"Ne olgu ne de yaşamını yitirenlerin sayısında bir azalma sağlanamıyor"

-
Aa
+
a
a
a

Selim Badur, güncel verileri değerlendiriyor ve Covid-19'un çeşitli etkilerini, özellikle çocuk ve gebelerdeki etkileri üzerine yapılan araştırmaları, aşılarla ilgili yeni gelişmeleri aktarıyor.

Selim Badur'la Korona Günleri: 15 Kasım 2021
 

Selim Badur'la Korona Günleri: 15 Kasım 2021

podcast servisi: iTunes / RSS

(15 Kasım 2021 tarihinde Açık Radyo’da Korona Günleri programında yayınlanmıştır.)

 

Ömer Madra: Günaydın Selim Badur, merhabalar!

Selim Badur: Günaydın, günaydın efendim, günaydın Özdeş, günaydın Feryal, herkese bütün dinleyicilere iyi haftalar dileyerek başlayalım. Böyle enerjik ve coşkulu başlamaya niyetliydim ama bendeki haberler de çok parlak değil. Sizin COP26’dan verdiğiniz haberlerden pek farklı değil. Çok çarpıcı olarak ortaya çıkan durum ister iklim sorunları olsun ister küresel bir salgın, bir pandemi dönemi olsun bunu birtakım insanlar kazanç yolu yapmayı biliyorlar ve beceriyorlar da yani. Bunun önüne geçilemiyor. Neyse bir şey demeyeyim ama bugün ilaç şirketlerinin, aşı şirketlerinin kazançlarına baktığım zaman Temmuz-Eylül arası Pfizer firması sadece aşıdan 13 milyar Dolar gelir sağlamış. Net kârı 8.2 milyar Dolar, tüm yıl boyunca da 2.3 milyar Dolar kadar aşı dağıtacakmış. Bunu yapıyor da bu arada kendi aşı ve diğer aşılarla ilgili yayınlar olsun, bunların hükümetlerce kabul edilmesi olsun, bunların raporlarının yayınlanması olsun oralarda da bilim dünyasına ellerini kollarını uzatmış durumdalar. Buna ait bir örnek birazdan vereceğim, istersen önce ülkeleri bir turlayalım şöyle. Geçtiğimiz pazartesi gününden bugüne dek ortalama her gün 490.955 yeni olgu listeye eklendi. Türkiye son 28 günlük verilere bakıldığında yine dördüncü sırada. Bu dördüncü sıradaki konumunu korumakta. Yaşamını yitirenlerin sayısı 5.1 milyonu geçti. Aşılamaya baktığımız zaman da 7.5 milyar doz aşı kullanıldı dünyada bugüne dek. Yeryüzünün yaklaşık %51.7’si tek doz aşı ile bağışıklandılar ama gelişmekte olan ülkelerde bu oran %4.5 oranında, hâlâ çok düşük. Türkiye’de tam aşılananlar %58.3, yaklaşık 49.5 milyon ediyor, ancak sayılarda ne olgu sayısında ne de yaşamını yitirenlerin sayısında bir azalma ne yazık ki sağlanamıyor. Burada bir şekilde, gayet istikrarlı bir şekilde gidiyoruz. 

ÖM: Gerçek rakamların da iki katı olduğunu söyleyen bir CHP’li milletvekilinin açıklaması var. 

