Koronavirüs etkisi: Fransa ve Belçika’da bisiklet satışları yüzde 114 arttı

-
Aa
+
a
a
a

Korona Günleri’nde Prof. Selim Badur, çeşitli ülkelerden son gelişmeleri aktarmayı sürdürürken bilimsel yayınları da paylaşıyor. 

(10 Haziran 2020 tarihinde Açık Radyo’da Korona Günleri programında yayınlanmıştır.)

Ömer Madra: Günaydın Selim Badur, merhabalar.

Selim Badur: Günaydın, merhabalar.

Özdeş Özbay: Günaydın.

SB: Günaydın Özdeş. Bugün farklı ve kısa haberlerle gitmek istiyorum. Maske konusuna değineceğim, ne aşamada, hangi ülke ne yapıyor diye. Daha önce bir programda bahsetmiştik, İsrail ayda 2 milyon maske üretecek, buna göre bir program yapmış, plan yapmış. Fransa ise maske fazlalığı sorunu yaşıyormuş, 150 fabrika ve 250 konfeksiyon atölyesi 40 milyon maske üretmişler. Bir dönem maske yok deniyordu Fransa’da ama herkes elindeki maskelerle idare ettiği için bu son üretilen maskeler elde kalmış. Maskelerle ilgili esas sorun bu maskeler içinde dünyanın en dirençli plastiği olan polipropilenden üretilen maskeler var, bunun yarattığı ekolojik kirlilik inanılmaz boyutlara ulaşmış. Bazı STK’lar bu yaz acaba denize atılan bu polipropilenden yapılmış, erimeyen, çözülmeyen maskeler nedeniyle “acaba Covid denizinde mi yüzeceğiz?” sloganıyla bir kampanya başlattılar. Tabii maskelerle ilgili bir de S. Arabistan’da alınan önlemleri buraya bağlayayım. S. Arabistan camileri ibadete açacak ya da açmakta ama birtakım kurallar getiriyor, örneğin “abset alma işini evinizde yapın öyle gelin” diyor. “Gelirken seccadeni yanında getir” diyor. “Camiler namazdan 10 dakika sonra kapatılacak” diyor. Bir de peçe kullanımı acaba maske yerini tutar mı? S. Arabistan’ın tartışma konusu da bu, peçeyi olduğu gibi değil de birkaç kat kumaş eklenirse maske yerine kullanılır, kullanılmaz tartışmasını sürdürüyor. 

ÖÖ: DSÖ de böyle bir açıklama yaptı geçtiğimiz hafta, hatırlıyorsunuzdur belki bu çeşitli malzemelerden ev yapımı maskeler için “olur kullanılabilir” demişti. 

SB: Evet birkaç kat olunca ve belirli kumaşlardan yapılınca olmaması için bir neden yok doğrusunu isterseniz. 

Ekosistem için iyi bir haber, bisiklet satışlarıyla ilgili; Fransa ve Belçika’da bisiklet satışları %114 artmış. Belçika’ya daha önce değinmiştik, daha sonra da Fransa bisiklet yollarını süratle arttırıyor ve genişletiyor. Gelişmiş Avrupa ülkelerinde bisiklete böyle rağbet varken bisikletle ilgili bir haber Güney Sudan’dan; Güney Sudan’da ‘mavi bisikletliler’ diye bir grup oluşmuş. Bunlar bisikletlerine hoparlör bağlıyorlar ve bir de çok iptidai ses sistemi ve bununla kasaba kasaba, köy köy dolaşıp covid-19’a karşı insanları uyarmaya çalışıyorlar çünkü okuma-yazma oranı çok düşük, yazılı bir belge pek yararlı olmuyor. Bunlara mavi bisikletliler deniyor, Güney Sudan tabii başka ülkelerdeki sorunlardan farklı sorunlar yaşamakta. Örneğin biz Avrupa’da, farklı gelişmiş ülkelerde sağlık çalışanlarının bir takım altyapı sorunları olduğundan, birtakım ekipmanları sağlamalarında yetersizlikten bahsediyorduk, Güney Sudan’dan gelen haberlerde bırakın maskeyi ya da gözlükleri, özel ekipmanları, elimizi yıkayacağımız basit bir sabun bulunması lazım, sabun yardımı bekliyor Güney Sudan’lı sağlık çalışanları. 

