“Olası bir aşı çöp olabilir”: Koronavirüsün RNA polimeraz enzimini kodlayan gende mutasyon

-
Aa
+
a
a
a

Selim Badur, Korona Günleri programında çok önemli iki çalışmadan bahsetti. 

Selim Badur'la Korona Günleri: 27 Nisan 2020
 

Selim Badur'la Korona Günleri: 27 Nisan 2020

podcast servisi: iTunes / RSS

(27 Nisan 2020 tarihinde Açık Radyo’da Korona Günleri programında yayınlanmıştır.)

Ömer Madra: Günaydın Selim Badur, merhabalar.

Selim Badur: Günaydın, iyi yayınlar, iyi haftalar.

Özdeş Özbay: Günaydın, teşekkür ederiz.

SB: Günaydın Özdeş.

ÖM: Teşekkür ederiz. Nasıl gidiyor vaziyetler?

SB: Doğrusunu isterseniz bu hafta sonu bir virolog olarak, bir laboratuvar çalışanı olarak benim önemsediğim, hatta çok önemsediğim iki tane yayın çıktı, belki de Korona Günleri’ni yapmaya başladığımızdan beri en önem verdiğim iki yayın. Bunlardan bir tanesi Journal of Translational Medicine’de çıktı Maria Fashetti ve arkadaşları. Bunlar başından beri hep dillendirilen “Koronavirüslerde acaba mutasyon olacak mı, olmayacak mı, oldu mu, olmadı mı?” sorusunun yanıtı idi.  Bu konu tartışılırdı ve bugüne dek farklı yerlerden farklı ülkelerden izole edilen binlerce koronavirüs SARS-CoV-2 virüsleri dizi analizleri sekanslama yapılarak genomu incelenmiş ve önemi olan mutasyona uğramadıkları söylenmişti. Bu ekip Maria Fashetti ve arkadaşları farklı coğrafyalardan, Asya’dan, Avrupa’dan ve Amerika’dan 220 tane virüsü almışlar ve bunları incelemişler. Bir kere sekiz tane yeni mutasyon saptanmış bu çalışmada, saptanmış olması önemli değil bazen mutasyon oluyor ama bu mutasyonun herhangi bir ‘yaptırımı’ olmuyor; yani önemli bir davranış değişikliğine yol açmıyor virüste. Bu sekiz mutasyonun beşi Avrupa, üçü de Kuzey Amerika’dan gelen virüslerde saptanmış. O zaman bu çalışmayı yapan ekibin teorisi Asya’dan hareket eden orijinal virüs Avrupa’da biraz, daha sonra Amerika’da biraz daha mutasyona, değişime uğradığı şeklinde. Bu belki çok önemli kısmı değil ama çalışmanın en önemli kısmı bana kalırsa bu virüsün RNA-bağımlı RNA polimeraz enzimi diye bir enzimi var, uzatmayayım bir polimeraz enzimine sahip bu virüs; bu enzim virüsün çoğalması, replikasyonunda önemli rol oynayan bir yapı. Bu enzimi kodlayan gende mutasyon saptanmış, önce İngiltere’de ve daha sonra da İtalya’dan elde edilen virüslerde. Ne önemi var diyeceksiniz, şurada önemi var, bu RNA polimeraz enzimini kodlayan gendeki mutasyon, bugün geliştirilmeye çalışılan birçok olası ilacın hedef bölgesi. Şimdi siz eğer o bölgede mutasyonla karşılaşırsanız bu demektir ki bu polimeraz üzerine etkili olacak ilaçlara direnç gelişecek. Bu çok önemli bir nokta, şu anda üzerinde çalışılan 7 tane ilaç bu RNA polimeraz enzimini hedef alıyor; bu mutasyon bulgularına göre virüs bu araştırmalardan bir adım önde; çünkü o bölgede değişiklikler yaparak sizin bulacağınız ilaçlara şimdiden, daha siz ilacı bulmadan bu ilaçlara karşı dirençli kılıyor kendisini.

