Covid'e karşı toplumsal bağışıklık bir hayal mi?

-
Aa
+
a
a
a

Selim Badur, omikron gibi varyantların gitgide artması üzerine pandeminin seyrini yorumluyor ve dünyada salgın üzerine yapılmış son araştırmalardan bilgiler aktarıyor.

sürü bağışıklığı illüstration
Selim Badur'la Korona Günleri: 6 Aralık 2021
 

Selim Badur'la Korona Günleri: 6 Aralık 2021

podcast servisi: iTunes / RSS

(6 Aralık 2021 tarihinde Açık Radyo’da Korona Günleri programında yayınlanmıştır.)

 

Ömer Madra: Günaydın Selim Badur, merhabalar!

Selim Badur: Günaydın, günaydın efendim!

Özdeş Özbay: Günaydın!

SB: Günaydın Özdeş, Feryal, herkese iyi haftalar, herkese günaydın! Her zaman olduğu gibi bu haftaya da programa olgu sayılarıyla başlayalım; 6 Aralık günündeyiz ve haftalık olgu sayısı ortalama 626,695. Yani ekim ayı ve kasım’ın ortasına kadar şöyle 400-450 binlik bir bantta gezdikten sonra olgu sayılarında küresel boyutta yine bir artış oldu ve günlük yeni saptanan olgu sayısında 600 bin geçildi. Türkiye’ye baktığımızda, ABD, Almanya, İngiltere ve Rusya’dan sonra Türkiye son 28 günde 677 binden fazla olguyla ve 5700’den fazla yaşamını yitiren kişiyle dünyanın beşinci ülkesi durumunda. Bu durum, bu sıralama çok değişmiyor. Almanya çok net olarak İngiltere’yi geçti, o da ilginç bir nokta. Aşılılara baktığımız zaman bugün için tüm dünyada 8.172 milyon kadar doz aşı uygulandı. Ancak bu kadar çok aşının, işte sekiz milyar dozun sadece 6,2%’si gelişmekte olan ülkelere, Afrika’ya kullanıldı. Aşı konusunda Türkiye’deki durumda toplumun 59,5%’u tam aşılı, bu da 50.6 milyona tekabül etmekte. Şimdi durum böyle ve siz de belirttiniz, özellikle aşı firmalarının kazançlarındaki artışa değiniyordunuz ama son haftaya damgasını omikron varyantı vurdu. Neden böyle? Çünkü özellikle önemli olan bu virüsün dışarıya çıkıntısı S proteini; neden önemli? Çünkü bu yapı S yapı ya da “spike” proteini antikorlarla birleşen ve virüsü nötralize eden, virüsün nötralizasyonunda rol oynayan bölgesi. İşte bu bölgede bazı yayınlara göre 32, bazı yayınlara göre 35’e kadar yükselen mutasyon var. Bazıları üç tanesini önemsemiyor, onun için 32 diyorlar ama 30’dan fazla mutasyon var. Şimdiye kadar en fazla üzerinde durulan delta varyantında sadece 16 tane mutasyon vardı. “Bu kadar çok mutasyon olması onu daha tehlikeli kılar mı acaba?” diye düşünülmekte. Çünkü her gün neredeyse yeni mutantlar ortaya çıkıyor, yeni mutasyonlar saptanıyor ama bunların çok da fazla önemi yok; yoksa RNA virüsü çoğaldıkça virüs durmuyor. Bir de üzerine çok spekülasyon yapılan “şimdiye kadar neredeydi bu, yani nasıl ortaya çıktı?” sorusu var. Birincisi, izlem ya da sürveyans, sekanslama -dizi analizi- yapılmadığı ülkelerde daha eskiden beri vardı belki biz bilmiyorduk, saptayamıyorduk. İkincisi, hep söylenen bir şey, bu tür varyantların kronik hastalığı olanlar, örneğin HIV ve AIDS’le enfekte olan bireylerde ya da başka kronik hastalığı olan bireylerde virüsün uzun soluklu bir kalıcılığı söz konusu olduğunda bu kişilerde oluşması. Üçüncü ve ilginç bir nokta, insanlardan belki de “non-human”, insan dışı bir primata, bir canlıya atlamış olması ve o canlıda farklı bir türe evrimleşip daha sonra insana bulaşması. Yani iş biraz karmaşıklaşıyor ve hani çalışmalar da sürüyor. Birazdan bu konuya döneceğim ama üç tane ilginç gelişme ya da haber var; bunlar belki dinleyicilerin ilgisini çekebilir, o nedenle oradan başlayayım. New Mexico’da ilginç bir haber, eczacı Uri Bassan’ın -gönüllü bir eczacı bu Uri Bassan- bir minibüsü var, bu minibüste birkaç arkadaşı ya da gönüllü çalışanıyla beraber 2021 yılının başından itibaren mayıs sonuna kadar -yani 5,5-6 aylık bir sürede- bu minibüsle 19 binden fazla mil kat ediyorlar. Oldukça uzun mesafelere seyahat ediyorlar ve toplam 41,794 kişiyi aşılıyorlar. Gönüllü bir aşılayıcı adam.

