Dünya Aşı Haftası: "Herkes İçin Uzun Yaşam"

-
Aa
+
a
a
a

Korona Günleri'nde Selim Badur'un gündeminde Dünya Aşı Haftası, küresel ölçekte Covid dışında seyreden diğer salgın enfeksiyon hastalıkları, Çin'in "Sıfır Covid" politikası ve pandemiye dair yapılan son araştırmalar yer aldı. 

Aşı olan her yaştan insan illüstrasyonları
Selim Badur'la Korona Günleri: 25 Nisan 2022
 

Selim Badur'la Korona Günleri: 25 Nisan 2022

podcast servisi: iTunes / RSS

(25 Nisan 2022 tarihinde Açık Radyo’da Korona Günleri programında yayınlanmıştır.)

(Bu metin hızlıca hazırlanmış bir ses kaydı deşifresidir, nihai biçiminde olmayabilir.)

Özdeş Özbay: Selim bey günaydın!

Selim Badur: Günaydın Özdeş, Özlem, Feryal günaydın! İyi haftalar sizlere, bütün dinleyicilerimize.

ÖÖ: Teşekkür ederiz. 

SB: Bu hafta, 24 Nisan’ın ertesinde başlayan hafta bir kutlamanın haftası; yıllardan beri nisan ayının son haftası 24-30 Nisan günleri, bu tarihler Dünya Aşı Haftası şeklinde, Dünya Bağışıklama Haftası olarak kutlanılmakta. Bu bağlamda…

ÖÖ: Ben de paskalyadan bahsedeceksiniz sandım!

SB: Hayır. Sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada bu hafta -tıp fakülteleri olsun, hastaneler olsun- sağlık kuruluşlarında ve uzmanlık derneklerinde çeşitli etkinliklerle kutlanmakta. Türkiye’de de yine çeşitli etkinlikler yapılıyor. Örneğin Türkiye’de Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmalık Derneği (EKMUD) 11 farklı uzmanlık derneğiyle birlikte bir araya gelip aşıların önemini vurgulayan bir basın bülteni hazırladı, sanıyorum bugün duyurulacak. Bu yılın sloganı, teması “Herkes İçin Uzun Ömür”, diğer bir deyişle söylenmek istenen aşıların sadece çocuklar için değil erişkinler için de önemli bir sağlık aracı olduğu. Çocuklar konusunda yararına değinmeyeceğim, sadece nerede eksiklik var ona vurgu yapmak istiyorum. Çocukluk çağı aşılarıyla milyonlarla ifade edilen yaşam kurtuluyor ancak şu anda 2021-22 döneminde 23 milyon çocuk, çocukluk çağı aşılarından yoksun olarak yaşıyorlar. Dünyada 23 milyon çocuğun aşıya erişiminde sorun var. Bunlar ya ekonomik nedenle ya da çeşitli aşı karşıtlığı ya da lojistik birtakım nedenlerle aşıya erişemiyor. Hazırlanan, bahsettiğim basın bülteninde iki önemli noktaya vurgu yapılmış; Bir tanesi, çiçek hastalığına karşı koruma sağlamak için geliştirilen ilk aşıdan, bugün içinde yaşadığımız pandemi sürecindeki Covid-19 vakalarını önlemek için kullanılan en yeni aşılara kadar 200 yıldan uzun bir süredir aşılar insanların sağlıklı kalmasına yardımcı olan birtakım biyolojik ajanlar. Ancak aşıların değeri verilen doz sayısından da çok daha ötede. Bir kere aşılar enfeksiyon hastalıklarının yükünü azaltarak hem hayat kurtaran hem de sağlık sistemlerinin sürdürülebilirliğine katkıda bulunan bir araç. Günümüzde 25’ten fazla aşı, birtakım öldürücü bulaşıcı hastalıklara karşı etkili olarak kullanılmakta. Bunlar arasında bazıları yetişkinlerde ileri yaşlardaki hastalık belirtisini azaltarak daha sağlıklı, daha aktif, daha üretken yaşlanmaları da sağlıyor. Son rakam da 2000-2020 yılları arasında, 19-20 yıllık bir zaman diliminde bağışıklamalar ile yapılan matematik modellemeler ile 20 milyon ölümün 500 milyon hastalanmanın ve dokuz milyon uzun dönemli engellilik durumunun önüne geçtiği bildirilmiş. Bunlar önemli sayısal değerler ama havada kalıyor bazen. O nedenle sadece alışılagelmişin dışında -sadece bebek ve çocuk değil- yaşamın her döneminde, erişkinlere de yapılabilecek aşılar unutulmamalı. Özellikle bazı çocukluk çağındaki aşıların zaman içinde etkisinin azalması veya kaybolması, şu andaki erişkinlerin çocukluk döneminde bulunmayan aşıların erişkinlere uygulanmasını gerektirmekte. Bunlar vurgulanması gereken, sağlık kuruluşlarınca, derneklerince zaten üzerinde durulan, dillendirilen noktalar ama bu raporun böyle bir önemi olduğunu belirtmek istedim. 