ÖM: Evet, kimi yerde de su eksikliği var. Bu maske konusunda sizin belirttiğiniz şeye ekleme yapayım, dün önemli bir haber vardı Guardian’da yani “Akdeniz bir maske denizi olacak!” diye açıklama yapmıştı STK’lar ve deniz anasından daha fazla maske var diye. Çok feci bir durum yani!

SB: Güney Sudan’dan sonra bir gelişmekte olan Afganistan’a geçelim, Afganistan’da hafta başı itibariyle 20.200 kadar enfekte kişi, 369 da yaşamını yitiren hasta var idi. Ancak STK’ların birleşerek yayınladıkları bir deklarasyon var; burada aslında tam bir yıkım söz konusu, mayıs ayında enfekte sayısı 10 misli arttı, özellikle İran sınırına yakın bölgedeki yerleşim birimlerinde sorun yaşıyor Afganistan ve oradan da dağılıyorlar. “Resmi rakamlar 20 bin civarındayken hasta sayısı açısından, sadece Kabil’de 1 milyon kadar olgu var” diyorlar. 

Birazda bilimsel çalışmalarla ilgili ilginç yayınlara değinmek istiyorum. Birincisi Açık Radyo’daki Korona Günleri’ne ilgi duyan, dinleyen bazı kuruluşlardan mail’ler gelmişti; işyeri sahipleri, Korona Günleri’nden yararlandıklarını, teşekkür ettiklerini belirtiyorlar, biz de onlara ilgileri için teşekkür ederiz. İşyerlerinde 200’den fazla işçi çalıştıran kuruluşlar kendilerinin ne yaptıklarını söylüyorlar. “Şimdiye kadar bir sorun yaşamadık” diyerek bundan sonrası için farklı önerilere ve akıllarına gelen bazı noktalara değiniyorlar. Bunlardan bir tanesine göre, anket yapıyorlarmış her gün çalışanlarına “bu anketin içine tat ve koku alma duyusunun kaybının ekleyelim mi?” diye sormuşlardı. Ben de bu sorunun tabii ki eklenebileceğini söylememe rağmen, doğrusunu isterseniz bilimsel olarak bu duyu kaybı olayını çok önemsememiştim. Ancak bu mail’i aldıktan sonra o konuda biraz yanıldığımı gördüm, dün İbrahim Sayın ve arkadaşları Türkiye’den bir ekip, Otolaryngology Heath and Neck Surgery (baş ve boyun cerrahisi) dergisinde bir yayınları çıktı. Paralel olarak Cristina Menni ve arkadaşları yine bu koku ve tat duyusundaki kaybına değinen bir çalışma yayınladılar. Ortak olarak diyorlar ki “diğer tarama testlerinden daha ucuz ve iş yerlerine uygulanabilir bu test”. Ben, Açık Radyo’yu ve Korona Günleri’ni dinleyen o işyeri yetkililerine de göndereceğim bu yazıları hemen; kendileri çok haklılarmış önerilerinde, tat ve koku kaybının önemli bir kriter olduğunu, basit ama önemli bir kriter olduğunu vurguluyordu bu çalışmalar. Bu nedenle söz etmek istedim. 

Covid’le ilgili çalışmalardaa ilginç bulduğum bir tanesi kan gruplarıyla ilgili, Oslo Üniversitesi’nde Tom Karlsen ve arkadaşları yapmışlar, kan gruplarıyla risk ilişkisini araştırmışlar. Çalıştıkları grup az değil, 7980 kişi. A Rh (+) grubunda olanlar Covid 19’la ilintili akciğer sorunları çok daha yüksek oranda görülüyor, 0 grubunda ise düşük olduğunu söylüyorlar. Bu tür gözlemsel çalışmalar çok da fazla önemsenmez ama Oslo Üniversitesi’nden Tom Karlsen ve ekibi, bunlar moleküler düzeyde 3. kromozom üzerindeki bazı gen bölgelerini, altı gen bölgesini sarscov2 virüsünün reseptörüyle ilintili olduğunu ve bu bölgelerin hem kan grubunu belirleyici hem de reseptörle ilgili olduğuna vurgu yaparak buradan hareketle bu grubunun önemli olabileceğini ileri sürmüşler. Kale alınması ve takip edilmesi gereken bir nokta. 