Aşı ve karantina karşıtlarından "kıvrak" manevralar

ÖM: Çok ilginç!

SB: İlginç bir nokta. İkincisi, bu daha da trajikomik bir olay; İtalya’nın Biella kenti ya da kasabasında -tam bilmiyorum, büyük bir yerleşim olduğunu zannetmiyorum- hemşire Fillippa Bua var. Hemşire aşılama yapıyor, aşılama yaparken çok şaşırtıcı bir olayla karşılaşıyor: Aşı olmaya gelen bir kişi gömleğini ya da işte tişortunu fazla açmıyor, “işte buradan yap aşıyı” filan diye çok küçük bir bölgesini açıyor. Hemşire aşıyı yaparken bir şey fark ediyor; adam aşı yapılacak kolunun üstüne böyle plastik bir kılıf geçirmiş, yani aşı olmak istemiyor ama aşı sertifikası almak istiyor ve onun için de plastik bir kılıf gibi bir şey koymuş.

ÖM: Kol yapmış!

SB: Oraya aşı yapmasını filan istiyor. Yani Avustralya’da da böyle de gariplikler oluyor herhalde. 

ÖM: Ama özür dilemiş galiba adam değil mi? 

SB: Evet, ama nereden aklına geliyor bilmiyorum. İnsanların yaratıcılığının sonu yok! Avustralya’da Queensland’da karantinada olan bir kadın kaldığı otelde yangın çıkartıyor. Otelde 163 kişi karantinada kalıyor, bunları boşaltıyorlar. Avustralya’ya farklı bir eyaletten -yurt dışından değil- iki çocuğuyla gelmiş. 14 gün karantinada kalması lazım. Bu karantinadan kaçmak için yangın çıkartıyor herhalde. Dediğim gibi Avustralya'da farklı bir eyaletten geldiği halde eyaletler arası seyahatlerde de bu karantina uygulanmakta. Bir de Avustralya’dan bir haber; parlamentoda bir çalışan görevlide pozitiflik saptandığı için parlamento kapatılmış. Haberlere iki tane daha ekleyeyim; bir de Massachusetts mahkemesi geçen yıl 76 yaşlının ölmesinden sorumlu tutulan yaşlılar evi yetkililerine karşı taammüden adam öldürme iddiasından açılan davayı kabul etti. Savcılığın bu talebinde cinayetle suçlanıyorlar. Son olarak da bir futbol haberi; sevgili Alp’in programına burnumu sokmuş olmayayım ama Portekiz’de Benfica-Belenenses futbol takımları arasındaki maçta Belenenses takımı Covid pozitif nedeniyle oyuncu çıkartamıyor, daha doğrusu oyuncuyu çıkartıyor. Belirli sayıda Covid-19 pozitif olan futbolcu saptanıyor, bunlar oynayamıyorlar. Bu arada oyundan da atılanlar olunca işte 20 kişinin altına düşüyor ve altı kişiye kalınca maç iptal ediliyor. 

ÖM: Hükmen yeniliyordur herhalde?