ÖM: Yani bu olumsuz bir gelişme değil mi?

SB: Tabii tabii.

ÖM: Ben bunu aslında bu yeni bulgudan sonra belki de olumlu bir şey olarak düşünmüştüm ama ilaçlara direnç geliştirme noktalarından bahsediyoruz?

SB: Evet. İlk kez bu kadar önemli bir mutasyon saptanıyor geliştirilmekte olan ilaçların hedef aldığı bölgeyi… Daha ilaç piyasaya çıkıp kullanılmaya başlanmadan virüs değiştiriyor o bölgeyi ve sizin ilaçlarınız etkisiz kalabilir. Bu tip değişimi yaşayan virüsler için, bu önemli bir nokta. Bir laboratuvar çalışanı olarak heyecanlandırıcı bir diğer çalışma, önemli ve saygın bir dergi olan Cell Dergisi’nde Carly Ziegler ve arkadaşları bir yayın yaptılar. Bu tıp camiasında çok alışılagelmiş bir durum değil çünkü 60 yazar var, yani dünyanın her yerinden 60 yazar ve makalenin uzunluğu benim için oldukça çarpıcı ve ilginç bir yenilik: 63 sayfa. Yani 63 sayfalık makaleler 1950’li yıllarda yazılırmış tıp dergilerinde ama günümüzde hiç öyle 63 sayfayı filan kimsenin okuduğu yok. Ancak bu yazıda bu kadar fazla bilim insanı farklı ülkelerden bir araya gelip şöyle bir yayın yapıyorlar, diyorlar ki “Bir viral enfeksiyon sırasında bir virüs bizi enfekte ettiği zaman vücudun savunma mekanizmalarından ilk aşamada hücreler interferon denilen bir madde salgılarlar. Biz interferonun tedavi amaçlı olarak ilaç formatını biliyoruz ama doğal bağışık sistemin sentezlediği bir ürün aslında, bir sitokin bu interferon. Herhangi bir virüs bir hücreye girip de onu enfekte ettiği zaman o hücre interferon salgılar ve salgıladığı o interferon gidip komşularını yani çevresindeki diğer hücreleri korur enfekte olmaktan. Savunma mekanizmasının ilk ayağıdır interferon sentezi viral enfeksiyonlarda. Ancak SARS-CoV-2 enfeksiyonunda ilginç bir şey oluyor, bizi savunması için ortaya çıkmasını beklediğimiz interferon ilginç bir şey yapıyor, hücreler yüzeyindeki ACE2 reseptörünün sayısını arttırıyor, bu reseptör virüsün bağlandığı giriş kapısı.” Kısacası “bizi koru ey interferon!” diye sentezlenen bu madde bizi koruyacağına, gidip virüsün giriş kapılarının sayısını arttırıyor. Bu da bildik viral enfeksiyonlardaki klasik seyri, klasik gidişatı çok değiştiren bir şey. Bizi savunacağına kalkıp virüsle iş birliği yapıyor interferon! Bu da çok önemli bir şey.

ÖM: Bu da çok olumsuz bir gelişme. 

SB: Tabii.

ÖM: Hangi dergi demiştiniz? Bir daha adını alabilir miyiz?

SB: Cell Dergisi, çok önemli bir dergidir, moleküler düzeydeki çalışmaları yayınlar ve tabii 60 yazar 63 sayfa, bu hiç alışılmış bir şey değil. Evet hep kötü ve karamsar şeyler söyledim ama bir tane daha ilave edeyim istiyorsanız?

ÖM: Lütfen.