SB: Tabii, o hep sizinle de konuştuğumuz bir konu; işte 250-300 bin test yapıp bunun içinden 20 bin yeni olgu saptıyorsunuz. Bu test sayısını siz 300 binden üç milyona çıkartırsanız o zaman 20 bin değil 250 bin saptayabilirsiniz. Yani bu tüm dünyada olan bir sorun. Ülkemizde de hem hastalanan hem yaşamını yitirenlerin sayısı resmi açıklananlardan çok farklı, çok daha yüksek tabii. Bu bazı ülkelerde iki misli, bazılarında üç misli, bazıların yedi misli deniyor. Birazdan Afrika’ya bakacağım, orada daha da dramatik bir durum var. Avrupa ülkelerine baktığımız zaman her şeyi iyi giden gelişmiş ülkeler diye tanımlanıyordu, 2-3 programdır değiniyoruz, Avrupa'da bir garip artış var. Almanya’da ilk kez 50.196 olgu oldu hafta sonunda, Angela Merkel -hâlâ niye Merkel’den demeç alınıyor bilmiyorum ama hâlâ bir yetkisi var herhalde- “durum dramatik ve olağanüstü bir artış” demiş.

ÖM: Hâlâ başbakan zaten.

Avrupa'da olgu sayıları artmaya devam ediyor

SB: Hâlâ başbakan değil mi? Evet, Berlin’de aşısızlar PCR raporu alsalar bile kapalı mekanlara giremeyecekler. Tabii bu tip kararlarla ilgili en çarpıcı, radikal kararı Avusturya’daki sağlık yetkilileri aldı; aşılanmayanların sokağa çıkmasını ciddi bir şekilde kısıtladılar. Yani işe gidebilecekler, çok zaruri ihtiyaçlarını karşılayabilecekler ama “aşılanmadım ama PCR raporu gösterip sinemaya gideyim ben, işte elimde belge var” deyip, yok “ben bir kafeye, restorana gideyim” bu mümkün değil artık. 15 Kasım, yani bugünden itibaren başladı Avusturya’da; aşılanmayanlar zorunlu durumlar dışında sokağa çıkamayacaklar. Ucu nereye gider bilemiyorum, yaşayıp göreceğiz. Fransa günde 11 bin olguyu geçti. Hollanda’da rekor olgu 16 bini geçti olgu sayısı. Kısıtlamalar, yasaklamalar tekrar geri geliyor Hollanda’da. Hollanda açılmıştı Danimarka ile birlikte. Başbakan Mark Rutte Hollanda’da cuma akşamı televizyonlarda bir açıklama yapıyor, “çok sıkıntılı bir haber vereceğim” diye başlıyor Covid-19 salgını ile ilgili verdiği bilgilere. Rusya’daki durum daha da bir tuhaf; ilk kez ölümlerde birinci sıraya geçti Rusya, yeni rekor 41 bini aştı, daha sonra 50 bini geçti Rusya’daki sayılar hafta sonu.

ÖÖ: Vaka sayısı. 

SB: Evet. Yaşamını yitiren 1188 kişi var. St. Petersburg zor durumda ve St. Petersburg’da 60 yaş üstü, kronik hastalığı olanlara öyle aşı filan önerilmesi söz konusu değil, zorunlu aşı getiriliyor artık. Yani evine gidip insanlar kabul etse de etmese de tutup aşılayacaklarmış St. Petersburg’da. 

ÖM: Çok çarpıcı bir şey bu da. Bir de ABD’den bir haber vardı, Gazete Duvar’da gördük galiba. “Covid-19’dan ölenlerin sayısı 762 bin küsura yükseldi” diye hafta sonunda, saatte 120 kişinin ve dakikada da iki kişinin öldüğü gibi çok büyük bir şey yani, rakam vardı.