DSÖ: “Uçuşların yasaklanması çok önemli değil"

SB: Evet, bu omikronla ilgili ne haber var? Neden omikron adı? Alfabetik sıraya göre ilerlerken birden bu Yunanca sıralamada kapalanda’dan sonra N ve X harfleri atlandı. Bunun nedenini sormuşlar; n’yi yani N harfi ‘new’la karıştırılır, o nedenle kullanılması sakınca doğurabilir diye, X ve I ise, Xİ’le başlayan ve biten çok sayıda isim var, örneğin Çin’li  Xi Jinping gibi çok isim var onun için bunlar karışıklığa yol açacağından Ni ve Xi isimleri, harfleri atlanıp omikrona geçildiğini açıkladılar. Böylece neden düzenli bir şekilde sorulan “ne istiyorsunuz Ni ve Xi’den?’ sorusu da yanıt bulmuş oldu. Özellikle insanlar ve ülke yetkililerine göre tehlike kendi ülkelerinden değil, hep dışarıdan geliyor biliyorsunuz, ülkemizde de yaygındır bu yaklaşım, kötülüklerin hep dışarıdan geldiği…

ÖM: Dış güçler!

SB: Dış güçlerdendir, evet. Botswana Başkanı Mokgweeti Masisi ülkelerinde saptanan ilk omikron olgularının aslında Avrupa’dan gelen diplomatlarca getirildiğini söylüyor. Tabii Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) “uçuşların yasaklanması çok önemli değil, bunu yapmanıza gerek yok” diyordu, insanlar da tepki gösteriyorlardı. Aslında DSÖ tabii haklı, çünkü uçuşları yasaklayarak olgu sayılarını ya da bu virüsün sınırlarınızdan içeriye girmesini engelleyemiyorsunuz. Belki birkaç gün geciktiriyorsunuz ama “bugün artık biliniyor ki ülkeler içinde süratle yayılım başladı, yani ne yaparsanız yapın bu kapanmalar ve uçuş yasakları bir işe yaramıyor, çok naif bir yaklaşım” diyorlar. Aslında “bizde yok bu varyant” demek bu “sekanslama yapmıyoruz ya da sekanslamayı doğru dürüst yapmıyoruz” demekle eş anlamlı olarak kabul ediliyor. DSÖ “hem bu uçuşları yasaklamanız çok anlamlı değil hem de uygulanamayacak kısıtlamalar -örneğin alkol yasağını uygulamaya kalkıyor bazı Afrika ülkeleri, tabii sonra karaborsaya düşüyor- anlamlı değil” diyor. “Risk gruplarının üçüncü dozlarının yapılmasına öncelik tanıyın” diyorlar. Son bir açıklama da “bu toplumsal bağışıklık ne zaman olacak?” sorusuyla ilgili; “bu toplumsal bağışıklık söylevinden ve hayalinden vazgeçin, böyle bir şey olmayacak” diyorlar. Evet, birinci jenerasyon aşılar ağır hastalıktan ve ölümden bizi koruyor ama bulaştırıcılığı kesintiye uğratmıyor. İnsanlar hâlâ aşılı da olsalar enfekte oluyorlar, başkalarına virüsü bulaştırıyorlar. Bu durumda da “toplumsal bağışıklık bir hayal olmaktan çok kurumsal bir söylev olmaktan ileriye geçmiyor” diyor ki bunlar önemli söylevler, önemli saptamalar, gerçekçi saptamalar. Yeni varyantlar gelecek mi? Evet, gelecek; bu virüsün özelliği, bu RNA virüsleri mutasyona çok uğruyorlar. Mutasyona uğradıkça bazen sorun yaratan mutantlar olarak karşımıza çıkacak. Yetersiz alt yapı, düşük aşılama oranı ve immün sistemi baskılanmış bireylerin, kronik hastalığı olanların sayısında artışlar…

ÖM: Bir aşı meselesi var herhalde? Nobel ödüllü ekonomist Joseph Stiglitz ile ekonomist, ticaret uzmanı Lorey Wollack’ın da geçen hafta yazdıkları gibi “bu aşı patenti kaldırılmadığı sürece pandemi bitemez” demişlerdi. Yani “mutasyona uğrayacak ve muhtemelen yeni enfeksiyonlar ve öldürücü başka şeyler artacak” diye yazmışlardı. Yani “herkes aşılanmadıkça sonsuz bir pandemi içinde kalabiliriz” diye yazmışlar.

