“Pandemi nedeniyle sağlık sisteminin çöktüğü ülkelerde çocuk ölümleri yüzde 45 artacak”

-
Aa
+
a
a
a

Korona Günleri'nde Prof. Selim Badur, Dünya Bankası'nın koronavirüs raporunu aktarırken ülke ülke son gelişmeleri ve güncel makaleleri de paylaştı.

Selim Badur'la Korona Günleri: 8 Ekim 2020
 

Selim Badur'la Korona Günleri: 8 Ekim 2020

podcast servisi: iTunes / RSS

(8 Ekim 2020 tarihinde Açık Gazete'nin köşelerinden Korona Günleri programında yayınlanmıştır.)

Ömer Madra: Günaydın Selim Badur, merhabalar.

Selim Badur: Günaydın, günaydın herkese. 

Özdeş Özbay: Günaydın.

SB: Korona haberlerini artık tamamen Korona Günleri bölümüne bırakıyorsunuz, hiç bahsetmiyorsunuz alınıyorum artık.

ÖM: Zaman darlığından, Atina’daki gelişmeler çok önemliydi o yüzden.

SB: Çok önemliydi gerçekten.

ÖÖ: Bir süredir tabii savaşta Azerbaycan ve Ermenistan meselesi de çok fazla şeyimizi alıyor, onun da etkisi var.

ÖM: Ona bile değinemedik mesela bugün.

SB: Doğru. Peki, bu sabah itibari ile 36 milyonu geçti olgu sayısı dünyada. Son üç gün içinde bir önceki programımızdan bu yana 999 bin 466 olgu yani günlük 333 bin yeni olgu bildirildi, bu önemli bir sayı. Dünyada olup bitenlere biraz haberler kısmına baktığımızda, ilginçtir Batı ülkelerinde, gelişmiş ülkelerde, Avrupa’da ve Amerika Birleşik Devletleri’nde “Olgular azalıyor artık kontrol altına alındı kısmen” deniyordu, bunun böyle olmadığı çok çarpıcı bir şekilde ortaya çıkıyor. Son haber New York’tan geldi, 2 hafta için hayati olmayan tüm ticari etkinlikler, mekanlar kapatılıyor, sinagoglar sınırlı sayıda insan alacaklar en fazla 10 kişi, ki bu açıklamayı salı günü New York valisi Andrew Cuomo yaptı. Özellikle Ortodoks Yahudi mahallelerinde bu eylül ayı sonundaki Yom Kipur gibi bayramlar sırasındaki kutlamalardan çok ciddi bir yayılma olmuş ve eylül ayında %9’luk bir olgu artışı var. Bu arada Amerika Birleşik Devletleri’nde sadece başkan değil, başkandan sonra orduların da üst kademeli görevlilerinin çok ciddi bir şekilde hastalığa yakalandıklarını görüyoruz. 27 Eylül’de Beyaz Ev’de bir kokteyl olmuş ve o kokteyl sırasında Amiral Charles Ray’den başlayıp deniz kuvvetlerini, kara kuvvetlerini ya da “airforce”, “spaceforce” bütün bu hani uzay kuvvetleri başkanları dahil hepsinin Covid-19 olduğu anlaşılmış. Bu ilginç, yani Amerika’da her şey yolunda gitmiyor. Almanya’ya baktığımızda…

ÖM: Yakın çevresinde, affedersiniz hemen araya gireyim. Yakın çevresinden gelen son bilgiye göre 34 kişinin enfekte oldu. Hem Beyaz Ev çalışanları da dahil baş danışmanlarının tamamen hepsi falan. 34 kişi muazzam bir rakam yani, bir de yakın çevresindeki.

SB: Elbette ancak, Başkan Trump’ın bu konudaki demeçleri ilginç. Bu sabah örneğin, bu hastalığın bana bulaşması Tanrının bir lütfudur” gibi yorumlar yaptı. Anlamak pek mümkün değil. Almanya diyordum çünkü Almanya Avrupa ülkeleri arasında işlerin en yolunda gittiği belirtilen ülkeydi ama salı akşamından itibaren Berlin ve Frankfurt gibi büyük kentlerde saat 23.00 ile sabah saat 06.00 arasında sokağa çıkma yasağı uygulanacakmış. Bunu yanlış mı okuyorum acaba? Hani kısıtlama falan mı ama, hayır sokağa çıkma yasağı çünkü bir gün içerisinde 1782 olgu saptanmış. İlginç uygulamalar var örneğin Romanya artık sivil polisleri devreye sokuyormuş. Siz bilmiyorsunuz, üniforma falan yok üzerinde, onlar sokaklarda gezip kurallara uymayanları saptayacaklar. 

