“İki doz arasındaki süreyi 14 günden 28 güne çıkarmak az da olsa daha iyi sonuç veriyor”

-
Aa
+
a
a
a

Korona Günleri’nde haftanın ilk programında Prof. Selim Badur, dünyadaki aşılamalarla ilgili güncel bilgileri verdi, iki doz yapılacak aşılarda süreyi 28 güne çıkarmanın daha iyi sonuç verdiğini söyledi. 

Selim Badur'la Korona Günleri: 11 Ocak 2021
 

Selim Badur'la Korona Günleri: 11 Ocak 2021

podcast servisi: iTunes / RSS

(11 Ocak 2021 tarihinde Açık Radyo’da Korona Günleri programında yayınlanmıştır.)

ÖM: Günaydın Selim Badur merhabalar!

Selim Badur: Günaydın efendim, günaydın Özdeş, günaydın Feryal. İyi haftalar.

Özdeş Özbay: Günaydın.

SB: Haftalar iyi olsun diye başladım ama dört günün ortalamasına baktım; günlük 775 bin 874 olgu ile geçirdik şu son dört günü. Yani 600 bin bandının üzerine çıkmış durumdayız ki unutmayalım bazı ülkelerde laboratuvarların hepsi hafta sonları, 24 saat çalışmıyorlar, o nedenle oranın daha altında sayı çıkıyor ama toplamda 90 milyon aşıldı. Bu önemli bir durum, tabii ülkelerdeki dağılımla ilgili bazı haberler verip Türkiye’deki gelişmelere bakmak istiyorum. Bir kere, İngiltere’de cumartesi günü 1325, pazar günü ise bin 35 kişi yaşamını yitirdi Covid’den, toplam ölü sayısı İngiltere’de 80 bini geçti. Günde ortalama 60 bin yeni olgu çıkıyor İngiltere’de, çok yüksek oranlar. Her ne kadar Kraliçe Elizabeth 94 yaşında ve eşi Prens Philip 99 yaşında aşılanmış olsalar da İngiltere’nin durumu pek parlak değil. Ancak bu ülke çok ciddi bir aşılama kampanyasına girmiş durumda, gerçekten “saate karşı yarışıyoruz” diyorlar ve haklılar. Performanslarına bakınca şubat ortasına dek 70 yaş üstü sağlık çalışanları ve her yaştan riskli grubun aşılanmasını yani toplam 15 milyon kişinin aşılanmasını tamamlayacaklarını planladılar. Farklı ülkelerde aşıya ait haberler var, örneğin Hindistan 16 Ocak’ta aşılamaya başlıyor, Temmuz’a dek 300 milyon kişiyi aşılamayı öngörmekte. Ürdün Çin aşısıyla aşılamaya başladı, biraz önce İngiltere’den bahsetmiştim, iyi gidiyor aşılama diye, günde 200 bin kişi aşılanıyor. Bu önemli bir oran. Seyşeller adalarında aşılama başladı, farklı coğrafyaların da aşılama kampanyaları yoğun bir şekilde sürüyor. Şimdi küresel aşılama oranlarına bakarsak eğer, uygulanan doz bu sabah itibariyle dünyada 23 milyon 840 bin kadar doz aşı uygulandı. Bu önemli, yani dünya çapında küçük gibi görünse de başlangıç için rakam fena değil. İlk sırada Çin var: 9 milyon kişi aşıladı, sonra ABD 6,7 milyon kişiyi, üçüncü sırada İsrail