“Avrupa Birliği’nde gündeme gelen ‘aşı pasaportunun’ bilimsel işlevselliği yok”

-
Aa
+
a
a
a

Prof. Selim Badur, Korona Günleri’nde son günlerde ülkemizde de tartışılan aşı pasaportu konusuna açıklık getirdi. 

Selim Badur'la Korona Günleri: 4 Mart 2021
 

Selim Badur'la Korona Günleri: 4 Mart 2021

podcast servisi: iTunes / RSS

(4 Mart 2021 tarihinde Açık Radyo’da Korona Günleri programında yayınlanmıştır.)

Ömer Madra: Günaydın Selim Badur, merhabalar!

Selim Badur: Günaydın efendim, günaydın Özdeş, Feryal, Acar, bugün ekip kalabalık!

Özdeş Özbay: Günaydın.

SB: Haftanın ikinci Korona Günleri programında yine sayısal değerlerle bilgi aktarayım. Pazartesi gününden bugüne dek geçen 3 gün içinde ortalama günde 374 bin 63 olgu listeye eklendi, yeni koronavirüs olguları listesine küresel boyutta. Bir süreden beri 350-400 bin arasında değişmekte yeni olgular. Bir iyimser tablo genel anlamıyla küresel boyutta dolanmakta ama ilginç bir şekilde hem sayılar azalıyor, artık üstesinden geliyoruz, bu belki bir süreden beri aşılamayla ya da alınan önlemlerle ilintili açıklamalar yapılmakta. Bir yandan da önlemler daha da sıklaştırılıyor. Her şey de tam yolunda değil herhalde. Türkiye’ye ait birkaç bilgi vermek istiyorum, Sağlık Bakanı şöyle bir açıklama yaptı “virüsün hayatımızdan çıkacağı günler yakın” dedi; ben daha sonraki cümlesinde ‘güneşin zaptı yakın’ filan gibi bir şey söyleyecek zannettim ama onu yapmadı! “Risk haritası 15 günde bir yayınlanacak” dedi. Baktığımız zaman Sağlık Bakanının açıklamasına, “yeni bir aşamaya geçtik, hassasiyetimizi sürdürmeliyiz, her iş yolunda gidiyor!” diyor ama açıklanan tablo ve sayısal değerler ki bunların gerçekliği konusunda da birtakım eleştiriler var, durum pek öyle değil. “Üç bilim insanı farklı yöntemlerle Türkiye’deki sayısal değerleri istatistikleri Covid-19 bulgularını izliyor” demiştim. Bunlardan bir tanesi Zeki Berk idi, martın ilk haftası kendisi Türkiye’de yeni vakalara ait 7 günlük ortalama değerleri 1 hafta öncesine göre %24, bir ay öncesine göre de %39 arttığını belirtti. Bu bulguyu yayınladı bilimsel bir çalışma ve bir metodolojiyle. Güçlü Yaman ise “Türkiye nüfusunun %58’inin yaşadığı yerlerde ölümler 5 hafta sonra yeniden önceki yılların ortalamasının üzerine çıktı” dedi. Kendisi ölüm sayıları üzerinden geçmiş yıllarla 2020 ve 2021 yılında olup bitenleri izliyordu. Ben de “bu test ve olgu oranlarını bir grafik halinde getirip, incelemeye başladım” demiştim; %3,8 idi yapılan test sayısı ve saptanan pozitiflik oranı 20 Ocak tarihinde. Mart ayına girdiğimiz zaman bu %3,8 pozitif bulma oranının %7,6’ya, 2 Mart’ta %8,7’ye, 3 Mart’ta %8,3’e çıktığı görülüyor. Yani %3,8’den %8’lerin üzerine çıktı. Bu işler pek söylendiği gibi kadar iyi gitmiyor ama yine de 1 Mart 2021 günü cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan kabine -bunu bir