SB: Tabii, çok doğru ama bana kalırsa biraz de eksik. Buna şunu da eklemek lazım; tabii herkes aşılanacak. Birincisi, bu aşıların -biraz önce değindiğim gibi- işe yarayan ama ideal aşılar olmadığını biliyoruz. Herkesin aşılanmasıyla beraber daha iyi, daha farklı, daha gelişmiş aşıların devreye girmesi lazım ki bu konuda yoğun çalışmalar var, 2022’de böyle ikinci ya da üçüncü jenerasyon aşılar gelecektir. İkincisi de ben bu yoruma şu açıdan biraz katılmıyorum, çünkü bu patentlerin kaldırılması ya da belirli bir süre için askıya alınması, bu asla olmayacaktır. Çünkü bu ekonomik sistemin hakim olduğu dünyada üreticiler buna izin vermez, asla böyle bir durumun olmayacak. Peki, bunun sonu felakete mi gidecek? Evet, felakete gidecek ama aslanlar gibi koruyacaklardır patent yasasını. En azından ben böyle düşünüyorum. Biraz… 

"Yeni bir Covid varyantı ne zaman, kimin için iyi bir haberdir?"

ÖM: Zaten bu adalet aktivistleri ‘Global Justice Now’dan bu ilaç şirketlerine karşı aktivist olarak yürüten bir kişi şunu demiş: “tamam, yeni bir Covid varyantı ne zaman, kimin için iyi bir haberdir? Eğer bir hisse senedin varsa tabii ki ilaç şirketine” demiş. Bayağı kârlı bir iş yani.