ÖÖ: Bu raporlarda herhalde kıtalararası farklılıklara vs. de…

SB: Yani aşılanmayan ya da aşıya erişim sorunu olanlar tabii daha çok Afrika ve gelişmekte olan ülkeler. Fakat son zamanlarda ilginç bir şey var Özdeş, Covid’e dönecektim ama madem sen bu konuyu açtın bir cümle daha edeyim; örneğin kızamık gibi bazı aşılar, yani bildiğimiz klasik çocukluk çağı hastalıklarına yapılan aşılarda UNICEF’in, Gates Vakfı’nın, Dünya Sağlık Örgütü’nün çabaları sonucunda örneğin Botswana gibi, örneğin Sierra Leone gibi birtakım ülkeler, yani gelişmekte olan yoksul Afrika ülkelerindeki aşılama oranları örneğin Fransa’yı geçti, böyle de bir çaba var.

ÖÖ: Bu ilginçmiş.

SB: Evet. Belki bugün aşılar konusundaki sayısal değerlerin ne olup ne bittiğine daha genel anlamıyla bakarız. Şimdi, geçtiğimiz pazartesi gününden beri, yani bir haftadır ortalama 701 bin kadar günlük yeni Covid vakası listeye eklendi. Bu aslında bir önceki haftaya oranla %24’lük bir azalmaya işaret ediyor. Bu önemli bir nokta tabii; yavaş yavaş pandeminin sonuna geliyoruz, bitiyor demek için çok erken ama en azından artışların durdurulduğu ve yayılma hızının gittikçe azalmaya başladığı, böyle bir ivme kazandığını belirtmekte yarar var ama Covid’le devam etmeden önce bir-iki farklı hastalık haberi vereyim. Bir tanesi Florida’da menenjit salgını başladı; menenjit salgını tabii solunum yoluyla bulaşan bir grip ya da Covid ya da işte örneğin kolera gibi içme suyuyla bulaşan, böyle binlerce insanı birdenbire vuran bir hastalık iyi değildir. Menenjit biraz daha az sayıda olguyla seyreder ama özellikle menenjitin önemi, ölümcül olması, çok daha yüksek riskli olmasındandır. Bu nedenle Florida’da böyle bir salgın var. Hangi tip menenjit olduğunu takip etmekte yarar var. 

Peki diğer salgın hastalıklar?