içişleri bakanlığı genelgesinden okuyorum- ‘Yeni kontrollü normalleşme sürecine dair temel husus ve esaslar’ı açıklamıştı. Düşük, orta, yüksek, çok yüksek iller saptandı, bunların her birinde farklı önlemler alınmakta. Bunun ne getirip ne götüreceğini hep beraber yaşayıp göreceğiz. Özellikle bu konuda da iller için renk kodları kriterleri hemen 2 gün sonra ortadan kalktı gibi çünkü ‘normalleşme için kriterlerden siyasi tercihler ön planda tutulmuş gibi geliyor’ diye yorumlar var. Gerçekten de tek tek iller alındığında, işte örneğin Yozgat ilinde 75.kodlu kriterlerine göre turuncu olması gerekirken sarı kod verilmiş. Sayısal değerlere bakıldığında il il bu renklerin de pek gerçeği yansıtmadığına dair kapsamlı incelemeler çıkıyor. Bu arada TTB, ‘Türkiye’nin Covid-19 pandemisinin gölgesinde kalan sağlığı 2020’ diye bir rapor yayınladı. Bu dokümana TTB’nin ttb.org.tr’de bakılıp bu rapora göz atılmasında yarar olduğunu düşünüyorum, çünkü toplumsal sağlık düzeyi ve sağlıkta eşitsizlik, mezuniyet öncesi ve sonrası tıp eğitimi, hekim göçü, sağlık güvencesi kapsamı, sağlık sigortası primi, sağlık hizmetleri finansmanı, bulaşıcı hastalıklar. Her birine ayrı ayrı madde ayırmışlar. Raporda, “11 Mart 2020 tarihinden itibaren yaklaşık 1 yıl oldu ülkemizde pandemi kapsamı dışındaki neredeyse bütün sağlık hizmetleri ve bunu sağlayacak altyapı, emek gücü, finansman ve organizasyon önemli düzeyde ihmale uğratılmış, yok sayılmıştır” denip bu gelişmeler sonunda ne tür olumsuzluklar yaşandığı raporda yer alıyor. Bunlardan bir örnek hekim gücüne ait. Nereden saptıyorlar bunu? Gayet gerçekçi ve doğru rakamlar çünkü yurtdışında hekimlik yapmak için çalışmaya gidecek olanlar, ülkelerindeki tabip odalarından ‘Good standing’ isimli bir belge almaları lazım. Yani ülkesinde hekimlik açısından, hekimlik faaliyetinde bulunup hakkında da mezuniyetten sonra etik bakımdan herhangi bir soruşturma dosyası açılmadığına dair böyle bir belge lazım. Evrensel bir belge bu. Türkiye’de bu belgeyi almak için tabip odalarına başvuruyor yurt dışında hekimlik yapmak isteyenler. 2012 yılında 59 kişi başvurmuş, sonraki yıllarda artışlar %50’ler, %31’ler, %27’ler, 63’lerle gidiyor ama baktığınız zaman 2017’de 482, 2018 yılında 802, 2019 yılında 1047, 2020 yılında ise 931 hekim tabip odalarına başvurup bu belgeyi temin etmek için talepte bulunmuş. Kısacası bir hekim göçünden bahsetmek mümkün. Son bir bilgi de ülkemizde olup bitenlerle ilgili, öğretmenlerle ilgili bu koronavirüs aşılama süresini soruyordu Özdeş. Ben de “başlandı, Milli Eğitim Bakanı oldu aşı” demişti ama Ziya Selçuk dışında Çorum’un Sungurlu ilçesindeki Arife Gazili İlkokulu’nda görev yapan öğretmenler Covid-19 aşısının birinci dozunu yaptırmışlar. Aşılama ilkokul ile 8. ve 12. sınıf öğretmenleriyle devam edileceği söylendi. Henüz aşıları yapılmadı eğitim açılmış olsa bile. 

