"2022 yılında pandemi, endemiye dönüşebilir"

-
Aa
+
a
a
a

Yeni yılın ilk günlerinde küresel olgu sayısı 1,5 milyonu aşarak rekor kırdı. Avrupa son bir haftada 4,9 milyon olguya ulaştı ve Avrupa'da 11 ülke, pandeminin başından beri en fazla olguyu bu hafta bildirdi.

Güneşli günleri virüslü karanlığın üzerine çeken kadın illüstrasyonu
Selim Badur'la Korona Günleri: 3 Ocak 2022
 

Selim Badur'la Korona Günleri: 3 Ocak 2022

podcast servisi: iTunes / RSS

(3 Ocak 2022 tarihinde Açık Radyo’da Korona Günleri programında yayınlanmıştır.)

 

Ömer Madra: Günaydın Selim Badur, merhabalar!

Selim Badur: Günaydın, günaydın efendim.

Özdeş Özbay: Günaydın!

SB: Günaydın, herkese iyi haftalar ve iyi seneler. 2022, dilerim ki daha iyi haberleri verebildiğimiz bir yıl olsun. Çok iyimser olmasam da bu tarz bir dileğimi aktarmış olarak programa başlayalım. Küresel olarak Covid-19 sayısı 290 milyonu geçti, 5.4 milyon kişi de yaşamını yitirdi ama ilginç olan son bir haftanın Covid-19 hastası olgularına, günlük ortalamaya baktığımızda, yeni hasta sayısı 1,5 milyona erişmiş durumda. Şimdi bu şaşırtıcı bir şey; acaba yanlış mı hesapladım diye iki defa geri döndüm, baktım çünkü geçtiğimiz yıl, 2021 yılında en tepe noktaya eriştiğimizde, salgının en hızlı yayıldığı haftalarda bile 800 bin sayısını geçmemiştik, 800-850 bin, 900 bin hiç olmamıştı, bu hafta 1,5 milyona yaklaştı dünyadaki olgu sayısı. 

ÖM: İki katına çıktı yani?

SB: Evet, ısrarla bunun altını çizmek istiyorum, olgular -birazdan ayrıntısına gireceğim- ABD ve özellikle Avrupa ülkelerinden bildirilen sayılarla bu seviyeye ulaştı. Doğrusunu isterseniz gelişmekte olan ülkelerdeki artışı tam olarak izleyemiyoruz, yeterince test, yeterince bildirim olmadığı için, bu önemli bir nokta. Şimdi “Bu salgını belki de 2022 yılının başlangıcında Covid-19 pandemisi değil de omikron dalgası, salgını şeklinde tanımlamak lazım.” diye niteleyenler var. Avrupa’da son bir haftada 4.9 milyon olgu çıktı. Bir önceki haftaya, yani aralık ayının üçüncü haftasına oranla olgu sayısındaki artış %59. Çok ürkütücü bir sayısal değer. 30 Aralık günü global olgu sayısı ilk kez bir milyonu geçti. Dediğim gibi daha sonra 1 ve 2 Ocak tarihlerinde çok daha artarak 1,5 milyona yaklaştı. Amerika’da günlük olgu sayısı 267 bin kadardı, birdenbire 400 binlerin üzerine çıktı. 11 Avrupa ülkesi en yüksek sayılarına eriştiler, onları belirtmemde herhalde yarar var: İngiltere, Kıbrıs, Fransa, Danimarka, Yunanistan, İzlanda, İrlanda, İtalya, Malta, İspanya ve İsviçre. Bunlar, bu 11 ülke pandeminin başından beri en fazla olguyu bu hafta içinde bildirdiler. Avustralya’ya bakıyoruz, geçen haftalara oranla üç misli olgu bildiriliyor ve örneğin Almanya’nın Sağlık Bakanı Karl Lauterbach, Der Spiegel dergisine verdiği demeçte “Gerçek olgu sayısının resmi sayıların iki ile üç misli olduğunu, gerçeğin bildirilen resmi sayıların üç misli olduğunu unutmamak lazım.” demiş. İngiltere Sağlık Bakanı Sajid Javid de “Covid’le beraber yaşamayı öğrenmeliyiz, yeni kapanmalar şu an için söz konusu değil ancak çok daha zor koşullar gündeme gelirse böyle bir uygulamayı düşünürüz.” dedi. Neden böyle bir açıklama yaptığını bilmiyorum. 

