DSÖ: “Avrupa pandeminin merkezi oldu"

-
Aa
+
a
a
a

Selim Badur, güncel verileri değerlendiriyor ve Covid-19 pandemisinin farklı coğrafyalardaki yayılımlarına dikkati çekerek virüs üzerine yapılan son araştırmaları aktarıyor. 

Selim Badur'la Korona Günleri: 8 Kasım 2021
 

Selim Badur'la Korona Günleri: 8 Kasım 2021

podcast servisi: iTunes / RSS

(8 Kasım 201 tarihinde Açık Radyo’da Korona Günleri programında yayınlanmıştır.)

 

Ömer Madra: Günaydın Selim Badur, merhabalar!

Selim Badur: Günaydın efendim, günaydın Özdeş!

Özdeş Özbay: Günaydın!

SB: Herkese iyi haftalar diyerek başlayalım. John Hopkins Üniversitesi’nin sitesini takip ediyordum ve bu sitede küresel boyutta olgu sayısı 250 milyona çok yaklaştı. Yaşamını yitirenler ise 5 milyonu geçmiş durumda. Bu duruma göre geçen haftadan beri ortalama günlük 452 bin kadar yeni Covid-19 olgusu listeye eklenmekte. Ülkenin durumuna baktığımızda yine aynı sitenin verilerine göre son 28 günde Türkiye’den 790 bin kadar olgu bildirildi. Türkiye üçüncülükten dördüncülüğe düştü çünkü Rusya bizi geçti. Sıralama ABD, İngiltere ve Rusya ama Türkiye’nin durumuna bakarken belki de daha ilginç olan bir başka ülkeye değinmem lazım. Bizden sonra Hindistan’ı, Brezilya’yı geçen bir başka ülke var, gittikçe yükseliyor: Almanya, pandemenin başında işlerin gayet iyi gittiği ülkeler arasında yer alıyordu ama öyle değil. Neden olduğuna şöyle bir bakalım isterseniz. DSÖ bir açıklama yaptı; bu açıklama çok çarpıcı ve çok önemli bir açıklama: “Avrupa pandeminin merkezi oldu, olmakta” şeklinde ve DSÖ diyor ki “böyle giderse eğer, bu ritimde giderse olgu sayıları ve artışlar Şubat 2022’de, Avrupa kıtasında 500 bin kişi daha yaşamını yitirecek”. Bu çok çarpıcı bir sayısal değer, 500 bin kişinin ölmesi. Ne zamana kadar? İşte aralık, ocak, şubat; demek ki 3,5 ay sonra filan pandeminin yayılması bu tempoda giderse 500 ilave ölüm olacak ki bu çok büyük bir artış. Almanya, evet Almanya’dan bahsettim, geçen hafta içinde en yüksek olguya erişti Almanya. Şimdiye dek pandeminin başından beri en yüksek düzeyde olgu sayısı 39 bin kadar olguyla 18 Aralık 2020’de idi. Geçtiğimiz hafta içinde 33.949 olguyla en yüksek düzeyine geldi. Rusya rekor kırdı, 41 binden fazla olgu günde. İşte bu sayısal değerler, 39 bin, 41 bin, Türkiye’de işte 20 bin deniyor mesela ama bu bizi yanıltmasın, Almanya’da, Rusya’da, Türkiye’de bu kadar yeni olgu var denmesi. Yapılan testlerde çıkan pozitif sonuçlar bunlar. Yani siz eğer test sayısını 200 binden, 300 binden bir milyona çıkarırsanız sizin olgu sayınız 30 binden 90 bine çıkacaktır. Yani gerçek değil. Belki orana bakmak lazım; yapılan testler içinde kaç tane pozitif bulunuyor diye. Bir başka konu da tabii kimlere test yapılıyor? Bütün bunlar bu sonuçları değerlendirirken dikkat etmemiz, göz önüne almamız gereken durumlar. Evet, Almanya’dan ve Rusya’dan bahsettik, Avrupa’nın başka ülkeleri, örneğin Hollanda; Hollanda’da 2 Kasım’dan başlayarak yeniden kapalı yerlerde maske kullanımı zorunlu hale geldi. O da ilginç bir bilgi; berber, kuaför, masörler için zorunlu, seks işçilerine zorunluluk yok diye böyle altı çizilerek bildiriliyor haberde. Restoran ve müzeler için sosyal mesafe, HES kodu zorunlu, çünkü bir haftada Hollanda’daki artış çok çarpıcı, %39. Hastaneye yatışlar da süratle artıyor. Avrupa ülkelerine baktığımız zaman -pandeminin işte yeni merkezi gibi- yeni olgularda bir hafta içinde %59 artış olmuş. Yani Avrupa’da gerçekten belki sağlıklı veriler bildirildiği için bu çarpıcı tablo göze batıyor ama gerçekten Avrupa’da işler iyi gitmiyor gibi. 