ÖM: Tam eğitim açılmış derken bir ufak soru sorayım izninizle.

SB: Buyurun.

ÖM: UNICEF’in bir açıklaması vardı ve çok çarpıcı bir posterle şey yaptı yanı sınıflara katılım oranı diye “168 milyon çocuk katılamadı derslere 1 yıl boyunca” diyor ve muazzam bir tehlikeli endişe verici bir duruma işaret ediyor. Aynı zamanda da çocukların zihni durumu üzerinde de çok ağır sonuçlar bıraktığı pek çok dikkatlerini toplayamamaktan başlayarak bayağı ciddi bir intiharlardan dahi bahsedilen bir durum söz konusuymuş UNICEF’in raporuna göre. Bu eğitimin açılıp kapanması meselesi üzerinde herhalde daha epey ciddi bir şekilde durmamız gerekecek. 

SB: Evet, hep belirttiğimiz bir nokta var okulların kapatılmasıyla ilgili, diğer solunum yolu enfeksiyonlarında etkenler, örneğin grip gibi, ilkokulların açılmasıyla beraber kuzey yarımkürede sonbahar aylarında yayılır. Okullar odaktır, oradan evlerine, ailelerine geçer ve bu nedenle grip salgınlarında okulların kapatılması bir korunma paketinin içinde önemli bir yer tutar. Bu örnekten hareketle Covid-19 için de aynı şey yapıldı ama daha sonra çocuklardaki Covid-19 enfeksiyonunun bir grip enfeksiyonuyla paralel gitmediği, benzerlik göstermediği anlaşıldı. Bu durumda da bu özellikler saptandıktan sonra yavaş yavaş okulların açılıp ya da kapanmasının yararlı mı olacağı, ne getirip ne götüreceği irdelenmeye başlandı. Sizin belirttiğiniz şekilde eğitimin aksaması birtakım sosyal ve psikolojik sorunların yanı sıra hep değinmiştik daha önce de, örneğin bazı gelişmekte olan ülkelerde kız çocukları evde oturunca “bunlar evlendirilsin” dendi ve sanıyorum yaz aylarının bir makalesiydi Lancet’te yayınlanan, 2,5 milyon kız çocuğu evlendirilmişti 13 yaş altında. Sadece okula gitmiyorlar artık, evde de boş boş oturmasınlar diye. Bir de Latin Amerika ülkelerinde beslenme ortaya çıkartıyordu bu okul kapanmaları çünkü birçok yoksul kesimdeki öğrenciler sadece öğleyin okullarında sağlıklı, sıcak bir yemek yeme olanağı buluyormuş. Bundan da yoksun kaldılar. Yani okulların kapanıp açılması dediğiniz gibi ciddi sorunlar yaratıyor.

ÖM: Evet BM’nin eğitim, kültür konusundaki en önemli kuruluşu olan UNICEF “insanlığın geleceği konusunda bir trajediden bahsediyoruz” diyor. 

SB: Evet biraz aşılara değinelim isterseniz. Afrika ülkelerinde biliyorsunuz Covax Kooperatifi üzerinden aşı sağlanacaktı. İlk ülke Gana oldu bu şekilde aşıyı temin eden. 600 bin Astra Zeneca aşısı Gana’ya ulaştı ve devlet başkanı Akufo Addo kameralar önünde aşılandı, daha sonra hükümetin diğer üyeleri, diğer parlamenterler, meclis başkanı filan. Bunun üzerine böyle kameralar önünde aşılanmalarının nedeni hani rol model olmaları, toplumun kendilerini görüp güvenle aşılanacakları, aşı olmayı kabul edecekleri düşünülüyordu. Slogan da ‘Başkan eğer aşıdan sonra yaşıyorsa ben de korkmuyorum!’ diye böyle çarpıcı bir slogan bulmuşlardı ama ciddi bir direniş var, bir aşı karşıtlığı dalgası hüküm sürüyor Gana’da. Gerekçeleri ilginç, biraz da politik bir gerekçe “Afrika tarihine bakın, Batı’dan gönderilen hiçbir şey karşılıksız ve bedava değildi.” Böyle bir gerekçeyle batıdan gelen aşıyı, Avrupa’dan, Amerika’dan gelen aşıya karşı çıkıyorlar. 

ÖÖ: Beyaz adama güvensizlik yani!

SB: Evet, evet.

ÖM: Neden acaba!

ÖÖ:Bunu aylar önce Selim Bey hatırlıyorum siz biraz ayrıntılı olarak hatta anlatmıştınız çeşitli komplo teorileri üzerinden. Bir de işin böyle bir yönü var, bu güvensizlikte tabii tarihsel bir haklılık var. 

SB: Elbette.

ÖÖ: Ama bunu komplo teorisiyle de birleştiriyorlar diye.