SB: Hayır, bu kez bir tane sevindirici ya da gülümsetici bir haber, bir tıp dergisi olan JAMA’da ilginç bir yazı çıktı; pandemi filmlerini incelemiş, sinemada tarih boyunca 1931 yılından itibaren pandemi ya da salgınlar konusunda 130 filmi almış ve sınıflandırmış. İşte bir kısmında enfekte olanlar zombiye dönüşüyor, bir kısmı Nazilerden başlayarak insanlar üzerindeki deneysel çalışmaları inceliyor, bir kısmı devletlerin hastalar üzerindeki baskısı Cassandra Geçidi filminde olduğu gibi, damgalama, sosyal sınıfları yok edilmesi gibi farklı farklı kategorilere ayırmış. İlgilenenler JAMA Dergisi’nden bulabilirler bu haftaki sayısından.

ÖM: Yani Amerikan tıp dergisi değil mi?

SB: Evet, The Journal of the American Medical Association isimli, kısaca JAMA olarak bilinen dergi. Yasakların kalkmasıyla ilgili tartışılan bir konu var, Avrupa’daki uygulamalarını siz de belirtiyorsunuz, farklı ülkeler örneğin Avusturya önlemleri gevşeten ilk Avrupa ülkesi, 14 Nisan’da 400 metrekareden küçük dükkanların açılmasına izin verdi, ilginç sektörleri açıyor Avrupa ülkeleri, örneğin Avusturya bahçe ve onların malzemelerini satan dükkanlarını açıyor, Almanya daha çok bisiklet satan ve kitapçıları açıyor, Danimarka 15 Nisan’da kreşleri ve anaokullarını açıyor, daha sonra kuaför ve güzellik salonlarını açıyor, dövmecileri açıyor niyeyse? Dövme önemli orada herhalde?

ÖÖ: İsviçre’de kuaförler açıldı.

SB: Evet farklı yaklaşımlar var Özdeş. Norveç’te 20 Nisan’da kreşler, 27 Nisan’da liseler, İtalya’da 20 Nisan’da çocuk giysileri ve sağlık malzemeleri satılan yerler ve kitapçılar açılıyor, İspanya’da internet üzerinden çalışmanın mümkün olmadığı sektörler açılacak, Fransa’da da…

ÖÖ: Kütüphaneler ve müzeler var. 

SB: Evet şimdi farklı ülkeler açıyor ve birdenbire ülkemizde de bu çok konuşulmaya başlandı. Demek ki dünyada özelikle Avrupa’da böyle bir “artık bitti bu iş, ya da yavaşlıyor” diye bir eğilim var. Ancak kendisini yakinen tanıdığımız ve gençlik yıllarında iş birliği yaptığımız, aynı hastanede çalışıp, en az 2 yayında ortak imzamız olan bir Fransız var Dr. Jean Francois Delfrassy. Kendisi şu anda üniversitedeki görevinden ayrıldı ve Fransa’da COVID-19 Bilim Kurulu Başkanlığı’nı yapıyor, yani önemli bir konumda. Fransız hükümetinin aldığı bütün bu kararlara karşın Fransız Bilim Kurulu’nun açıklamasını yaptı Defrassy; hafta sonu 25 Nisan’da topluma açıkladılar. 42 sayfalık bir metin, az buz değil ve söyledikleri “bu dükkanların açılması ve yaşama peyder pey, kademe kademe geçiş Bilim Kurulu’nun görüşü değildir ve biz bunun çok erken olduğunu düşünüyoruz” diye daha ayrıntısını okuyamadım ama böyle sert ve dimdik ayakta duran bir bilim dünyasının yanıtı, Fransız COVID-19 Bilim Kurulu’nun raporu. Bunun dışında ilginç bir rapor da Dünya Çalışma Teşkilatı’ndan geldi, ben bilmiyordum sizler belki bu konudan haberdarsınızdır, dünyada aktif olarak çalışan insanların yüzde 61’i yani 2 milyar kişi informel işte çalışıyormuş, yani güvencesi olmayan işte çalışıyormuş, bu korkunç bir oran!

ÖM: Dünya nüfusunun yaklaşık ¼’ünden fazla aslında, çalışanlarınsa yarısı filan herhalde?

SB: Evet, 2 milyar kişi ve hiçbir güvenceleri yok bu insanların, bir yere kayıt değiller. 

