Hava kirliliği Hindistan'da hastalığı daha ciddi boyutlara taşıyor

-
Aa
+
a
a
a

Korona Günleri programının 15 Ekim 2020 tarihli nüshasında Prof. Dr. Selam Badur, aşı çalışmalarındaki son durumun yanı sıra hava kirliliği ile koronavirüs ilişkisini inceleyen bir çalışmayı anlattı.

Selim Badur'la Korona Günleri: 15 Ekim 2020
 

Selim Badur'la Korona Günleri: 15 Ekim 2020

podcast servisi: iTunes / RSS

Ömer Madra: Günaydın Selim Badur, merhabalar.

Selim Badur: Günaydın merhabalar, nasılsınız?

Ömer Madra: Günaydın, iyiyiz valla.

SB: Bugün koronavirüs ile ilgili haberlere baktığımda ilginç bir gün gibi geliyor bana çünkü çok tuhaf haberler var. Her şeyden önce sayısal değerlerle başlayalım isterseniz programımıza. 

ÖM: Lütfen.

SB: Üç gün içerisinde 1 milyon 38 bin 235 olgu saptanmış, yani günlük 346 bin 78, günde bildirilen olgu sayısı. Şimdi haberler ilginç dedim, iki politikacının konuşmaları dikkat çekti. Bir tanesi dün akşam geç saatlerde iki önemli ulusal kanalda Fransız Devlet Başkanı Emmanuel Macron bir konuşma yaptı ve Fransa’da dört hafta süreyle Paris başta olmak üzere sekiz ilde geceleri sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Buraya döneceğim ama sokağa çıkma yasağı deyince hemen bir teşekkür ve bir düzeltmeyi belirterek başlayayım isterseniz. Pazartesi günü programımızda ben Almanya’da da sokağa çıkma yasağından bahsetmiştim. Gayet dikkatli bir Açık Radyo dinleyicisi Almanya’dan bağlanıp, Almanya’da böyle bir şeyin söz konusu olmadığını söyledi, ben itiraz ettim. “Hayır var benim okuduğum kaynaklarda” dedim ama kendileri haklıymış. Çok teşekkür ederim bu düzeltmeleri için gerçekten kendilerine bir teşekkür borçluyum. Ben yanlış yorumlamışım, Almanya’da sokağa çıkma yasağı yokmuş ancak dün açıklandığı şekli ile Fransa’da gerçekten durum pek parlak değil. Pek parlak değil tanımı yanlış olur, hiç parlak değil aslında. Sadece sokağa çıkma yasağı değil örneğin, ilginç bir haber Fransa’nın 7 bölgesinde, 2021 yılının mart ayı sonunda yapılacak, o zaman yapılması ön görülen Yerel Yönetim Seçimleri şimdiden ertelenmiş. Yani Mart 2021’de yapılacak seçimlerin bile ertelenmesi söz konusu olmuş Ardennes, Seine-Maritime gibi bölgelerde. 

Avrupa’da olup bitene baktığımızda, Avrupa genelinde birçok ülkede durum gittikçe ciddileşiyor ve o ülkelerin yöneticileri durumun farkındalar ve buna ait önlemler alıyorlar. Rusya uzun süreden beri ilk kez sayılar bu denli yükseldi ve rekor ölüm bildirildi. 29 Mayıs’ta günlük ölüm sayısı 232 iken, salı günü 244 ölüm bildirildi Rusya’dan ve hastanelerin doluluk oranı %90’a erişmiş vaziyette. Günlük yeni olgu sayısı da 13 binler civarında. İtalya’da dün 5901 yeni olgu ve bunun yanında yeni önlemler gündeme geldi. Kapalı ortam değil, açık havada da her türlü kutlama ve partiler yasaklandı. Tunus’ta gece sokağa çıkma yasağı getirildi. İngiltere’de günlük olgu sayısı 2 gün önce 7993, İrlanda 4 hafta için tekrar bar ve restoranlarını kapattı. Almanya’da da yeni olgular var; 5 binin üzerine çıktı. Avrupa ülkelerinden farklı ülkelerde gerçekten olguların sayısı çok süratle artış göstermekte, bunlar önemli haberler. 

ÖM: Almanya’da bir de uzun süren parlamento toplantılarında bayağı tartışmalar oldu bu kapatma konusunda hatta Merkel’in ciddi tartışmalara girdiği yolunda da BBC’den bir haber gördüm, onu da ilave ettim. Bugün önemli ve yeni kararlar çıkabilir yani Almanya’dan.