geliyor 1,8 milyon, biliyorsunuz İsrail her 100 kişiden hafta sonu itibariyle 21’ini aşılamış durumda. Filistinlilerin durumunu öğrenemedim, onun yanıtı gelmedi ama daha sonra sizinle paylaşacağım. İsrail’den sonra Birleşik Arap Emirliği her 100 kişiden 11 kişiyi aşılamış. Bahreyn 5,25 aşıladığı oran, Amerika’da 1,02, Danimarka’da 1,98 yani ülkenin boyutuna ve nüfusa göre aşılama oranları değişiyor ama son bir bilgi de günde kaç kişiyi aşılıyorlar? İngiltere yaklaşık 200 bin kişi dedim, Çin’de günde yarım milyon insan aşılanıyor, büyük rakam, Amerika’da 420 bin, İtalya’da 74 bin, Fransa günde 25 bin kişiyi aşılıyor. Biz son programda Fransa’daki aşılamanın çok iyi gitmediğini, ilk haftada neredeyse 500-600 kişi aşılandı demiştik ama birdenbire bir ivme kazandı ve toplam 80 bine yaklaştı aşılanan sayısı. Yani İsrail’in 1,8 milyon doz kullandığını düşünürseniz yine de Fransa için büyük bir başarı sayılmaz. Fransa’da bir kaos var, sadece bu aşılama ve uygulanan politikaların eleştirisi yapılmıyor, bir de Fransa’nın büyük aşı üreticisi Sanofi ki mayıs ayında onun genel yöneticisi, başkanı, CEO’su Paul Hudson aşının öncelikle acil olarak asıl sponsor olan ABD’ye dağıtılacağını söyledi. Çok emindi bu yıl sonuna kadar aşının hazır olacağından. Haziran 2020’de Emmanuel Macron kuruluş için 200 milyon dolar ayırdığını söylemişti. Artık Sanofi gerçekten üretecek ve yıl sonunda deneyimli, önemli bir aşı üreticisi, kendisinin aşıları yıl sonunda hazır olacak deniyordu ama ilginçtir adı geçmiyor artık Sanofi’nin çünkü bir üretimde bir hata oldu ki bu dönemde Alman basınında şöyle de haberler çıkmıştı, Alman basını Fransızları eleştiriyorlardı çünkü Fransızlar AB’ye “daha az BioNTech aşısı, daha çok Sanofi aşısı alın” diye baskı yapmış ama bir hata sonucu bu Fransız şirketinin aşıları zamanında üretilemiyor. Üretimle ilgili Türkiye’den de bir haber vereyim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank Türkiye’deki çeşitli aşı üretimiyle ilgili pilot çalışmalar arasında virüs benzeri partikül, VLP diye kısaltılmasıyla belirtilen aşı gelişmelerini anlattı faz aşamalarına geçmek üzere ve üretimi de Nobel ilaç fabrikasının tesislerinde yapılacakmış. Bu aşıyı üreten ekibin başında Prof. Dr. İhsan Gürsel, ki kendisi bizim Önce Sağlık programımızda konuk olmuştu, eşi Prof. Dr. Mayda Gürsel ile beraber Bilkent, ODTÜ ortak çalışmasını yönetiyorlar, bu önemli bir gelişme diye düşünüyorum. Çünkü iki ekibi de yakinen izleme olanağı buldum, oldukça ciddi çalışmalar yapan ekipler. 

