“Koronavirüsün asıl bulaşma yolu ağırlıklı olarak kapalı ortamlarda yakın ve uzun süreli temas”

-
Aa
+
a
a
a

Açık Gazete’nin köşelerinden Korona Günleri’nde Selim Badur, koronavirüsün bulaş yollarıyla ilgili bir yazıyı paylaştı. 

Selim Badur'la Korona Günleri: 3 Haziran 2020
 

Selim Badur'la Korona Günleri: 3 Haziran 2020

podcast servisi: iTunes / RSS

(3 Haziran 2020 tarihinde Açık Radyo’da Korona Günleri programında yayınlanmıştır)

Ömer Madra: Selim Badur’a bağlanırken teknik bir sorun oldu, ben de bu arada dünya çapında 6,5 milyona doğru giden vaka sayısı olduğunu hatırlatayım. 400 bine doğru gidiyor Covid-19’dan hayatını kaybedenlerin sayısı, o da 383 bin civarında seyrediyor. 

ÖÖ: Selim Bey bağlandı sanırım. 

SB: Günaydın, bağlantı sorunu yaşadım.

ÖÖ: Merhaba 

ÖM: Ben de son sayıları verdim.

SB: ABD’de olanlardan sonra bizim bölüme maraz-ı sârî, emrâz-ı müstevlî’ye geçelim. Hidroksiklorokin konusunda işler karışıyor. Hatırlayacaksınız  bazı programlarda değinmiştik,  22 Mayıs’ta Lancet Dergisi’nde çıkan Mandi Mehra ve arkadaşlarının bir çalışması vardı. Kısaca 96 bin hastanın farklı ülkelerden gelen. .... Lancet’teki makaleden ve hidroksiklorokinin raporundan bahsediyordum. 22 Mayısda çıkan yazıdan sonra DSÖ bunun kullanımına ara verilmesini önerdi sadece, buna uyan ve uymayan ülkeler oldu, örneğin Fransa kendi araştırıcısının önerdiği bir …. (kesinti oldu..bağlandım gene). Sonuç olarak dün Lancet’te bir yazı çıktı, bir duyuru, diyorlar ki “aslında bu verilerin toplanması sırasında Surgisphere isimli bir kuruluş verileri topladı ve bir odit tarafından incelenmekte bu işi doğru mu yaptılar yoksa yanlış mı diye. Tabii bu Surgisphere bir Amerikan şirketi ve Amerikalılar kendi ürünleri olan remdisivir adlı antivirali öneriyorlar, Fransızların önerdiği bu klasik sıtma ve romatizma ilacı olan klorokin yerine. Yani burada bir ilaçlar savaşı var ve bu bağlamda hemen gündeme Lancet Dergisi ile ilgili olarak yeni bir deyim devreye girmiş durumda: ‘lancetgate’ diye; gerçekten Lancet neredeyse her gün okurlarına, özür dilemese bile, “sizi yakında bilgilendireceğiz” mesajı geçiyor.

ÖM: Lancet bilebildiğimiz kadarıyla dünyanın en itibarlı bilimsel yayınlarından biri, hatta birincisi tıp konusunda değil mi?

SB: Evet ama bazen böyle hatalar ya da biraz aceleci davranış sonucu böyle olumsuzluklar yaşanabiliyor. Konu ile ilgili Fransızlar bu ilacın klinikte kullanımını durdursalar da hidroksiklorokin araştırmaları sürüyor, sadece uygulamada durdurdular. Buna karşılık Fransa’da dün 11 sayfalık bir rapor yayınlandı; Tıp, Ecza ve Biyoloji Bilim Akademileri klinik çalışmaların değerlendirilmesinde izlenmesi gerekenleri belirttikleri bir rapor bu. Kontrol gruplarının şekillenmesi, hastaların farklı gruplara hetorojen dağılımı, sonuçları değerlendirme kriterleri, bilginin ve verilerin tekrarının yapılmaması, deontolojik ve etik kurallara uyulması gibi bir dizi ,zaten bir bilimsel çalışmada olması gereken kriterleri rapor halinde yayınladılar. Bu önemli bir gelişme çünkü şu anda küresel boyutta 4 klinik çalışma sürüyor: bir tanesi ABD’de ACTT, birisi İngiltere’de Recovery isimli bir büyük proje, Fransa’da Discovery ve DSÖ’nde Solidarity diye isimlendirilen 4 büyük klinik çalışmada kullanılan tüm ilaçları değerlendirmekte. Örneğin İngilizlerin Recovery isimli büyük projesi hidroksiklorokin konusunda DSÖ ve Lancet yayınını pek dikkate almıyor ve diyor ki “hayır öyle bulmuyoruz hidroksiklorokini, olumsuz bir etkisi yok” yani işler biraz karışık. Herhalde bir süre sonra daha netleşecektir. 