+Evet, evet yani Fransa dün açıklamasını yaptı. Almanya’dan da bekleniyor gibi sanki. Şimdi ilginç birtakım haberler var dedim; bir tanesi herhalde bilim dünyasının en saygın, başta gelen dergilerinden bir tanesi zaten ismi de International Journal of Science, Nature dergisinden bahsediyorum. Dün bir editorial yayınlandı ve neden Nature dergisi olarak John Biden’ı başkanlık seçiminde desteklemekteyiz? Diye bir yazı çıktı. Nature gibi bir dergide bu çok sık rastlanan bir şey değil çünkü uzun uzun okumayacağım ama “ilk kez 2015 Paris İklim Antlaşması, İran’daki nükleer sorun konusu, UNESCO ve Dünya Sağlık Örgütü’ne saldırmaları, bütün bu ana başlıklarla özetlediğimiz konularda bundan önceki yönetimin, Trump yönetiminin o kadar fazla uluslararası saygınlığı olan kurum kuruluşa saldırdığı, o kadar hayati konularda gerekli önlemleri almadığını biliyoruz ki bu aslında bilim karşıtlığı ile paralel giden bir yaklaşımdır ve bir bilim dergisi olarak bizim kendisini desteklememiz söz konusu olmadığı gibi bu anti-bilim dönemini sonlandıracak bir seçimde taraf olmamız doğaldır” diyor. Bu Nature gibi bir dergide ilk defa böyle bir şey görüyorum. Bu arada Trump ile ilgili olarak Doktor Fauci’de Trump’ın kendi demecini, kendi görüntülerini reklamlarda kullanılmasına isyan etmiş çünkü Fauci’nin mart ayında verdiği bir demeçte “Beyaz Saray koronavirus konusunda çok sayıda toplantı yapıyor, iyi çalışıyorlar” gibi açıklamaları olmuş. Bunu almışlar Trump’ın yeni reklam kampanyasındaki filmlerde kullanıyorlarmış, Fauci buna itiraz ediyor.

ÖM: Üst düzeyde sahtekarlık yani. Deminki şey konusuna da bir ilavede bulunayım lütfen. New England Journal of Medicine’de 240 küsur yıllık tarihinde ilk defa olarak bir tavır aldı, aynı şekilde hiç beklenmeyen. Trump’ın dünyayı kötüye götüreceği konusunda. Scientific American’da biraz daha o da çok eski bir dergi ve bilimsel yıllardır herkesin takip ettiği her ikisi de bu konularda tavır aldılar yani bilime muazzam bir saygısızlık gösterince, başta Covid olmak üzere her konuda büyük yıkım bekleniyor korkusundalar onlar da.

SB: Evet, ben Nature’dan siz diğer dergilerden bahsettiniz. Buralarda vurgulanan, altı çizilen nokta hani biz Trump’a karşıyız gibi değil, bilime olan saygısızlık gerekçesi ile anti bilim, bilim karşıtlığı ile suçlandı. Bu aşı karşıtlığı konusunda da çok belirgindi, Hillary Clinton ile olan seçimleri sırasında tweet atıyordu “aşılar çok zararlı” diye. Neyse buraya girmeyelim, bu biraz bize uzak. Devam edeceğim, ikinci önemli açıklama, birincisi bana kalırsa Fransa’da Başkanın yaptığı, Macron’un yaptığı açıklamaydı. İkincisi de ülkemizde Sağlık Bakanlığından gelen Bakan’ın yaptığı açıklama ama o araya bir şey sıkıştırayım. Çok önemli ve çok çarpıcı bir konu. Hatırlarsanız eğer nisan ayının başlarında bu pandemi ile ilgili ilk haberleri verirken biz özellikle Mağrip ülkeleri Fas, Tunus, Cezayir’de çocuk evliliklerinin artacağından, artmakta olduğundan bahsetmiştik. Buna bir makale yayınlandı Lancet’de Sophie Cousins isimli bir araştırıcı. Biliyor musunuz pandemi döneminde çocukluk çağı evlilikler ya da çocuk gelinler sayısı kaça varmış? Korkunç bir sayı, 2,5 milyon. 2,5 milyon çocuk evlendirilmiş bu süreçte. Bunların içerisinde sadece Kuzey Afrika ülkeleri yok. Örneğin Vietnam’dan, örneğin Hindistan’dan da çok sayıda çocuğun, ee artık bu kız çocukları evde ne yapıyorlar? Bunlar boş oturmasın bari evlendirelim diye, basite indirgedim tabi ama bu yaklaşım sonucunda 2,5 milyon çocuk evlendirilmiş ve bunların içinde bir kısmı da hamile kalacaklar. Yani, bu çok çarpıcı ve hep vurgulamaya çalıştığımız sadece iş dünyası, ekonomi batıyor, çıkıyor değil. Sosyal alanlarda bu pandeminin etkisini herhalde uzun süre çarpıcı biçimde göreceğiz gibi geliyor. 