ÖÖ: Bunlar şeyler mi, hani Amerika’daki ulusal muhafızlar gibi bir şey mi? Siviller mi gerçekten?

SB: Evet, polis herhalde ama sivil kıyafetlerle dolaşacaklar. Sivil polisler diye okudum ben haberlerde. İran’da ise 4 bin olguyu geçtiği için rekor bir süreç oluyor. Şimdi Fransa’dan ilginç bir haber. Paris civarındaki reanimasyon yani yoğun bakımların doluluk oranı %40’ı geçmiş ve ay sonunda da bu doluluk oranı %100’e çıkması bekleniyor. Bu nedenle geçen programımızda da değinmiştik, sağlık personelinin izinleri yıl sonuna dek tamamen iptal edilmiş durumda. Bunlar tabii ilginç gelişmeler, Fransa ile ilgili bir diğer nokta da nasıl farklı görüşlerin tüm ülkelerde ortaya atılıp çeşitli tartışmalara yol açtığının göstergesi, Fransa’da Ajaccio bölgesi milletvekili olan ve kendisi bir psikiyatri uzmanı olan Doktor Martine Wonner, Macron’un etrafında toplanan grubun üyelerinden bir tanesi. 2 Ekim günü bir konuşma yapıyor mecliste. CDC’nin bu Atlanta’daki asıl kontrol merkezinin aerosol ve havadan bulaşmaz dedi, aerosolle bulaş söz konusu değil, o yüzden maske kullanmak anlamsız, maske kullanılmasın iptal edilsin bu karar.

ÖM: Kim dedi bunu?

SB: Martin Wonner isimli psikiyatr olan bir milletvekili Fransa’da.

ÖM: Onun hastası olmayı istemezdim doğrusu.

SB: Aslında çok sert tepki aldı bu konuşması ama “CDC böyle dedi” açıklamasını yaptı. Şimdi buradan başka bir yere geçeceğim. CDC’nin açıklamalarına vurgu yapmak lazım çünkü CDC eylül ayına kadar yakın temas ile bulaşır deyip böyle biraz muğlak, biraz genelleme bir tanımlama yapardı, bulaşma konusunda. 20 Eylül’de bir rapor yayınladı CDC “Aerosol ile bulaş mümkündür” dedi yani havadan bulaş yani sadece bir damlacık falan değil. Ertesi gün ama bu raporu çekti. Soranlara da “bu aslında son şekli verilmemiş bir müsveddeydi, onun için geri çektik” dedi. Aradan yaklaşık 10 günden bir süre geçti. 5 Ekim günü de “evet, aerosol ile bulaş var” dedi. “Covid-19 can sometimes spread by airborne transmission” diye bir ibare var raporda. Bu çelişkili, bazen tutarsız açıklamaları bizim çok saygın diye kabul ettiğimiz kurumlarda ya da saygın diye düşündüğümüz çok önemsenen dergilerde, tıp dergilerinde, bazen çelişkili, bazen doğru olmayan ve daha sonra iptali ya da “ya biz öyle söylemek istememiştik” şeklinde açıklamalara kadar giden bir takım haberler ve duyumlar duyuyoruz ki “pandemi toplumlara ayna tuttu” derken ben kurullar açısından ne getirdiği, ne götürdüğüne baktığımızda bu sürecin bana kalırsa gerçekten o çok önemsenen, çok beğenilen, hiç eleştirilmeyen kurum kuruluşların kötü bir sınav verdiğinin bir göstergesi. CDC gibi dünyanın her enfeksiyon hastalığı ile ilgilenen bireylerinin izledikleri, ciddiyetle izledikleri bir kurumun böyle ikide bir karar değiştirip “yok biz yanlışlık yaptık, web sitemize yanlış koyduk” ya da Beyaz Saray zorladı diye bir açıklama geldi, bunlar tabi bir güvensizlik yaratıyor. 