Bir diğer haber de, DSÖ önce İngiltere ve Kuzey İrlanda’da başlayan, sonra da farklı ülkelerden bildirilen etiyolojisi, yani nedeni bilinmeyen karaciğerin inflamasyonu şeklinde tanımlayacağımız hepatit olguları bildirmeye başladı. Dün itibariyle toplam 169 olgu vardı. Hepatit A’yı, hepatit B’yi, C’yi ya da diğer hepatit etkenlerini arıyorlar arıyorlar, hiçbir şey bulamıyorlar ama tipik bir hepatit, bir sarılık tablosu var, özellikle çocuklarda. Toplam seyri dediğim gibi 200’ün altında ama ilginç bir durum, nedeni bulunamıyor. Adena virüs olabilir deniyor ama bunu dillendirmemin nedeni bazı bilim insanlarının SARS-CoV-2’nin yaptığı az sayıda görülen olumsuzluk diye tanımlamaları, bu da ilginç bir nokta. Birkaç önemli çalışma var; bunlardan bir tanesi Amerikan Journal of Infection Control dergisinde yayınlandı. Araştırmada Covid’e yakalanan sağlık çalışanlarının durumu irdelenmiş. Bir kere virüsü sağlık çalışanları evde ya da toplum içinde değil, işyerinden aldıklarını gösteriyor. Oran yüksek, işyerinden hastalığı alma oranı %52, evde %30, toplumda da %26 oranında alınmış sağlık çalışanları tarafından.

ÖÖ: Aslında o kadar yüksek bile değilmiş %52.

SB: Haklısın, ama şu açıdan önemi var; bir kere işyerlerinde, yani hastanelerde sağlık kuruluşlarındaki tedbirlerin önemine vurgu yapıyor. İkincisi de bizim ülkemizde bir türlü kabul edilmeyen, Covid’in işyeri hastalığı olarak kabul edilmesi ve bu nedenle birtakım olanaklardan yararlanılması engelleniyor. Bu yaklaşım hâlâ ülkemizde kabul görmüş değil. Bunun işyeri hastalığı olarak kabul edilmesinin gereğinin bilimsel olarak vurgulaması açısından önemli, yoksa bana kalırsa oran konusunda haklısın, ben de öyle düşünüyorum, düşük daha yüksek bekliyordum. 

ÖÖ: Bu araştırma sadece Amerika’da mı yapılmış?

SB: Sadece Amerika’da, evet. Bir diğer çalışma yine Amerika’dan Common Health Forum’dan ve Yale Üniversitesi’nden, çok ilginç bir matematik modelleme. Aralık 2020 – 31 Mart 2022 dönemine ait aşıların etkisine bakılmış ve ABD’de aşılama sayesinde 2.3 milyon ölümün, 17 binden fazla hastaneye yatışın engellendiği, 66 milyon kadar enfekte olan bireyin, yani hastalığın engellendiği ve tüm bu sürecin bu bahsettiğim engellemeler sayesinde yaklaşık 900 milyar dolarlık bir parasal getiri sağladığı hesaplanmış, bu önemli. Bu tür birçok çalışmada, bu çalışmaları kıyaslayıp şu çalışma böyle diyor, bu çalışma şöyle diyor demek pek doğru değil çünkü birçok açıdan baktığımızda çalışmaların kıyaslanması zor. Çünkü çalışmaya alınan hasta grubu, işte hastalığın tanımlanmasında kullanılan kriterler, tanıda kullanılan yöntemler birbirinden farklı olunca çok da farklı sonuçlar çıkıyor ortaya. Bu ne menem bir çelişkidir dememek lazım, benzer kriterlere göre yapılmış çalışmalar doğru olur yoksa aksi takdirde çok çelişkili, çok garip tuhaf sonuçlara varılabilir. Pediatri servisinde bir çalışma yayınlandı; aşı olmamış öğrencilerin aşı olanlara oranla Covid’e yakalanma riski sekiz misli daha fazlaymış. Bütün bunlar tabii önemli birtakım bilgiler. Bu arada yine iki-üç çalışma daha var, onları da anlatayım; İngiltere’de ilk defa immün sistemi baskılanmış bir hastada 505 gün süre ile Covid enfeksiyonu saptanmış. Şimdiye kadar bir bireyde saptanan en uzun süreli Covid hastalığı, 505 gün bu hastalıktan kurtulamamış.

ÖÖ: Hiç geçmemiş. 