ÖM: Evet yani bu 6 aylık bir süreden bahsediyoruz değil mi?

SB: Evet, evet.

ÖM: Bu muazzam bir şey, rakam tabii. 

SB: Bu çok tuhaf ve çok acı bir şey. Şimdi gelelim Sağlık Bakanlığı’nın açıklamasına. Biliyorsunuz bugün ayın 15’i. 15 Ekim günü ve yaklaşık 1 haftadır 15 Ekim’den itibaren farklı ve daha gerçekçi, daha şeffaf bilgiler verileceği açıklandı Sağlık Bakanlığı tarafından. Ancak dün yapılan basın toplantısında benim anlamakta zorlandığım, bu nedenle önce Youtube’dan basın toplantısını gece dinlemeye çalıştım, dinledim. Sonra dökümünü aldığım yazıyı bir kere okudum. Biraz ara verdim bir daha okudum ama doğrusunu isterseniz hiçbir şey anlamadım. Gayet absürt bir açıklama ile karşı karşıyayız. Şimdi daha net, daha çarpıcı, daha şeffaf, daha gerçekçi sayısal değerleri vereceğiz denilen 15 Ekim tarihinde neleri vereceklermiş? Konuşmasında Sayın Bakan şöyle diyor; özellikle tedavi rehberimizde semptomu yani bulgusu olan kişilere test yapan ülkeler arasındayız. Belirtiliyormuş rehberde. Bu semptomu olan kişilere yaptığımız testler dışında temmuz ayından itibaren bizim özellikle kesitsel taramalar yani ülkeler arası geçişlerin olduğu dönemde havaalanındaki insanlara yapılanlar askerlere, cezaevlerinde bulunanlara, sporculara yapılan testler gibi kesitsel yaptığımız çalışmalar oldu. İşte 15 Ekim’den itibaren bu kesitsel diye tanımlanan farklı gruplardaki tarama sonuçlarını da vereceklermiş ve bunu Dünya Sağlık Örgütü’ne bildireceklermiş. Belirttikleri şeffaflık 15 Ekim tarihinden itibaren yapılacak olan daha gerçekçi açıklamalar bunu kapsıyormuş. İyi de Türkiye’deki pandeminin seyri ile bunu gösterme ile uzaktan yakından nasıl bir ilgisi var? Bunu anlamakta güçlük çekiyorum ben. 

ÖM: Ben de bunu okuyup, zorlandım doğrusu çok yorumlamakta, anlamak, kavramakta da ama vardır bir hikmeti herhalde. 

SB: Evet, bugün itibari ile Dünya Sağlık Örgütü’ne de bildirmiş olacağız. Bugün havaalanlarında yapılmış testlerden bahsettim. Bundan sonra da böyle yapacağız dedi, bunu anlamakta zorlanıyorum. Biliyorsunuz sağlık çalışanlarının pandemi sürecinde hayatını kaybedenler var bu kesimde ve dün de Aydın Tabip Odası Başkanı Doktor Esat Ülkü yaşamını yitirdi. Biz de yarın Önce Sağlık programında, Aydın Tabip Odası’ndan 3 hekimle Doktor İsmail Hakkı Ertin, Doktor Gürkan Mersin ve Doktor Turhan Keskin ile konuşacağız. İlginç olan bu başkanın, Tabip Odası Başkanının yaşamını yitirdiği sırada yapılacak olan törene Türk Tabipler Birliği yeni başkanı Şebnem Korur Fincancı da katıldı. Bu arada hatırlayacaksınız Sayın Erdoğan, AKP grup toplantısında TTB ve başkanı Şebnem Korur Fincancı hakkında ne zamandan beri terörle iç içe olanlar Tabipler Birliği Kuruluşu’nun başına geçebiliyor bunun adı terör örgütlerinin sivil toplum kuruluşlarına el koymasıdır, biz bunlara hastalarımız nasıl teslim edeceğiz? Çoklu baro sisteminde yapıldığı gibi aynı çalışmayı TTB ve diğer meslek odalarında da yapmak durumundayız gibi bir açıklaması oldu. Bunu Şebnem Korur Fincancı’ya sormuşlar, ne diyorsunuz diye, “bizim gündemimizde değil, biz meslektaşlarımızı kaybediyoruz; bir haftada 7 sağlık çalışanını kaybettik; gündemimiz bu” diye cevap vermiş. Tabi, Erdoğan’ın açıklamasında bu tür örgütlerin yönetiminin seçiminde demokratik bir yaklaşım olmalıdır diyor, hani anti demokratik bir şekilde seçildiğini hiç zannetmiyorum Türk Tabipler Birliği Başkanlığı’na ve yeni yönetime ama bu konu izleyeceğiz, herhalde burada yeni gelişmeler olacak. 