Fransa’daki durumdan bahsettim ama ilginç iki sayısal değer Fransa’dan, bir tanesi alkol tüketimi %46 artmış. Gerekçesi de ya can sıkıntısı ya da vakit var diye. Bir de çiftler arasındaki şiddetin de ilginçtir birinci kapanma döneminde %40 iken şimdi artık %60’lara çıkmış durumda. Bu da önemli ve üzerinde durulması gereken bir gelişme. Alkol tüketiminden bahsettik madem, bir çalışma yapıldı, Kuzey Carolina Üniversitesi’nin araştırıcıları aynı yeşil çayda ve kakaoda olduğu gibi bir dizi polifenol maddesinin, bunlar flavanol ve proantosiyanidin dediğimiz moleküller, bazı tür üzümlerde, muskat türü üzümlerde bulunduğunu ve bu maddenin virüsün hedef hücreye bağlanmasını engellediğini gösterdiler. Bu da üzüm ve şarap tüketiminin Covid-19 virüsünün hücreye bağlanmasını bloke etmesi şeklinde yorumlanıyor. Bunu da bir bilgi olsun diye iletmek istedim. 

ABD’deki aşılamalarda deyince Biden’in bir açıklaması var, Amerika’daki aşı uygulamalarını bir komedi şeklinde değerlendirdi ve CNN’de cuma sabahı yaptığı bir açıklamada “yeni bir yaklaşım getireceklerini ve tüm dozların uygulanacağı, ikinci doz için aşı ayrılmayacağını” söyledi. Bu çok tartışılıyor Amerika’da, “acaba elimizde 20 tane aşı varsa 10 kişiye 2 doz mu uygulayalım yoksa bu 20 kişiyi seçip onlara tek doz mu uygulayalım?” İkinci doz da üretilecek yeni partiden kullanırız ama eğer ikinci parti gelmezse ya da gecikirse ne olacak? Bu önemli bir nokta, bir doz mu iki doz mu tartışması, bu 1-2 doz tartışması beraberinde aşının 2 dozun arasındaki süreyi tartışılır kıldı. Örneğin Türkiye’de Sinovac aşısının faz çalışmalarında hep 14 günlük aralar kullanılmıştı. Şu anda “biz 14 gün değil 28 gün arayla yapacağız 2 dozu” şeklinde açıklamalar var hem Bilim Kurulu üyelerinden hem de Sağlık Bakanlığı’ndan. Bu çok tartışılıyor, bir çelişki, tuhaf, bilimsel olmayan bir yaklaşım gibi yansıtılıyor, ben buna pek katılmıyorum çünkü birincisi Sinovac’ın Brezilya’daki çalışmalarında 0-14 ve 0-28 günlerde iki uygulamada denenmiş ve 0-28 gün yani iki doz arasında 28 gün olması işte %98’lerde olan antikor üretimi %100’lere çıkartmış. Biraz daha iyi sonuç vermiş, çok az bir miktarda daha olumlu sonuç vermiş. Aslında immünolojiyle çalışanlar çok iyi bilirler, 2 doz arasındaki aşılamalarda süreyi nasıl ayarlayacaksınız? Şu bilinen bir gerçektir ki arayı ne kadar açarsanız daha iyi cevap alırsınız, bu bilinen bir gerçektir, deney hayvanlarında ya da insanlardaki çalışmalarda bu gösterilmiştir. Peki niye biz daha az tutuyoruz arayı? Acil bir durum, hastalık çok yaygın, bir an önce antikor oluşsun diye 2 dozun arasını kısa tutarız ama çok büyük bir aciliyet söz konusu değilse arayı açarsak daha kalıcı ve daha yüksek titrede bir yanıt alırız. Bu bir seçim meselesi, bu konu herhalde daha uzun süre tartışılacak. Türkiye’den haberlere bakarsak dedim ama T24 sitesinde sağlık bakanlığının aşı açıklamasına ait bir yazı vardı. Hemen üstüne baktım, üstünde “şimdi onlar altyazılı okusunlar, Türk dizileri ve filmleri aynı anda 19 ülkede” diye bir haber var, bir duyuru var, altında da Sağlık Bakanlığı’nın aşı açıklaması. Çünkü film gibi açıklamalar geliyor; bana rastlantı eseri böyle oldu herhalde!

Türkiye’deki duruma baktığımız zaman Aralık 2020’de bir anket yapılmıştı. Total Analysis isimli bir kuruluş 200 ülkede bir çalışma yapmış Covid-19 dönemindeki şeffaflık ve işin yönetimini farklı kriterlere göre değerlendirmişler. 200 ülke dedim ama ilk 100 ülkenin listesi var elimde, bu listede ülkemiz kaçıncı sırada tahmin edebiliyor musunuz? 97.sırada Türkiye. Kimi geçmişiz? Sırbistan, Türkmenistan, Kuzey Kore bizden daha kötü durumda, çünkü Türkiye şeffaflıkta %8 işin yönetimi açısından da %30 gibi düşük bir yüzde skor almış. Peki bizden daha iyi durumdaki birkaç ülkeye örnek vermeme izin verin. Hangi ülkeler bizden daha iyi şeffaflık ve işin yönetimi konusunda? Cezayir, Mısır, İran, Kamerun, Belarus, Özbekistan, Etopya, Tunus, Fildişi Sahili, Azerbaycan, Gana, Kenya, Bangladeş, Kamboçya, Irak, Bulgaristan, Myanmar, Makao, Ukrayna, Bolivya ve Slovakya gibi gidiyor liste. Yani şeffaflık konusunda neye göre skorladılar buna bakmak lazım ama bu skorlama yöntemine göre Covid Data Transparency Index diye bir skorlama yapılmış. Pek şeffaf olmadığımız ve işin yönetiminde sorunlar olduğu belirtiliyor.