SB: Amerika’da farklı eyaletlerde çok farklı uygulamalar oluyor. Bir çalışma yayınlandı örneğin; Teksas’ta ölenlerin %81.3’ü aşısız olanlar. Fakat mahkeme bazı kapalı yerlerde maske takma zorunluluğunu, bu kararı bozmuş mesela. Böyle bir takım mahkeme kararları var. Fransa’da da Anayasa Mahkemesi okul idaresinin öğrencilerin aşılanma durumuna erişimini engelledi kişisel haklara aykırı diye yani. Bir okul yönetimi lise öğrencisinin aşılama olup olmadığını göremeyecek, anlayamayacak. Biraz önce Rusya ve St. Petersburg’tan bahsetmiştim zorunlu aşıyla ilgili; buna doğru yavaş yavaş farklı ülkeler farklı grupları hedef alıp bu tür kararlar almaya başladılar. Örneğin İngiltere’de sağlık çalışanlarına zorunlu aşı getirildi, Amerika’da 10 eyalette vardı bu karar. Çünkü 1.3 milyon sağlık çalışanının yaklaşık 100 bini aşılanmamış henüz. Bunlara aşılanma zorunluluğu getirildi. Fransa’da biliyorsunuz eylül ayında aşılanmayı kabul etmeyen sağlık çalışanlarına görevlerini yapamayacakları ve maaşlarını alamayacakları kararını almıştı. Singapur da benzer şekilde bir karar alıyor; aşısızların tedavi giderlerini artık ödemeyecekleri üzerine. Bu, ülkemizde de bir ara gündeme gelmişti böyle bir şey yapılabilir diye. Bu arada aşılamalar konusunda biliyorsunuz çocukların aşılanması -12-16 ya da 18 yaş arası grup aşılanıyordu- bu uygulama dünyanın çeşitli yerlerinde ve ülkemizde de başlamıştı. Şimdi o yaş dilimine 5-12 yaş grubunu eklemek gündeme geldi. 5-12 yaş için tabii farklı bir aşı gerekli, yani elimizdeki aşıların 1/3 dozu gerektiği için yeni dolumlar yapılması lazım. Onun için bu ayrı bir işlem ya da ayrı bir üretim gerektiriyor. Avrupa ilaç ajansı EMA henüz onaylanmamasına rağmen Avusturya’da Viyana kenti, başkenti beş yaş üzerinin aşılanmasına başlıyor. Şimdi bu beş yaş üzerine aşılama konusu birtakım başka ülkelerde de uygulamaya geçildi. “Kimler var?” diye baktığımız zaman örneğin İsrail pazar günü aşılamayı 5-11 yaşa çekti, bunu da ekledi. Bu yaş grubuna Amerika’da başlıyor ama onlardan önce Çin, BAE, Kolombiya ve Kamboçya, Çin aşısıyla 5-11 yaşı zaten, bu yaş dilimini, daha küçük çocukları aşılamaya başlamıştı geçmişte.

Afrika'da farklı türde enfeksiyonlar gözlemleniyor

ÖÖ: Peki 0-5’le ilgili bir şey var mı?

SB: Henüz yok, hayır.

ÖÖ: Peki hiç Covid’den yaşamını yitiren ya da yakalanan 0-5 yaş vaka var mı?

SB: Elbette var, tabii var. Az sayıda ama var. Şimdi bu arada Covid’e geri döneceğim ama arada dünyada farklı enfeksiyonlarda da değişik gelişmeler oluyor. Bir tanesi geçtiğimiz haftalarda Afrika’da, özellikle Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nde, nedeni bilinmeyen çocuk ölümleri oluyor. Menenjiti, sıtmayı andıran birtakım tablolar var demiştim. Bu tip yaşamını yitiren çocuk sayısı, Kwilu’dan bildirilmiş, 286’ya erişti. Çok ciddi bir şekilde araştırılıyor ama hiçbir şekilde bilinen etkenlere bağlanamıyor bu 0-5 yaş arasındaki 286 çocuk ölümünün nedenleri. Bunlarda karın ağrısı, kusma, ishal ve biraz da anemi tablosu var; sıtma diyenler var, atipik sıtma diyenler var, başka bir etken mi diyenler var. Bunu bilmiyoruz ama bir de invaziv sivrisinekler -yani gayet saldırgan bir sivrisinek türü bunlar- Asya’da Aides türü sivrisinekler sıtma etkeni, Plasmodium’ları da taşırlar. Bu, Aides novoticum adında farklı bir Aides. Özellikle Arbovirüs gibi virüsleri taşıdığı saptanan bir sivrisinek türü. Bu tabii küreselleşmeyle ilgili olarak enfeksiyon hastalıkları etkenlerinin bir yerden bir başka bölgeye nasıl taşındığını, ne kadar süratle taşındığını, uçakların sadece yolcu değil sivrisinek ve diğer aracıları da taşıdığının çok net bir göstergesi. Çünkü Asya’ya özgü bir sivrisinek bir süreden beri Los Angeles’ta görülüyor, Yeni Zelanda’da, Avustralya’da da. Yani sağdan sola çok rahat taşınabilen etkenler bunlar, kendilerini taşıyan vektörler. Bunların neler yaptığını göreceğiz. Hani bunun boyutu nereye gider bilmiyorum ama bu küreselleşmenin getirdiği seyahatlerle ilintili, nakliyedeki sürati çok çarpıcı olarak ortaya koyan bir bilgi. 