Bir diğer önemli dünkü gelişme Nature’da Kanadalı bir felsefeci ve aynı zamanda etik konularda kendisine çok başvurulan saygın bir isim Francois Baylis. Kendisi “bağışıklık pasaportlarının” sakıncalarından bahsediyor, etken ile temas bizi ilerideki enfeksiyonlardan korur mu bunu bilmiyoruz diyor. Ayrıca pasaport verilecek kişiye uygulanacak serolojik testler güvenilir mi? Gibi bir dizi soru işaretini gündeme getirmiş.ve Francois Baileys bu konudaki kaygılarını belirtiyor. 

Bugünkü yayınımız kesintiler neden ile pek sağlıklı olmadı ama çok önemli bir iki çalışma var, buradan da bu ikinci dalga tartışmalarına geçmek istiyorum. Bir kere ikinci dalga olacak mı olmayacak mı? Neye göre olacak? Bunu belirleyecek olan duyarlı kişi sayısı toplumda ne kadar? Yapılan çalışmalarda farklı toplumlarda virüs ile temas eden oranının %10 u bılmadığı görülüyor ya da  en azından antikor oluşturmadıkları saptanıyor. Toplumda hâlâ enfekte kişiler var ve bir arada daha kalabalık, daha yakın temasın olacağı sonbahar aylarında, belki yazın olmayacak ama sonbahar aylarında özellikle kuzey yarımküre için tekrardan bir riskin bulunduğu ve bu toplumsal bağışıklığın sağlanamaması nedeniyle ikinci dalganın üstelik de grip sezonuyla birlikte başlayacağı ve bu nedenle işlerin biraz daha karışacağı, bir takım öngörülemeyen sorunların ortaya çıkacağı söyleniyor. Önemli bir nokta demiştim, belki bununla bitirebiliriz bugünkü programı, birinci çalışmayı Manuel Döhla ve arkadaşları yapmışlar: evde izolasyon uygulanan kişilerin ev ortamlarını incelemişler, nerede mikrop var, nerede virüse rastlıyorlar? Farklı yerlerden alınan örneklere bakmışlar ki örneğin havada yok, yani enfekte ve evde izole olan bireylerin oturduğu evin havası temiz çıkmış. Ev eşyalarında da %3.4 oranında virüsün RNA’sını saptamışlar. Böyle baktığımız zaman aslında sıkça dillendirilen  asansör düğmesinden, kapı tokmağından bulaşır şeklindeki yaklaşımların gerçeği tam olarak yansıtmadığı; kısacası ana bulaş yolunu bu tarz fiziksel yüzeylerden virüsün bulaşması oluşturmuyor, bu anlaşılıyor. İkinci çalışma da Lian Zhou ve arkadaşları, taburcu olan hastaların nefeslerini kontrol etmişler. Diğer bir deyişle  nefeslerinde, soluk alıp verdiklerinde ne kadar virüs var diye? Sadece %20’sinde varmış. Bunlar da ilk çalışma gibi hava örneklerinde virüse rastlamamışlar. Bunu şunun için söylüyorum, son zamanlarda gittikçe bu tarz bilgi birikimi yoğunlaşmakta; sokakta yürürken, kısa süre bulunulan asansörde, kısa süre ile temas edilen kapı düğmesinden falan bu kadar kolay bulaşmıyor bu virüs. Bu virüsün asıl bulaşma yolu ağırlıklı olarak kapalı ortamlarda yakın ve uzun süreli temas sonucunda gerçekleşiyor. Öyle havada asılı kalacak, “dışarıdan gelen, marketten gelen o malzemelerin poşetlerini şöyle mi dezenfekte edelim, böyle mi yapalım?” bunlara pek gerek olmadığı, esas bulaş yolunun yakın ve uzun süreli temas olduğu ve özellikle kapalı alanlarda yani restoranlarda, toplu taşıma araçlarında, spor ya da ibadet merkezlerinde yapılan bu uzun soluklu temaslar sonucunda olduğu gittikçe daha fazla kanıtlanmaya başladı. Bu önemli bir bilgi diye düşünüyorum. Science Dergisi’nde dün Rachel Baker’ın bir yazısı çıktı, iklim faktörlerine bağlı epidemik modelleme uyarınca iklim koşullarının fazla etkili olmadığını, etkili önlemler olmadığında nemli ortamlarda şiddetli salgınların olabileceğini ve ısıyla pandeminin etkilenmediğini göstermişler.