Latin Amerika'daki ülkelerde ölüm oranları azaldı

ÖÖ: Pardon bir şey sorabilir miyim arada? Yani bu özellikle ABD, Britanya ve Almanya, Hollanda gibi dünyanın en gelişmiş zengin ülkeleri arasındaki bu şeyin böyle çarpıcı bir yükselme hem covid enfeksiyon oranlarında vaka hem de vefat oranlarında, ölüm oranlarındaki bu çarpıcı yükselmeyi neye borçluyuz diyelim? 

SB: Öngörülemeyen ve yavaş yavaş, kademeli kaygılarla yapılan açılmalara borçluyuz. Buradan şöyle bir sonuç da çıkmamalı; bu ülkelerde aşılama şöyle ya da böyle uygulanmakta ve aşı etkisiz mi? Bakın bu olgularda yine de hastaneye yatışları ve ölümleri engellediği biliniyor ama yine de, sizin de belirttiğiniz gibi, sadece olgu sayısında değil, sadece hafif olguların sayısında artış olsa bu, belki de daha farklı değerlendirilir ama yaşamını yitirenlerin sayısında da artış var. Bu durum da aşı karşıtları ve aşı olmayı kabul etmeyenlerle ilintili. Bu konuda da ilginç birtakım gelişmelere birazdan değinmeye çalışacağım ama hep karamsar haber ve ülkelerdeki durumlardan bahsetmeyelim; azalmanın görüldüğü ülkeler de var. Latin Amerika ülkeleri, Küba’da bir hafta öncesine oranla %56 azalmış olgu sayısı; Kosta Rika’da %25, Arjantin’de %23, Brezilya’da %8. ABD’de ise geçen bir haftada %15 azalma var -ölümlerden bahsediyorum- Kanada’da %14 azalma var, Asya’da da Moğolistan’da, Pakistan’da, Güney Kore’de, Filipinler’de hatta İran’da %8 gibi ölümlerde azalma var. Demek ki bazı yerlerde azalma var, tabii biraz önce de söylediğim gibi yaptığınız taramalara ve aramalara bağlı olarak olgu sayısının değerlendirilmesini o şekilde yapmak lazım. İkincisi, ararsanız buluyorsunuz tabii; ülkelerde aşı politikası, aşılama ve bildirim, bütün bunlar önemli. Onun için böyle farklı farklı sonuçlar bazen çıkıyor. Bir de…

ÖÖ: Galiba özellikle batı ülkelerindeki yükselişte ilk iki doz aşının üzerinde altı, yedi hatta sekiz ayın geçmiş olması var.

SB: Ya evet, buna değineceğim. Tabii Özdeş bu iki doz aşıdan sonra Türkiye’de uygulanan bu Sinovac aşısı ya da Biontech aşısı yurt dışında uygulanan ya da ülkemizde uygulanan, yani modern yöntemlerle hazırlanan RNA ya da vektör aşıları, “bunların üzerinden iki doz yapıldıktan sonra altı ay geçince bu aşılar tamamen etkisini kaybediyor, hiçbir şey kalmıyor, aşılanmamış gibi oluyorsunuz” diyorlar. Böyle bir yorum bilime aykırı bir yorum. Sizin bellek hücre diye bir hücre grubunuz var; antikorlarınız kaybolsa bile tekrardan etkenle karşılaştığınızda birdenbire o hafızalı bellek hücrelerinin harekete geçip antikor üretmeleri lazım. Bu mekanizma, yani immünolojinin klasik bilgisi, mekanizması… Eğer çalışmazsa zaten o aşı hiçbir işe yaramaz demektir. Sizin böyle altı ayda bir aşı olmanız ve bu şekilde korunmanız mümkün değil. Grip aşısı her yıl yapılır ama aynı şey değil, yani farklı nedenleri var grip aşısının. Şimdi bunun belki de uzun uzun tartışılması lazım, böyle birdenbire “iki doz aşı kullanıldı ve birden aşılar altı ay sonra tamamen etkisiz kaldı”, bunu demek çok doğru değil ya da dikkatli yorumlamak lazım bu durumu. Evet, etkide bir azalma olduğu için bir booster doz, bir rapel doz, bir uyarıcı doz yapmak da uygundur. Bu üçüncü doz örneğin hepatit B aşısında, örneğin papiloma aşısında uygulanabilir, ondan sonra çok sağlam bir kalıcılık olur ama bizim ülkemizde olduğu gibi üçüncü doz aşıdan altı ay sonra ne olacak? Dördüncü doz aşı mı yapılacak? Bizde bu konuşuluyor ve uygulanıyor; hatta belirli bir kesim uygulamaya başladı. Sonra beşinci doz aşı, altıncı doz aşıdan bahsetmek lazım. Bu böyle değil yani, buna işaret ettim. Şimdi bu aşılara döneceğim ama bir de Yunanistan’dan bahsedeyim. Yunanistan’da aşılanmayanların devlet dairelerine, bankalara, mağazalara girmek için PCR testleri çok sıkı kontrol edilecek ve buna uymayan, bu test sonucunu talep etmeyen mekanlardan da beş bin Euro gibi ağır bir ceza uygulanacak. Hindistan, Hindistan’da Diwali festivali, DSÖ’den onay alan Hindistan aşısı, bunlar da bu ülkeye ait haberler.