SB: Evet yani çok boyutlu bir konu. Uzatmayayım Afrika’da Gana’dan sonra ikinci olarak salı günü sanıyorum Fildişi Sahilinde Abidjan’a ulaştı bu Covax aşıları. İkinci Afrika ülkesi de bu programdan, bu korporatifin göndereceği aşılardan yararlanan ikinci ülke olacak. Şimdi aşı pasaportu tartışılmakta AB’de biliyorsunuz. Türkiye’de de bununla ilgili bir spekülasyon yapılıyor, acaba AB’nin kabul etmediği aşıların dışındaki aşılar, örneğin Türkiye’deki uygulanan aşı yapılırsa, siz bu aşı belgesini gösterseniz bile Avrupa için bu geçersiz mi olacak diye. Pek öyle değil tabii, aşılamanın yanı sıra bu güvenli aşı ya da bağışıklık pasaportu diye tanımlanan, tam adının ne olacağını herhalde ileride göreceğiz, hani bir antikor pozitifliği hangi aşıyı olursanız olun ya da hastalığı geçirmenize bağlı olarak ya da bir negatif PCR testi de bu belgenin bir parçası olacakmış. Yani bunlar da geçerli olacakmış. Özellikle Fransa bugün aşıya erişim olanağı bulmuş olanlarla bulmamış olanlar arasında çok ciddi bir ayrıcalık yaratacaktır. “Bu yaklaşıma karşıyız” diyorlar. Biliyorsunuz önce Yunanistan bunu önermişti, daha sonra Malta, İspanya ve Portekiz, özellikle turizmi açmak için bu Akdeniz ülkeleri öncülük etmişlerdi bu akıma, daha sonra ise bu listeye eklenenler oldu, Belçika, Macaristan, Polonya, Danimarka, İsveç ve Estonya gibi. Hatta başlangıçta Fransa ile birlikte Almanya çok itiraz ediyordu “böyle şey olmaz!” diye ama Angela Merkel 25 Şubat’ta bir açıklamasında “evet bu aşı belgeleri geçerli olabilir, gündeme alabiliriz” demişti ama tabii önemli olan nokta, soru işareti, aşı belgesini alabilirsiniz ama siz aşılandınız ama eğer sizin taşıyıcılığınızı engellemiyorsa aşı- ki bu gösterildi engellemiyor-, o zaman siz hastalanmasanız bile aşı belgenizle diyelim ki Hollanda’ya gittiniz, giderken virüsü de yanınızda götürebilirsiniz. Yani bunun hiçbir geçerliliği yok aslında bilimsel olarak, ama bunlar konuşuluyor. Bu arada bilmiyorum Dünya Radyo Günü’nde söylenmedi herhalde, sabah 9 akşam 17 arasında Fransa’da Radyo Covid gündeme girdi ama kuruluş nedeni işletme patronlarının işçilerine seslenişi platformuydu, şimdi yavaş yavaş birçok haber, Covid’le ilgili haberler sabahtan akşama kadar bu programı yapıyorlar. İlginç, belki de bulup dinlemeli bu radyoyu.

ÖÖ: Evet.

ÖM: Biz de onu atlamışız!

ÖÖ: Merak ettim ben de, patronlar ne diyormuş acaba?

SB: Yaratıcı şeyler buluyorlardır herhalde. DSÖ bütün iyimser tabloya karşın “yıl sonunda düzlüğe çıkarız demek sorumsuzluktur” diye bir açıklama yaptı. Bu çarpıcı, sert, uyarıcı bir konuydu. Programın şu son dakikalarında iki soruyu yanıtlamak istiyorum, bir tanesi Ömer Bey’in son programda değindiği bir nokta vardı. Bu dünyadan yayınlanan sonuçlarla Sinovac sonuçları yer almıyor, neden? Neden bu aşıyı aldık o zaman biz? İkincisi de Özdeş’in bana ilettiği radyoya gelen duyarlı bir Açık Radyo dinleyicisinin sorusu. “Ayrıntılı çözümler yapılınca Sinovac 100% etkili diyorsunuz, diğerlerinde ayrıntı yok diyorsunuz. Aslında tablo dolaşımda, niye söylemiyorsunuz?” gibi bir uyarı, bir katkı, bir eleştiri olmuştu. Birincisi bu çalışmalarda önce biliyorsunuz Pfizer-BioNTech aşısı “%94,5-95 gibi etkinliğim var” dedi ağır hastalık ve ölümlerden korunmada. Daha sonra bunu Moderna, Astra Zeneca gibi aşıların bulguları takip etti. Birincisi Ömer Bey’in değindiği konu, bu Batı ülkelerinde kendi onay kurumlarının, mercilerinin onay vermediği aşılara ait herhangi bir bulgu basında ya da haberlerde yer almıyor. Örneğin FDA ya da EMA’nın yani Avrupa İlaç Ajansı’nın onay verdiği aşılar Amerika, Almanya, İngiltere aşıları. Onlar Sinovac aşısı, Sinofarm gibi Çin aşılarını ya da Gamalea Enstitüsü’nün Sputnik V aşısını bunlara onay vermedikleri için basında da bu aşılarla ilgili haber yayılmıyor. Şimdi onay vermedikleri derken hani bunlar başvurdular FDA ya da EMA’ya da uygun görülmedi, reddedildi değil bunlar zaten başvuruda bulunmuyorlar. Kendi ülkeleri, Rusya ve Çin büyük ülkeler, buralarda uygulamalarını buluyorlar ve birçok da ülkeye veriyorlar, satıyorlar, bağış yapıyorlar ya da ülkeler satın alıyor. Neden Sinovac aşısının FDA ya da EMA’ya başvuruda bulunup bu kendi aşısını Amerika’ya ya da Fransa’ya satmayı düşünmüyor? Tabii bu birazcık işin politik, ekonomik yönüyle ilintili ve biraz aşı milliyetçiliği derken sadece aşı satın almak değil, bu üretim açısından da değerlendirmekte herhalde yarar var. Yoksa Sinovac ya da Sputnik V aşısının diğer aşılardan bilimsel olarak farkı, yani aynı platformda kıyaslamalı olarak karşılaştırılmadıkları için ’şu şundan daha iyi’ demek bilimsel olarak pek mümkün değil bu aşamada. “O şu ülkenin aşısıdır, o ülkeden zaten iyi bir şey çıkmaz” demek pek doğru değil herhalde. İkinci bir nokta, bu aşıların etkinlik kıyaslamalarına baktığımız zaman, Sinovac aşısının Brezilya ve Türkiye sonuçlarına bakıldığında ağır hastalık ve ölümlerden 100%’e yakın koruma, orta şiddette hastalıktan %70 koruma, buna karşılık asemtomatik olgulardan ya da semptomsuz hastalıktan koruma, işte burnunuz akıyor, boğazınız ağrıdı ama ayakta geçiriyorsunuz. Bu tarz hafif hastalık tablosundan korumada %50’ler civarındaydı ama hep söylediğim, BioNTech Pfizer ya da diğer Batı ülkelerinde kullanımda olan aşıların bu hafif hastalıktan ne oranda koruduğuna dair herhangi bir bilgimiz yoktu. Benim vurgulamak istediğim buydu, yani bir aşının hafif hastalıktan koruma oranı ile diğer aşının ölümden koruma oranını kıyaslamak bizi doğru analize yoruma götürmez diye düşünüyorum. O nedenle açtım bu konuyu. 