2021 sonunda 15 binden fazla uçuş, sağlıklı personel eksikliği nedeniyle iptal edildi

ÖM: Daha zor koşulu düşünmek mümkün mü acaba?

SB: Her şey mümkün! 

ÖÖ: Mümkün mümkün!

SB: Sonuçta 2021 yılını kapatırken son bir hafta içinde iptal edilen uçak seferleri arasında sekiz binden fazlası ABD’ye ait. Dünyada yaklaşık 15 binden fazla uçuş iptal edildi. Bunların bir kısmı kötü hava koşullarına bağlı ama büyük çoğunluğu Covid-19 nedeniyle ve bu özellikle uçakta görev yapacak kişilerin, yani pilot, yardımcı pilot, steward, hostes bulunamaması nedeniyle iptal olmuş. 

ÖÖ: Yani hasta oldukları için mi?

SB: Evet ya da Covid-19’dan enfekte oldukları için, yakın temaslı oldukları için izole edildiklerinden. Yılbaşı kutlamalarının yasaklanması, kısıtlanması, spor faaliyetlerinin etkilenmesi… Bütün bunlarla kapattık biz 2021’i. Spor faaliyetleri deyince futbolla ilgilenenlere parantez açayım; Lionel Messi ve diğer oyuncuların pozitif olması nedeniyle Paris Saint-Germain, Bordeaux, Bayer Münih, Juventus ve Barcelona takımlarının maçları ertelendi. Bu arada Brezilyalılar ünlü karnavallarına, samba eşliğinde binlerce insanın sokaklarda dans ettiği ve coşkuyla kutlanan karnavallarına hazırlanıyorlar. Burada bir kısıtlama olmayacağı belirtildi. İlginç bir haber Çin’den; Çin’deki, özellikle bu kış olimpiyatları paralelinde, sert önlemler -müsabakaları yaklaşıyor sanıyorum, 4 Şubat’taydı- olimpiyatların ertelenmemesi ya da bunun katılımın bu etkinliğe, spor faaliyetlerine katılımın azalmaması için çok sert önlemler sürdürülüyor. Bundan önce Xi’an bölgesi tamamen kapatılmıştı, büyük bir bölge. Bir süre önce, üç gün önce de Gaozhuang yerleşim birimi -küçük bir yer on bin kişilik- kapatıldı ama burada tek bir olgu bir turistte saptandığı için, bu bölgede, son dört günde tüm oturanlara dördüncü kez test yaptırılıyor. Hatta ilginç olarak haberde minik bir fotoğraf var; 1 Ocak yılbaşı gecesinin ertesi sabahı kuyruğa girmişler, bu kuyruğa bazıları pijamalarıyla filan girmişler. Yani gidip tekrar uyumaya devam edecekler herhalde ama Çin’de böyle sıkı önlemler alıyorlar. 

Yine ilginç bir haber de Belçika ile ilgili, ama Belçika’nın kendi ülkesinin içinde değil Antartika’da. Orada Belçika’nın bilimsel araştırma merkezi varmış, Prenses Elizabeth Kutup Merkezi. Tümü aşılı olmasına rağmen burada çalışan görevli 25 kişinin 16’sında enfeksiyon saptanmış. Bu tabii ilginç bir durum, çünkü o kadar izoleler ki “Nereden aldı bunlar?” diyorlar. Son gelen bir görevliden almışlar herhalde, o taşımış o bölgeye. Bunlar olguların nasıl hızla yayıldığını gösteren değerler. Bir de alınan önlemlerde omikron varyantının çeşitli özellikleri daha net ortaya kondukça bazı önlemlerin, kısıtlamaların süresinde değişiklikler yapılıyor. Örneğin Fransa’da okullarda bir olgu saptanır ise pozitif olgu için 10 gün olan izolasyon yedi güne çekildi, yani izolasyon süresi azaltılıyor. Temaslılar için ise okula devam edecekler ama üç kez test yapacaklar, bu testlerin sonucuna göre durum saptanacak. ABD’den bu sabahki bir haberden öğrendik, bu ülkede de karantina süresini azalttı çünkü omikronun çok daha kısa bir enkübasyon süresi var ve hasta olanlar, enfekte olanlar daha az bir süre, daha kısa bir sürede virüsün atıldığı saptandığı için böyle bir önlem aldılar. 