SB: Evet, yani elbette böyle, yani sadece bilim insanları, ekonomistler bunu böyle görmüyorlar. İngiltere’de “Britain’s Office for National Statics” -kısacası ONS- geçen yıl Mart 2020’den başlayarak düzenli olarak anketler yapıyor. Sorduğu da toplumdaki bireylere “normalleşme ne zaman olacak?” “Normalleşme olacak mı?” anketini şimdiye dek 77 kez yapmışlar. Mart 2020’de anketi gerçekleştirdikleri kişilerin 15%’i normalleşmeden kuşkuluymuş. Kasım 2021’de bu kuşkuluların sayısı 15%’den 31%’e çıkmış. Mart ayında 11%’i “Bir yıl sonra normalleşme olur” diyormuş. Kasım 2021’de 35%’i “bir yıl sonra” diyor, 14%’ü de “asla dönüşmeyecek, geriye dönmeyeceğiz” diyor. Yani bu pandeminin geleceğini böyle görüyorlar. Önemli bir STK olan ALIMA başkanı Moumouni Kinda -Afrikalı bir gönüllü- Afrika’da gıda güvenliğine dikkati çekiyor ve “açlığın virüsten fazla ölüme neden olmasına izin vermemeliyiz” diyor. Neden böyle diyor? Çünkü bir rapor yayınladı, ‘State of Food Security and Nutrition’ın 2021 raporu, 2020’de dünyada 720-811 milyon arasında aç insan varmış. Yarısı 418 milyonla Asya’da, -ilginç Afrika’yı geçmiş Asya açlık açısından- 282 milyonla 13%’ü Afrika’da. 2030’da da sıfırlanması, yani açlık çeken insan kalmaması öngörülüyor, planlanıyormuş, buna göre çalışmalar yapılıyormuş ama 2020’deki bu 720-811 milyon arasındaki aç sayısı 2021’in ilk 11 ayında 118 milyon artmış. Yani söylendiği gibi böyle 2030’da sıfırlanma filan söz konusu değil, dünyada açlık, gıdaya erişimde çok daha kötüye doğru bir gidiş var. Gıda güvenliği açısından insanların 12%’sinde, 928 milyon insanda da yedikleri, içtiklerinde gıda güvenliği bulunmuyor. Tabii sizin de belirttiğiniz gibi. Siz özel sektör, aşı sektörü açısından, aşı ve patent açısından yaklaştınız. Bir de üzerinde çok durulan turizm konusu var, çünkü bu yeni omikronla beraber çeşitli ülkeler… Şu ana dek, bu sabah itibariyle 38 ülkede saptanmıştı. Sayı kaç? Bu her dakika artıyor, yani sayının peşinde de koşmak ne kadar doğru bilmiyorum ama şurası biliniyor ki birçok ülke “aman omikron bulaşmasın” diye -her ne kadar DSÖ biraz önce belirttim “gereksiz, anlamsız bir iş bu sınırları kapatmak” dese de- sınırları kapıyor ama sınırları kapayınca da tabii ülkenin turizmi aksıyor. Buyurun bir başka sektörün şikayetine yol açacak bir önlem. İsrail tüm geleceklere sınırlarını kapattı. Kasım başında açmıştı sınırlarını. Tabii bu kapatmalardan ötürü turizmciler şikayetçi oluyorlar, otellerin yaklaşık 70%’inde rezervasyon alınmıştı. Özellikle Noel dönemi gelirken çok sayıda yabancı ülkemize gelecekti. Bu karar alınır alınmaz birkaç saat içinde bütün rezervasyonlar iptal oldu. “Böyle şey olmaz” diyorlar. Ne zamana kadar kapıyı kapatmış İsrail? “Omikronun virülansının ne kadar tehlikeli olduğu saptanana, netleşene kadar biz açmayacağız sınırları” diyorlar. “Test ve izlem sayısını arttıracağız, üçünü doz ve çocukların aşılanmasını teşvik edeceğiz” diyorlar. Benzer bir durum başka ülkelerde de var; örneğin İngiltere. İngiltere’ye girenler PCR testi yaptırıyor ve PCR sonucu çıkana kadar karantinaya tutuluyor, bu da İngiliz turizmini aksatıyormuş. Nitekim -daha başka örnek vermeyeyim ama- turizmin aksadığından şikayetçi olan turizm sektöründeki daha fazla iş var. Çok ciddi iş kaybına yol açan bu duraksama bir makaleye de konu oldu. Forecasting dergisinde bu hafta Maksim Godovykh ve arkadaşlarının “Covid-19 ve turizm” diye bir yazıları çıktı. Çok farklı açılardan turistlerin neden çekindiklerini, hangi durumlarda daha temkinli olduklarını anlatan bir yazı Forecasting dergisinde yayınlandı. Dergideki yayın deyince bu, aşı karşıtlarının çok kullandığı, özellikle sosyal medya üzerinden çok yaydıkları bir çalışma. Almanya’da başladı bu akım; aşılananlarda saptanan kalp sorunları, miyokardi sorunu, bunda da bir bilimsel makaleyi örnek gösteriyorlar. Bu bilimsel makaleyi Holger Eggebrecht ve arkadaşları Clinical Research in Cardiology dergisinde yayınlamışlar. Bu haber, bu yayınladıkları makale ve aşı karşıtlarının bunu kullanması üzerine yazarlar “biz böyle bir şey demedik” diyorlar. Yaklaşık 113 kişi aşılandıktan sonra miyokardi şüphesiyle başvuruda bulunuyor, bir kere bunlarda miyokardid saptanmadı. Miyokardid belirtilerini düşünerek, örneğin göğüs ağrısı, nabzın artışı, solunumda güçlük, kesik kesik soluk alıp verme şikayetleri olanlar “acaba bizde miyokardid mi oldu?” diye -aşılı bunların hepsi- hastaneye başvurmuşlar. Yapılan tetkikler sonucunda “sadece 13%’ünde miyokardid olabilir, diğer hiçbirisinde böyle bir sorun yok” denmiş. Bir grafik yayında; o grafikte yanlış anlamaya yol açacak bir eğri artışı var. Çünkü bu eğride her günkü olgular değil, kümülatif sayılar, yani bugün üç yarın beş ise üçüncü günde sekiz olgu diye gösterilmiş ve birdenbire eğri hızla çok artıyor. Bunun sonucunda da aşı karşıtları “işte gördünüz mü aşılılarda ne kadar çok kalp sorunu ortaya çıkıyor” diye bunu kullanıyorlar. Bu da bilimsel bir çalışmanın nasıl yanlış yorumlandığına ait bir bilgi. 