Tabii covid-19 sorunlarını yaşarken farklı sağlık sorunlarını da ötelememek lazım, örneğin Burundi’de özellikle Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nden gelen göçmenlerin toplandığı kamplarda çok ciddi kızamık salgınları çıkmaya başladı. DSÖ, UNICEF ve Sınırsız Doktorlar Kuruluşu bu konuya dikkat çekiyor ve çok acil bir durum olduğundan bahsediyorlar. Acaba covid-19’la birlikte farklı enfeksiyon etkenleri bir arada olursa ne olur? Koenfeksiyon dediğimiz bu sorunun boyutu nedir? Bu konu çok irdelenmişti, dün bir yazı çıktı Huge Adler ve arkadaşları “aslında umulduğu kadar koenfeksiyon sorunu yok, yani Covid-19’lularda akciğerde sorun yaratan, örneğin zatürre etkeni pnömokok bakterilerinin birlikteliği yüksek oranda değil” diye bir yayın yaptılar. Şimdi buradan bir yere geçmek istiyorum, Covid’in dışına çıkacağım, çok kısa bir süre için. “Antimikrobial resistance” ya da antibiyotik direnci sorunu. Bu antibiyotik direnci sorununun boyutunu hiç incelediniz mi? Bunu inceleme olanağı buldunuz mu bilmiyorum?

ÖM: Açık Radyo’da zaman zaman Açık Gazete’de buna değinen haberlere yer verdik. Çok büyük boyutlu bir sorun, insanların önündeki en önemli krizlerden biri olarak geçiyor.

SB: Evet, dünyada trafik kazalarından 1,2 milyon insan yaşamını yitiriyormuş, koleradan 120 bin, diyabetten 1,5 milyon, tetanozdan 60 bin, antimikrobiyal dirençli enfeksiyonlar nedeniyle 800 bine yaklaşmış 1 yılda kaybedilen insan sayısı. Yapılan hesaplamalara göre 2050 yılında yaklaşık 10 milyon kişi antibiyotiklere dirençli enfeksiyon nedeniyle yaşamını yitirecekmiş, 10 milyon kişiden bahsediyoruz yani oran büyük. 

ÖM: Evet.

SB: Dünya ekonomisinde %3,5’luk bir azalmaya yol açacak çok ciddi bir para kaybına yol açıyor. Bu antimikrobiyal direnç sorununu ele almışken bununla nasıl baş edilir, ne yapılır diye konuştuğumuzda, biz hep antibiyotiklerin ezbere ve gereksiz kullanımı bu dirence yol açıyor diye söylerdik ama bunun dışında, özellikle hayvan yetiştiricilerinin yarattığı bir sorun var. 

ÖM: Hayvancılık endüstrisi değil mi?

SB: Evet, hayvancılık endüstrisinin çok ezbere ve çok yanlış ve abartılı bir şekilde antibiyotiği üretimde kullanıyorlar. Dün çıkan bir yazıda özellikle Hindistan’da sulardaki, sulara karışan antibiyotiklerin çocuklarda nasıl bu sorunu alevlendirdiği, nasıl bu sorunu genişlettiği yazıyordu. Tabii bu hayvanlarda antibiyotik kullanımı konusunda baktığımız zaman benim çeşitli konuşmalarda kullandığım bir slayt vardır, orada tetrasiklinden başlayıp, kloramfenikol gibi çok bildik, sıradan, eski, klasik antibiyotiklerin hayvan yetiştiriciliğinde kullanım oranlarını verirdim. Tüm o gelişmiş dediğim Avrupa ülkelerinin nasıl ezbere ve sorumsuzca antibiyotik kullandıklarını gösteren bir slayttır. Bütün o Avrupa Topluluğu komisyonları, normlar, alınan önlemler, rehberler ne işe yarıyor? Bunu sormak lazım ama iki açıdan bu antibiyotik kullanımıyla ilgili soruna değineyim. Biraz Covid-19’un dışına taştık ama dün çıkan makalelerde önemle altı çizilen bir konuydu bu. Bir kere tanı iyi konmalı enfeksiyon hastalıklarında çünkü birçok viral enfeksiyonda örneğin grip gibi, bunlar için de antibiyotik tedavisi önerilmekte, antibiyotik reçetelendirildiği görülmekte. Bunları engellemek için hem grip aşısı hem de pnömokok yani zatürre aşısı kullandığınız zaman endirekt yoldan aşılar antimikrobiyal direnç sorununa da çözüm gibi bahsedilmekte makalede. Çünkü siz işte grip aşısı yaparak gribi ortadan kaldırırsanız ya da azaltırsanız, gereksiz antibiyotiğin viral enfeksiyonda kullanımını engelleyeceksiniz ya da zatürre yani pnömokok hastalığının etkeni olan pnömokok bakterilerinin kolonizasyonunu, yerleşimini aşılamayla engelleyeceksiniz ve böylece direnç gen alışverişi olmayacak. 