Bu arada sürem bitti galiba ama aşılar konusuna pazartesi günü devam edelim, hem varyantlar konusunu biraz ayrıntılı belki tartışmamızda, konuşmamızda yarar var. Bir de bu biliyorsunuz İngiltere başta olmak üzere bazı ülkeler 2 doz aşı uygulamasında arayı uzatıyorlardı, 12 haftaya çıkarıyorlardı. Bunda da amaç elimizdeki aşıyla olabildiğince tek doz fazla insanı aşılayalım yaklaşımıydı. “Bu pek doğru değil, tek dozla koruma olur mu canım!” filan gibi eleştiriler gelirken birtakım yayınlar çıkmaya başladı. Özellikle Pfizer-BioNTech daha sonra Oxford aşısının “biz 1 doz aşıyla da koruyoruz” gibi yayınlar ki bu bana kalırsa biraz riskli bir genelleme, bir yorum yapmak için biraz erken bir süreç. 

Bu konuda beklemek lazım diye düşünüyorum. Bu arada vaka sayılarında düşüşle beraber Teksas Valisi maske tavsiyelerini kaldıracağını ve lokanta ve mağazaları tekrardan 100% kapasiteyle açacağını bildirdi biliyorsunuz. Son bir haberle bitireyim, ABD’de ilginç bu, Pfizer-BioNTech aşısı kullanımından sonra gerçekleşen bağışıklık etkisiyle birçok kişide lenf bezlerinde büyüme görülmeye başlandı. Diğer aşılara kıyasla Covid aşısıyla daha sık gerçekleşiyor. NBC sitesinde yer alan bir haber de, lenf düğümlerindeki büyümeler meme kanseri taramaları için kullanılan mamografi taramalarında görülüp kanser şüphesi yaratıyor. Bu nedenle “mamografi çektirecekseniz ya aşıdan önce ya da aşı yaptırdıktan en az 1-1,5 ay sonra yaptırın” deniyor. Lenf bezlerinde şişme mamografi testlerinde yorumlamayı güçleştiriyor ya da bir karışıklığa yol açıyormuş. Ben burada durayım, siz şimdi “cuma kim var konuk?” diyeceksiniz. 

ÖM: Evet.

SB: Biz birkaç hafta farklı illerdeki aile hekimleriyle illerdeki aşılama oranlarını konuşacağız. Bu sebeple yine Türkiye’deki çeşitli aile hekimlerine bağlanıp durumu yerinden öğrenmeye çalışacağız.

ÖM: Son durumun röntgenini çekeceksiniz yani?

SB: Evet.

ÖM: İlginç! Peki çok teşekkür ederiz.

SB: Ben teşekkür ederim, görüşmek üzere. 

ÖÖ: Görüşmek üzere.

SB: İyi yayınlar. Sağ olun!