DSÖ'den “Gelişmekte olan ülkeler için uygun bir aşıdır” açıklaması

DSÖ’nün onay verdiği -acil kullanım onayı- sekizinci aşısı, bildiğim kadarıyla, %78 etkisi olan Covaxin. Fakat ilginç bir şey; DSÖ açıklamasında eskiden kullanılan bir değim vardı ‘bon pour l’Orient’ gibi, “Ortadoğu’ya uygun”; DSÖ’nün iyi gelişmekte olan ülkelere bu Hint aşısına onay verirken %78 etkinliği olduğu raporda yazıyor. “Gelişmekte olan ülkeler için uygun bir aşıdır” diye bir not düşülmüş, niye böyle düşülmüş? Bu da tuhaf bir şey! Kamerun’dan bahsedeceğim; Kamerunlular aşıdan vebadan kaçar gibi kaçıyorlar, sadece %1.1’i aşılanmış durumda. “Aşı öldürür, kısırlaştırır, organları çürütür” gibi haberler ve inanışlar çok yaygın ama bir de bir gerçek, belki de öyle değerlendirmek lazım, önemli bir yorumları da “AIDS, sıtma gibi bizde öldüren hastalıklara karşı hiçbir şey yapılmadı, bunlara karşı beyazlar aşı üretmiyorlar” deyip beyazdan gelecek, batı ülkelerinden, gelişmiş ülkelerden gelecek her türlü yardımı ya da gelişmeyi kuşkuyla karşılayan, yadsıyan bir inanış var Kamerun’da. Neden Kamerun’dan bahsettim? İki ay sonra bu ülkede Afrika uluslararası futbol şampiyonası yapılacak, yani birçok insan gelip gidecek Kamerun’a. Kamerun’un böyle bir durumu var, garip bir şey. İki tane haber ABD’den ve Malezya’dan hayvanlarla ilgili; ABD’de geyiklerde %80 oranında SARS-CoV-2 saptanmış, geyikler arasında hızlıca yayıldığı, özellikle vahşi doğadaki geyikler arasında. %40’ında da antikor saptanmış. İlk kez yabani hayvanlarda bu denli, yarasa dışında, pozitiflik saptanıyor. Potansiyel bir rezervuar olabilir mi doğadaki bazı kendi habitatlarında yaşayan hayvanlarda, örneğin geyiklerde? O zaman bu varyantların oluşumu çok kolaylaşır. Tabii buradan da hemen o tek sağlık, “one health” konusuna geçmek lazım. Bir enfeksiyon hastalığıyla, bir salgınla mücadelede sadece insan tıbbıyla değil birçok farklı uzmanlığın; veterinerlerin, sosyologların, ekolojistlerin, bütün farklı uzmanlık dallarının bir arada kafa kafaya verip çalışmalarının önemi daha iyi anlaşılıyor. Malezya’da insanı hasta eden ve köpekten geçtiği gösterilen yeni bir koronavirüs saptandı. İlginç olan 2017 yılında Haiti’den Florida’ya dönen, zika salgını sırasında, orada görev yapıp sonra da Florida’ya geri dönen hekimler arasında bir sorun yaşanmış. O dönem saptanmıştı koronavirüs. Aynı koronavirüs Malezya’da saptandı; yani 11 binden fazla mil mesafedeki iki ülkede Haiti ve Malezya’da köpekten geçtiği gösterilen yeni bir koronavirüs aynı anda saptandı ya da aynı gün saptandı. Bu da ilginç; yani farklı hayvanlar ve hayvanlardan bulaş konusu belki tekrardan tartışmalı. En azından yabani hayvanlardaki bu rezervuar durumu varyantların ortaya çıkışında bir olumsuz gelişme olarak değerlendirilebilir. Şimdi koronavirüse ait bu epidemiyolojik sayısal değerlerle ilgili bilgilerden sonra bilimsel çalışmalara örnek vereceğim ama müsaadenizle üç tane haber var koronavirüs dışında ama yine sağlık haberleri. Bir tanesi, benim anlamadığım bir şey var, bu Türkiye’deki üniversiteler ya da değerlendirmelerde niye böyle yapıyoruz? Basına niye böyle yansıyor? Bir haber çıktı ABD’de, Stanford üniversitesinin bir raporu: ‘”Malatya İnönü Üniversitesinden 10 akademisyen dünyanın en etkili bilim insanları listesine girdi” diye. Şimdi bu haberi bu şekilde vermek, orijinaline baktığınız zaman rapor -öyle değil ama yerel basında böyle veriliyor- birdenbire “Malatya İnönü Üniversitesinden 10 bilim insanı dünyayı yönlendiren bilim insanları listesinde yer alıyor” diye anlaşılıyor. Biraz daha dikkatli vermelerinde yarar var, böyle çok çıkar