ÖM: Evet yani çoklu baro çalışmasının bir benzerini yapacağız demiş Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. Açıkça anayasaya aykırı faaliyet içindedir diyor.

SB: Evet, çoklu Tabip Odaları ve çoklu herhalde mimar odaları falan olacak.

ÖM: E yani, avukatlardan sonra doktorlar da sırada zaten.

SB: Şimdi başka bir haber. Profesör Doktor Temel Yılmaz, İstanbul Tıp Fakültesi’nden belirli bir dönem birlikte çalıştığım arkadaşlarımdan bir tanesi, kendisi Diyabet Derneği Başkanlığı da yapmıştı. Habertürk sitesinde bir köşesi var anladığım kadarı ile ve orada bir yazı yayınladı. “Dünya artık pandemi politikalarını ve yasakları sorguluyor” başlığı ile. Yazıda birkaç gün önce Belçikalı 394 tıp otoritesi ve 1340 sağlık profesyonelinin Belçika hükümetine hitaben yayınladığı bildiri, bunu yayınlamış Sayın Temel Yılmaz. “Sıkı izolasyon, hastalığın seyrini değiştirmedi. Karantina insanlara zarar veriyor. Hastalık artık ölümcül değil” gibi ara başlıkları olan bir rapor ve çok sayıda Belçikalı bilim insanı buna imza atmışlar. Bunun üzerine kim bu bilim insanları diye baktığım zaman ne bir web sitesi, ne bir kaynak, ne bir isim göremedim. Sayın Temel Yılmaz’a bir elektronik ileti göndererek, “bunu nereden bulduğunu” kendisine sordum. Kendisi sağ olsun hemen yazının orijinalini yolladı, yazının orijinaline baktım ki bunda da tek bir isim ya da tek bir imza yok. Bunun üzerine oturdum, üşenmedim Belçika’daki beraber çalıştığım 3 farklı üniversitedeki öğretim üyelerine bir mail attım ve linki de ekleyerek “böyle bir yazı var, bunu Belçika’da sizin ülkenizde kim yayınlamış” diye sordum, kimler imzalamış diye. Belçikalıların bundan haberi yok. Hiçbir şekilde Belçika’da gündeme gelen bir yazı değil. Bunun üzerine bu yazının orijinalinin Sayın Temel Yılmaz’ın ilettiği orijinalinin altındaki siteye baktım, site Novye Izvestia isimli bir Rus sitesi. ‘97 yılında Izvestia’dan ayrılanların kurduğu, önce gazete daha sonra web sitesi olmuş. Orada yayınlanmış ama Belçika’da ve Avrupa’da izini sürdüğüm zaman, sürmeye çalıştığım zaman en azından bu sitenin ya da bu haberin kaynağı nereden ortaya çıktı hiç bilinmiyor. Sadece Belçikalılar dediler ki “aa böyle bir haberi biz de Fransa’daki doktorlar şöyle bir bildiri yayınladılar” diye duyduk dediler. Hani gerçekten bilgi kirliliği şu an çok fazla ve buna dikkat etmek lazım diye düşünüyorum. 

ÖM: Evet burada da bir şeyin rolü üzerinde de çok önemle durmak gerekiyor. Bu bilgi kirliliğindeki en büyük payı oynayanlar da bu Facebook gibi, Twitter gibi şeyler. Büyük dev tekno şirketleri.