Çin’den garip bir haber var. Bilmiyorum, başka basın organlarında da vardı ama New York Times’dan bir haber; Çin’deki yetkililer bazı eyaletler için ailelere kışlık yiyecek stoku yapmalarını önerdiler, böyle bir tavsiyede bulunmuşlar. Çünkü bu arada Çin’de besin maddelerindeki fiyat artışının inanılmaz boyutlara ulaştığına dair birtakım örnekler var bu yazıda. Ispanak ve domates fiyatlarındaki artışın artık sorun olacak kadar arttığını ve yiyecek stoku… Neden yiyecek stoku? Bildikleri bir şey mi var? Salgın boyutuyla ilgili çok büyük bir veriye mi sahipler? Bunu bilmek mümkün değil. Parasal değerlerden baktığımızda ABD’nin 2.9 trilyonluk bir fona ihtiyacı olduğunu belirlemiş Biden hükümeti. İlginç olan bunu birtakım vergilerle toplamayı düşünüyorlar. Daha çok da tütün, nikotin üzerinden bu vergileri toplayacaklarmış. 

Biraz önce Afrika’daki olguların Türkiye’dekinin 2-3 misli olabileceğini söylediniz. Afrika’daki olgular üzerine bugüne dek işte 8.4 milyon SARS-CoV2 enfeksiyonu ve 217 bin kadar yaklaşık ölüm bildiriliyor ama DSÖ 2-3 misli değil yedi misli olabileceğini, ölümlerin de üç misli kadar da olabileceğini matematik modellerle saptıyor. Bu konuda DSÖ’nün bu raporu Ngozi Erondu isimli Londra’dan bir bilim insanının rapor üzerine çalışması sonucu çıkmış ve dediği “Afrika’daki bir çok ülkede sürveyans, yani izlem sisteminin bulunmaması bize ancak böyle matematik modellerle ilerleyebileceğimizi gösteriyor. Yoksa gerçek sayıyı bilmek pek mümkün değil” diyor. 