Üçüncü dozun 10 hafta sonrasında aşının omikrona karşı etkinliği azalıyor

Şimdi omikron ile ilgili ilginç bilgiler var, birazdan aşılara değineceğim, sizin verdiğiniz önemli haberi de konuşmak istiyorum ama özellikle omikronla ilgili farklı birtakım bilgiler gittikçe ortaya çıkıyor. Bir kere akciğerlere etki mekanizması ve akciğerin tutulumunun farklı bölgelerde gerçekleştiği gösteriliyor. Bu önemli; hastalığın seyri biraz değişiyor. Son yılın, 2021 yılının son programında “Tat ve koku almada azalma omikronda çok fazla olmuyor.” demiştim. Buna karşılık omikrona özgü pratik bir bilgi İtalya’dan Giovanna Cantarella ve ekibi tarafından tespit edildi; ses kısıklığı ve insanların konuşunca yorulduğu, hatta konuşma güçlüğü disfonia saptandığı bildirildi. Bo Meng ve arkadaşlarının bir çalışması var; omikronun hücreye bağlanmada şimdiye kadar bilindik bütün SARS-CoV2 varyantlarından farklı bir reseptörü de kullanabildiği gösterilmiş. Bu önemli bir bilgi, bu belki de omikronun iki doz standart aşı uygulamalarından çok fazla etkilenmemesinin nedeni; diğer varyantlara karşı yüksek oranda etkinliğe sahip aşıların omikron için söz konusu olmaması ancak üçüncü dozun gerekmesi, bununla izah edilebilir. Başka nedenleri var elbette ama bu önemli bir nokta. Bu iki doz aşının omikrona karşı çok etkili olmadığı, üçüncü dozun, yani hatırlatma (booster) dozunun önemli olduğu çeşitli çalışmalarda gösterildi ama ilginç olan üçüncü doz yapıldıktan 10 hafta sonra da omikrona karşı etkinlik azalıyor. Bu tabii hoş bir durum değil, ama bu da bir gerçek. 

Özellikle yayılmasıyla ilgili bazı bilgiler var; Omikronun bu denli hızlı yayılması “Reseptöre çok kolay tutunuyor, reseptöre daha güçlü bağlanıyor, bu nedenle etrafa yayılıyor.” şeklinde açıklanıyordu ama yeni bir çalışma, virüsün umduğumuzun ötesinde bir bulaşma hızı olduğunu gösterdi. Şimdiye kadar bildiğimiz çalışma sonuçları SARS-CoV2’nin bir odada havada asılı kalabiliyor olduğuydu. Bir asansörde, bir odada havada asılı kalmasıyla -eğer havalandırma olmazsa- insanlara bulaşabildiği söyleniyordu ama bir çalışma ile omikronda daha farklı bir bulgu ortaya sürüldü; “Bırakın aynı odayı, yan odadaki insana bile bulaşabilir. Dikkat edin, bu aşısız bir grupta adeta kızamığın yayılması gibi hızlı oluyor.” dendi. Bu çok çarpıcı ve çok önemli bir bulgu. Aynı ortamda bulunmanız şart değil, daha uzak mesafelerde de bulaşmanın söz konusu olabileceği ortaya çıktı ki kızamık, suçiçeği gibi kolay bulaşan virüslere benzer bir bulaş hızı ortaya çıkıyor. Bu tabii çok önemli bir bulgu, çünkü bu çalışma bir hastanenin koridorunun sonundaki odaya bulaşmasının gösterilmesiyle ortaya kondu. Böyle bir iddia var en azından.

ÖM: Peki o zaman buna karşı kapalı mekanlarda da evlerde de dahil olmak üzere maskeyle mi dolaşmak önerilecek? Nasıl yani?