SB: Evet zaten bu konuyu, bu “infodemik” konusunu iki hafta sonra pazar günü yapacağımız programda ele alacağız bu haberlerin nasıl dikkatli yorumlanması gerektiğini. Buna bir örnek vermeme izin verin. Son programda Korona Günleri bölümünü bitirdikten sonra siz de belirtmiştiniz, virüsün SARS-CoV-2 virüsünün, neredeyse 28 gün kadar yüzeylerde canlı kaldığını yazan bir yazı. Yazının orijinalini buldum, Virology Journal’da yayınlanmış. Shane Riddel ve arkadaşları bunlar Avustralyalı bir ekip, onlar yayınlamışlar. Avustralya Hastalık Mücadele Merkezi’nden bir ekip. Ancak bu yazıya hemen yayınlandıktan sonra ve siz haber yaptıktan sonra eleştiriler geldi çünkü nasıl yaptıklarına bakmışlar, ben de makalenin materyal metot kısmını inceledim. Şimdi bu haber aslında gerçek hayatta olup bitenleri, “real life” bulgularını yansıtmıyor, neden? Çünkü biz korunmak, önlem almak için bir dış ortamda virüsün ne süre ile canlı kalacağını öğrenmek isteriz? Elbette bir hasta kişi öksürdü, aksırdı, hapşırdı ve o zaman ağzından çıkan virüsler dışarıda, dış ortamda, dış yüzeylerde ne kadar süre ile canlı kalacak, canlılıklarını koruyacak? Peki o zaman bir kişi öksürünce, aksırınca ne kadar virüs saçıyor? Diyelim ki 100 tane damlacık saçıyor ve bunların üzerinde diyelim bin tane virüs var. Bu çalışmada herhangi bir şekilde hastaların öksürmesi ile dış yüzeye bulaşan virüsler ölçülmemiş, “in vitro” koşullarda üretilen virüsler dış yüzeylere sürülmüş. Diğer bir deyişle, yüz tane virüs söz konusu iken burada belki yüz milyon virüsü dökmüşler bir yüzey üzerine ve ona bakmışlar. Şimdi hiçbir şekilde bir hasta çıkartısı ile yüz milyon kadar virüsün dışarıya yayılması, saçılması aksırma ile, hapşırma ile, öksürme ile etrafa yayılması mümkün değil. O zaman yapay olarak siz ürettiğiniz virüsü dökerseniz bir yüzeye ve miktarı da yüz ya da bin değil de yüz milyon olursa, evet orada uzun süre ile biraz da olsa bir miktar virüs saptayabilirsiniz. Yani, bu çalışmanın sonucuna bakarak, aman dışarıda hastaların yaydığı virüsler 28 gün canlı kalıyor demek çok doğru bir yaklaşım değil, buna ait peş peşe eleştiriler ya da düzeltmeler geliyor elimde en az 3 tane var. The Lancet’de ya da Clinical Microbiology and Infection dergisinde yayınlandı bu makaleler. 

Şimdi aşılar konusunda bir iki haber vermeme izin verin lütfen, biterken. Yaklaşık 42 aşı adayı klinik evrede, 12 aşı Faz 3 çalışmasında ve özellikle bu çalışmalar yapılırken, biliyorsunuz Faz 3 çalışmasındaki aşılardan bir tanesi Astra Zeneca’nın çalışmasındaki Faz 3 aşamasındaki bir gönüllüde sorun çıkmıştı. Çalışma durdurulmuştu yaklaşık 3 hafta kadar önce ama daha sonra ortaya çıkan, saptanan sorunun verilen aşı ya da kontrol maddesi plasebo ile ilintili olmadığı anlaşıldı ve devam etti çalışma. İki gün önce de Johnson & Johnson firmasının yaptığı Faz 3 çalışmasında böyle bir sorun ile karşılaşıldı. Acaba hastalanan ya da şikayetleri ortaya çıkan kişinin, şikayetleri verilen maddeden ötürü mü yoksa kendisinde gelişen bir otoimmün hastalık, bir başka sağlık sorunu mu bu incelenmekte. 