Avrupa'nın aşı politikalarındaki tutarsız kararı: Valneva aşısı

Yine Covid’le ilgili, bana kalırsa çarpıcı bir haberdi; yeni bir aşı geldi, geliyor derken bir Fransız-Avusturya ortak yapımı olan “Valneva” -üretici firmanın adı- aşısında faz3 çalışmalarını tamamladılar. Faz3 çalışmalarını erişkin dört binden fazla gönüllüde İngiltere’de yaptılar ve Astra Zeneca aşısıyla -İngiltere’de yaptıkları için- o aşıyla kıyaslamışlar. “Daha iyi” diyorlar. Şimdi ilginç olan bu aşının onayını hemen EMA, yani Avrupa İlaç Ajansı onayladı. Şimdi “nedir garip olan?” diyeceksiniz; aşıdan 60 milyon doz üretilecek. Aşının adı VLA2001 ama aşı inaktif aşı. Yani Avrupa’nın bir türlü onay vermediği diğer Hint ya da Çin kökenli inaktif aşılarla tamamen aynı yöntemle hazırlanmış bir Fransız-Avusturya aşısı EMA’dan süratle onay aldı. Gerekçesi de şu; özellikle Avrupa’da, bunlar yeni teknikler, ileride ne olacağı belli olmaz, yan etkisi ortaya çıkar, yok “genetiği mi değiştirir?” diye MRNA ya da diğer modern yöntemlerle hazırlanmış aşılara -örneğin vektör aşılarına- sıcak bakmayan ve bu nedenle aşı olmaktan imtina eden Avrupalılar için bu aşı ideal aşı, işte inaktif aşı, klasik bir yöntemle hazırlanan bir aşı. Aşının anlatılmasında, methiyelerinde şöyle deniyor “bu aşı bir inaktif aşı, tüm virüs partiküllerini içeren, tüm virüs partikülleri öldürüldükten sonra tehlikesiz, güvenilir bir şekilde uygulanan bir aşı. Avantajı da bütün virüsün her tarafına aşı içerdiği için, ileride sadece spike proteinleri, S proteinlerini kapsayan MRNA aşılarında bir mutasyon sonucu sorun çıkıp da o MRNA aşıları etkisiz kalırsa bu aşı virüsün her tarafına içerdiği için S proteini dışındaki diğer bölgeleri korumayı sürdürecek. İyi de biz bu konuyu ve bu özelliği hani bir seneden beri Sinovac aşısı için söylüyorduk zaten, inaktif aşı için. Ama birdenbire Fransız ve Avusturyalılar üretince Valneva aşısı ya da inaktif aşı kıymetlendi. Hisseleri de 25%’den fazla artmış Valneva aşısının. 

ÖM: Ufak bir ilavede bulunayım izninizle; yani bu esas olarak iklim meselesiyle de tamamen aynı şey aslında. Yani doğrudan doğruya zengin ülkelerin, zengin ve varlıklı ülkelerin açıkça yoksul kesimler için düzenledikleri bir şey gibi görünüyor. Bu konuda çok, birçok yazı çıktı. Jua Kamaro’nun mesela “kapitalizmin tek planı iklim için çöküştür” diye “dril baby dril” diye bir yazısı çıktı ya da dünyanın önde gelen iklim bilimcilerinden Kevin Andersen açıkça gelir dağılımı adaletsizliğinin iklim acil durumunu kat be kat arttırdığını, açıkça söylüyor. Yani bütün bu aynı şeyin aşılar için de böyle olduğunu net olarak ortaya koyuyorlar zaten. 