SB: Evet, ama bunun şu önemi var; bu tip, vücudunda uzun süreli etken SARS-CoV-2 virüsünü taşıyan bireylerin vücutlarında bu süre zarfında yeni varyant geliştirme olasılığı çok yüksek. Zaten varyantların büyük çoğunluğu bu tip hastalardan yayıldı etrafa. Neden? Çünkü virüs bu kadar uzun süre, 400-500 gün bir hastanın vücudunda herhangi bir engelle karşılaşmadan sürekli replik olup çoğalırken işte o sırada oluşturduğu mutasyonlar birikiyor birikiyor ve yeni bir varyant olarak çıkıyor, bu önemli bir nokta. Hem aşılamanın toplum genelinde hem de bu tip immün sistemi baskılanmış (immünspresif tedavi alan) hastalarda tedavi alan, yani immün sistemleri şu ya da bu nedenle baskılanmış hastaların korunmasında, aşıyla çevrelerindekilerin aşılanmasıyla korunmaları önemli. 

Afrika’da aşılama oranı sadece %16

ÖÖ: Ama bu 500 gündür tedavi görüyor mu yoksa normal bir şekilde hayatına devam ediyor mu?

SB: Bir kere immünsüpresif hasta zaten sağlık kurumunda ya da evde, hani yatağında yatarak yaşamını sürdürüyor.

ÖÖ: Öyle mi 500 gün.

Özlem Teke: İzoledir sanırım değil mi?

SB: Evet evet, yani bunlar ya kanser hastaları ya HIV-AIDS hastaları ya da farklı nedenlerle immün sistemlerini baskılayan ilaç kullanan hastalar. Bir diğer nokta, Covid reenfeksiyonu çalışılmakta; nedir bu? Covid geçiren bir kişinin bir daha Covid’e yakalanması, reenfekte olması, yeniden enfekte olması. Ne kadar süre sonra yeniden hastalanır Covid geçiren bir kişi? Buna ait yeni bir bulgu var, İspanya’dan 31 yaşında bir kadın hasta, üç hafta arayla iki defa covid’e yakalandı. Şimdi bu ilginç çünkü bu neyi getiriyor? Geçirdiğiniz ilk enfeksiyonun size ne kadar koruma sağladığının süresi sınırlıydı. Böyle üç hafta kadar da sürmesi biraz az. Ortalama 23-87 gün kabul ediliyor, bu gittikçe aşağı çekiliyor. Portekiz’de yapılan bir enfeksiyon hastalıkları kongresi vardı, Avrupa Enfeksiyon Hastalıklar Kongresi, geçen hafta yapıldı. Bu arada da bir başka hastanın da 20 gün arayla iki defa hastalandığını gösteren bir olgu bildirilmiş. Tabii bunlar istisnai olgular ama bunun da aklımızın bir kenarında tutulması lazım. Genelleme yapmak için çok az sayıda veri, fakat yine de 20 gün sonra ikinci kez Covid’e yakalanmaktan, böyle bir risk olduğundan bahsetmekte yarar var. Bir diğer önemli nokta ilginç geldi; pandemi sırasında 10 ülkede yapılan bir çalışma, pandemi döneminde yaşamını yitirenlere bakılmış. Hafta sonları yaşamını yitirenler %6 oranında daha fazla hafta içindeki kayıplardan. Almanya hariç bu dokuz ülkenin verisine göre insanlar nedense bu enfeksiyondan sonra daha fazla yaşamını yitiriyorlarmış. 

Afrika’da aşılama oranı sadece %16. Bu arada dünyadaki aşılamada 11.5 milyar doz aşı kullanıldı ve dünyanın %65’i tek doz aşılanmış, yani oldukça yetersiz, aşılanmamış gibi kabul edilebilir. Bu oran dünyada %65 ama gelişmekte olan ülkelerde %15,2; Afrika’nın sadece %16’sı aşılanmış. Başlarda aşı yoktu…

ÖÖ: Bu da mı tek doz?