SB: Olabilir tabii. Yani bu çalışmanın teyit edilmesi başka çalışmalarla doğrulanması lazım belki.

ÖÖ: Bir de aşısızlar galiba değil mi?

Toplam 9.2 milyar doz aşı kullanılarak dünya nüfusunun %58,3'ü en az tek doz aşıyla bağışıklandı

SB: Evet, aşısız olanlara bulaşma söz konusu, öyle bir benzetme var. Çalışmanın sonucunda aşısız bir grupta kızamığın yayılması gibi bir benzetme yapılmış, önemli bir nokta. Gert Marais ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada omikronun doku tropizmi -yani hangi dokuya daha çok afinitesi olduğu, nereye bağlandığıyla ilgili bir çalışma- farklı diyorlar ve “Bu nedenle tükürük örneğini almak ve tükürükte aramak daha duyarlı ve daha iyi sonuç veriyor.” diyorlar. Bu ekibin çalışmasında delta varyantında, örneğin burundan alınan örneklerde, 100% saptanırken tükürükte 70% saptanıyordu. “Omikronda, bu varyantın saptanması tam tersi tükürükte 100%’e varıyor.” diyorlar. Sydney Stein ve arkadaşlarının Avustralya’da yaptıkları bir çalışma var; yaşamını yitiren 44 kişinin otopsisinde SarS-CoV2’yi beyinde saptamışlar. Bu da farklı organlara geçişin ne denli yoğun olduğunun bir göstergesi. Tabii gebelerle ilgili çalışmalar var -Journal of Infectious Disease’de yayınlanmış bir çalışma- virüsün düşük ağırlıklı doğum ve sezaryen riskini arttırdığına dair ama bu çalışmalara bir ara verip biraz aşıdan bahsedeyim. 

Aşı küresel boyutta 9.2 milyar doz kullanıldı. Dünyanın %58.3’ü tek doz aşıyla bağışıklandılar. Tabii tek doz yetmiyor ama bu tek doz aşılanan oranı %58.3 dedim, düşük ya da orta gelir düzeyindeki -örneğin Afrika ülkelerinde- ülkelerde bu %58’lik oranın çok uzağında bir aşılama var, %8.5 kadar. Türkiye’de tam aşılılar toplumun %60.7’si, yaklaşık 51.6 milyon. Tabii tam aşılı değiminin üzerinde de tartışmalar var; tam aşılı dediğiniz zaman iki doz aşı tam aşılı mı sayılacak yoksa bu üçüncü hatırlatma dozu ya da rapel doz olması gerekli mi? Bu artık hep kabul edilen bir gerçek; bunu da dahil edip üç doz olanları mı tam aşılı diye kabul edeceğiz? Onu tanımlamak için mi kullanacağız? Bu tartışılıyor.  Herkes bu “Our World in Data” sitesine bakıp oradan aşılama oranlarının nasıl gittiğini, her ülkede ne olup bittiğini takip ediyorlar. Bu sabah itibariyle o sitede aşıların standart uygulama şekli neydi? İki dozdu; “İki dozu tam aşılı diye kabul ediyoruz.” diyorlar ama bu konuda da açıkçası her kafadan bir ses çıkıyor. 

Fransa'da yoğun bakımların %20'si devre dışı, İngiltere hastanelere prefabrik ekler yapıyor