ÖM: Ben bir de bir şey sorabilir miyim? Bu hafta sonları kapanmalar devam ediyor ama hemen ondan sonra hafta başında açılıyor ve Sağlık Bakanı’nın açıklamalarında da bazı büyük şehirlerde mesela %40’lık bir azalma görüldüğü söyleniyor. Fakat ben şimdi mesela gene baktığım yerden görünüyor, neredeyse durma noktasına varmak üzere, son derece yavaşlamış durumda köprü trafiği yani kıtalar arası seyahatte. Bu şekilde gerçek bir kapanmaya gitmeden sürekli bir kapanmaya yani TTB mesela 4 hafta filan gibi şeyler istedi ama bu şimdi durma noktasına varmış bir trafiğe bakınca insan çok umutlu olamıyor. Ne dersiniz? 

SB: Benim saatim 08:46, “bu köprünün üzerindeki yoğunluk neredeyse durma noktası” dediniz, bu 15 dakika sonra açılmayacak, saat 10:30-11:00’e kadar devam edecek bu köprü tıkanıklığı. Gün boyu da sürecek bu yoğunluk. Çok haklısınız, insanlar toplu taşıma değil özel araçlarıyla daha fazla sokağa çıkmaya, işe gitmeye başladılar ve bu nedenle trafik kötü İstanbul’da ki okullar açık değil. Bakın şu anda bu kapanmalar hafta sonu sokağa çıkmamalar, gece sokağa çıkma kısıtlamaları nedeniyle evet göreceli olarak bir azalma oluyor ama bu işlerin yoluna girmekte olduğunun bir göstergesi değil. Bunun en büyük kanıtı örneğin Almanya’da Şansölye Angela Merkel Noel ve yılbaşında insanların yaklaşmaları, bir araya gelmelerinden kaynaklanan olgu artışlarının henüz görülmediğini söyledi. Almanya şu anda 5 binden fazla hastanın yoğun bakımlarda kaldığı, yoğun bakım servislerinin %80’inin dolu olduğu ve Merkel’in açıklaması “önümüzdeki haftalar pandeminin en şiddetli dönemlerinin yaşanacağı dönemler olacak” demiş. Yani bizde de bu göreceli olarak biraz işte yaşamını yitirenlerin sayısı 250’lerden 200’e düşünce, yoğun bakıma ya da hastaneye başvuranlarda göreceli bir azalma olunca “işler yoluna giriyor Türkiyem, evde kal!” ama o öyle olmuyor, dediğiniz gibi tam bir kapanma olmadıktan sonra bu iş bu dalgalanmalarla daha çok su götürür gibi geliyor bana. Hani 2021’de ne zaman maske çıkaracağız? Ben pek 2021’de dünyada maske çıkarılacağını düşünmüyorum. 

ÖM: Öyle mi? Yani azalan şey sayısı da 10’la 11 arasıydı saat başına ölen sayısı ben yanlış hesaplamıyorsam eğer.

SB: Evet.

ÖM: Şimdi de 7-8 civarı saatte, bu korkunç bir rakam!

SB: Evet bu sayı 5’e 6’ya düşer ama tekrardan 10’lu sayılara çıkacaktır çünkü gerçekten böyle bir salgını engelleyecek, onu geriletecek radikal çözümler ülkemizde alınmıyor. Başka ülkelerde hani daha şeffaf ülkelerde gerçek sayıları biz öğrendiğimizde onlarda bile işler yolunda, tıkırında gitmezken ülkemizde şeffaflıkta 100 ülke arasında 97. sırada olarak tanımlanmışız. Bu durumda işlerin pek yolunda gittiğini söylemek mümkün değil. Özellikle Prof. Dr. Şahika Yüksel kızıyor “bu Korona Günleri’nde kötü haber veriyorsunuz, hep karamsar haberler veriyorsunuz” diyor. Belki kendileri gibi düşünen dinleyicileri biraz gülümsetmek için, aslında acı acı gülümsetmek için Amerika’dan bir haber vereyim. Amerika’dan bana gelen haber ‘yok artık!’ dedirtecek bir haber. California’nın St. Jose kentinde bir acil servis çalışanı Noel günü işe şişme bir Noel ağacı kostümüyle gelmiş. Kostümün bir parçası olarak da şişirici bir cihaz varmış, onunla şişirmişler, üflemişler ve püskürtülen hava etrafa yayılmış. Adam Covid-19 pozitifmiş, çünkü Noel’den bir hafta içinde sonra o acil serviste çalışan 44 kişi bu şişme Noel ağacı nedeniyle pozitifleşmiş, 1 kişi de yaşamını yitirmiş. Böyle komik belki de acı…

ÖM: Trajikomik!