Bunları niye söylüyorum, kısacası bu aşıların kontrolleri, denetimleri çok sıkı ve ciddi bir şekilde takip ediliyor ve bu nedenle hani aşıya güvensizliğin olmaması şu anda elimizdeki imkanlarla yapılabilecek en ayrıntılı çalışmalar, en kapsamlı, ayrıntılı çalışmalar yapılıyor. Bu arada, Türkiye dahil birçok Faz 3 çalışması yapan ülkede işte 19-59 ya da 18-59 yaş arasındaki gönüllülerde çalışma yapılıyordu. Belirli risk grupları diyeceğimiz örneğin, yaşlılar, kronik hastalığı olanlar ya da gebelerde bu aşı ön çalışmaları yapılmıyordu. İlk kez mRNA teknolojisini kullanan aşı grubu yaşlılarda yaptıkları çalışmanın sonucunu bildirdiler ve işin yolunda gittiğini, yaşlılarda da istenilen oranda yanıt alındığını söylediler, belirttiler. Bunlar önemli bulgular. 

Bitirirken iki tane daha önemli haber vermek istiyorum. Bir tanesi hatırlayacaksınız bir önceki programda pandemi döneminde çevrenin biraz temizlenmekte olduğuna dair veriler var demiştim. Evet, doğruydu bunlar ama Hindistan gibi pandeminin çok ciddi etkisinin görüldüğü ülkelerde farklı bir olay varmış. Ben bunu bilmiyordum, bu boyutta olduğunu bilmiyordum en azından. Her sonbaharda olduğu gibi Hindistan’da Haryana ve Pencab dahil buradaki binlerce tarlada ürünler toplandıktan sonra artıklar yakılırmış ve böylece çiftçiler buğday, pirinç hasatlarını aldıktan sonra bu artıkları yakarak tarlaları hemen kısa sürede yeni ekime hazırlamaya çalışırlarmış. Ancak o kadar fazla tarlada, o kadar fazla artık yakılıyormuş ki bu ciddi bir hava kirliliğine yol açıyormuş, nitekim yoğun duman Yeni Delhi’yi kaplamaya başlamış. Şimdi bu durumda bunun Covid ile beraber hem hastalığın yayılması, hem de hastalananlarda daha ciddi sorunların, daha ciddi klinik tabloların yaşanmasına yol açıldığından şüpheleniliyor. Nitekim Harvard’ın bir araştırması metreküpte her miligramdaki PM değerine bakmışlar. Her artış, her miligram artış mortaliteyi %8 arttırıyormuş. Bu çok ciddi bir oran. 13 Ekim Salı günü Yeni Delhi’de havanın kalitesi çok kötü olarak tanımlanmış. Dünya Sağlık Örgütü 50 mikrogramı geçmemesi lazım derken, orada partikül sayısı 300 mikrogram olmuş. 21 milyonluk başkentte pandeminin yeni bir boyutu, yeni bir olumsuzluğu diye anlatılmakta. 

Son haberim de eğitim ile ilgili olsun. Bir + Bir forumda bir rapor yayınlandı. Işın Subaşı, Melda Akbaş, Aysun Koca, Didem Kalafat, Gökçe Baltacı ve Maissam Nimer’in bir raporu. Bu raporda özellikle pandemide yoksul ve çocuk olmak başlıklı bir rapor. Dört farklı kurumun çalıştığı gruplar bunlar Başak Kültür ve Sanat Vakfı, Sulukule Gönüllüleri Derneği, Small Projects ve Tarlabaşı Toplum Merkezi raporu bunların çocuklu ailelerde ne olup bittiğini, özellikle bu yoksul kesimin, göçmenlerin oturduğu bölgelerde yapılan bir çalışma. Nitekim İstanbul Büyükşehir Belediyesi İstatistik Ofisinin yaptığı İstanbul Yoksulluk Araştırması çocuklu ailelerde dijitale erişim konusunda yapılan çalışmada da sosyal destek kapsamındaki buranın altını çizeyim, sosyal destek kapsamındaki ailelerin %58,5’unda bilgisayarın olmadığı, okula giden çocuğu olan ailelerin %37,4’ünde de sabit internet aboneliğinin bulunmadığı saptanmış raporda. Sonuçta hem İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin raporu hem bu biraz önce bahsettiğim genç araştırıcıların, bu dört kurumun, dört sivil toplum örgütünün çalışmaları ile ilgili çok çarpıcı bir rapor var. Bu raporu galiba süremiz bitti, bir sonraki programda bu rapora biraz bakarak programa başlayalım çünkü oldukça ilginç acaba göçmen çocukları ve yoksul kesimin çocukları pandemiyi nasıl karşılıyorlar? Neler yaşıyorlar? Buna bakalım. 

ÖM: Çok teşekkür ederiz Selim Bey. 

SB: İyi yayınlar diliyorum size.

ÖM: Görüşmek üzere. Hoşça kalın.