Bu arada Avrupa’da ilginç bir polemik oldu yine sosyal medya üzerinden, PCR testinden bahsediyor, bu PCR testini bulan Kary Mullis isimli bir araştırıcı vardı. Kendisi 1993 yılında Kimya Nobel Ödülünü almıştı. Çok yakından izlemeye çalıştığım, çok önemli bir bilim insanıydı Kary Mullis. 1944 doğumlu, geçen yıl ağustos ayında yani 1 yılı biraz geçti, yaşamını yitirmişti. Kary Mullis ilginç bir insandı. Örneğin, çeşitli dergilerde bir açılış konuşması, konferanslar veriyor böyle önemli bir yöntemi bulduğu için davet ediliyor ve o fotoğraf gönderdiği zaman herkes böyle kravatlı, ciddi fotoğrafını gönderir bunu sanırım daha önce başka bir programda da Açık Radyo’da söylemiştim. Kendisi mayolu ve kolunun altında bir sörf tahtası olan fotoğrafını gönderirdi. Öyle de ilginç, aykırı bir insandı Kary Mullis. Kary Mullis’in bir sözü, bir cümlesi var deyip, ona aksedilen bir cümleyi sürekli olarak sosyal medyada döndürüyorlarmış Avrupa’da. PCR testi enfeksiyon olduğunuz partikülleri saptamaz, virüsün kendisini değil sadece genetik yapısının bir bölümünü saptar diye. Aslında içeriği doğru ama bu öyle bir amaçla kullanılıyor ki bu söz sanki PCR testine güvenilmez diye. Aslında duyarlılık sorunu olduğunu Covid-19 bağlamında herkes biliyor, kabul ediyor. Bu nedenle sonuçlar dikkatli yorumlanıyor ama bu Kary Mullis’in cümlesini kötü bir amaçla kullanıyorlar. Böyle bir eleştiri ya da böyle bir uyarı oldu Avrupa bilim dünyasında. 

Tabii Nobel ödüllerinden siz muhakkak bahsetmişsinizdir ama bu yıl tıp ve fizyoloji alanındaki Nobel ödülü de yine bir virüs çalışan ekibe Michael Houghton, Harvey Alter ve Charles M. Rice’dan oluşan hepatit c’yi bulan ekibe çok güzel bilim insanları bunlar, onlara biraz geç de olsa verildi. 

ÖM: Ben bir şeyden daha bahsetmek istiyordum, fırsatımız olamamıştı. Daha doğrusu bir cümleyle bahsedebilmiştik. Bu koronavirüs salgınının dünyadaki eşitsizliği özellikle Amerika Birleşik Devletleri’ndeki eşitsizliği had safhada arttırdığı konusunda yani zenginlere yaradı deniyor. Gerçekten salgın döneminde milyarderlerin serveti %27 gibi inanılmaz bir artışla, 10 trilyon doları aşmış ve mesela Jeff Bezos, Amazon kurucusu serveti 74 milyar dolar artarak, 189 milyara ulaşmış durumda. Bu da çok saygın İsviçre Bankası UBS’in hazırladığı rapora göre oluyor aslında 8,9 trilyon dolarla zirveye ulaşmış bu 2017 sonunda servet, 2020’de Nisan-Temmuz arası dönemde 10,2 trilyon dolarla yeni zirveye ulaşmış. Müthiş bir şey yani.

SB: Evet, o nedenle artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak söylemine ben katılıyorum. Eskisinden daha da beter olma riski var. Şimdi bazı sektörler, örneğin Amazon gibi sektörlerin daha fazla kârlarını katladıklarını söylediniz ama Uluslararası Havacılık Birliği, küresel boyutta 5 milyon kişinin görev yaptığı, çalıştığı bu havacılık sektörüne destek olunması çağrısı yapmış; çünkü sektör dakikada, bu ilginç bir rakam yine buna da dönüp dönüp baktım dakikada mı diye, 250 bin avro kaybediyormuş uçak üretim şirketleri. İlk 6 ayda 65 milyar avro zarara girmişler, normale dönüş havacılık sektöründe 2022’nin 2.yarısında ancak olabilir diyorlar çünkü kriz umduğumuzdan daha uzun ve daha derin olacaktır. Boeing şirketi ise, ayakta kalırız biz ama siparişlerinde %11 gibi bir azalma olduğunu belirtmişler. 