SB: Evet trajikomik 

ÖÖ: Benzer bir haber Belçika’dan da gelmişti, böyle Covid olan birisi Noel baba kılığında bir Noel eğlencesi… 

ÖM: Yaşlılar evinde.

ÖÖ: Evet Yaşlılar evine gidip onlarca kişi oradan ölü çıkmıştı ama! Amerika’da daha büyük bir vakaydı. 

SB: Bu arada Sinovac aşısı Türkiye’nin kullanacağı bu Çin aşısı, inaktif aşı, bu aşıyla ilgili haberler Brezilya’dan da bekleniyordu. Brezilya açıklamasını yaptı, %78 etkinlik var. Tabii bu neden Brezilya’da %70 bizde %91, bu sorulan bir şey. Aslında bu konuyu biz hafta sonu bir toplantıda da tartıştık, bildirim yöntemindeki farklılıklar, o ülkedeki hastalığın yayılım hızıyla ilintili olarak bu tür farklılıklar olabilecek. Buna pek şaşmamalı.

ÖÖ: Buna bir şey sorabilir miyim? Bu neyin oranı? Çünkü siz az evvel konuşurken ikinci dozda mesela %90’dan %100’e çıkarıyor Brezilya’daki sonuçlar demiştiniz. Bu antikor oranıyla bu bahsettiğiniz oranlar farklı öyle değil mi?

SB: Evet, faz3 çalışmasının sonuçları. Bir kere her şeyden önce bir önceki programda da söyledim, faz3 çalışmaları bırakın Çin aşısını hiçbir aşı için faz3 çalışması bitmedi, bunlar ön ara raporlar yani Pfizer BioNTech aşısı da, Moderna’nınki de, Astra Zeneca’nınki de henüz resmi bir bilimsel dergide yayınlanmamış olan Sinovac aşısının sonuçları da baktığımızda, hepsi ara rapor yayınları. Faz3 çalışmaları 1 sene sonra bitecek yani Pfizer/BioNTech’in faz3 çalışması var da Çin’in aşısının faz3 çalışması yok diye düşünmek yanlış. Çünkü o Clinical Trial sitesinde herkes görebilir. Bütün aşıların faz çalışmaları en erken Eylül-Ekim 2021’de çıkacak. Yani kimse daha faz3 çalışmasını bitirmedi. Benim verdiğim oranlar bu %70’ler %90’lar faz3 çalışmasında neye bakılıyor? Hastalanan kişilere bakılıyor. Kaç oranda hasta ortaya çıktı plasebo ya da aşılanan grupta? Antikor titresi, antikor düzeyi, onlar birinci ve ikinci fazda bakılan kriterler. “Orada antikor oluşturuyor mu, yan etki var mı?” daha çok ağırlıklı olarak faz1 ve faz2 çalışmalarında bakılmakta. Faz3 çalışmasında plasebo yaptığınız grupta ve aşıladığınız grupta kaç kişi hastalığa yakalandı? Kaç kişi PCR’ı pozitif olarak ortaya çıktı, Covid-19 hastalık tanısı aldı? Ona bakılmakta. Tabii bu önemli bir nokta değindiğin, gerçekten antikor mu var, hastalandı mı? Bilinen bir şey var ki artık aşının en azından hastalansa bile insanlar ağır hastaneye yatışı gerektirecek ciddiyette bir solunum yetmezliğine yol açmayı engellemesi kriteri aranmakta aşıda. Yoksa hiç hastalanmayacak şeklinde bir yorum yapmamalı. Bu bir hata olur. Baktığımız zaman Türkiye’de Konda destekli bir araştırma yapılmış Barometre anketi. Bu ankete daha önce değinmemiştim, Türkiye’de kimler alınan önlemlere uyuyor? Bu soruya istatistiki analiz ile bakılmış ve şöyle bir şey çıkmış, maske kullanımı, ellerin sıklıkla yıkanması, hijyen için el dezenfektanı ya da sıvı kullanma ve kalabalıklara girip çıkma. Meslek grupları değil ama erkek ve kadın arasında ciddi bir fark var; erkekler kadınlara göre Covid-19 önlemlerine çok daha az riayet ediyorlar. Kadınların %56’sı gerekmedikçe evden çıkmıyor, bu oran erkeklerde %42. “Kalabalık yerlere gitmiyorum” diyen kadınların oranı %71, erkeklerde %60’lar civarında. Dezenfektan kullanımı ve el yıkamada da erkekler yine kadınlardan %7-8 puan geride. Bu ilginç bir çalışma. Bu arada muhalefetin liderleri Türkiye’deki politikada ev işçisi çalışanlarına yönelik bir duyuruda bulunmuştu. Gerçekten yapılan bir çalışma var, yaklaşık Türkiye’de sayıları 1 milyonu aşan ve %90’ı neredeyse sigortasız çalışan ev işçileri. Pandemi sürecinde en fazla etkilenen iş kollarının başında geliyor. “Sigortalı çalışmak bizim için lükstü şimdi market alışverişi bile lüks hale geldi. Biz ücretli hapis hayatı yaşıyoruz; görülmüyoruz, duyulmuyoruz ve yok sayılıyoruz. Devamlı gittiğimiz evler bile virüs bulaşır diye artık bizi kabul etmiyorlar” gibi oldukça kötü bir durum söz konusu bu kişiler arasında. 