ÖÖ: Aslında kuzey ülkelerinde var olan bir yöntem, bir kere oradan başlıyor zaten. 

SB: Afrika’nın yüzde 85,8’i, Asya’nın yüzde 68,2’siymiş. “Bu insanlar güvencesiz çalışıyorlar ve dünya elitleri, ya da aydınları, entelektüelleri bunu görmüyorlar” diyor raporda. “COVID-19 karantina önlemleri özellikle gelişmekte olan güney ülkelerinde çalışanlar ile küreselleşmiş orta sınıf arasında uçurumun açılmasına yol açıyor” diye bir yazı Leila Choukrone, Le Monde’de bir yazı yazdı, böyle bir yazı ilginç, öneririm ya da ben size ileteyim. Başka haber istiyor musunuz bilmiyorum, süremiz de bitti galiba?

ÖM: Bütün bunları şimdi ben de ufak duyuruda bulunmuş olayım, Korona Günleri programımızı bundan böyle mümkün olan en kısa zaman içerisinde deşifresini, çözümünü tamamlayıp internet sitesinde de zaten COVID-19 dosyamız da var, ayrı bir bölümde yayınlamaya karar verdik sizin de denetiminizden geçtikten sonra tabii.

SB: Önce Sağlık’ı da yapacağız galiba?

ÖM: Evet. Onu da yapacağız aynı şekilde onu da koyacağız internet sitemize her hafta. Bir de her gün mümkün olduğu oranda, hızlı bir şekilde bunları yansıtmaya çalışacağız. 

SB: Teşekkürler, sağ olun!

ÖM: Çünkü çok talep de var, arayanlar da var, onu da söylemek istedim. 

ÖÖ: Özellikle burada bahsettiğiniz araştırmalara, makalelere çok kişi talepte bulunuyor ulaşmak için, dolayısıyla iyi olacak herhalde.

SB: Belki böyle bir şey de yapılabilir, Cell Dergisi’nden bahsettik, önemli bir yayın dedik, belki PDF formatının Açık Radyo’dan edinmelerini sağlamamız yönünde bakalım ne yapabiliriz 

ÖM: Link verebiliriz. 

SB: İki noktaya daha değineyim, siz bahsettiniz Trump tarafından dillendirilen dezenfektan içilmesi konusu; birtakım insanlar içmişler New York’ta Poison Control Center, toksikoloji ya da zehir merkezi 30 kişinin içerek hastaneye kaldırıldığından bahsediyor. Bir de son bir haber de Lancet Dergisi’nde Sharmila Devi bir yazdı; şu anda 47 ülkeye hiçbir uçuş yapılmıyor, hava sahasını ve hava alanlarını kapatmış durumda; bazı ülkelerde farklı uçuşlar yapılıyor ama 47 ülke tamamen kapatmış durumda. İlginç olan Médecins Sans Frontières (Sınırsız Doktorlar Kuruluşu) başta olmak üzere birçok grup ya da kuruluş “biz çalışanlarımıza ya da ihtiyacı olan bölgelere medikal malzeme gönderemiyoruz. Bu olmaz, bunun bir kısmı açılmalı” diyorlar. Bu da ayrı bir sorun, yani öngörülmeyen bir sorun, medikal kargo hizmetlerinin aksaması konusunun da ileride gündeme geleceği ve tartışılacağı anlaşılıyor. 

ÖM: Programı bir an önce bitirmeliyiz yoksa kaçmaya hazırlanmak gerekecek.

SB: Felaket haberlerim vardı bugün. Peki efendim o zaman yarın daha ilginç haberlerde görüşmek üzere iyi haftalar, iyi yayınlar, sağ olun. 

ÖM: Görüşmek üzere teşekkürler. 

ÖÖ: Görüşmek üzere. 

 

------------------------

Açık Gazete'nin köşelerinden Selim Badur'la Korona Günleri'ni hafta içi her gün saat 08.30'da dinleyebilir, program sayfası ve podcastlerine buradan ulaşabilirsiniz.