Aşılara devam edeceğim ama bir de şunu belirteyim; Fransa’da yoğun bakım ünitelerine yatışlar artmakta, ancak Fransa 200 bin olgu sayısını aştı ve bu bir süreden beri devam ediyor. 4.5 gündür olgu sayısı 200 binin üzerinde. Tabii doğal olarak yoğun bakım ünitelerindeki yatanların da artması bekleniyor ancak yoğun bakımların %20’si devre dışı kalmış. Bunun da nedeni oradaki görevli sağlık çalışanlarının enfekte olması. Kanada’dan bir haber; pozitif olan sağlık çalışanlarının çalışmayı sürdürmeleri, ara vermemeleri istenmiş. Bu tabii çok ilginç bir karar. İngiltere’den de -gazetelere de yansıdı- St. George Hospital’dan bir fotoğraf var; hastanelere ek prefabrik bölümler inşa ediliyor. Hastanelerin kapasitesini yoğun bir şekilde genişletmeye çalışıyorlar. Yani olup bitenlere baktığımızda pek parlak değil. Siz Peter Otez’den bahsettiniz, Peter Otez dünya için önemli bir girişimde bulunuyor ama gidişat için de aykırı bir çağrıda bulunmuşlar. Evet, kendisi bir süreden beri bu aşının üretiminde çalışıyordu, buna ait çeşitli sunumlar yapmıştı ve bu sunumlarında da bu aşının ücretsiz dağıtılması için çalışacağını, bunun için yoğun çaba sarf edeceğini belirtmişti. İlginç birisi, çünkü Peter Otez’in çeşitli kitapları var ve bu kitaplar genellikle “aşı karşıtlığıyla nasıl mücadele edilir?”, “Aşı tereddüdü olanlara neler önerilir?” konusunu ele alan kitaplar. Özellikle bu tarz, aşıyı savunan, aşının yararından bahseden tıp insanları hep aşı karşıtları tarafından “big farma” ya da ilaç sektörünün adamı, onun sözcüsü şeklinde ilan edilir. Peter Otez’in son yayınladığı iki kitabından bir tanesi bu konuyla ilgili. Kitabının başında şöyle bir duyuru var, diyor ki “Aşılar otizme yol açmaz -böyle iddialar da vardı çünkü- aşı olumsuzluklara yol açmaz. Bunu da üstelik aşıları savunan otistik bir çocuğun babası olarak söylüyorum.” Bu da ilginç bir nokta. Kendisi aşı karşıtlarının hedefi olan bir insandır, ben öyle tanımlamıştım kendisini. 

ÖM: Bu önemli doğrusu, yani Peter Otez, Maria Elena Bottazi ile -onun da adı geçti Washington Post’taki büyük haberde- yani bizim için büyük haberdi ama başka bir yerde de pek rastlayamadık. Yani Türkiye medyasında ya da dünya medyasında da çok fazla haber olmadı. Oysa dünyanın gidişatı üzerinde oldukça etkili olabilecek bir şey. Patentten ari, patentsiz bir aşıyı dünyaya dağıtma, başarılı bir aşıyı…

SB: Evet, evet ama yani arada da sizinle konuştuk, ben çok iyimser değilim bu konuda. Bakın biraz önce siz Biontech çalışanlarının durumundan ya da bu konuya yaklaşımından bahsettiniz, unutmayın ki bu benim bulduğum ya da benim gerçekleştirdiğim bir hesaplama değil, İngiltere halk sağlığı enstitüsünün bir raporunda yer alan bir bilgi; Pfizer Biontech aşısının bir dozu 61 sente mal oluyor, fakat satış fiyatı 20 Dolar ya da 20 Euro’nun üzerinde. Pfizer’in 2021 yılının kazananı olarak ilan edildiği görülüyor; 2020’de 36 milyar Dolar kazancı var. ABD’de pazarın %61’i, AB ülkelerinde ise %74’ü Pfizer’ı kullanıyor. 2022 için şimdiden 31 milyar dolarlık sipariş almış durumda. 

ÖM: Onun için banknotlara fotoğrafları konsun diyorlar. 

Türk Toraks Derneği üyelerinden bir grubun Türkiye üzerine hazırladığı rapor tıp dergisi Lancet'te yayınlandı

SB: Böyle bir durum var. Tabii aşı karşıtlığıyla ilgili durumlar ilginç; örneğin Fransa’da etik bilimi yapan Prof. André Grimaldi’nin bir raporu var; diyor ki -aşı ve aşı karşıtları, aşı olmayanların etik boyutunu tartışmış- “Nasıl aşı olup olmama hakkına sahiplerse o zaman bu kişiler hastalanıp ağırlaştıklarında onlara ‘yoğun bakıma gitmek istiyor musunuz, istemiyor musunuz?’ sorusu da sorulmalı.” gibi böyle bir girişimde bulunmuş ya da böyle bir yaklaşımı sergilemiş.