Ciklet çiğnemekle Covid yayılımını engellemek mümkün mü?

ÖÖ: Daha önce de benzer, yine aşı karşıtları tarafından kullanılan, aynı konu üzerine bir makale vardı, bizzat yazarları tarafından geri çekilmişti o da çünkü istatistiksel olarak bir hata yaptıklarını söylemişlerdi ve özür dileyerek geri çekmişlerdi makaleyi. 

ÖM: Şu anda da ben şeyi ilave edeyim, yani bu yeni bir haber, daha doğrusu dünün haberi aslında; BBC’nin haberine göre İngiltere yurtdışından gelen tüm yolculara test zorunluluğu getirmiş durumda. Buna karşılık da hükümetin pandemi danışmanlarından birisi, bir profesör, Mark Woolhouse, omikron varyantının çok hızla yayıldığını ve yeni bir dalgayı önlemekte çok geç kalındığını söylemiş. “At kaçtıktan sonra ahır kapısını kapatmaya benziyor” diye bir benzetme yapmış ama kendisi de danışman zaten, hükümetin danışmanı, bunu da anlamak kolay değil ama böyle. 

SB: Bir de şirin bir yayın, moleküler tedavi dergisi Journal of Molecular Therapy’de çıktı. “Ciklet çiğnemekle Covid yayılımını engellemek mümkün mü?” yazısı. İçinde kalsiyum ve bikarbonat içeren cikletlerin ağız sağlığında kullanımı çok yeni bir olgu, yaklaşım değil. “Bu kez virüsün reseptörü olan ACE2 reseptörünü, yapay olarak bu reseptörü cikletin içine koyarsak eğer, ciklet çiğneyenlerin ağzındaki virüs bu reseptöre bağlanıp -insanın kendi hücre reseptörlerine değil cikletteki reseptörlere- işte cikleti de attığınız zaman virüsü de ağzınızdan atmış olacaksınız” gibi bir yaklaşım. Tabii bu çalışma birtakım deney hayvanlarında ve gönüllülerde virüsten değil, psödo virüs denilen, yapay olarak oluşturulmuş ve sadece S proteini taşıyan, diğer kısımlarını içermeyen virüs parçacıkları ya da virüs benzeri partiküller ile yapılıyor. Gerçekte eğer bu uygulanırsa acaba ağızdaki bakteriler cikletin bu etkisini bozar mı? Kullanılan bir psödo virüsün etkisi tamamen, birebir sağlanabilir mi? Bu da bilinmiyor, bu da ilginç bir haber idi. Bu arada çeşitli ülkelerde -biraz önce İngiltere’den bahsettim, daha önce Avustralya’daki işte karantinadaki bir kişinin çıkardığı yangından bahsetmiştim- karantinaya alınma konusunda, işte İngiltere, Fransa, birçok ülke, ülkelerine gelenlerden test istiyorlar ya da işte başka bir yerden, hastalığın yaygın olduğu ülkelerden gelenlere karantina uyguluyorlardı. Çok yeni bir yazı çıktı, dün çıkan bir yazı, Haogao Gu ve arkadaşlarının, CDC’nin dergisi Emerging Infection Disease’de yayınlandı. Hong Kong’dan bir örnek vermişler, “acaba ülkelerde virüsün yayılması, yeni virüsün girişi bu karantinaya alınan oteller üzerinden mi oluyor?” diye. Otellere dikkat çekiyorlar ve bu karantina işinin biraz daha dikkatli irdelenmesi gerektiğine değiniyorlar. Haber olarak son bir nokta da -herhalde bu Özdeş’i ilgilendirir diye düşünüyorum- birtakım ülkelerde aşı kampanyalarını organize eden yetkililer atanmaya başlandı. İlginç bir rastlantı herhalde; Portekiz’de bir Amiral Henrique Gouveia e Melo, İtalya’da General Francesco Figliuolo, Almanya’da General Carsten Breur de la Bundeswelir, yani bir silahlı kuvvetler desteği, katkısı ile aşı kampanyaları yürütülüyor. 