Covid-19 virüsünün farklı sağlıksal boyutları

SB: Evet. Bütün bu olup bitenler bir yana tabii bilimsel çalışmalarda da Covid’in önemini ya da farklı boyutunu, beyni ve kalbi nasıl etkilediğinin mekanizmaları yavaş yavaş gösterilmeye başlandı. Covid etkeninin, işte özellikle hafıza kaybı, yorgunluk, zihin karışıklığı, ayrıca akut bulguları da var; paranoya, halüsilasyon görme gibi. Yaklaşık 40 kadar Covid hastasının otopsilerinde beyin üzerinde çalışan Dr. Mora Bordrin’in çalışması var, önemli bir çalışma. Kalpte nasıl hasar yaptığı, nelere yol açtığı Nature Review of Cardiology’de yayınlandı. Saterfield ve arkadaşları perikardid, miyekardid, yani kalp kası, kalp zarı iltihapları, sistolik disfonksiyon yani kalp ritminde bozukluk, aritmi, tromboz, pulmoer emboli gibi, inmelere kadar giden kalp ve beyindeki hasarlara ait mekanizmaların ortaya çıktığını görüyoruz. Bu arada ufak bir çalışma da ilginç olabilir; koku ve tat bozukluğuna yol açarken, bir de duyma sorunları yarattığı da ortaya konmuştu. Yeni yayınlanan bir çalışmada gerçekten de “inner ear” ya da iç kulağı tuttuğu ve iç kulakta hasar oluşturduğu da gösterildi. Şimdi bütün bunlara bakarken bu gebelerle ilgili epeydir konuşacağız, konuşacağız diyorum, bari bu program biterken gebeler konusuna bir göz atalım. Şimdi gebelerin aşılanması önemli. Batı ülkelerinde biraz daha cesurca ama ülkemizde gebelerin aşılanmasında ciddi biçimde hem gebelerin hem de hekimler, kadın doğumcuların bir tereddüdü var. Bunun böyle olmaması lazım. Nedenleri çok net olarak bilimsel çalışmalarla ortaya kondu. Bir kere gebeler daha duyarlı değil. Yani “gebe olduğunuz zaman Covid’e daha sık maruz kalıyorsunuz” böyle bir şey yok. Normal toplumdaki hastalığa yakalanma riski kadar gebeler de aynı riskteler. Daha şiddetli mi geçiriyorlar hastalığı? Hayır, değil; gebelik bir büyük risk oluşturmuyor Covid açısından. Peki neden aşılansınlar? Yeni doğacak bebekleri için, çünkü özellikle plesentaya etkisi var ve plesentanın işlevini bozarak erken ya da ölü doğuma yol açabileceği iddia ediliyor. Bu nedenle.

DSÖ ve CDC gebelerin aşılanmasını hararetle öneriyor

ÖÖ: Covid’in değil mi, aşının değil?

SB: Hayır, hayır Covid’in kendisinin. Yok, aşının olur mu? Onun için aşılansınlar için gerekçeler bunlar. DSÖ ve CDC gebelerdeki duruma bakıp özellikle Latin Amerika ve Karayipler’de gebelerde çok ciddi sorun yaşandığını -yani yeni doğanlarda- bu nedenle de DSÖ ve CDC bu iki coğrafyadaki olup bitenlere bakıp aşılanmalarını çok hararetle, yani çok ciddi bir şekilde öneriyorlar, bu konunun ciddi olduğunu söylüyorlar. Üstelik aşıdan sonra ya da Covid geçirenlerin emzirmeye devam etmesini önermekteler. Bu önemli bir konu; hani emzirme ve çocuğun, yeni doğanın beslenmesinin aksamaması lazım. Çeşitli çalışmalar var; Pratama ve arkadaşlarının 12 gözlem çalışmasında toplam 40 binden fazla gebenin sonuçları var. Bu da aşının ne kadar etkili ve güvenilir olduğunu gösteren çok büyük bir seri, önemli. Benzer çalışmaların sayısı çok fazla; Nature dergisi ve Nature serisinde, Nature Medicine’de çıktı; Örneğin Dagan ve arkadaşlarının, Agustine ve arkadaşlarının, Kharbanda ve arkadaşlarının. Örneğin aşıdan sonra aşıya bağlı olarak düşük filan gibi bir sorun yaşanmadığını gösteriyorlar. Yine Nature Immunology dergisinde de Sapah Gee ve arkadaşları, “gebelerin SARS-CovV2 enfeksiyonuna yakalanmaları sonucu neonatal immun sisteminde yani doğacak bebeğin immun sisteminde birtakım bozukluklar oluyor” diyorlar. Kısacası gebenin kendisinde hastalık ağır seyrediyor mu? Evet, buna ait bulgular var fakat bundan daha önemlisi yeni doğan bebekte birtakım sorunlar olacağını ve buna karşın aşının çok güvenilir olduğunu, aşının herhangi bir düşük, erken doğum, düşük ağırlıklı doğum gibi sorunlara neden olmadığını gösteren çalışmalar yayınlandı. Bu da önemli bir bilgi; yani gebelerin -ülkemizde de Sağlık Bakanlığı bunun altını çiziyor, ısrarla vurguluyorlar- aşılanmalarında hem yarar var hem oldukça da gerekli bir konu. İşin biraz daha ekonomisiyle ilgili bir örnek, Avrupa’da endüstriyel üretim ağustosta 1,7%, eylülde de buna ilaveten 0,2% azalmış. En büyük darbeyi de otomobil sanayi, otomobil sektörü almış. Örneğin, 3 Kasım’da Volvo şirketi “Çin’e ihracatlar 1/3 azaldı, Avrupa satışlarımız 21% azaldı” demiş, şikayet ediyor Volvo. Çünkü araba üretimi azalıyor. Yani insanlar satın almadığından değil de araba üretimi yedek parçası fabrikalar kapandığı için ya da işte fabrikalarda yeterince görevli, işçi çalıştıramadıkları için yetiştiremediklerinden, fabrikalar yavaş çalıştığı için. Volvo’ya benzer şekilde, 1 Kasım’da Skoda, haziran ayından beri de Mercedes üretimlerini düşürdüklerini söylediler. Toplamda 7.7 milyon ünite az üretilecekmiş. Ünite dediği herhalde araba sayısı diye düşünüyorum. Tabii insanlar neyle uğraşıyor? Bir kısmı araba üretemedikleri için hayıflanırken Uganda’ya bakıyoruz, Uganda’da da öğrencilerin 1/3’ünün -ki Uganda’da bir yıldan fazla süredir okullar hâlâ açılmamıştı, yeni yeni açılması gündeme geliyor- okula dönmeyecekleri saptanmış. Bu da hani eğitimin nasıl aksadığı, yine yoksul kesimlerin bu işten nasıl etkilendiklerinin bir diğer önemli göstergesi. 