Şimdi çocuk ölümlerine baktık. Dünya Bankası’nın bir açıklaması çok çarpıcı ve çok sert bir oran veriyor, çocuk ölümlerinde %45’lik bir artış söz konusu olacak bütün bu pandemi döneminde yaşanan ve sağlık sisteminin çöktüğü ülkelerde bunlar sadece düşük gelirli ülkeler değil, orta gelire sahip Kenya, Hindistan gibi ülkelerde de çok sayıda yeni yoksul ortaya çıktığını ve böyle bir olumsuzluğun yaşanacağını belirtiyorlar. Bunlar ilginç haberler. Son bir haber var ama onu magazin haberine program gibi sonuna saklayayım 30 saniye kadar. 

Şimdi Türkiye’den iki açıklama, sizin tatilde olduğunuz dönemde, biz Can ve Özdeş ile konuşmuştuk ve Türkiye’de bir yayın çıkmıştı ve bu yayındaki sayısal değerler o çalışmaların yapıldığı ve belirtilen tarihlerde Sağlık Bakanlığı’nın resmi açıkladığı sayısal olgu sayıları ile örtüşmüyor demiştik. Daha sonra “hayır, bu öyle değil, yanlış değerlendiriliyor, bu eleştiriyi kabul etmiyoruz” diye bakanlığın bir itirazı geldi. Biz de bu konuda hani temkinli davranılmalı, evet hemen eleştirilmemeli, iyice irdelenmeli diye düşündük. Dün bir yayın çıktı, Türkiye’den çıkan bir yayın bu. “Journal of Population Therapeutics and Clinical Pharmacology” adını ilk defa duyduğum bir tıp dergisi. Bu dergide Türkiye’de Adana’dan özellikle Tarsus Medikal Park Hastanesi’nden, Mersin’den buradan yayınlandı. Yayın diyor ki “24 hastaneye yatan olguyu biz, Lincosin ve Azithromycin ile tedavi ettik ve şöyle böyle bir başarı sağladık” diyor. İlginç olan bir kere hiç antiviral vermeden Lincosin ve Azithromycin vererek yani iki tane antibiyotik, bakteri enfeksiyonlarında kullanılan antibiyotik vererek çok büyük bir başarı elde ettiklerini yazan bir makale. Bunun tıbbi eleştirisini bir kenara bırakalım, ilginç olan 24 hasta, yaş ortalamaları 58. Bu 24 hastayı inceledikleri döneme baktığınız zaman garip bir şekilde hastaların şubat ve mart ayında gelen, hastaneye başvuran ve hastaneye yatan olgular olduğu söyleniyor. Yine bizde şubat ayında bir olgu yoktu, 11 Mart’ta çıkmıştı bizde ilk bildiri. Bu garip ve yine ilk yayında da, ilk çalışmada da bahsettiğim diğer Bakanlıkla çelişen rakamların verildiği, çalışmaların olduğu gibi burada da bir yazarlar arasında Şuayip Birinci isimli bir Sağlık Bakanlığı çalışanı var Bakan yardımcısıymış kendisi. Doğru mu, değil mi nasıl inkâr edilecek ya da abartıldı mı bu eleştiri diye bakılırken, dün kendilerinden bir basın açıklaması geldi. Şöyle açıklanıyor bu ilk vakanın bildirildiğinden önceki döneme ait 24 hastaya ait bir tedavi çalışmasının yayınlanması, tarihler…

ÖM: Çok acayip değil mi? İnanılması güç bir durum.

SB: Evet ama belirtmişler açıklamada diyor ki “bakanlık tarihler sehven yazıldı” diyor. Basın açıklamasında aynı bu kelimeler kullanılıyor.

ÖM: Yani yanlışlık yapılmış.