ÖM: Nerede yayınlandı bu Malatya Üniversitesi akademisyenleri hakkındaki haber?

SB: malatyasanalhaber.com’dan çıkmış. Daha sonra ben bunu çeşitli web sitelerinde de gördüm Stanford üniversitesinin bir listesi. Ama bu şekilde haberler yayılır bizde. Türk bilim insanlarının kansere bulduğu çözümden tutun da dünyada ilk defa uygulanan ameliyatlara kadar, hani külliyen başarısız demek elbette mümkün değil, çok başarılı gelişmelere imza atılıyor ama bu şekilde verildiği zaman da biraz abartılı oluyor diye düşünüyorum. Farklı iki haber dedim; bir tanesi, toksoplasmosise yol açan Toxoplasma gondi parazitini alıp gen transferi yöntemiyle değişikliğe uğratıp hastalık yapma özelliğini kaldırıyorlar ve bu toksoplasma gondiyi kanserin tedavisinde kullanımıyla ilgili yepyeni bir yöntem geliştiriyorlar, belki buna ileride değiniriz. Bir de papiloma virüsü aşısı, bu serviks ağzı, servikal kansere yol açan HPV dediğimiz immün papiloma virüsünün aşılaması yapılıyor ve etkili bir aşılama. Türkiye’de henüz takvime alınmış değil. Uzun süreden beri TTB bu aşının takvime alınması konusunda çağrılarda bulunuyor. Hafta sonunda ilginç bir şekilde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu iktidara gelirlerse bu aşıyı takvime alacaklarını açıkladı. Böyle bir gelişme var bu konuda.

Yılın kelimesi aşı (vaccin) kelimesinden türeyen "vax"

ÖM: Biz buna da değinme fırsatı bulmuştuk, çok etkili olduğu açıklanıyordu rahim ağzı kanserinde.

SB: Evet evet, Türkiye’de gündeme geldi takvime alınması Recep Akdağ döneminde. Ben de o zamanlar bakanlıkta bu konuyla ilgili bir komisyonda görev yapıyordum üniversitedeyken. Tam alınmak üzereyken çeşitli nedenlerle durduruldu filan. Böyle garip şeyler oldu, Türkiye’de papiloma virüsünün aşılama öyküsünü de konuşuruz ama 10 yıldır bu gündemde. 