"Virüsün hâlâ pek üstesinden gelinemiyor"

ÖM: Hem sağlık hem de eğitim açısından kötü gidiyorlar yani. 

SB: Evet, evet.

ÖM: Ekonomik olarak olduğu kesin zaten de işte bu açıdan çok ciddi bir yıkım var yani.

SB: Evet, yani tüm dünyada bu sorunun, sanıyorum bu sorunun ve pandemiyle doğrudan ilgili sağlık alanında ve dolaylı yoldan işte eğitim, beslenme, ekonomiye etkileri, biz daha bunun tam boyutunu göremedik gibi. Hani gördüğümüz zaman da ne kadar önemsenecek bilemiyorum ama bunun herhalde önümüzdeki yıl, 2022’de biraz daha çarpıcı olarak gösterileceğini görürüz. Özellikle gelişmiş ülkelerde başlangıçta vermeye çalıştığım, bu Almanya’da, Fransa’da, Hollanda’da, İngiltere’de olup bitenlere baktığımız zaman olayın boyutunun bir türlü kontrol altına alınamadığı, aşılamaya rağmen işte önlemlere rağmen yine ekonomi ağır basıyor. Kısa bir sürede, yetersiz bir sürede yine açılmalar başlayınca bir süredir azalan olgu sayısının tekrar hızla arttığını görüyoruz. Yani virüsün hâlâ pek üstesinden gelinemiyor gibi. Durum böyle işte.

ÖM: Evet. 

SB: Burada durayım ben. IPSOS’un ilginç çalışmaları var; bu Covid-19’da 28 ülkeden yaklaşık 20 bin kişi kime ve hangi kuruma güveniyorlar isterseniz ona önümüzdeki hafta, ondan başlayalım. Doktora mı güveniyorlar, öğretmene mi, polise mi, politikacıya mı? Komik birtakım sonuçlar çıkmış. Bunları belki önümüzdeki hafta birlikte gözden geçiririz.

ÖM: Tamam peki, çok teşekkürler.

SB: Ben teşekkür ederim, iyi haftalar, iyi yayınlar.

ÖÖ: Görüşmek üzere.