SB: Yanlışlık yapıldı diyor. Yayında “biz şubat-mart değil, aslında mart-nisan diyecektik” diyor. Ne var bunu bu kadar abartıp, insanları karalamayın diye bir açıklama geldi. 

ÖM: Bu Sağlık Bakanlığı’ndan mı geldi?

SB: Evet, çünkü yazarlardan bir tanesi Sağlık Bakanı’nın yardımcısı, yardımcılarından bir tanesi.

ÖM: Sehven yapmış, peki bir de pandeminin başka etkileri de özellikle Türkiye’de çok ciddi şekilde eğitim sistemini de etkiledi. EBA dedikleri sistem de çöktü, orada da sehven bir durum var galiba. Mehmet Yılmaz yazıyor T24’te yani pandeminin başında geçen sene yüz yüze eğitim tatil olduktan sonra EBA ile her çocuğun eğitimine devam edeceğini söylemişti bakan ama o tarihte EBA’nın kapasitesi 40 bin öğrenci ile sınırlıymış, şu anda da canlı yayın kapasitesi 1 milyon öğrenci ile sınırlı yani 15 milyon öğrencinin sadece 1 milyonu canlı olarak bu eğitimden yararlanabilir diyor. Doğrusu çok şey. Füsun Sarp Nebil’in de T24’de yayınlanan Türkiye’de 30 milyon anne baba endişeli yazısına da atıf yapıyor. Yani gerçekten görülmemiş bir başka yönü de, boyutu da pandeminin bu, o da sehven.

SB: Çok sehven oluyor işler. Türkiye’den son bir haber de sevgili çalışma arkadaşım Bülent Tutluoğlu’ndan geldi. Bülent Tutluoğlu, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanıydı, kısa bir süre önce emekli oldu. Ancak Bülent Tutluoğlu hem göğüs hastalıkları hocası hem de ilk covid’e yakalanan sağlık çalışanlarından bir tanesiydi. Kendisi 10 günden fazla yoğun bakımda kaldı, çok ağır geçirdi. Kendisinin bir açıklaması var, görevinin başına geçti şimdi başka bir kuruluşta, üniversiteden ayrıldı. Çalışmasını sürdürerek covid hastalarını izliyor Bülent Tutluoğlu. Bu favipiraviri kullanıyorlar, bu antiviralle başından beri. Bülent’in yorumu biz artık uzun süre en etkili ilaç olarak gördüğümüz favipiraviri başlasak bile, zatürre gelişmesine engel olamıyoruz artık diyor. Bu durum gerçekse eğer, bunu bir açıklaması olmalı iki olasılık var ya virüs bu ilaca karşı direnç geliştirdi ya da aşıların ham maddesinde bir sorun var gibi. Önemli bir açıklama yaptı, bunu belki Bülent’i bir ara konuk olarak alıp konuşuruz.

ÖM: Evet önemli bir nokta. 

SB: Süre bitmek üzere. Ben bir süreden beri bu uluslararası bir eğitim programı kapsamında hazırlanan bir slayt seti var o slayt setinin içine her iki haftada bir güncellenerek oraya yeni slaytlar ekleniyor. Orada bir bölümden, bir konudan sorumluyum ve son olarak da etnisite, obezite ve kan gruplarının bu covid-19 gelişimine etkisi var mı? Bu konuyla ilgili bir slayt hazırlamam lazımdı, bu slaytları yapıyorum hafta başından beri. O nedenle bu konularla ilgili yayınları okurken, örneğin; kan gruplarından a kan grubundan olanlar neden hastalığa daha sık yakalanıyorlar ve onlarda neden daha ağır geçiyor? Bunun mekanizmalarını işte anti A antikorları olduğu için o reseptörleri bloke ediyor. Ayrıntısına girmeyeyim ama bu arada etnisite ile ilgili bir slayt hazırlarken hani etnik gruplar daha mı duyarlı daha mı genetik olarak yatkın bu hastalığa? Aslında öyle değil tabi yani sizin siyahlarda, yoksullarda, göçmenlerde, kırılgan gruplarda bu hastalığı daha duyarlı kılan bir gen, bir mutasyon, bir farklılık yok. Sadece yaşam koşulları bu insanları daha duyarlı ve daha risk altına sokuyor. Bu çok net olarak ortada ki nitekim aslında niyetim bugün buna hazırlık yapmıştım ama zaman kalmadı, epeydir bunu ihmal etmekteyim. Böyle Korona Günleri programının içinde bir minik dosya yapıp sağlık çalışanlarında dünyada neler olup, bitiyor ona ait birtakım notlar almıştım, onları aktaracaktım, artık pazartesiye kaldı ama bakıyorum örneğin, İngiltere’de Covid-19 hastalarına bakan ve enfeksiyona yakalanan sağlık çalışanlarının %94’ü neredeyse tamamı Pakistanlı, Hindistanlı, siyahi, farklı gruplardan gelen, etnik gruplardan gelen sağlık çalışanları. Bunların yaşam koşullarına baktığınız zaman gerçekten çok çarpıcı ve çok önemli bir nokta bu insanlar duyarlı bu hastalığa, onun için yakalanıyorlar deyip kestirip atmak çok yanlış bir yaklaşım. 