Son olarak bir terminoloji bilgisi aktarayım: Fransa’da Covid’le ilgili terminolojide bile bir homojenizasyon sağlanmadı demiştim, bir kısım basın ‘le Covid’ diyor, bir kısım basın ‘la Covid’ diyor. Bunun nedenini, bir dinleyicimiz sayın Roza Alexandru bildirdi, yazmış, çünkü bazı yayın organları ‘la maladie’ diye hastalık buradan esinlenip ‘la Covid’ diyorlarmış, bir kısmı ise ‘le virus’ten, virüsün işte ‘le’ takısı alması nedeniyle onlar da ‘le Covid’ diyorlarmış. Herhalde Fransız Dil Bilimleri Akademisi bu soruna bir standardizasyon getirip müdahale edecektir.
ÖM: Bu konuda bir doktora tezi de bekliyoruz tabii.

SB: Evet.

ÖM: Yoksa trans Covid mi?

SB: Almancada var değil mi o üçüncü nötr takı?

ÖM: Evet tabii.

SB: Belki Fransızcaya da koymak lazım! Neyse. Bunu dilbilimcilere bırakalım. Son bir gülümsetecek haber, Amerika’daki bazı hastaneler ve üniversitelerde sırası gelmeyen insanlara aşı verildiği saptanmış. CDC’nin tavsiyelerine göre aşılar şimdilik sağlık çalışanları, yaşlı evlerindeki yaşlılar ve 75 yaş üzerindeki insanlara verilmesi gerekiyordu ama bu gruplardaki aşılamalar daha bitmeden bazı üniversitelerde 20-30 yaşlarındaki bilgisayar teknisyenleri, Covid ile alakası olmayan araştırma laboratuvarı çalışanları ve hastane yönetimindeki insanlar ve aileleri de aşılanıyorlarmış. Bu tabii eleştiri konusu oluyor. Belki bazı ülkelerde henüz hedef grubu sayılmayan aşılanacaklara, bu gruplara mensup insanların aşı bulması bir takım aşı karaborsasına yol açabilir. Nitekim aşıların dağıtımıyla ilgili Fransa’da olsun Amerika’da olsun bir hastaneye aşı kolileri girer çıkarken silahlı güvenlik kuvvetleriyle beraber geliyor aşılar. Bu da ilginç, böyle savaşı anımsatan bir tablo. Ben burada durayım, perşembe günü görüşmek üzere iyi haftalar!

ÖM: Çok teşekkür ederiz.

ÖÖ: Görüşmek üzere. 

SB: Sağ olun, teşekkürler.