Şimdi tekrar Covid’e dönersek iki ilginç ve garip haber var; bir tanesi, Avustralya’dan. Avustralya’daki üniversitelerin özellikle gelir kaynağının önemli bir bölümü üniversiteye yurt dışından gelen, Avustralya dışından gelen öğrenciler imiş. Bu yabancı öğrenciler kısıtlamalar nedeniyle sınırlar kapatıldığı için ülkeye giremediklerinden üniversitedeki kayıtlarını yaptırmıyorlar, paralarını da ödemiyorlar. Bunun üzerine Avustralya üniversiteleri çok ciddi paralar kaybetmişler. Peki bunun miktarı nedir diye bakarsanız geçen yılın kaybı 1.8 milyar Dolar. Sonuç olarak bütün Avustralya üniversitelerinden 17.300 kadar görevli istifayla ayrılmak zorunda kalmıştı. Kısaca bu haberde Avustralya’da üniversitedeki akademisyenlerin yavaş yavaş ama giderek artan oranda üniversiteden ayrıldıkları, üniversiteden ayrılmak durumunda kaldıkları, sözleşmelerinin yenilenmediği haberi geliyor. Bu da Avustralya üniversiteler dünyasına Covid’in olumsuz bir etkisi diyeyim. İlginç bir haber daha; Oxford Cambridge sözlük 2021’de yılın kelimesini seçmiş vaccin’den gelen, aşıdan gelen “vax” kelimesini. “Vax” kelimesi yılın sözcüğü seçildi Oxford sözlüğü tarafından. Yunanistan’dan biraz dramatik bir haber; o da, biliyorsunuz çeşitli yerlerde binaya girebilmek, farklı işlevleri yerine getirebilmek için hükümetler tarafından aşılama zorunluğu getiriliyor. Bir yandan da aşı olmak istemeyen, aşı karşıtlığına inanan insanlar var. Yunanistan’da şebeke demeyeyim ama bir grup doktor 400 Euro karşılığında aşı yapmak yerine su enjekte ediyorlarmış. Bunun sonucunda da “aşı oldu sertifikası” veriyorlarmış. Böyle bir sahtekarlık ortaya çıkartıldı. Daha önce sahte HES kodu ya da sahte “aşı oldu belgesi” dağıtan Fransa’da, Türkiye’de, Amerika’da birtakım sahtekarlıklar biliniyordu ama bunu bir de aşı yerine su enjekte etmek, su uygulamak şekline dönüştürüp pratiğe de dökme ilk kez Yunanistan’da görülmüş. Tabii bu Yunanistan’da aşılama oranlarına soru işareti olarak bakmaya…

ÖÖ: Aslında daha önceden hatırlıyorum Hindistan’dan da gelmişti böyle haberler.

SB: Aşı mı yapıyorlardı?

ÖÖ: Evet.

Afrika'da sıtma, Covid-19'un daha ağır geçmesine yol açmıyor

SB: Afrika’dan bir çalışma; biliyorsunuz Afrika’nın birçok yöresinde Covid-19 sıtmayla paralel gidiyor. Acaba bu iki enfeksiyonun bir araya gelmesi sıtmanın ya da Covid-19 ’un ağır geçmesine yol açıyor mu? Hayır, öyle bir şey yokmuş. Jane Achan ve arkadaşları Lancet Microbe da yayınladılar bu yazıyı. Hafta sonundan ilginç bir haber British Medical Journal’da yayınlandı. Bu tıp dergisinde Paul Thaeker isimli bir gazetecinin yazdığı, kaleme aldığı bir haber. Üç sayfalık bir yazıydı, oldukça yankı uyandırdı. Bu haberde, 2020 Ağustos ayında mRNA aşıları üretecek olan Pfizer şirketi, biliyorsunuz faz3 çalışmalarını sürdürdüler, 2020 yılında birçok aşı üreticisinin tamamı, Pfizer de 46 binden fazla gönüllüde faz3 çalışmasını yaptı. Tabii bu çalışma dünyada 153 farklı merkezde yapılıyordu. Bu merkezlerinin her birinde ayrı, bir de bağımsız, özel denetim şirketi tarafından yapılan, çalışmayı raporlayan, elde edilen sonuçları denetleyen bir şirket grubu çalışmaktaydı. Bu şirket gruplarından bir tanesi, Ventavia şirketinde çalışan bu Brook Johnson isimli bir kadın, şirketten ayrıldıktan sonra demiş ki “bizim kontrol ettiğimiz Pfizer çalışmasının faz3 ayağında birçok uygun olmayan süreç gözlendi ama bunlar dillendirilmedi. Ben bunları FDA’ya bildirdim ama FDA bunu dikkate almadı”. Neler vardı? İşte protokolde yapılan bazı minik değişiklikler rapor edilmedi, laboratuvar örnekleri uygun etiketlenmedi, yan etki bildirimi doğru zamanda yapılmadı gibi süreçle ilintili belki aşının etkinliğinde bir sahtekarlık değil sürecin olması gerekenden farklı bir takım minör değişikliklerin zamanında uygun biçimde bildirilmediği, bildirildiği zaman da FDA tarafından dikkate alınmadığı, önemsenmediği rapor edildi. Bu da Covid-19 aşılarıyla ilgili önemli bir haber olarak kayıtlara geçti. 