Son bir nokta da grip aşısı ile ilgili bir yayın çıktı Avrupa’da, bu dönemde grip aşısı yaptırmak, Covid-19’a duyarlılığı arttırıyor diye. Hani bir deli bir kuyuya taş atmış bin tane akıllı çıkartamamış diye bir laf vardır. Millet bunu toparlamaya çalışıyor şimdi, bu çalışmanın hatalı ve yanlış olduğunu, hiçbir dayanağı olmadığını söylüyorlar, söyleyen birçok kuruluş işte Fransa’da Belçika’da başladı. Bu grip aşısı konusu da önemli, bazen böyle birisi ortaya bir iddia atıyor, sonra bunu toparlamak zor oluyor. Son bir bilgi, sizler de John Hopkins Üniversitesinin sitesi başta olmak üzere CBC, Dünya Sağlık Örgütü gibi çeşitli sitelerden bu korona virüs haberlerini izliyorsunuz, biliyorum. Ben de elimden geldiğince yayınlara bakarak bu Korona Günleri’ni hazırlamaya çalışıyorum ama bundan sonra yeni bir siteye daha bakacağım. Sitenin adı Vanity Fair isimli bir site. Bu site de ilginçtir, Covid-19 yorumları var. Peki baş yazarı kim biliyor musunuz? Özdeş belki sen bilirsin.

ÖÖ: Maalesef.

SB: Can devrede olsaydı mutlaka bilirdi. Monica Lewinsky.

ÖÖ: Gerçekten mi?

SB: Evet.

ÖM: Bu büyük habermiş gerçekten.

SB: 47 yaşındaymış, çok da garip şeyler söylüyor; işte Covid-19 döneminde psikolojik yıkım meydana geldi Amerika Birleşik Devletleri’nde diyor, bir anısını anlatıp gece arabayla giderken birtakım arabalar kendisini sıkıştırmışlar. Çok korkmuş, korku içinde hızla kaçmış. Bu yaşadığından sonra da evde de çok tedirginim diyor. Buradan hareketle Amerika’nın psikolojik bozukluğa gittiğini, Covid-19 nedeniyle insanların psikolojisinin sarsıldığını iddia ediyor. Önerim siz de Monica Lewinsky’i izleyin isterseniz.

ÖM: Monica Lewinsky’nin kim olduğunu da bir cümleyle hatırlatalım. Bill Clinton’ın, eski Amerika Birleşik Devletleri başkanlarından, ilişkisi olduğu skandalı vardı. Reddetti ama yalan söylediği açığa çıktı sonradan Başkan Bill Clinton’ın çünkü Beyaz Ev çalışanları yani yakınlarında danışmanlık yapanlardan biri olan Monica Lewinsky ile ilişkisi olduğu sonradan ortaya çıktı Clinton’ın ve azledilmemişti.

SB: Bu ülke, kültür farkından kaynaklanıyor herhalde.

ÖM: Müthiş bir haberle, magazin haberiyle. Çok teşekkür ederim.

SB: Görüşmek üzere. 

ÖM: Hoşça kal.

ÖÖ: Görüşmek üzere.

SB: Teşekkürler, pazartesi görüşürüz.