Omikronu Avrupa'ya Hoıllanda Kraliyet Havayollarının getirdiği iddiası

ÖÖ: Tabii askerler ünlüdür aşı yapmalarıyla zaten.

SB: Evet, lojistik… 

ÖÖ: Disiplini zorluyor da olabilirler, aşı karşıtlığı çoksa!

SB: Olabilir. Bir de tabii bu zorunlu aşı konusu var, öyle dediğin zaman aklıma geldi; Avusturya uygulayacak, Almanya düşünüyor, Yunanistan düşünüyor ama ilk uygulayan ülkelerden bir tanesi Türkmenistan’mış. Bunu ben daha önce de bir hepatit B aşısı için…

ÖÖ: Türkmenistan’da aşı yapılıyor muymuş? 

SB: Üstelik de zoraki. 

ÖÖ: Covid yasak

ÖM: Covid yasak orada!

SB: Yasak ama aşı var, zorunlu aşı var. Bunu ben daha önce DSÖ toplantısında, bir hepatit B toplantısında, hepatit aşılarıyla ilgili bir toplantıda yıllar önce yaşamıştım. Bakıyoruz, Avrupa’da işte 80% aşılanıyor, daha yukarıya çekemiyorsunuz aşılama oranını. Sanıyorum Kırgızistan’dı, oradan bir haber geldi, yani toplumun 99%’u aşılanıyor. “Nasıl yapıyorsunuz bunu?” diye sorulduğu zaman oranın yetkilisi dedi ki “vallahi bizde sorun olmuyor”

ÖÖ: “Olmayanı vuruyoruz!”

SB: Hayır, o sırada askeri birlik gidiyor, herkesi evinden çıkartıyor, köy meydanına topluyor, herkesi aşılıyor. “Bunda ne var ki, siz niye 99% oranında aşılama yapamıyorsunuz?” diye sormuştu. Şimdi tekrar omikrona dönelim, omikron saptanan ülkeler tarafından -işte 38’i geçti dedim- Avrupa’ya girişte suçlanan bir havayolu şirketi var: Hollanda Kraliyet Havayolları KLM. KLM’nin Afrika’dan Avrupa’ya, Hollanda’ya gelen 592 sefer sayılı uçakta 26 Kasım’da 624 kişiden 41’i pozitif çıkıyor, 14’ünde omikron var -yani bu birkaç seferde herhalde. Üstelik Afrika’dan Avrupa’ya, Hollanda’ya gelen gelen bu omikronlarda, bu 14 kişideki virüslerin dizi analizleri, sekansları yapıldığı zaman hep birbirinden farklılıkları saptanmış. Demek ki farklı kaynaklardan ve farklı şehirlerden almışlar deniyor. Yani Botswana başkanının dediği doğru olabilir. Onunla çelişen bir şey, Botswana “bize Avrupa’dan geldi” diyordu. Avrupalılar da işte KLM 592 sayılı uçakla geldiğini söylüyorlar. ABD’de de öyle; ilk olgu Güney Afrika’dan gelen Moderna aşılı, tam aşılı sadece bir yolcudan. Rapel dozu yok bu kişinin ama onun dışında iki doz aşılanmış. Şimdi…

ÖM: Galiba süreyi doldurduk. 

SB: Doldu, evet. Yani birçok Avrupa ülkesinde “yeni bir Noel Covidi sorunu yaşayacağız mı?” sorusu akla geliyor. Çaresizce, çırpınır gibi sınır kapama gibi önlemlerle işi biraz geciktirmeye, ötelemeye çalışıyorlar ama başarılı olamıyorlar. Bunun dışındaki bilgileri haftaya bırakayım. 2-3 nokta var özellikle omikronla ilgili, haftaya değiniriz. Ben Ali beyin saatini, dakikalarını yemeyeyim, efendim size iyi haftalar dileyerek müsaadenizi isteyeyim. 

ÖM: Çok teşekkürler, biz ciklet çiğnemeye gidiyoruz!

ÖÖ: Görüşmek üzere.

SB: Görüşürüz. Sağ olun!