Türkiye’ye baktığımız zaman Türkiye’de yılın son günlerinde Türk Toraks Derneği üyelerinin içlerinden bir grup -perşembe sabahları Covid programını gerçekleştiren sevgili Osman Elbek’in de olduğu aynı zamanda İzmir’den Abdullah Sayıner, İstanbul’dan Elif Dağlı, Oğuz Kılınç, Nurdan Köktül ve Hasan Bayram’ın olduğu bir grup- Lancet’te bir yayın yaptılar, bir sayfalık bir duyuru, bir haber; Covid-19’la ilgili Türkiye’deki bilimsel çalışmaların değerlendirilmesiyle ilgili. Tabii yazıda belki yeni bir şey yok ama özellikle Türkiye’deki durumu özetlemişler. Bu açıdan çok önemli bir belge. Özellikle hastalığın başında, ölüm ve hasta sayısının nasıl düştüğünün gösterildiği, gerçek rakamları yansıtmadığı, daha sonra yaz aylarında, 2020 yılının yaz aylarının sonunda, sonbahara girerken DSÖ tanımlamasının artık kullanılacağını ilan edip birdenbire olgu sayısının nasıl gerçeklere çıktığı gösterildiği, özellikle bakanlığın çalışmalarında şeffaflığın bulunmadığı ve son olarak da Türkiye’de hâlâ bilimsel çalışmaların izne tabi olduğunun altını çizip bunun anayasaya aykırı olduğunu belirten bir yazıya imza attılar. 

Bu önemli bir belge, benzer bir şekilde sevgili Ümit Kartoğlu, hafta sonu Birgün gazetesinde, pazar ilavesinde “Salgın cephesinde değişen bir şey var mı?” diye bir soru içeren başlıkla yazı yazmış. Ümit’in yazdığı yazıda bakanın özellikle 12 Aralık’ta Türkiye’de altı omikron varyantı tespit edildiğini duyarak “Vatandaşlarımız kaygılanmamalı.” şeklindeki demecini ele alıyor ve Türkiye’de genom analizlerinin olguların sadece %0,049’una yapılırken bu oran İzlanda’da %,23Papua Yeni Gine’de %1.18 olduğunu ortaya koyuyor. Yani bizde 10 binde dört olgunun dizi analizi yapılıyor. Kısacası ülkemizde yetkililer, etken olan bu varyanton olguların %10’undan sorumlu olduğunu söylerken Our World in Data sitesindeki resmi kaynaklardan alınan bilgide Türkiye’deki oran %42.

ÖM: Son rakamı bir kez daha tekrarlar mısınız lütfen?

Ve Turkovac aşısı sonunda sağlık bakanı tarafından tanıtıldı...

SB: Bakanlık “Sadece %10’unda omikron var.” diyor, Our World in Data sitesi Türkiye’deki virüslerin %42’si omikron diyor. Our World in Data bunu nereden alıyor? “Ben bunu herhangi bir üniversiteden buldum." falan deyip sitesine koymuyor; o her zaman resmi rakamlara bakıyor, yani sağlık bakanlığı resmi olarak Our World in Data’ya “Biz 42% omikron var” derken basına “10% var sadece” diyor, bu tuhaf bir çelişki. 

ÖÖ: Sağlık Bakanı Fahrettin Koca bir açıklama yaptı, geçen hafta sonu yaptığı konuşmada “Özellikle İstanbul’da patladı.” dedi ve omikronun adını geçirdi. “İstanbul’da omikrona bağlı vakaların oranı çok yüksek.” demiş “10 günde beş katına çıktı.” diyor. 

SB: Evet, tabii esas bomba, yıl sonu geldiğinde Türkiye’deki bomba Turkovac aşısıydı; 22 Aralık’ta Sağlık Bakanı kamu önüne çıktı, kutudan bir flakon çıkarıp Turkovac aşısına acil kullanım onayı verildiğini, bunun hem ülkemize hem dünyaya, bu aşıyı kullanacak tüm ülkelere hayırlı olmasını diledi. Ama bu böyle olmuyor. Kendisi “Turkovac’ın araştırma aşamalarında elde edilen sonuçlar bilim dünyamız için heyecan verici olmuştur.” diyor ama bu sonuçların ne olduğunu daha kimse görmedi. 

ÖM: Gören yok değil mi?

