengen vizesi vermeyecekler Çin aşısı yaptıranlara” diye bütün bu kadar gerçek dışı haberlerin arasında biz de programlarda debelenip duruyoruz. Oturup da bilimden bahsedeceğimize, yeni bulgulardan, yeni reseptör girişi, yeni mutasyonlar nelere yol açtığı ya da nasıl yol açtığı mekanizmaları çalışan burada sürekli olarak “o yalan, bu yalan, bunları düzeltmek, ya o da öyle değilmiş, bu da böyle değilmiş” gibi bunlarla bir yere nasıl varılır bilmiyorum. İsterseniz burada bugünlük durayım, karamsar bir tablo…

ÖM: Bitirirken ben bir de belki perşembe günü biraz daha ayrıntılı konuşuruz diye bir şey söyleyeyim, İskender Öksüz’ün bir yazısı çıktı Karar gazetesinde ve aşıların ne kadar etkili olduğunu sorgulayan bir yazı. Yani olumsuz yani “dünyada bildirilen verilerin hiçbiri Türkiye’de kullanılan Sinovac aşısıyla ilgili değil. Yani olumlu birçok haber geliyor, ayrıntılı bilgiler, Biontech-Pfizer aşısı önünde batıda yaygın 5 aşı arasında Çin aşısı yok, bizimki neden Çin menşeli bilmiyorum” diye bir soru vardı. O da belirsizlikler içinde bir şey. Belki bunun üzerinde biraz daha durmamız imkânı olur mu diye acaba?

SB: Elbette konuşalım yani bana çok anlamlı gelmedi bu yorum ama konuşalım, perşembe günü bu aşılar konusunu biraz daha ele alalım, ayrıntılı konuşalım. Bu arada Peru’dan bir haber var, Peru’da iki tane bakan istifa etmişti, Özdeş Peru’yu takip ediyordu.

ÖÖ: Evet, evet.

SB: Onunla ilgili bir haber, üniversitelerdeki skandallar konuşuluyor şimdi Peru’daki önemli bir üniversitesinin rektörü ve iki fakülte dekanı da farklı aşı yolsuzlukları yüzünden görevlerinden istifa etmişler. Peru’da hükümet ve yönetim sarsılıyor, Peru’daki Covid-19 aşı skandallarıyla. Bu da son bir ek olsun, ilave olsun. Peki efendim iyi yayınlar diliyorum, iyi haftalar.

ÖM: Çok teşekkürler.

ÖÖ: Teşekkür ederiz, görüşmek üzere. 

SB: Sağ olun!