Covid-19 krizi geçtikten sonra yeni edindiğimiz alışkanlıklar ne olacak?

IPSOS’un dünyada yaptığı birtakım anketler var; bu anketlerde acaba bundan sonra, Covid-19 krizinden sonra bütün bu gelişmelere bir bakışla, eski alışkanlıklardan vazgeçme, “bu alışkanlıklar küresel boyutta değişmeli mi değişmemeli mi?” Bu soruya en çok Kolombiya, Rusya gibi ülkeler, Peru, Şili Meksika, yani Latin Amerika ve Karayip ülkeleri, Rusya da dahil, bunlar “evet, gerekli” demişler. Kim “yoo fazla da gerekli değil” diyenler? ABD, Hollanda, Almanya ve Güney Kore. Benzer şekilde “dünya değişmeli” diyenler dışında ikinci bir soru da, anketin bir bölümü de “ben yaşamıma bakışımı ve alışkanlıklarımı değiştirmeli miyim?” sorusuna yanıt. Yine benzer bir şekilde Latin Amerika ve Karayip ülkeleri “evet” diyorlar. Türkiye %71 oranında “evet, hayatımı değiştirmeliyim” diyor. Yine karşımıza Almanya, Hollanda, Güney Kore, Japonya, İsveç gibi gelişmiş ülkeler “yo, ben hayatımı değiştirmem” diyorlar. Bu da böyle garip bir sonuç. 

ÖM: Aslında dünyanın durumunu en iyi gösteren şeylerden bir tanesi olduğu söylenebilir. Çünkü başka anket ve araştırmaların sonucunda da dünyadaki en etkili şeyin bir avuç zenginin, çok küçük bir zenginin, azınlığın dünyanın kaderini etkilemekte olduğu ortaya çıkıyor. Bunun değişmesini de istememeleri normaldir tabii. 

SB: Evet.

ÖM: Bu medyayı yönlendirenlerin…

SB: Peki, bitirirken Türkiye’deki iki çalışmaya değinip zamanına geçmeden sözü Ali Bilge’ye bırakayım. Bir tanesi İzmir’den geliyor; Selma Tosun ve arkadaşlarının yaptığı oldukça kapsamlı bir inceleme. Covid-19 inaktif aşısı olan Sinovac aşısı olan kişilerde -4040 tam sayı- 4040 sağlık çalışanında yan etki bildirimi üzerine Postgraduate Medicine dergisine gönderilmiş bir yazı. Henüz yayınlanmadı ama yayın aşamasında. Bu arada çok ciddi bir yan etki olmadığı, daha çok baş ağrısı, enjeksiyon yerinde ağrı gibi, alerjisi olanlarda da hani ciddi sorun görülmediğini bildirmişler. Önemli bir yazı, 4040 sayısı oldukça büyük. Bununla ilintili başka yan etkilerin ne olduğuna bakarsak örneğin kardiyolojik sorunlara ait yayınlar var. Onlara vaktim kalmadı ama son bir yayın da Bahçeşehir Üniversitesi öğrencilerinden geliyor. Onlar da Türkiye’deki üniversite öğrencileri arasında Covid-19 aşısına nasıl bakıldığının anketlerini yapmışlar. Stajyer Dr. Saruhan Yatağan ve öğretim üyesi Petek Eylül Taner tarafından yapılmış. Danışmanlığını da Prof. Dr. Tansu Salman yapmış. 164 üniversiteden 2215 üniversite öğrencisi -bunların özellikle aşıya bakışları, hangi aşıya inandıkları konusunda- Türkiye’deki üniversite öğrencileri özellikle mRNA aşısını yeğliyor. Bu iki çalışmaya değinerek ben bugünkü programı bitireyim. Aslında birçok başka bilimsel habere yer kalmadı ama artık haftaya onlarla devam ederiz diye düşünüyorum. Teşekkürler ve size iyi yayınlar efendim.

ÖM: Çok teşekkürler.

ÖÖ: Teşekkür ederiz.

SB: Sağ olun, sağ olun!