SB: Evet, bu da tek doz, yani tam aşılanan çok daha düşük. Yani bir işe yaramıyor bu tek aşılama. %16’sı aşılandı diyoruz ama başlarda bu düşük aşılama oranlarını açıklayacak bir aşı yoktu. Şimdi ise milyonlarca doz iletiliyor Afrika’ya, fakat inanılmaz bir lojistik sorun var ve kullanımında sorun var aşıların. Nijerya, güney Sudan, Malavi gibi yerlerde bunu görmüştük. Son olarak, geçen hafta Kenya kendisine ulaştırılan 840 bin doz Astra-Zeneca aşısını imha etti. Bunlar ya tarihleri geçmiş, miyadı dolmuş aşılar ya da kullanım sorunu var, enjektör bulamıyorlar. Çok ciddi bir lojistik sorun yaşanıyor. Bu tabii önümüzdeki günlerde halledilmesi gereken bir nokta. Yeni aşılar gelecek, bu hep söyleniyor. İşte bu akşam bir toplantı var İstanbul Tıp Fakültesi’nde. Burada da konuşulacak, neler geliyor, hangi tür aşılar? Şu anda kullanımda olan aşılara olan üstünlükleri neler, en azından getirileri neler olabilir? Ancak unutmamak lazım, bu aşılar üzerine tabii benim tartışmak istediğim konu şu; yeni gelecek aşılar kime uygulanacak? Şimdiye dek aşıyı reddeden aşı karşıtlarına uygulanacak mı? Daha önceki aşıları kabul etmeyenler bunları mı kabul edecekler? Hiç zannetmiyorum. Peki acaba böyle sık aralıklarla rapel dozları, hatırlatma dozları yapılan bir aşıyla mı karşı karşıyayız acaba? Bu yeni aşılar daha önce aşılanmış kişilere yeni bir rapel doz olarak, hatırlatma dozu olarak mı verilecek? Bu tabii tartışılması gereken bir nokta. Aşılar konusunda, hani bu aşılar varyantlara karşı etkili, etkisiz dendi, birçok soru gelmekte bu konuda. Acaba varyantlara, yeni çıkan, örneğin omikron varyantına spesifik, ona özgü bir aşı geliştirilemez mi? Evet, geliştiriliyor ve ön çalışmaların bulguları çıktı. Klasik mRNA aşılarıyla sadece omikrona karşı hazırlanan mRNA aşısının etkinliği açısından tüm varyantlara -omikron dahil- herhangi bir fark yokmuş. Yani “varyant aşısı gelecek, ben onu bekliyorum” falan demek pek akılcı değil, böyle bir olumlu bir getirisi söz konusu değil, olmuyor. Omikron deyince omikron varyantının BA1, 2 ve 3 olarak 3 tipi vardı, fakat yeni varyantları, yeni alt tipleri çıkmaya başladı BA4, BA5 gibi. Bunlar acaba tehdit olabilir mi diye düşünülmüş. Marco ve arkadaşlarının yaptığı çalışma, Nature Review Immunology ’de yayınlandı; yeni varyantlar daha tehlikeli olabilir görüşü ileri sürülmüş, bu da önemli bir nokta. İki noktaya daha değinip bitireyim; bir tanesi, Berkeley California Üniversitesi’nin eski hocalarından, şu anda IMF ekonomi danışmanlarından Prof. Pierre Olivier Gourinehas, kendisi tüm dünya ülkeleri için 2022 öngörülerinden daha yüksek enflasyon ve daha düşük büyüme hızı gerçekleşeceğini söylemiş. Özellikle Ukrayna’da olup bitenler, Çin’deki sert kapanma yaklaşımları, enerji ve gıda fiyatlarındaki artışın öngörülenden çok daha fazla olmasına neden olduğunu belirtiyor. Bu durum Pierre Olivier Gourinehas tarafından bir rapor şeklinde bildirilmiş. Şimdi son nokta, bu değindiğim Çin’deki sert kapanma yöntemleri üzerine. Özellikle batı kaynaklarından ve batı basınından, işte NY Times olsun, Washington Post olsun, hatta Guardian, Çin’deki, özellikle Şangay’daki, mart ayından beri sürdürülen sert kapanma önlemlerinin ne kadar insanlık dışı olduğuna sürekli olarak vurgu yapıyorlar. Tabii bu gördüğümüz yöntemleri onaylamak ya da benimsemek, beğenmek pek mümkün değil. Ancak bu kadar sertlik, insanlık dışı iş yapılır mı canım diyen ülkesinde olup bitenle Çin’de olup bitenler Covid açısından kıyaslandığında oldukça ilginç bir tablo karşımıza çıkıyor. Sayısal değerleri yuvarlayarak söyleyeceğim; ABD’ye bakalım, 335 milyonluk bir ülke, şimdiye dek 81 milyon Covid olgusu, yaklaşık bir milyona yakın, 990 küsur bin ölüm meydana geldi. Çin’e bakıyorsunuz 4 - 4,5 misli bir nüfusa sahip, yani 335 milyon yerine 1,5 milyarlık bir ülke Çin. Amerika’daki 81 milyon olguya karşılık Çin’de 1.95 milyon olgu var. Yani neredeyse 45 misli daha düşük. Ölümlere baktığımız zaman Amerika’da 990 binden fazla ölüm var, Çin’deki ölümler şu son Şangay’da olup bitenlere de baktığınız zaman 14 bine varmadı daha. Yani birinde 1 milyon ölüm ötekinde 15 bin ölüm var. Tabii bu kadar çok çarpıcı bir farklılık neye bağlı olabilir?