SB: Evet. Yani bunu bakanlık da açıklamadı. Bilimsel bir yayına da dönüşmedi sonuçlar. Ne Türkiye’de ne de dünyada kimse sonuçların ne olduğunu alıp bunun üzerinden bir değerlendirme, bir yorum yapma imkanına sahip değil. 

ÖM: Bir tek bakan görmüş yani.

SB: Evet, bizim gördüğümüz sadece bir kutunun içinden çıkan bir flakon. Belki çok iyi sonuç veren bir aşıdır, bir üründür, bu böyleyse ancak bizi sevindirir ama gerçekten ne olduğunu, ne bittiğini bilmiyoruz çünkü baktığımız zaman -tabii başka ülkelerde kullanıma girmesi için en azından DSÖ’nün bir acil kullanım onayı vermesi söz konusu olmalı- tuhaf bir durum var; çünkü, sevgili Kartoğlu’nun da yazısında değindiği gibi, bu çalışmaya izin veren Sağlık Bakanlığı, denetleyen Sağlık Bakanlığı, bulgulara onay veren Sağlık Bakanlığı “Ben planladım, ben izin verdim, ben yaptım, ben onayladım.” Bu kabul görmez; yani prosedürün böyle olması hem yapanın hem izin verenin hem de denetleyenin aynı kurum olması uluslararası kabul açısından baştan ret konusu olur, sadece bu özelliği nedeniyle. 

Birçok ülkede aşılanma oranı halen daha %2'ye ulaşamamış durumda

O nedenle burada bir gariplik var. Herhalde önümüzdeki günlerde konu daha da netleşecektir diye düşünüyorum ama dünyanın geneline baktığımızda, yine Ümit’in de yazısında özetlediği gibi, dünyanın da ders çıkartmadığını görüyoruz. Yine aşılardan bahsedersek hâlâ Eritre ya da Kuzey Kore gibi ülkelerden aşılamaya ilişkin herhangi bir bilgi yok. Aşılanan ülkelere baktığınız zaman Kongo’da %,0.2, Haiti’de %0.6, Brundi’de %0.03… Bizdeki omikron oranları gibi; yani Burkino Faso’da %1.5, Mali’de %1.7, Tanzanya’da %1.8, Nijerya’da %1.9… Uzatmayayım ama birçok ülke daha %2 oranına varmış değil. Bu durum çok önemli bir engel. Nitekim DSÖ en azından bu yılın sonuna kadar ülkelerin nüfusunun en az %40’ını aşılaması gerektiğini söylemişti. Sadece 71 ülke bu oranı aştı ve bu 71 ülkenin tamamı da gelişmiş, sanayileşmiş ülkeler. Bu eşitsizlik kırılmadıkça bilimsel çalışmaları okumak, onları izlemek tabii ilginç, bizim görevimiz ama insanı karamsarlığa sevk ediyor. 

Evet, 2022 yılında çeşitli nedenlerle bu pandemi bir endemiye dönüşebilir. Şu anda günümüzde yaptığı yıkım, harabiyet ortadan kalkabilir ama insanlık, dünya ne kazandı, ne öğrendi derseniz bana kalırsa çok da fazla bir şey öğrenemedi. Kağıt üzerinde bundan sonraki olası pandemilerde şunları şunları yapalım gibi bir takım maddeler sıralansa da yaşanan deneyim insanlığın yine patentlerle, yine patent yasalarıyla, yine eşitsizliklerle mücadelesinin sürdüğü ve buradan da bir şey öğrenmediği şeklinde. Yılın ilk programı biraz karamsar oldu ama ne yazık ki gerçekler ya da olup bitenler buna işaret etmekte. Yine de Otez ve çalışma arkadaşlarına hem bu çabaları hem bu yaklaşımları için sadece kutlamak değil onları çok yürekten alkışlamak, onları desteklemek gerekli. Umarım sesleri benim düşündüğümden daha fazla çıkar. 

ÖM: Çok teşekkür ederiz.

SB: Tekrar iyi yıllar herkese.

ÖM: Görüşmek üzere, hoşça kalın. 

ÖÖ: Görüşmek üzere.

SB: Sağ olun.