ÖM: Yani sıcaklar öldürmüyor?

SB: Öldürmüyor. Onu hep vurgulamaya çalışıyorum, yaz aylarında biz göreceli olarak sayılarda azalma göreceğiz ama bu havalar ısındığı için değil, insanların açık alanlarda, birbirlerinden biraz daha mesafeli ortamlarda bulunmalarından kaynaklanacak. Daha sonra da havaların soğuması değil de, sonbahar aylarıyla beraber kapalı ortamlarda daha sık yakın temasla yaşamaya başlayacağımız için sonbahar aylarında belki daha yükselen bir takım sayılarla, rakamlarla karşılaşacağız. 

Güney Afrika’da hatırlayacaksınız bu sorunun ortaya çıktığından beri içki ve sigara satışları durdurulmuştu, 2 Haziran itibariyle açmışlar içki satışlarını serbest bırakmışlar, Soveto’da sabah saat 9’da alkollü içki satıcılarının dükkanlarının önünde acayip uzun kuyruklar olmuş. 

ÖM: Kuyruklar oluşmuş değil mi? Bir de çeyizlik ürün satan dükkanların önünde de büyük kuyruklar olmuş Türkiye’de, yoğun bir ilgi varmış çeyiz alışverişine. Ben de bunu ekleyeyim “Mahmutpaşa eski günlerini aratmadı” diye bir haber vardı T24’te gördüğümüz. Düğün alışverişine çıkılmış vaziyette. Tabii çok yakın temasın, uzun süreli temasın olabileceği bir şey olduğu için bir tehlike yaratabilir herhalde.

SB: Evet onun prosedürleri ve nasıl yapılması gerektiği de bakanlık tarafından bildirilecektir herhalde; yani halay çekilecek mi, kaçarlı halaylar çekilecek? Yaz  tatilleriyle ilgili olarak Tom Britton ve Frank Ball İsveç’te bir çalışma yapmışlar; yaz tatilinde farklı tatil mekanlarında büyük metropollerden ve daha seyrek insan topluluklarının bulunduğu yerleşim birimlerinden insanlar bir araya geldiklerinde burada bir tehlike oluşabileceğine değiniyorlar; metropolden gelenler bulaşa yol açabilir ve bu nedenle kalabalık etkinlikler yapılmamalıdır, yani İsveç’te düğünlerde halay çekmeyin gibi bir öneri var İsveç için. Bunun dışında özellikle Afrika’dan bazı bilgiler var ama isterseniz onu yarına bırakalım, galiba süremiz doldu.

ÖM: Evet bu noktada bırakabiliriz herhalde. Selim Badur çok teşekkür ederiz.

SB: Ben teşekkür ederim, iyi yayınlar.

ÖM: Biraz zorlu bir program oldu ama devam edeceğiz.

SB: Evet kesintiler oldu. 

ÖÖ: Görüşmek üzere.

SB: Görüşmek üzere, kolay gelsin.

ÖM: Görüşmek üzere, hoşça kalın.

SB: Sağ olun.