ÖM: Pardon ben de bir ufacık ilavede bulunayım izninizle. Dünyanın en büyük yatırım ağlarından bir tanesi olan Farm Animal Investment Risk and Return diye bir network yani bir ağ var, FAIRR diye okunuyor. Dünyada en büyük, %73’ünün en büyük et, balık ve süt endüstrisi şirketlerinin %73’ünün yüksek risk, yeni pandemi riski taşıdığını söylemişler. Bu son derece endişe verici bir başka haberdi. Bunu da bağlamış oldum “diğer pandemilere de yol açacak” diyor. 

SB: Ben bu antimikrobiyel direnç kısmını bitireyim. Özellikle ABD’de North Carolina’da yapılan bir çalışmaya vurgu yaparak. Bu bölgede zatürre aşısı kullanımından sonra antibiyotik direnç sorununda %65 azalma olmuş. Bir hesaplamaya göre yine aşılamalar ile yılda 1,4 milyon antibiyotik reçetelendirme işlemi önlemiş oluyor. Yani aşılar ve antibiyotikler sanıyorum önümüzdeki günlerde konuşacağımız konular. 

Tekrar Covid’e dönüp son bir haber de İstanbul Politikalar Merkezi Avrupa’daki çeşitli politikalar merkezleriyle, Avrupa Politikalar Merkezleri grubuyla güneydoğu Avrupa ülkelerinde, Türkiye ve diğer bu bölge ülkelerinin covid-19’daki durumunu kıyaslayan bir rapor yayınladılar. Sadece sayısal değerlere vurgu yapmak istiyorum, örneğin 100 bin kişide ölüm oranları. Avrupa genelinde 100 bin kişide 33.3 kişi yaşamını yitiriyor, buna karşılık Arnavutluk’ta 1.1’e düşüyor bu oran, Bosna-Hersek’te 4.7’ye, Montenegro (Karadağ)’da 1.4’e, Makedonya’da 6.7’ye, Türkiye’de 5.38; yani Arnavutluk, Karadağ gibi Balkan ülkelerinin 5 misli neredeyse ama Avrupa ülkelerinin ortalamasının ölüm oranları açısından 1/6’sı kadar Türkiye’de yaşamını yitirenler. Yine 100 bin kişide enfekte kişi sayısına baktığımız zaman, AB ülkelerinde 283 kişi enfekte olmuş, Arnavutluk’ta bu oran 40, Bosna’da 76, Karadağ’da 54, Türkiye’de 194, Makedonya’da 114. Makedonya’ya benziyoruz aslında sayısal değerler açısından. Ancak hemen belirteyim, Balkan ülkelerinden daha fazla hastalanan ve yaşamını yitiren kişiye sahibiz. Buna karşılık Avrupa ile kıyaslandığında hem enfekte birey sayısı yarı yarıya Avrupa geneline orantılandırılırsa, ölüm oranlarına baktığımızda da 1/6’sı. Bu da önemli bir nokta. Ben burada durayım, yarın biraz immünolojiye devam ederiz; böylece programımızı bitirelim eğer sizin için de uygunsa?

ÖM: Tamam çok teşekkür ederiz, görüşmek üzere.

SB: Ben teşekkür ederim.

ÖÖ: Görüşmek üzere. 

SB: İyi yayınlar, teşekkürler.