ÖÖ: Trump’a bağlı olabilir.

Çin'deki "Sıfır Covid" politikası

SB: Trump’a bağlı olabilir ama daha çok, hani “aman elime de fırsat geçti bu durumdan, şu görüntülerden ben Çin’i de bir eleştireyim” diye yaklaşırsanız, Çin’deki acaba veriler doğru mu bildiriliyor ya da bunlar zaten kendi aşılarını da empoze etmişlerdi, dünyanın kullanmadığı aşılarını kullanıyorlar diye, bu aslında şu sayısal değerlere baktığımız zaman, hani objektif değerlendirmeye giderseniz çok yüzeysel bir değerlendirme olabilir ama bu aşının, Çin’deki aşının çok daha iyi çalıştığını gösterir aslında. Tabii mRNA aşısı ya da klasik yöntemlerle hazırlanan inaktif aşıların birebir aynı çalışmada aynı koşullarda kıyaslaması, karşılaştırması yapılmadığı için bunu söylemek güç ama en azından şu tabloya baktığınız zaman o aşı hiç işe yaramıyor demek pek doğru değil. Bir diğer nokta, şimdi bakıyorsunuz, mart başından beri Şangay’da evet çok sert kapanmalar yapıldı ama 21 nisan’dan itibaren açılmaya başlandı. Yavaş yavaş, kademeli olarak bu kısıtlamalar kaldırılıyor ya da gevşetiliyor. Sonuçta bütün bu sert kapanmalar sonucunda Şangay’daki toplam ölüm sayısı 87. Yani 10’lu sayılarla ifade ediliyor, o nedenle…

ÖÖ: Sıfır vaka politikası deniliyor galiba değil mi baskılanmaya?

SB: Evet “Zero COVID” dedikleri bir şey. Bu politikayı tabii bir dönem İngiltere yapmaya kalktı ya da Yeni Zelanda, Avustralya filan. Çok kolay değil elbette ama sonuçta bu sert önlemleri beraberinde getiriyor. Bu bir tercih meselesi, yani ülkelerin politikası, hangi politikayı uygularsanız. Çünkü Çin’de, Vietnam’da ve uzak doğu ülkelerinde insanlar batı ülkelerinden çok daha farklı olarak çok iç içe, kalabalık, bir arada, yakın temaslı yaşıyorlar. Bu durumda bir hastalığın ortaya çıkışı birdenbire çok daha fazla yayılmayı beraberinde getirecektir. Bu nedenle aldıkları bu önlemlerin çok sert olduğunu, çok zor, hatta insanlık dışı demeyeyim ama çok zorlayıcı önlemler olduğunu kabul etmek durumundayız, yadsımak mümkün değil. Ama şu da bir gerçek, olgu sayısına baktığımız zaman inanılmaz düşük bir olgu bildirimi var Çin’den. Bu da elbette büyük bir başarı olarak kabul edilmeli en azından.

ÖÖ: Siz az evvel ABD’yle kıyaslayınca Trump’ın hemen ilk aylardaki açıklamaları geldi aklıma; tamamen inkarcılık politikası yürütmüştü hatırlayacak olursak. Biz de çok sık bahsediyorduk yani yaz gelecek geçecek, şu olacak geçecek, hapşırıp geçireceğiz dolayısıyla şimdi bir yandan ikisi arasında böyle büyük de bir fark var tabii, politika farklılığı. 

SB: Evet, Özdeş bir de tabii aşılar konusunda da eleştiren var, yani bir de bunlar zorla kendi aşılarını empoze ediyorlar diyorlar. İyi de bütün bu aşılar bir kere DSÖ’nün kullanım onayı verdiği aşılar. Ondan sonra “ben doğudan gelen aşıları kabul etmem” diyor örneğin ABD. E çok ticari bir konu; adam kendi ülkesinde kendi ürettiği aşıyı kullanmak istiyor. Çin de aynı şeyi yapıyor. Yani yakın zamana kadar mRNA aşısı olanlar tam aşılıyım deyip Çin’e giremiyorlardı, kabul etmiyordu Çin mRNA aşısını; bizim kullandığımız inaktif aşıyı bir dönem Avrupa ülkelerinin kabul etmemesi gibi. Yani bu dönem bu işlerin bir de politik, ekonomik yanı olduğunu, ticari yönü olduğunu unutmamak lazım. Yoksa bilimsel olarak, birebir kıyaslayan çalışma sonuçlarına bakarak, değerlendirmeyi öyle yapmakta yarar var, daha bilimsel olacaktır bu yaklaşım. Aslında 21. yüzyıla baktığınız zaman 2008 krizini gördük, Donald Trump’ı gördük -sen seversin!-  Brexit’i gördük, pandemiyi gördük, Ukrayna’yı gördük, ultra nasyonalizmin dönüşünü gördük, umarım Allah sonumuzu hayretsin, bakalım daha 21.yüzyılda…

ÖÖ: Muhtemelen Fransa’yı kastediyorsunuz.

SB: Takip ettiğim bir ülke Fransa ve o da başka Avrupa ülkeleriyle, dünyada olup bitenden farklı bir seyir göstermiyor. 

ÖÖ: Doğru, evet.

SB: Yani solun tamamen ortadan kalktığı bir ülkede bunlar olacaktır. Belki bir gün sol da toparlanır da… Şimdi Haziran’ın 10’u ve 19’unda bir hafta arayla milletvekili seçimleri var.

ÖÖ: Evet, öyle.

SB: Orada ne olacağını ne biteceğini göreceğiz. İşte Macron’un eleştirileri, hani Macron sağcı mı solcu mu, liberal mi; hepsinden birazcık, ortaya karışık bir şey Macron aslında. 

ÖÖ: Pek bir solculuğunu görmedik…

SB: Yani şu anda bu dünyada herhangi bir yöneticinin sizlerin, bizlerin benimsediğimiz iklim politikalarını uygulaması mümkün değil bir kere. Onu hiç düşünmüyorum ben ama vaktimi ve haddimi aşmadan huzurdan çekileyim.

ÖÖ: Peki, çok teşekkür ederiz.

SB: Görüşmek üzere, teşekkürler.